Online Eğitim etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Online Eğitim etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

27 Eylül 2020 Pazar

Ölçme ve Değerlendirmede, Eğitim ve Öğrenimde "Güvenilirlik" Nedir?

Ölçme ve Değerlendirmede, Eğitim ve Öğrenimde "Güvenilirlik" Nedir?

Dilara Kahyaoğlu

Bir kere şunu baştan kabul etmeli: Hiçbir "Ölçme ve Değerlendirme" hatasız olmaz.  Önemli olan bu hataları en asgariye indirmektir. Bunun için de en başta gelen çözüm yolu; ölçme ve değerlendirme süreciyle ilgili gerek teknik gerekse teorik bilgiye sahip olmaktır ki yaptığımız hataları fark edelim ve düzelte düzelte ilerleyelim. Ve en önemlisi temel hatalar yapmayalım.

Bir ölçme aracında (yazılı sınav çeşitleri, çoktan seçmeli testler, projeler, ödevler, sınıf içi faaliyetler vb.) iki nokta çok önemlidir: Geçerlilik ve Güvenilirlik. (Geçerli+lik; Geçerli olma durumu. Güvenilir+lik; Güvenilir olma durumu.) Geçerlilik içerikle ilgilidir. Bu konuyu ayrı bir sayfada inceleyeceğim. Onun dışında kalan  her şey sınavın güvenilirliğiyle ilgilidir. Aslında geçerliliği olmayan bir sınavın güvenilirliği de sıfırdır. Yani bir sınavın güvenilir olması için temel şart geçerliliğinin olmasıdır. Dediğim gibi bu konuyu ayrıca ele  alacağım. 

Önemli bir NOT: Burada yazılan sorunları sadece sınavlar için mi düşünmeliyiz? Aslında bunların hepsi ve daha fazlası eğitim, öğrenme süreçlerini etkilemiyor mu? Yazıyı bu gözle de okumanızı öneririm.  

"Adil bir seçim için herkes aynı sınava girer: Lütfen o ağaca tırmanın." 

Bir ölçme aracının "güvenilir" olması ne demektir? Vereceğim örneklerle bu konuyu açmak istiyorum. 

Bir ölçme aracında güvenilirliği sarsan iki tür hata yapılabilir: 1. Sistematik Hatalar; 2. Rastgele Hatalar

1. Sistematik Hatalar (Sabit Hatalar)

Bunlar, ölçme aracını hazırlayanın (ların) kasıtsız olarak yerleştirdikleri hatalardır. Kasıtsız diyorum çünkü bu tip hataların kasıtlı olarak yerleştirilebileceği düşünülemez. Ama bizim ülkemizde kasıtlı olarak yapılan yönlendirmelere, önyargılı cümlelere bizzat tanık olduğumu da belirtmek isterim. Zaten derslerin içerikleri bu anlayışla hazırlanıyorsa bu sistematik hataların sınav soru ve maddelerine yansıması da normaldir. 

Bu hatalar şunlar olabilir.

* Kültürel açıdan önyargılı bir dil, deyim ve göndermeler (vb.) kullanmak. Bir soru cümlesi veya maddesi[1]; önyargı içermeyen, tarafsız, bilimsel bir dille oluşturulmalıdır. Sorunun/maddenin içeriğinde yer alan bir "yargı" kelimesi/cümlesi öğrenciyi yönlendirir. Sınav sırasında yönlendireceği gibi günlük hayatı içindeki önyargıları da pekiştirir. Bu nedenle çok yönlü, kısa ve uzun vadeli olumsuz etkileri vardır. Muazzam öneme sahip bir hatadır bu. Ve dikkat! Bu tür hatalar öğrenim aşamasında da karşımıza çıkar. Kullanılan kaynakların içeriklerinde karşımıza çıkar. Önyargılı, yanlış, eksik bilgilerle dolu bir içerik eğitim ve öğrenimin geçerliliğini güvenilirliğini zedeler.

Bu soru öğrenciyi yanlış,  yönlendiriyor. Bunlar "Türk" milletinin değil insanların özellikleridir. 

