Selçuklu etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Selçuklu etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

15 Mayıs 2017 Pazartesi

Sultan I. Alaaddin Keykubad Kimdir?

Sultan I. Alaaddin Keykubad Kimdir?

Sultan Alaaddin Keykubat Anadolu Selçuklu Devletinin hükümdarıdır (1221-1237). Saltanatı zamanınca inşa ettirdiği ve çoğu günümüze kadar gelmiş olan eserler, siyasi ve askeriye bakımdan hem şahsına hem de Selçuklu Devletine kazandırdığı prestij sebebiyle Türkiye ve dünya literatürünün en çok tanınan Selçuklu sultanıdır.

Konya'daki Alâeddin Cami, Antalya'daki Yivli Minare Cami, Niğde'deki Niğde Kalesi ve Beyşehir Kubâd-Âbâd Sarayları sultanın yaptırdığı en önemli eserlerden bir kaçıdır.

Sultan Olmadan Önceki Hayatı

Tahminlere göre yaklaşık 1190'lı yıllarda dünyaya gelmiştir.  Babası, Selçuklu Sultanı I. Gıyaseddin Keyhüsrev’dir. Annesinin kim olduğu, şehzadeliği ve meliklik dönemi hakkında fazla bilgi yoktur.

Babası Gıyaseddin Keyhüsrev 1196’da tahtı kardeşi Sultan Rükneddin Süleyman’a bırakmak zorunda kalıp gurbet hayatına çıktığında Alâeddin Keykubad, ağabeyi I. İzzeddin Keykavus ile birlikte babasının yanında kaldı. IV. Haçlı Seferleri öncesine kadar (1200 - 1204 arası) Konstantiyye'de Bizans İmparatorluğu'nda kaldı. İzzeddîn Keykavus ve Alâeddîn Keykubad’ın babalarıyla birlikte geçirdikleri gurbet hayatı süresince ikisinin tahsili ile Seyfeddîn Ayaba’nın ilgilendiği bilinir. Ayrıca net olarak hangi dönem de olduğu bilinmese de Dizdar isminde Emir Bedreddîn Gevhertaş, Alâeddîn Keykubad’ın lalalığını yapmakta idi. Ana dili olan Türkçenin yanında, Farsça, Arapça ve Rumca öğrendi. Ayrıca yüksek İslami ilimleri ve astronomiyi tahsili gördü.

II. Süleyman Şah'ın vefatı üzerine tekrar Selçuklu sultanı olmak üzere Konya’ya doğru harekete geçen babası Gıyaseddin Keyhüsrev, geçişine izin vermesi için İznik Rum İmparatoru I. Teodor Laskaris ile bir anlaşma yaparak Ladik, Honas ve bazı kaleleri bırakmayı kabul ettiğinde kaleler teslim edilene kadar onu ağabeyi İzzeddin Keykâvus ile İznik'te rehin olarak bıraktı. İki birader, belli bir süre İznik'te esir olarak kalsa da daha sonra Hacib Zekeriya'nın yardımıyla kaçarak Anadolu'ya geçtiler.

II. Gıyaseddin Keyhüsrev 1205 yılında yeniden Selçuklu sultanı olunca Alaaddin  Keykubad’ı Tokat’a melik olarak tayin etti. 6 yıl süren meliklik döneminde devlet siyasetini öğrendi ve tecrübe kazandı.

Saltanatı Mücadelesi

Babası Gıyaseddin Keyhüsrev'in ölümünden sonra devlet erkanı Sultanlığa ağabeyi I. İzzeddin Keykavus'u seçti; Kayseri'de yapılan bir cülus töreniyle tahta çıkarıldı. Bunu kabul etmeyen ve tahta geçmek isteyen Keykubad, Erzurum meliki olan amcası Tuğrul Şah ve Ermeni Kralı II. Levon ile anlaşma yaparak ağabeyinin bulunduğu Kayseri’yi kuşattı. Ancak kendi taraftarları ağabeyi ile anlaşınca zor durumda kalarak Ankara Kalesine sığındı. Ankara Kalesi ağabeyi Keykavus tarafından kuşatıldı. Alaaddin Keykubad, bir yıl süren direnişten sonra erzak tükenince; kendisine ve Ankara halkına zarar verilmemesi şartıyla 1213 baharında teslim oldu. Ağabeyi onu ilk olarak Malatya’daki Mazara (Minşar) Kalesi’ne daha sonra ise Kezipert Kalesi’ne hapsetti. Sultan İzzeddin Keykâvus'un Alaaddin Keykubad'ı öldürmesine hocası Mecdüddin İshak engel olmuştur.

Tahta Çıkışı

Keykavus’un oğlu olmadığından 1220 senesinde ölümü üzerine Beylerbeyi Seyfeddîn Ayaba, Emîr-i Meclis Mübârizeddîn Behramşâh, Emîr-i Âhûr Zeyneddîn Beşâra ve Bahâeddîn Kutluğca gibi devlet adamları ve komutanlar, Kezirpert Kalesi’nde tutuklu bulunan Alâeddîn Keykubad’ı tahta çıkarma kararı aldı. Kimi kaynaklara göre İzzeddin Keykavus ölüm döşeğinde iken Aleaddin Keykubad'ı çağırtarak varis ilan etmiştir. Yeni sultanı tutuklu olduğu yerden çıkarıp Konya’ya getirme görevi Seyfeddin Ayaba’ya verildi. Böylece İzzeddin Keykâvus’un yüzüğünü yanına alan Emîr Seyfeddin Ayaba, Alâeddin Keykubâd'ı, tutuklu bulunduğu Kezipert kalesinden çıkararak Sivas'a getirdi. Melik Alâeddin Keykubâd Sivas'ta tahta çıkartıldı. Ardından Konya'ya doğru giden Alaeddin Keykubad’a Akşehir, Kayseri ve Konya'da muhteşem karşılama törenleri yapıldı. O tahta çıktığında Abbasi Halifesi Nâsır, İslam filozoflarından Şihabeddin Sühreverdî ile menşur, hil‘at, çetr ve diğer saltanat alâmetlerini göndererek hükümdarlığını tasdik etmiştir.

Moğol İstilası 

Alaaddin Keykubad tahta cülus eyledikten sonra ilk işi Asya'yı ve Doğu Avrupa'yı kasıp kavurmakta olan Moğolların istilasına karşılık önlemler almak oldu. Konya, Sivas ve Kayseri gibi şehirlerin surlarını ve sınır kalelerini yeniden inşa ettirdi ve güçlendirdi. Bağdat Kalesini Moğol tehlikesine karşı savunmak adına askerler talep eden Abbasi halifesine Bahâeddin Kutluğca kumandasında 5 bin kişilik bir kuvvet gönderdi. Moğollar’ın Bağdat’ı istila etmekten vazgeçince bu birlik geri gönderilmiştir.

Emirleri Öldürtmesi

Antalya’dan Kayseri’ye geri döndükten sonra babası I. Gıyaseddin Keyhüsrev ve abisi I. İzzeddin Keykâvus döneminden kalan tecrübeli ve yaşlı devlet emirlerinden kurtulmanın yollarını aradı. Aralarında Seyfeddin Ay Aba, Mübarezeddin Behramşah, Zeyneddin Başare ve Bahaeddin Kutluğca gibi emirler bulunan bu devlet erkanı, servet ve saltanatta Sultan'ının servetini gölgede bırakıyorlar ve bu durum iki taraf arasında da gizliden gizliye kuşku ve şikayetlere neden oluyordu. Hokkabaz Oğlu Seyfeddin ve anasından akrabası olan Emir Komnenos’dan yardım talep eden Keykubad, cezalandıracağı emirleri sarayına davet etti; yakalatıp hapsettiği emirlerin çoğunu idam ettirdi. Daha sonra ortadan kaldırılan emirlerin yakınları olan ikinci derecedeki amirleri sürgün ettirdi. Eyyübi Devleti’ne sığınan bu kişiler, Eyyûbî Hükümdarı Melik Eşref’in rica etmesi ile ülkeye geri dönebildiler.

Ölümü

Amid seferi için hazırlıklara devam ederek Hârzemli, Rum, Ermeni, Gürcü, Rus, Frank, Kıpçak ve Kürtlerden meydana gelen ordusuna Kayseri'nin Meşhed ovasında bir resmi tören ile geçit yaptırdı. Büyük oğlu Gıyâseddin Keyhusrev’i eskisi gibi Erzincan meliki olarak tayin etti; küçük oğlu İzzeddin Kılıç Arslan'ı tahtın veliahtı ilan ederek ve bütün devlet ileri gelenlerine bu veliahtlığı kabul etmeleri için yemin ettirdi. Ramazan Bayramı'nın üçüncü gününde Kayseri’de huzuruna gelen yabancı elçiler için büyük bir ziyafet tertip ettirdi ve bu ziyafette yediği bir kuş etinden zehirlenerek o gece vefat etti (31 Mayıs 1237). Oğlu Gıyâseddin Keyhüsrev yahut Emir Saadettin Köpek tarafından zehirlendiği ileri sürülmüştür.

Sultan Alaeddin Keykubat'ın Temsili Bir Resmi
Alaattin Keykubat, Alaaddin Keykubat, Alaeddin Keykubat Kimdir?

15 Nisan 2017 Cumartesi

Uçlarda Yaşam Ve İkinci Türk Beylikleri

Uçlarda Yaşam Ve İkinci Türk Beylikleri

Uç, bazı Türk devletlerinde sınırlara ve sınır boylarındaki yerleşim birimlerine verilen isimdir. Büyük Sel­çuklu Devleti Malazgirt Savaşı’ndan sonra Türkmen beylerini aşiret ve oymakları ile birlikte Bizans sınırı boy­larına yerleştirmişti. Türkmen beyleri Bizans’la savaşarak fetihlerde bulunuyordu.  Bu fetihlere öncü bilrik olarak katılıp yiğitlik ve dürüstlükleriyle saygınlık ve nam kazanan kişilere alp adı verilirdi. XIII. yüzyılda Moğolların baskı­sıyla  Anadolu’ya gelen Türkmenler de sınır boylarına  yerleştirildi. Böylece hem daha önce yerleşen halkın toprakları korundu hem de Bizans’tan yeni  topraklar kazanılarak sınırlar genişletildi. Büyük Selçuklular döne­minden beri uygulanan bu siyaset,  Anadolu’nun Türkleşmesinde büyük rol oynadı. Anadolu bir Türk yurdu hâline geldi. Türkiye  Selçuklu Devleti, sınırlarının tamamında düzenli bir uç örgütlenmesini gerçekleştir­di. Her ucun başında bir uç beyi vardı. Uç beyleri yarı bağımsızdı. Küçük uçlar büyüklere, büyük uçlar da merkeze bağlı idi.

Uç bölgelerinin her biri genel vali veya komutan tarafından yönetiliyordu. Kösedağ Savaşı’ndan  sonra Türkiye Selçukluları Moğol egemenliğine girince Anadolu’da siyasal bir otorite boşluğu oluştu. 1277 yılın­dan sonra Türkiye Selçuklu sultanlarını tanımayan uç beyleri yarı bağımsız bir duruma geldiler.

Anadolu’da Karamanoğulları, Osmanoğulları, Germiyanoğulları, Karesioğulları, Aydınoğulları, Menteşeoğulları, Hamitoğulları, Candaroğulları gibi beylikler kuruldu. Batı Anadolu’da kurulan Karesioğulları,  Aydınoğulları ve Menteşeoğulları deniz ticaretine önem verdiler. Güçlü bir donanmaya sahip olan Aydınoğullarının en tanınmış denizcisi Aydınoğlu Umur Bey’di. Çanakkale ve Balıkesir bölgelerinde hüküm süren Karesioğulları da kuvvetli bir donanmayla beraber güçlü denizcilere sahipti.

Anadolu’nun iç kısımlarında bulunan Germiyanoğulları ve Karamanoğullarının ise oldukça güçlü  kara orduları vardı. Beyliklerden toprakları en az olanı ise Osmanoğulları idi. Bu beyliğin kurulmuş olduğu yer Bizans İmparatorluğu’nun sınırlarına yakın olması sebebiyle oldukça önem taşımaktaydı. Beyliklerden en güçlü olanıysa Karamanoğullarıydı. Bu beylik kendisini Türkiye Selçuklu Devleti'nin varisi olarak görmekteydi.

Anadolu Beylikleri döneminde Türk diline büyük önem verildi. Yandaki fotoğ­rafta heykeli görülen Karamanoğulları hükümdarı Mehmet Bey, 13 Mayıs 1277’deyayımladığı bir fermanla Türkçeyi resmî dil olarak kabul ettiğini belirtti. XIV. yüz­yılın  şairlerinden olan Gülşehri, Anadolu’da Türk dilinin  ve edebiyatının kökleşiğ yerleşmesinde etkili oldu. Kendi adıyla devlet kuran Kadı Burhaneddin eserlerini Türkçe Yazarak Anadolu'da Türkçenin gelişmesine katkıda bulundu.

Anadolu'da kurulan Türk beylikleri

14 Mart 2017 Salı

Gündüz Bey (Alp) Kimdir?

Gündüz Bey (Alp) Kimdir?

Gündüz Alp, Osmanlı Devleti’nin kurucusu Osman Gazi’nin ağabeyi Ertuğrul Gazi’nin en büyük oğludur. İsmi Ertuğrul Beyin babası Gündüz Bey’den gelmektedir. Ne zaman ve nerede doğduğu kesin olarak bilinmemekle beraber çoğu kaynağa göre Ertuğrul Gazi’nin en büyük oğlu olduğu doğrudur.
Gündüz Bey babası Ertuğrul Gazi ve Osman Gazi ile birlikte Bizans üstüne yapılan birçok akına katılmıştır. Osmanlı’nın kuruluş aşamasında gerçekleşen büyük savaşlarda büyük roller oynamıştır. Kimi kaynaklara göre Gündüz Bey kimi kaynaklara göre de kardeşi Saru Batu Savcı Bey, Domaniç muharebesinde düşmana yapılan akınlar sırasında şehit olmuştur (1287).

15 Aralık 2016 Perşembe

Selçuklu Ailesinin Tarih Sahnesine Çıkışı

Selçuklu Ailesinin Tarih Sahnesine Çıkışı

Oğuzlar, X. yüzyılda Sır–Derya (Seyhun) ile Hazar Denizi'nin doğusu ve Aral Gölü arasındaki bölgede yaşıyorlardı. Bu sırada Oğuzlar, Üç–ok ve Boz–ok diye iki kol halinde teşkilatlanmıştı.1 24 Oğuz boyu bulunmaktadır. Selçuklular bu yirmi dört Oğuz kabilesinden Üç–ok kolunun Kınık boyuna mensupturlar.2 Kınık boyu da Oğuzlar arasında Sır–Derya suyunun ağzına yakın bir yerde oturmakta idi.

X. yüzyılın başında Oğuz devletini ''Yabgu'' unvanı taşıyan bir hükümdar idare etmekteydi. Selçuklu ailesinin atası olan Temir–Yalığ (Demir yaylı) lakaplı Dukak, bu Oğuz devletinde bir askerî ve siyasî mevkie sahipti.3

Bir müddet sonra Dukak’ın ölümünün ardından, oğlu Selçuk, üstün özellikleri ile dikkati çekmiş ve Yabgu tarafından genç yaşta ''Sü–başı / Sübaşı'' (Ordu kumandanı) tayin edilmişti.4 Yabgu, gün geçtikçe devlet içinde nüfuzu artan Selçuk'u kıskanıyordu. Bunda Yabgu'nun Hatunu'nun tahriki de rol oynamıştı. Selçuk ise öldürülmekten korkarak kabilesi, yakın adamları ve sürüleri ile bulundukları Yengi–Kent bölgesinden ayrılmış, İslâm ülkeleriyle, Türk ülkelerinin birleştiği bir uc (suğûr) şehri olan Cend havalisine gelmişti5 (tahminen X. yüzyılın son çeyreği (h.350/ m.961). Ancak araştırmalarda Selçuk'un Cend'e gelişinin Oğuz Yabgu Devleti'nin Kıpçaklar tarafından yıkılması ile ilgili bulunduğu ileri sürüldüğü gibi, bu göçün başlıca sebebinin yer darlığı ve otlak yetersizliğinden olduğu da belirtilmiştir.6

Bu sıralarda İslâm dîni Türk kitleleri arasında süratle yayılmaktaydı. Selçuk, Cend'de yanındakiler ile birlikte Türk inanışlarına yakınlığı ve siyasî geleceğinin parlaklığı dolayısıyla İslâm dinini kabul etti. Bundan sonra Selçuk, Oğuz Yabgusu'nun Cend'deki Müslümanlardan aldığı yıllık verginin ödenmesine “kâfirlere haraç verilmeyeceğini söyleyerek” engel oldu ve vergiyi almaya gelen memurları kovdu. Daha sonra da Yabgu tarafından gönderilen kuvvetlerle çarpıştı. Selçuk bu bölgede kolaylıkla tutundu ve Yabgu'nun hâkimiyetine son vererek Cend'de müstakil bir beylik kurdu. Selçuk Bey bundan sonra “el Melikü’l–Gazi” diye anılmaya başlandı.7 Daha sonra Beylâc ve Beruket şehirlerini de fetheden Selçuk Bey, giriştiği cihâd hareketi sonucunda çeşitli ülkelerden çok sayıda Türk onun emri altına girmek için Cend’e akın etmesiyle daha güçlü hale geldi.
DOÇ. DR. MUHARREM KESİK  SELÇUKLULAR TARİHİ


1 Sayısı yirmi dört olan Oğuz boyları şunlardır: Üç-ok: Bayındır, Peçenek (Beçene), Çavuldur, Çepni, Salur (Salgur), Eymür, Ala-yuntlu, Yüreğir (Üregir), İğdir, Büğdüz, Yıva ve Kınık. Boz-ok: Kayı, Bayat, Alka-evli, Kara-evli, Yazır, Döğer, Dodurga, Yaparlı, Avşar, Kızık, Begdili, Karkın. Bk. F. Sümer, “Oğuzlar”,DİA, XXXIII, 325-330.
2 Hüseynî, Ahbârü’d-devleti’s-Selçukiyye, (trc: Necati Lugal), Ankara 1943, s. 2.
3 Hüseynî, Ahbâr, s. 1.
4 L. Rasonyi(“Selçük Adının menşeine Dair”, Belleten, III/10, (1939)s.377-384.), onun ''Selçük'' şeklinde de kaydedilen isminin ''Küçük sel'' manasına geldiğini, Selçuk'un Orta Asya'da Kırgızlar tarafından Muz-(Buz) Tağ denilen Sel-Tağ civarında doğmuş ve adını bu dağdan almış olmasının muhtemel olduğunu ileri sürmüştür. Bundan başka ''Salçuğ'' kelimesinin bazı Türk lehçelerinde ''mücadeleci'' manasında kullanıldığı da belirtilmektedir. Bk. Erdoğan Merçil, Büyük Selçuklu Devleti, İstanbul 2011, s. 2; Abdülkerim Özaydın, “Selçuk Bey”, DİA., XXXVI, 364.
5 Hüseynî, Ahbâr, s.1-2.
6 Merçil, Büyük Selçuklu Devleti, s. 2.
7 Beyhâkî, Tarih, s. 122. Krş. Özaydın, “Selçuk Bey”, s. 365.