alfa yayınları etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
alfa yayınları etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

2 Nisan 2018 Pazartesi

Mart Ayında Okuduklarım

Mart Ayında Okuduklarım


Bugün nisan ayının ilk pazartesisi olma sebebiyle konumuz kitap, hiç vakit kaybetmeden fotoğraftaki kitaplar hakkında bir kaç kelam etmeye başlıyayım. 

'Bilgiyle Sohbet'; Prof.Dr.A.M.Celâl Şengör, çoğumuzun aşina olduğu bir bilim insanı olarak fazlasıyla üretken bir yazar, kendisi uluslararası düzeyde tanınmış olan hocanın birçok şeref payesi ve ödülü de bulunmakta, burada anlatmakla bitmez. Kendisi, çoğunluğunu 90’lı yıllarda 'Cumhuriyet Bilim Teknik' dergisinde yazmış olduğu yazıları bu kitapta derleyerek okuyucuya sunmuş, 700 sayfayı aşkın bu makaleler toplamı birçok konuya parmak basıyor, ben mart ayı içerisinde kendisini başucu kitabı yapıp, geceleri 2-3 makalesini okuyarak bütün bir aya yayarak tadını çıkardım kitabın, tavsiye ederim, tam bir bilim kitabı. 

'Fikirler İçin Ölmek'; Costica Bradatan imzalı bir kitap yazar, Sokrates, Hypatia, Thomas More gibi öldürülen veya ölüme mahkum edilen filozofların yaşadılarından yola çıkarak onların hayata bakışlarını ve onlara dayatılan zorbalıklara karşı duruşlarını ele alıyor aynı zamanda burdan da tümevarımsal çıkarımlarla okuyucunun kendi hayatını sorgulamasını amaçlıyor, farklı bakış açıları kazandırması ve öğretici olması açısından beğendiğim ve tavsiye edebileceğim bir kitap oldu diyebilirim.

'29 Numaralı Koltuğun Hikayesi' ve 'Fransız Akademisi’ne Kabul Konuşması' kitapları her ikisi de Amin Maalouf kaleminden çıkma ve her ikisi de bağlantılı, Amin Maalouf eserlerinde tarihi ve araştırmacı bakış açısını çok iyi kullanan bir yazar, kendisi 2012 yılında Fransız Akademisi’nin boşalan 29. Koltuğuna seçiliyor, kabul konuşması ve ona ithafen verilen cevap bir kitap haline getirilirken, Maalouf, oturduğu koltuğa daha evvel oturan kişilerin hayatları temelinde Fransız tarihine bir bakış atarak aynı zamanda tarihi bir inceleme sunuyor. Belirtmem lazım ki yüzyıllar önce Fransız elitinin kendi aralarında biraraya gelip ettikler sohbetlerin kurumsallaşması ile Akademi haline gelen kurumun üyeleri koltuklarına hayat boyu seçilmekteler. Biraz spesifik bir konu olsa da , peş peşe okunulmasını tavsiye edeceğim iki kitap oldu... 

Sıradaki üç kitap, aynı zamanda koleksiyonunu yaptığımız İş Bankası Modern Klasikler serisinin 110-111 ve 113 numaralı kitapları, üçünden aynı anda bahsediyor oluşumunun sebebi hem peşpeşe çıkmaları hemde benim geçen hafta üçünü aynı gün okumamdan kaynaklı. Leo Perutz’un okuduğum ilk kitabı olan 'Leonardo’nun Yahudası' , Da Vinci zamanında geçiyor ve ressamın son akşam yemeği tablosunu yaparken, Hz.İsa’ya ihanet eden havari Yahuda’nın tasviri konusunda tıkanması ile paralel zamanda yaşananları ve yahudayı tasvir edebileceği kadar kötü niyetli birini bulmasıyla resmi tamamlaması sırasında yaşanan birtakım olayları romanlaştırmış bir kitap. Gerçekten etkiyeci bir kitaptı. Hiç düşünmeden tavsiye ederim.Jack London’un Beyaz diş, Vahşetin çağrısı, Martin Eden gibi kitaplarını okuduktan sonra, 'Bir Kuzey Macerası', oldukça kısa ve hafif kaldı açıkçası, gerçi yine arka planda bir doğa tasviri, Mackenzie Irmağı vs derken aynı atmosfer, bu sefer Yerli Halk ve Beyazlar arasındaki mücadelenin, bir aşk hikayesi ile harmanlanarak anlatıldığı bir kitap ile karşımıza çıkıyor London, alıştığımız seviyenin altında desem, umarım yanlış anlamaz:) 'Zacharius Usta’da Jules Verne, İsviçre’de bir saat ustasının kibrini anlatıyor. Bölgenin en tanınan saat ustalarından Zacharius’un yaptığı kusursuz saatler, bir süre sonra müşterileri tarafından geri gönderilmeye başlıyor, görünüşte hiçbir sorunu olmayan bu saatler, Zacharius Usta'nın adının lekelenmesine sebep olduğu gibi esas olarak, kibirin yıkıcılığına vurgu yapıyor ve bir trajediyi bizlere anlatıyor. 