* Öğrencilerin okuma seviyelerine uygun olmayan soruların ve maddelerin kullanılması... Eğitim ve öğrenimde de bu sorun vardır. Bu konuda iaklımıza ilk gelen okuma seviyesi alt seviyede olanlara yüksek seviyede bir içerik vermek oluyor. Oysa tersi de vardır ve hiç önemsenmeyen bir konudur. Lise düzeyinde öğrenim görenlere, II. Kademe öğrencilerinin okuduğu bir dille hazırlanmış eğitim materyalleri vermek öğrencileri ileriye sıçratacak bir yol değildir. Ama bu sıçratma denemeleri öğrenim süreci içinde yapılmalıdır, sınav anında değil. O nedenle öğrencilerin okuma seviyelerini bilerek ortalamayı almak ve ona göre soru, madde ve sınav metinleri hazırlamak zorundayız. Okuma seviyesinin ortalaması bulunmalı, bir standart oluşturulmalıdır çünkü öğrencilerin okuma seviyesi eşit değildir. 

* Değerlendirme soru ve maddelerinde teknik (vuruş hatası vb.) veya gramer hatalarının bulunması.. Ders kaynaklarında da bu konuya dikkat edilmelidir... Neyse ki ders anında bu tip hatalar anında giderilebilir. 

İngiliz Muhipleri Cemiyeti yanlış yazılmış. Normal şartlarda doğru cevap bu. Zaten soru başka açılardan da yanlış. Örneğin Alyans İsrailit'in neden "zararlı" cemiyet sayıldığı biraz araştırma yapmış bir öğrencinin kafasına takılabilir. Milli Mücadele'ye karşı yıkıcı faaliyeti belgelenemeyen bu cemiyet için İsrail devletini kurmayı amaçlamışlardı diye bilgiler de var çeşitli kaynaklarda. Ortadoğu'yu kaybetmiş bir Osmanlı Devleti için, o an itibariyle bu konu gündeme alınacak bir sorun olmasa gerek. Eski kitaplarda bu cemiyet zararlı cemiyet olarak gösterilmezdi. Bu adet son zamanların icadıdır.  Bilindiği gibi "zararlı cemiyet" nitelemesi sadece Milli Mücadele'ye karşı tavır alanlar, bu anlamda direnenler için kullanılır. Bu başlangıç noktası unutulmuş görünüyor, ders program ve içeriğini hazırlayanlar "zararlı" olarak ne gördülerse bu kavramın içinde listelemekte sakınca görmemişlerdir.  Bu durum örnekteki gibi sınavlara da yansıyor. 


* Soru ve/veya maddelerdeki yetersizlikler.. Bulanık, anlaşılamayan, belirsiz soru ve maddeler..  Bulanık, anlaşılamayan, kötü bir dil ile yazılmış ders kaynakları...

Birinci sınıflara ait olan bu testte, ihtiyaçtır yanlış yazılmış, öğrenci bu kelimenin ne olduğunu anlamayabilir. Kaldı ki bunun ne olduğunu anlamak için uğraşırken zaman kaybedecek, dikkati dağılacaktır vb. Diğer sorun, çocuk için bilgisayar da top da ihtiyaçtır, belki "temel ihtiyaç"  yazmak gerekiyordu. Muhtemelen bu konu ders kitabında geçiyor. Orada nasıl yer almış acaba? Kaldı ki online eğitimle birlikte bilgisayar temel ihtiyaç haline geldi. İhtiyaçlar değişir. 

9. sınıflara ait bu soruda 1324 tarihini 1963'ten çıkardığımızda ortaya absürd bir rakam çıkar. 1324 yılının Hicri olma ihtimali var ama soruda bu belirtilmediğine göre öğretmen şaşırtmacalı bir soru sormuş olabilir. Sınıf çalışmasında espri niyetine bunlar yapılabilir belki ama sınavlarda öğrencinin kafasını karıştırır.  Amaç öğrencinin yaş hesaplamasını bilip bilmediğini ölçmek ise bunu mantıklı bir sonuç veren bir problemle sormak gerekir. Bu soru 9. sınıflar için alt düzey bir sorudur. Bu tür işlemler ilkokulda yapılır. 9. sınıfta MÖ ile MS arasındaki tarihleri hesaplamak öğretilir. Böyle bir soru sorulsaydı hem düzeye hem de kazanıma uygun olacaktı. Şu son bahsettiklerim Geçerlilik ile ilgili bir durumdur. 

* Değerlendirme aracının biçim olarak kötü düzenlemiş olması. Aynı şekilde ders kaynaklarının da biçim olarak kötü düzenlemiş olması...

Örnekler arttırılabilir. Ama en önemlileri bunlar. 

1. 1. Güvenilirlik, ölçme aracını okurken de zedelenebilir. 

*Yetersiz sayı ve nitelikteki ölçme ve değerlendirme aracına göre değerlendirmenin yapılması. Örneğin öğrencinin dönem sonu notunun tek bir yazılı veya sözlü sınavla değerlendirilmesi. 
Öznel puanlama yapılması... Belli bir standarda uymadan, örneğin herkes için geçerli bir rubrik kullanmadan öznel olarak puan vermek ve değerlendirmek... Cevap anlaşılmadığı halde "bunu demek istiyordur" diye düşünerek puanlamak vb. 
*Hile yapmak.. Bilinçli olarak yanlış puanlamak, puanı arttırmak veya azaltmak. Hatta yanlış cevapları doğruları ile değiştirerek tahrifat yapmak (tersini yazmaya elim varmadı). 

2. Rastgele Hatalar

Sınırsız sayıda rastgele hatalardan bahsedebiliriz. Bunlar her zaman karşımıza çıkan olağan, beklenebilir hatalar olduğu gibi hiç akla gelmeyen hatalar da olabilir. Neden Önemlidir? Önemlidir çünkü öğrencinin "sınav" performansını etkiler. Konsantrasyonunu bozar, psikolojik ve fiziksel etki yaratır ki bütün bunlar sınav esnasında düşünce akışını, hatırlama süreçlerini, zihin-el koordinasyonunu bozar. Sonuç olarak  öğrenci yapabileceği soruları yapamaz, eksik veya yanlış yapar. Öyle ki kimi öğrenciler hiç bir şey yapamayacak kadar kilitlenir, boş kağıt verir. Buraya bir kaç örnek aldım sizler de düşünün, buradakilerin on katı kadar rastgele hata bulabileceğinize eminim. 

Burada örnek verilen hataları eğitim süreci özellikle de online eğitim süreci açısından da düşünelim. 

Hastalık.. Öğrencinin hasta olduğunu, başının ağrıdığını, döndüğünü, midesinin bulandığını, öksürdüğünü, kas ağrısı çektiğini, hapşırdığını, üşüdüğünü, burnunun tıkalı ve ateşi olduğunu düşünelim. Bu belirtiler geçici de olabilir (o an için ortaya çıkan; gerilim, psiklojik nedenler sonucu vb. ), belli bir nedenden dolayı bir süredir yaşıyor da olabilir. Böyle bir durumdaki öğrenciden tam bir performans beklenemez ve unutmayalım ki bu kişi tek başına değil, diğer öğrencilerle birlikte sınava giriyor. Hapşırık, öksürük hınkırma, sümkürme seslerinin diğer öğrencileri etkilemeyeceğini düşünemeyiz. İşte sınıftaki sınavın güvenilirliğini ortadan kaldıran bir durum oluştu bile. 

* Sınav bittiğinde öğrencilerin dikkatsizlik sonucu hata yaptıklarını söylediklerini sık duyarız. Dikkatsizlik bir neden değil bir sonuçtur. İyi hazırlık yapmayan bir öğrenci dikkatsizlik kelimesini bir bahane olarak kullanmıyorsa (ki bu da bir sonuç) bu sonucun yukarıda yazdığım hastalık dahil bir çok nedeni olabilir. Aklı ailevi meselelerle meşgul, karnı aç, kahvaltı etmemiş, uyumamış, çevredeki seslere aşırı duyarlı bir öğrenci ise; elbette soruya odaklanamayacak, dikkatsizlik yapacaktır. Aslında burada yazdığım her bir örnek dikkatsizliğe yol açabilir. Soru veya maddede, önyargılı bir cümle ile karşılaşan öğrenci bu konuda duyarlı ve bilgi sahibiyse olumsuz olarak etkilenecek, sınava odaklanacağına karşısına çıkan bu probleme odaklanacak onu rahatsız eden bu konu ister istemez sınav boyunca dikkatsiz davranmasına yol açacaktır. 

* Şans veya şanssızlıktan da çok fazla bahsederiz değil mi?  Bu kaderci bir yaklaşım mıdır? Üzerinde düşünmek gerekir. Şans veya şanssızlık da bir sonuçtur. Çalışması gereken beş bölümden birini çalışmamış bir kişi, soruların çoğunun beşinci bölümden gelmesini şanssızlık olarak yorumlar. Belki. Ama o bölümü de çalışmış olsaydı böyle bir sorunla karşılaşmayacaktı. Burada anlattığım nedenlerden ötürü yoğunlaşamayan ve başarısız olan bir kişi de durumunu doğru analiz etmeyip şansızlık yaşadığını düşünebilir. Oysa onu etkileyen esas faktör sınav koşullarıdır. Yine da şans faktörü vardır. Ama ben burada sebebini asla bulamayacağımız, rastgele karşımıza çıkan şans faktörü üzerinde durmayacağım çünkü üzerinde analiz yapabileceğimiz bir durum değildir bu. 