'Felaketzedeler Evi'; yazarının şizofren tedavisi için kaldığının benzeri bir bakımevi ortamında geçiyormuş, Kübalı yazarın, Latin Amerika edebiyatının karakteristik bir takım özelliklerini barındıran bu kitabı zaten sonra kendi ülkesinin edebiyat klasikleri arasına girmiş, maalesef kendisi de 47 yaşında hayata veda etmiş. İspanyol dilinin edebiyatını sevenler için tavsiye edebilirim. 

'Bir Kedi, Bir adam, İki Kadın' ; Japon edebiyatına ait, klasik bir Japon edebiyatı ürünü olan kitap gibi az olaylı, durağan fakat insanı derinden , yavaş yavaş etkileyen bir kitap. Kedisi olan bir adamla (Şazo) yaşayan kadının; biraz da adamın eski eşinin sebep olmasıyla kediyi kıskanması ve Kedi (Lili) ekseninde dönen ilişki çemberi anlatılıyor, az ve öz olmasıyla yine tavsiye edebilirim, Japon edebiyatı ayrı bir üslup ile hemen farkedilir olup insanı etkilemesi açısından gerçekten çok başarılı. 

'Tebrikler Kovuldunuz'; Sosyal medyada görüp, videolarını beğendiğim Kaan Sekban’a ait. Kendisi bir bankanın genel merkezinde çalışıyorken istifa edip sahne sanatları konusunda yoluna devam etmeye karar veriyor, işten ayrılmadan evvel Amerika’da oyunculuk eğitimi alıp sonrasında da Türkiye’de bir takım organizasyonlarda yer almak İçin mücadele etse de işler istediği gibi gitmiyor ve evinde sosyal medyadan canlı komedi programları yapmaya başlıyor ve bu zamanlar geniş bir kitleye hitap etmeye başlıyor, kendisi bu süreçte yaşadıklarını çok akıcı bir üslup ile anlatmış, şuan da zaten sürekli olarak farklı şehirlerde showlar düzenlemeye devam ediyor. Çok eğlenceli bir insan. 

'Faydacılık'; 19.yy da yaşamış John Stuart Mill imzalı bir kitap, faydayı ya da en yüksek mutluluk ilkesini ahlakın temeli olarak kabul eden öğretiyi, hem birey hem de bireyin devlet ile olan ilişkisi kapsamında değerlendiriyor, okurken sık sık altını çizdiğim yerleri olan bu kitabı ve Alfa Yayınları'nın aynı serideki diğer kitaplarını şiddetle tavsiye ederim. 

Son olarak “Gülme” kitabında Henri Bergson, insanı hayvandan ayıran bu eylemin üzerinde çok az durulduğunu söylediği kitapta, gülme eylemimin hangi koşullarda nasıl ortaya çıktığını irdeleyen bir kitap yazmış, kendisinin Nobelli olduğunu da atlamak istemem...

Netice itibari ile 12 kitap, 2500 sayfayı aşan ve genelde de beğendiğim bir okuma takvimi ile nisan ayını umutla karşılıyorum, hepimiz için iyi bir bahar olsun...

P.S.: Mini çekilişiminizin talihlisi Sayın; Oktay Özcengiz oldu.Web Sürümündeki Bana Ulaşın sekmesinden adres ve telefon bilgilerinizi gönderebilirsiniz.

Sevgiler
Historian

5 Mayıs 2016 Perşembe

HAFTANIN KİTAPLARI VIII

HAFTANIN KİTAPLARI VIII


Geçen hafta yazı yazmayı unutmamdan bu yana okuduğum kitaplara şöyle bir göz atalım. İlki Jack London imzalı "Deniz Kurdu" İş Bankası Kültür Yayınları Modern Klasikler serisinde 31. Kitap olan 367 sayfalık eser 2014 martında basılmış ve çevirmeni Fadime Kâhya. Humprey Van Weyden'in deniz kazası geçirip fok avcılığı yapan bir gemi tarafından kurtarılmasından sonra zorunlu olarak mürettebata dahil olması ve yaşanan olayların anlatıldığı kitabın esas karakteri geminin kaptanı; Wolf Larsen aşırı derecede sert, acımasız bir insan olsa da hemen hemen her alanda yaptığı okumalarla aynı zamanda entellektüel birikimi olan bir insan, Avcı olmasından dolayı muhattap olduğu insanların fikir yapısından çok farklı olan Larsen gemiye kendi gibi birinin gelmesiyle içinde bulunduğu fikri yalnızlıktan kurtulmuş ve Weyden ile uzun uzun sohbetler etmeye başlamıştır. Wolf Larsen'in en dikkat çeken özelliği okudukları ve entelektüel kişiliği ile mürettebata davranış biçimindeki zıtlık, hemen göze çarpan durum Weyden tarafından da dile getirilip kitapta sorgulanıyor. Jack London kitaplarının genelinde olduğu gibi ana tema doğa ve baş karakterin doğa yasaları ile mücadelesi  etrafında dönüyor. Burada Wolf Larsen'in etrafına karşı olan sert tutumu, kendisinin  de dediği gibi en iyilerin hayatta kalımı ile ilintili bir yaklaşım. Kitap gemide yaşanan olaylar ve Weyden-Larsen sohbetleri ile geçip tuhaf bir sonla bitiyor... 

İkinci kitap: Rene Descartes, Yöntem Üzerine Konuşma.  Alfa Yayınları Ekim 2015 basımlı, çevirisi ise Çiğdem Dürüşken. Descartes diyince ilk akla gelen önerme şüphesiz ki "Düşünüyorum, o halde varım" (Cogito, ergo sum.) işte bunu ortaya attığı çalışması olan "Yöntem Üzerine Konuşma" Descartes'in düşünmenin, insanın düşünen benliğinin önemini vurguladığı eser. Yöntem derken, düşünme yönteminden olayları ele alış şeklinden bahseden Descartes kendi bulduğu yöntemi anlatarak insanlar ve fikirler üzerine bir takım genellemeler, benzetmeler yaparak okuyucuya bunları aktarmaya çalışıyor. 1596 yılında doğup 1600'lerde etkin olan Descartes'in düşünmeyi vurgulaması skolastik düşüncenin "düşünme kabul et" mottosunun tam karşısında yer almış ve bu yönüyle şüpheci olmayı işaret etmiş. Kısa ama farkındalık yaratan bir kitap olarak önemi büyük bir eser...


Üçüncü kitap:Daniel Quinn, İsmail. Maya Kitap'tan 2012 ocak ayında basılmış ve çevirmeni Selen Çalık olan kitap felsefi roman olarak nitelendirilebilir. Bir goril ve insanın başrolünde olduğu kitapta konu insanların dünyada varlıklarını Nasıl sürdürdüğü ve doğa yasalarına nasıl karşı çıkıp bir sona sürüklendikleri. İsmail (goril, sahibinin yahudi olması sebebiyle ona bu ismi verdiğini okuyoruz) Diyalektik yöntemi kullanarak bunları düşünmesi için bir insanı eğitmeyi amaç edinmiştir. Hoca-öğrenci ilişkisi içerinde aktarmaya çalıştığı şey dünyanın sadece insanlara ait olmadığı ve insan için yaratılmadığı tıpkı diğer canlıların da insan için var olmadığı gibi. İsmail, insanları ikiye ayırmış 'Bırakanlar' ve 'Alanlar'. Bırakanlar İ.Ö 8.000 yılına kadar yaşamış olan avcı toplayıcı insanlar, alanlar ise tarım devrimini yapıp doğa yasalarına karşı çıkarak nüfusunu devamlı katlamaya başlayan insanlar yani modern insan. Bu iki grubun ilişkisinin yanısıra Adem-Havva, Habil ve Kabil gibi olguların eski kültürde ve Mezopotamya'da  nasıl ortaya çıktığı gibi konuların da sohbet içeriğinde bulunduğu kitap bir çok şeyi düşünme gerekliliğini insana telkin ediyor, oldukça hoşuma giden  bir çalışma oldu... Bu arada bu kitapta kullandığım kitap kılıfını şöyle göstermekte fayda görüyorum, bezden yapılmış bir çok çeşidi olmasıyla oldukça işlevsel bir obje olarak tavsiye edebileceğim türden. 

Son kitap Gabriel Garcia Marquez, On iki Gezici Öykü. Marquez 80'li yıllarda oturup çocuklarının okul defterine hikayeler yazmaya başlamış bir süre sonra 40 aşkın hikaye olmuş fakat defter ortadan kaybolunca oturup aynı kurguları, karekterleri tekrar yaratmaya çalışmış ve bu yeniden yazılan hikayelerin 4-5 tanesi film, bir kısmı dizi olmuş ve 12'si de kitaplaştırılmış. Defterin akıbeti konusunda düzenli olarak yaptığı kağıt imhaları sırasında araya karışmış olabileceği tahminini yürüten Marquez 'hikayeleri sevmeseniz en kötü ihtimal ait oldukları yere çöpe geri yollarsınız' diyor ön sözde. Diğer hikayelerine göre daha yumuşak, ve reel bi hava var. Can yayınlarından İnci KUT  çevirisi ile basılmış. Bu haftalık benden bu kadar, iyi haftasonları...

Sevgiler
Historian

3 Mart 2016 Perşembe

HAFTANIN KİTAPLARI III

HAFTANIN KİTAPLARI III


Merhabalar, haftanın kitaplarında bugün iki kitap var. Birincisi geçen ay D&R da gezerken görüp dikkatimi çeken ve varlığından haberdar olduğum Voltaire'in Micromegas isimli öyküsü: Voltaire az çok hepimizin bildiği gibi Fransız düşünür ve yazar,17.yüzyılda doğan Voltaire felsefi eleştirileri ile Avrupa Aydınlanması'nın öncülerinden  biri olmuş, hicivli üslup kullanarak olguları ve insanları göndermeleriyle yermesi yüzünden siyasi bazda elinde güç bulunanlar tarafından da pek sevilmemiş vatanından bile sürülmüştür.Gerçi ''bile'' demiş olmam sürülme olayını akıl almaz bir olaymış gösteriyor, ki elinde yaptırım gücü bulunanlar tarihten bu yana eleştirilere  pek de açık olmadıkları için bu tip sonuçların oldukça tahmin edilebilir olması gerekir, neyse ağız alışkanlığı diyelim :) 

Birleşik Kralllık'ta bu sebeple yaşayan Voltaire oradaki Fransa'ya nazaran daha iyi olan özgürlük anlayışından etkilenmiş vatanına döndüğü vakit eleştirilerini bu sebeple daha da arttırmış ve Manş Denizi'nin karşı kıyısındaki yaşanan olumlu durumları kitaplarında anlatarak Fransız Aydınlaması'nın saygı duyulan isimlerinden olmuştur. Micromegas öyküsünde Voltaire; insanların ve dünyanın kendilerini evrenin merkezi saydıkları konumdan alıp insanların birer organizma kadar küçük ve dünyanın yaşanamayacak ölçüde sıkıcı ve berbat olduğu bir konuma indirgiyor. 

Sirius gezegeninde yaşayan dev ve binlerce yıl yaşındaki Micromegas ve satürnlü yoldaşı; gezegenler arasında neredeyse sıçrayarak gezerlerken küçük dünyaya gelirler ve önce burada  kimsenin yaşamadığını düşünürler. Dünyadaki sular sadece topuğuna gelen dev Micromegas karaya oturmuş gemi ve insanları, bir insanın mikroskopta görebildiği organizmalar şeklinde görebilmektedir, satürnlü dostu ile bu kadar küçük canlıların akıl ve düşünce sahibi olamayacaklarını tartışırlar fakat bir süre sonra insanlar ve devler arsında bir sohbet başlar ve bu sohbette dünyadaki yaşananlar hiciv edilir. Micromegas elbette bu küçük varlıkların neden birbirlerini savaşalarla öldürdükleri başta olmak üzere yaşadıkları birçok şeye akıl erdiremez fakat bu küçük kısa ömürlü organizmaların aklları olduğunu sohbet içerisinde anlar. 1752 tarihinde yazılan bu öykü farklı yaklaşımı ve hicivli yaklaşımıyla benim oldukça hoşuma gitti. 41nci sayfadan sonra Voltaire'in diğer öyküleri olan kitap Alfa yayınlarından, Hasan Fehmi Nemli çevirisiyle  Kasım 2015 basımlı... 

Diğer kitap daha çok o alan hakkında bilgi arttırmak isteyenler için uygun olacak bir çalışma; konu Kapadokya yöresindeki mağra ve vadilerdeki mağra duvarlarındaki melek tasvirleri olsa da kitap semai dinleri başta olmak üzere  diğer dinlerde olan melek anlayışı, baş melekler gibi konulara değinip genel bir özet şeklinde de okunabilecek bölümlere sahip.İkonlara merakı olup turistik olarak geziler yapan için de akademik olarak bir kaç temel bilgi edinmek için de fena olmayan bir kitap, erken hıristiyanlık döneminde 2.yüzyılda meleklerin halesiz, sakalsız ve kanatsız tasvir edilip bu tip unsurların yaklaşık üç yüz yıl sonra eklenmesi ve anlatılan diğer ayırt edici unsurlar bir melek tasviri gördüğünüzde aşağı yukarı onu tarihlerndirme konusunda size yardımcı olacak cinsten. Fakat sonra konu daha özele inip Kapadokya yöresi  ve mahralara tek tek değindiği için bir süre sonra okuyucu ilgi kaybolması yaşayabiliyor. 

Kitap Türk akademisyenlerden Gülçin Pehlivan tarafından yazılmış ve 2014 yılında imge kitapevi tarafından basılmış ve 189 sayfadan oluşuyor. Bu haftanın okunanları böyle pazara görüşmek dileğiyle herkese bol okumalı günler...

Sevgiler

Historian