* Mutsuz bir kişi yoğun bir depresyonun etkisi altındaysa onun sınavlarda başarılı olmasını beklemek saçma olur. Bu da sonuçtur. Mutsuzluk illaki performansa, dikkat eksikliğine yol açmaz, bununla baş etmesini bilen kişiler sınav süresince bu "mutsuzluk ve nedenleri kutuçuğu"nun kapağını kapatıp yoluna devam eder, önündeki işine yoğunlaşır. Sorunu ne kadar büyükse, beynindeki o kutucuk ne kadar kocamansa, onunla baş etmesi de o kadar zor olur. Yani bu konuda da bir reçetemiz yok elimizde. 

* Dış sesler... Yangın alarmı veya bina içinde duyulan anonslar, zil sesleri, pencereden gelen gürültüler, sokaktan geçen satıcılar, okula komşu evlerden gelen gürültüler, müzik sesleri... bunların hepsi dikkat dağıtır, düşünme zincirini kırar ve sonuç olarak sınavın güvenilirliğini etkiler. 

* Sınav mekanındaki olumsuzluklar.. Sallanan bir masa, öksürük sesleri (bahsetmiştim), öğretmenin yürürken çıkardığı sesler (özellikle topuklu ayakkabılardan gelen), kalem gıcırtıları, öğretmenlerin sık sık bir sebeple müdahale eden sesleri... 

Ben bu yazıyı Eylül 2020  yılında yazarken Covid 19 olarak bilinen pandemi başlayalı neredeyse bir yılını doldurmak üzereydi. Başka yerlerde olduğu gibi bizim ülkemizde de Mart 2020'den itibaren okullarda yüz yüze eğitim bitti, çocuklar, aileler eve kapandı, internet üzerinden yapılan on-line eğitim başladı. Şu anda da çok küçükler hariç öğrenciler bu yöntemle eğitim görüyor. Okulların ve yüz yüze eğitimin önemi ve değeri ayrı bir yazı konusu, o nedenle ana hedeften sapmadan şunları da belirtmek isterim. 

Online derse katılan öğrencilerin (interneti ve bilgisayarı olduğunu varsayıyorum) dersi anlamasını, sürece katılmasını vb. yukarıda sözü edilen sorunlar ortadan kaldırır, eğitimin geçerliliğini ve güvenilirliğini yok eder. 

Örneğin;
*Öğrenci salonda, başkalarının içinde, konuşmalar arasında dersi dinliyor.
*Öğrenci bir odada yalnız olarak dersi dinliyor ama evin içinden gelen sesleri duyabiliyor.
*Öğrenci günde 8 ders saati kadar online eğitime katılmak zorunda, program tıpkı okuldaymış gibi aynen uygulanıyor ama o evde günlük hayatın da devam ettiğini unutmayalım. Aileler bu durumu sağlıklı bir biçimde ne kadar sürdürebilir?
*Öğrenci programın özelliğinden dolayı derse katılamıyor, sadece dinleyebiliyor. Kendini derse ait hissetmediği andan itibaren dikkatsizlik başlıyor..
*Öğrenci, derse katılmak istemiyor, anne ve/veya babanın zoruyla, hatta şiddet içeren baskılarıyla ekranın başına oturuyor, evdeki büyükler/ebeveyn sürekli onu gözetliyor. Böyle bir ders ne kadar faydalı olur? 
*Öğrenci, bazı programların özeliğinden dolayı grup çalışması yapamıyor, arkadaşlarıyla konuşup tartışamıyor. 
*İnternet çok yavaş, sık sık kopuyor..
*vb. vb. 

Benim aklıma gelenler bunlar, diğerlerini siz oluşturunuz. Hatta bana iletirseniz listeyi uzatabiliriz.  


Dipnotlar
[1] Çoktan seçmeli sınavlarda kullanılan maddeleri (şıklar) kastediyorum.

Kaynaklar
Christopher R. Gareis and Leslie W. Grant; Teacher-Made Assessments: How to Connect Curriculum, Instruction, and Student Learning, Routledge, 2015/2 New York.

Martin Fautley, Jonathan Savage, Assessment for Learning and Teaching in Secondary Schools, Learning Matters Ltd., 2010/2 Glasgow.

Test Sorularını şu sitelerden aldım: