Kadim Dinler Tarihi etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Kadim Dinler Tarihi etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

2 Haziran 2019 Pazar

Cahiliye Dönemi Araplarında Üstün Varlık İnancı

Cahiliye Dönemi Araplarında Üstün Varlık İnancı



İslam öncesi dönemde, sadece belirli merkezlerde odaklanan çeşitli Yahudi ve Hıristiyan guruplar bir tarafa, çok tanrıcı­lık ve paganizm kuzeyden güneye bütün Arap Yarımadası'nda yaygın şekilde görülmekteydi. Özellikle Orta Arabistan'ın gö­çebe ve yarı göçebe kabileleri arasında politeizm ve buna bağlı olarak paganizm hakim unsurlardı. Dünyanın diğer birçok politeist kültüründe olduğu gibi, Cahiliye dönemi Arap politeizminde de bir üstün varlık ve bu varlıkla insanlar arasında adeta aracılık görevini üstlenmiş olan ikinci dereceden ulühiyetler mevcuttu. Cahiliye dönemi Araplarının Allah'a inandıkları ve Allah'ın varlığını inkar etmedikleri bilinmektedir. Hatta onların Allah'ın yerin ve göğün yaratıcısı olduğu, güneşi ve ayı insanların hizmetine verdiği, gökten yağmur yağdırıp yeryüzüne bereket verdiği gibi hususları kabul ettiklerini de Kur'an bizlere haber veriyor.17 Cahiliye dönemi Arapları bu üstün varlık adına yemin etmekte, ıs ona atfen "Abdullah" gibi şahıs isimleri kullanmaktaydılar. Allah adına kesilen şeylerin yenilmeyeceğine inanmakta; ıs yine bazı hayvanlardan ve ekinlerden Allah'a paylar ayırmaktaydılar.20 Ayrıca belirli durumlardaki bazı hayvanları tanrılarına adanmış bir adak olarak değerlendirip başıboş salıvermekte ve bunların etinden sütünden vs. yararlanmayı caiz görmemekte ve bu geleneğin Allah'ın emri olduğunu düşünmekteydiler.2ı Yine onlar, cinler gibi bazı metafızik varlıklarla tapındıkları bazı putlarını "Allah'ın oğulları ve kızları" şeklinde nitelemekteydiler. 22 Örneğin Lat, Uzza ve Menat, Araplarca "Allah'ın kızları" olarak isimlendirilmekteydi. Büyük ihtimalle Araplar "Allah'ın kızları" deyimini "ilahi varlıklar" anlamında kullanmaktaydılar.

Cahiliye dönemi Arapları inanç sistemlerinde yer verdikleri bu üstün varlığın sıradan varlıklar olan insanlarla doğrudan ilgilenmeyecek kadar yüce ve aşkın olduğuna inanırlardı. Onlara göre bu üstün varlık yani Allah; her şeyi yaratan, evrendeki bazı olaylara düzen veren, ancak bundan sonra yüceliğinden dolayı bütün evrenden, alemden ve insandan elini eteğini çeken -haşa- emekliye ayrılmış bir Tann (Mircae Eliade'nin ifadesiyle deus otiesus) gibidir. Cahiliye Araplarının inancına göre ancak birtakım aracılar vasıtasıyla bu üstün güçle, Allah'la irtibat kurmak, ona yönelip dua etmek veya ondan yardım dileyebilmek mümkündü. İnsanlarla yüce varlık arasında iletişim kuran ve onun katında şefaatçi olacağına inanılan bu aracılar ikinci dereceden tanrısal varlıklar olan çeşitli metafizik varlıklardı.23 Aynca rahipler, kabile reisleri vb. eşraftan güçlü kişiler de bulundukları sosyal mevkilerinden dolayı Allah'a daha yakın ve dolayısıyla Allah ile sıradan insanlar arasında aracılık yapma yetkisine sahip 'kimseler olarak görülüyordu. Onlar bu hastalıklı inanç ve düşünceleri nedeniyle Allah'a birçok şeyi ortak koşuyor, atalarının sapkınlarını, gelenek ve göreneklerini körü körüne izliyorlardı. 24 Kur'an, Cahiliye Araplarının Allah'la ilgili bu inanç ve kanaatlerine yönelik olarak

"Allah'ı gereği gibi takdir edememek" tespitini yapmaktadır: Allah'ı gereği gibi takdir edemediler. Yeryüzü kıyamet gününde bü­tünüyle O'nun elindedir; gökler sağ eliyle dürülmüştür. O, onların ortak koştuklanndan münezzehtir, yücedir. 25 

Cahiliye dönemi Arapları üstün güç olan Allah'ı soyut bir varlık olarak değerlendirip onun herhangi bir suret ya da temsilinin yapılmasını uygun görmüyorlardı. Zira onlara göre Allah her tür muhayyileden ve timsalden münezzehti. Ancak kendilerini Allah'a yakınlaştıran diğer uhlhiyetleri ise çeşitli şekillerde müşahhas olarak temsil etmek mümkündü. Sayısı oldukça fazla olan bu aracı varlıklar kuzeyden güneye bütün Hicaz bölgesinde yaygın şekilde bulunmaktaydı. İslam tarihi kaynaklarının verdiği bilgilere göre her kabilenin tazimde bulunduğu birden çok ulühiyeti ve bunları temsil eden putları vardı. Bununla birlikte her kabilede kabilenin koruyucu ve kollayıcı gücü olduğuna inanılan belirli bir ulühiyet ön plana çıkmaktaydı. Örneğin Kureyş kabilesinde Hubel, Sakif kabilesinde Llt, Dılmetülcendel bölgesinde ise Ved ön plana çıkmaktaydı. Bununla birlikte diğer putlar da tapınma objesi olarak tazim görmekteydi. Esasen bu durum, Ortadoğu bölgesindeki birçok kadim yerleşim merkezinin ortak bir özelli­ ği olarak bilinmektedir. Öyle ki Sümer, Asur ve Babillilerden Eski Mısırlılara kadar birçok toplumda yerleşim merkezlerinde belirli tanrısal varlıklar ön plana çıkarılmış, ancak bununla birlikte diğer ulılhiyetlere tazim de devam etmiştir. Örneğin Asur Babil döneminde Harran şehrinin yüce tanrısı ay tanrı­ sı Sin'dir; bunun yanı sıra Şamaş, İştar ve diğer ulılhiyetler de tanrılar panteonunun diğer unsurları olarak Eski Harran putperestlerinin inanç ve ibadetlerinde tazim edilen unsurlar olarak varlıklarını devam ettirmişlerdir


17 Bk. Mürrıinun 84 , 86, 88; Ankebüt 61, 63; Zuhruf 87
18 Bk. En'am 109. 19 "Eğer Allah'ın ayetlerine iman ediyorsanız. Allah'ın adı anılarak kesilen hayvanlardan yiyin. Size ne oluyor da Allah'ın adı anılarak kesilenlerden yemiyorsunuz? Halbuki O size, mecbur kalmanızın dışında haram olan şeyleri genişce açıklamıştır. Doğrusu birçokları bilmeden keyijlerine uya· rak insanları doğru yoldan saptırıyorlar. Muhakkak ki, Rabbin, sınırı aşanları çok iyi bilir." En'am 1 18-1 19. 20 Bk. En'am 136- 139. 21 "Allah Bahire'den Sdibe'den Vasfle'den ve Ham'dan hiç birini (meşru) kılmamıştır. Ancak inkar edenler, Allah'a karşı yalan düzüp uyduruyorlar. Onların çoğu akıl erdirmez." Mfüde 1 03. Bunlardan Bahire: beş yavru veren, beşinci batın yavrusu erkek (ya da dişi) olan devenin, faydalanılınaktan vazgeçilerek kulağının yarılıp salıverilmesidir. Sfilbe: dertten kurtuluş adağı olarak bir hayvanın faydalanılmaktan vazgeçilip putlara adanarak salıverilmesi; Vasile ise koyunun dişi doğurursa kendilerinin, erkek doğurursa tannlannın olması, erkekli dişili ikiz doğurması halinde dişiden dolayı erkek hayvanın da kurban edilmemesidir. Ham ise, on batın döl veren erkek devenin sırtına yük vurulmaması, başıboş bırakılarak yayılması ve su içmesinin engellenmemesidir. 22 "Cinleri Allah'a ortak kıldılar. Onları da O (Allah) yarattı. İlimleri olmaksı­ zın, "O'nun oğullan ve kızlan var/" yalanını uydurdular. O Sübhan'dır (her şeyden münezzehtir}, vasiflandırdıklan şeylerden yücedir." En'am 1 00.
23 Bk. Zümer 3, 43-44: Yunus 18. 24 "Onlara, "Allah'a ve Resulüne gelin!" denildiğinde onlw, "Babalanmızı üzerinde bulduğumuz şey bize yeter!" derler. Peki, babalan bir şey bilmiyor ve doğru yolu bulamamış olsalar da mı?" Mfüde 1 04. 25 Zümer 67. Ayrıca bk. Hace 74

11 Mayıs 2019 Cumartesi

Cahiliye Araplarına Göre Ölüm

Cahiliye Araplarına Göre Ölüm




Cahiliye Araplarına Göre Ölüm 

Ölümün Cahiliye Arabı için neyi ifade ettiği, bir yok oluşu mu yoksa yeni bir başlangıcı mı simgelediği sorusuna verilecek doğru cevaplar konunun netleşmesine ciddi anlamda katkı sağlayacaktır. Öncelikle Cahiliye Arabı kendilerine takdir edilen bir ömrün bulunduğunu ve bunun bir sonunun da olduğuna inanıyorlardı. Adına "ecele" denilen bu kaziyeye inanan dönemin insanlarına göre her bir yaratılmışın bir vadesi vardır. Bir adamın vadesi dolmadan ölmesi mümkün olmadığı gibi vadesi dolduktan sonra da bu dünya da varlığını sürdürmesi de imkansızdı.(59) Ölümü "sükün" olarak isimlendiren Cahiliye Arapları bunu söylerlerken de "ruhun" bedenden ayrılmasından sonra "bedenin" dinginliğe kavuşmasını kastederlerdi. Dolayısıyla "bedenin rahatladığı" anlamında "ölümü" "sükun" olarak isimlendiriyorlardı. (60) Onlara göre insan "ruh" ve "beden" olmak üzere iki parçadan oluşmaktaydı. Adına "nefs" denilen "ruh", son nefes ile bedeni terk ettiği için adını da nefesten almıştı. (61) Son nefesle ağız ve burundan bedeni terk  eden ruh, ölümsüz olup vücuttan çıktıktan sonra bir kuşa dönüşür ve yaşardı.(62)Eğer ölen insan, biri tarafından yaralanmış veya öldürülmüşse nefs bedenin yaralanan kısmından çıkmak suretiyle vücudu terk eder ve adına "hamme" denilen bir kuşa dönüşerek yaşarken (63) her yüz yılda bir mutlaka kabrinin başına döner ve "Beni sulayınız, beni sulayınız!" diyerek intikamının alınmasını isterdi. (64) İbn Side ise herhangi bir adam bir musibete uğradığı zaman başından çıkan kuşa "hamme" denildiğini söylemektedir.(65) Cahiliye Arabına göre vücuttan ayrılan ruh, önceleri kü­çücük bir kuş halinde iken zamanla büyür ve büyükçe bir baykuşa dönüşürdü. Bu kuş aynı zamanda beden ile aile arasındaki ilişkiyi de sürdürürdü. Ailenin erkek üyelerinin durumunu düzenli bir şekilde bedene ulaştırdığına da inanı­lırdı. (66) Dolayısıyla Cahiliye Arabının bu inancı zaten ölümden sonra farklı bir şekilde olsa bile bir yaşamın varlığını kabul ettiğini açıkça göstermektedir. Bilindiği gibi Hz. Peygamber birçok hadiste bu anlayışın İslam ile çeliştiğini söylemektedir. Hz. Peygamber İslam'ı tebliğ etmeye başladığı zaman Cahiliye Arapları onu sıkıştırmak için bu "hamme"yi sordukları rivayet edilmektedir. "Sana ruhtan sorarlar. De ki ruh rabbimin emrindedir. Size ondan çok az bir bilgi verilmiştir." şeklindeki İsra suresi 85. ayeti kerimesinin bununla ilgili nazil olduğu nakledilmektedir.

Görüldüğü gibi Cahiliye Arabı öldükten sonra bir yok olu­şa inanmamaktadır. Aksine ölünün bedeni terk eden ruhunun ölümsüz olduğunu, değişik bir şekilde olsa bile yaşamını sürdürdüğüne inanmaktaydılar. Bu da onların ölüm sonrası hayatın varlığına inandıklarına dair bir başka kanıt olarak karşımızda durmaktadır.

59 Cevad Ali, Mufassal, V, 1 18. 
60 Cevad Ali, Mufassal, VI, 97. 
61 Cahiliye Arabına göre kan, hayatın kaynağıydı. Ona göre kan yani dem "nefsin" ikamet mahalli idi. Bir başka ifade ile Cahiliye Araplarına göre ruhun bulunduğu mahal, kandır. Kan deveranı devam ettikçe vücutta canlılık da sürmektedir. Kan bedeni terk ettiği an beden artık ölmüş olmaktadır. (Bk. Cevad Ali. Mufassal, V, 1 17 vd; Vl, 108) Muhtemelen bu inanç bir gözleme dayanmaktadır. Zira çoğunlukla hayvancılıkla uğraş­tıkları için hayvanlarını kestikleri zaman veya yaralandıkları zaman kanlarının akmasından sonra öldüklerini görmüş ve dolayısıyla bu sonuca varmış olmalıdırlar. Yine hanımların kanama haline de buradan üretilerek "nifas" demişlerdi. 
62 Alusi, Buluğu'l-ereb, II, 311. 
63 "Mesh" yani bir başka varlığa dönüşmek Cahiliye döneminde kabul edilen bir durumdu. Nitekim İsaf ve Naile'nin insan oldukları, Kabe'nln içinde günah işlemek suretiyle taşa dönüştüklerine inanırlarken, Lat'ın da bir taşın içine girerek orada yaşamını sürdürdüğüne inanıyorlardı. 
64 Şehristiini, 433; Alusi, Buluğu'l-ereb, II, 31 l; Cevad Ali, Mufassal, Vl, 107. 
65 İbn Side, el-Muhkem, JV, 442. 66 Alusi, Buluğu'l-ereb, il, 311.


Cahiliye Arapların Ahiret İnancı
Mehmet Mahfuz SÖYLEMEZ




22 Nisan 2019 Pazartesi

Anadolu'da İlk Erkek Tanrı Kültürü

Anadolu'da İlk Erkek Tanrı Kültürü



Anadolu'da İlk Erkek Tanrı Kültürü 

4-10 Ve Fırtına Tanrısı’nın adamı tanrıyı içeriden çağırır. Nerikli ‘hazı ol’ der. O aar[wa] Dağı’ndan, Da asta nehrinden… çağırmanın sözlerini bağırır. Ve katip Tanrı Za a[liqa]’nın çağrılması ile ilgili sihirli sözler söyler. 11-14 Onlar tanrıları ve kalın ekmekleri yoldan çeker. Onlar tapınağın tanrılarını alıp götürür.[ ] Onlar yıkar ve yağlar[ ]. Sıra ile onları yerleştirir”.

Karauğuz G., Hitit Mitolojisi, Çizgi Kitapevi, Konya, 2001 

Yukarıdaki alıntıda Hititlerin çeşitli sözlerle “fırtına tanrısı”nı ikna etmeye çalıştıkları görülmektedir. Hititlerin tanrıları antropomorf olarak düşünmüşlerdir. Hititler tanrı/tanrıçalar ile sohbet ederler, konuşurlar, yiyecek, içecek sunarlar. Hititler’de diğer birçok batı toplumu gibi erkek tanrılara sahiptiler. Anadolu’da ise “Ana Tanrıça” kültü (ALFA) vardı. Hititlerin Anadolu’ya getirdiği en büyük yenilik erkek tanrılardır diyebiliriz. Böylece Anadolu’da binlerce yıldır süren ”Ana Tanrıça Kültürü”(ALFA) yerini “erkek ve kadın tanrı/tanrıçalara” bırakmıştır. Hititlerin erkek tanrıları ile Anadolu panteonlarında yeni bir dönem başlamış, Hititlerin antropomorf3 tanrılar katında her iki cinsiyet yan yana yer almışlardır. Hititler geleneksel olarak tüm tanrıları benimseme eğilimindeydiler. Bu eğilim Hititlerin “Bin Tanrılı (Bin Panteonlu)” toplum olmasına neden olmuştur. Hititlerin tanrılara olan zaafı Anadolu’nun daha önceki halklarının sahip oldukları tanrıları benimsemelerine ve söz konusu kültlerin mensup olduğu toplumların kültürlerindeki öğelerini de kendi bünyelerinde toplamalarına ve Anadolu’daki kültürel mirasa sahip çıkmalarına neden olmuştur. Hititlerin bu tavırları diğer kültürlerin fragmanlarda yer almasına ve önceki kültürlerin de aydınlatılmasına neden olmuştur. Hititlerin anlayışı, hoşgörüsü Anadolu’da aşağı yukarı 525 yıl süren bir imparatorluk ve kent devletleri kurmalarına olanak sağlamıştır. Hititlerin bin panteonlu, din kavramlarında üç kaynak yer almaktadır.İlki kendi tanrıları, ikincisi Anadolu yerli halklarının tanrıları ve üçüncüsü ise komşu ülkelerin tanrılarıdır. Hititler tanrılar vasıtasıyla korunduklarını düşünmüşlerdir. Bu konuda haklı olduklarını söyleyebiliriz. Çünkü tanrıları benimsemeleri yerli halklarında onları benimsemelerine ve kabul etmelerinde önemli bir etken olmuştur.Hititlerin tanrılara ve o tanrıların insanlarına gösterdikleri saygı kültleri başkentte toplamak gibi bir çaba içinde olmamalarından da anlaşılmaktadır. Hititler çok akıllıca bir strateji benimseyerek yerel kültlerin devam etmesini hatta güçlenmesini sağlamışlardır. Yönetimler tüm yerel kültleri korumuş ve kendi geleneklerini de içeren ritüelleri için resmi bir alanları vardır.
Savaş Ö.S., Hititlerde “Fırtına Tanrısı” ile “Boğa Kültü” Üzerine bazı Gözlemler ve Yorumlar, Archium Anatolia, Anakara Üniversitesi Basımevi, 2002 (97-171)

Kaynak ;ANADOLU ANTİK HİTİT UYGARLIĞI İNSANININ DEĞERLER SİSTEMİNDE SU KULLANIMI Şükran SEVİMLİ 

22 Mayıs 2017 Pazartesi

E-Kitap Cahiliye Kültüründe Allah İnancı-2

E-Kitap Cahiliye Kültüründe Allah İnancı-2









3)"Andolsun ki biz kendi çevrenizde bulunan memleketleri helak ettik. Ayetleri, belki onlar küfürden imana dönerler diye tekrar tekrar açıkladık. O vakit Allah'ı bırakıp da güya O'na yakınlığa vesile edindikleri düzme ilahlar onların azabını savmaya yardım etmeli değil miydi? Tersine o düzme ilahlar kendilerinden ayrılıp kayboldular Bu onların yalanlarıdır; uydurmakta oldukları şeydir" (Ahkaf, 27,28).

"Ben, beni yaratana neden kulluk etmeyecek mişim? Siz hepiniz O'na döndürüleceksiniz. Ben O'ndan başka ilahlar edinir miyirn? Eğer o çok esirgeyici Allah bana zarar vermek isterse (iddia ettiğiniz) o şeylerin şefaati bana hiç bir fayda vermez. Onlar beni asla. kurtaramazlar" (Yasin, 22, 23)

"Onu bırakıp ta kendilerine bir takım dostlar edinenler derler ki:" Biz bunlara ancak bizi Allah'a daha fazla yaklaştırsınlar diye tapıyoruz. Şüphe yok ki Allah, onlarla mü'minler arasında ihtilaf edegeldikleri şeyler hakkında hükmünü verecektir"(Zülner, 3)

"Onlar Allah'ı bırakıp, kendilerine ne bir zarar ne bir fayda veremeyecek şeylere taparlar Bir de; 'Bu putlar; Allah yanında bizim şefaatçilerimizdir" derler' (Yunus,18)

Bu ayetlerden anlaşılabilecekler şunlardır:

Cahiliyet devri insanları, uluhiyetin, ilah olduklarına inandıkları kimseler arasında paylaşılmadığı ve hepsinden üstün bir ilah olmadığı inancında değillerdi. Lügatlarında, Allah kelimesi ile isimlendirdikleri her­ şeyden üstün bir ilahın ilahlığında, onların da biraz nüfz ve dahli bulunduğunu, isteklerinin bu yüce ilah huzurunda makbul olduğu, istek ve arzuların, onların şefaatleri sayesinde mümkün olduğu noktasında toplanır. Bu gibi zanları sebebi ile, onları Allah ile birlikte ilah edinmişlerdir. Bunlardan da anlaşılıyor ki, bir insan birisini Allah katında kendisi için şefatçi edinir, sonra da ona dua eder, ondan yardım isteyerek tazim ve hürmet gösterir, adaklar kurbanlar sunarsa, bütün bunlar cahiliyyet devri insanının dilinde onu ilah edinme, ilah seçme adını alır.

Ebu'l-Ala Mevdudı 
Kuran'a Göre Dört Terim
Kitabı okumak için tıkla

5 Mart 2017 Pazar

Tammuz, Diyonisus, Osiris-Horus, Hz. İsa Arasında ki Benzerlikler

Tammuz, Diyonisus, Osiris-Horus, Hz. İsa Arasında ki Benzerlikler



Tammuz, Diyonisus, Osiris-Horus, Hz. İsa 

“Tammuz” Suriye ve Lübnan’da tapılan bir ilah olan “Dumuzu”nun İbrani dilindeki karşılığıdır. (…) İncil’de (Hezekiel 8:14) bahsi geçen Tammuz, İÖ 2000 civarında, 25 Aralık günü, Suriye’nin Gebal (modern Gebail, Yunanca Bublos)5 şehrinde Mylitta isimli bir bakireye doğan bir “yaşam-ölüm yeniden doğuş tanrısı”dır; mağarasından sabah çıkar, gece döner, aradaki sürede gökyüzünü tavaf eder. Yunanlılar onu “Adonis” olarak tanır; sözcük, Fenike dilinde ve İbranice’deki “Adhon”dan gelir. Babil mitolojisi, Dumuzu ya da Tammuz’u6 kışı simgeleyen vahşi bir yaban domuzunun katlettiği yakışıklı bir çoban olarak anlatır. Tammuz, mucizeler göstermekte, hastaları iyileştirmektedir. İnsanoğlunun kurtarıcısı olmak için meşakkatli bir ölüme katlanmış; bir takım beyanlara göre üçüncü gün yeniden dirilerek ebediyen kutsanmış yeni bir hayata başlamıştır. Tammuz’un ölümü, Suriye ve Filistin’in nebatatın telef olduğu uzun, kurak yazlarını; dirilerek hayata dönmesi ise yağmur mevsiminde yeniden canlanan çatlamış toprakların bereketli bitkilerle örtülmesini simgeler veya ölümü soğuk, sert kışın, yani mitolojik yaban domuzunun, dirilişi ise yemyeşil bir baharın anlatımıdır.”7 İnanın, azizler, Efendiniz geri verildi, Dirilen Efendinize inanın; Tammuz’un tahammül ettiği acılarla Tedarik edilmiştir bizim kurtuluşumuz. Yukardaki dizenin yazarı Knidoslu Ctesias, İÖ 400 civarında, Knisdos da [Datça] yaşamış hekim ve tarihçidir. Pers kraliyet arşivlerini temel aldı- ğı söylenen Persica isimli yirmi üç ciltlik Asur ve Pers tarihleri, Homeros’un “Epik” veya “Homeros Yunancası” olarak bilinen dilde yazdığı İlyada ve Odiseya’sından farklı olarak, İyonya lehçesinde kaleme alınmıştır. Ctesias’ın tarihçiliği, genel kabulün dışında bilgiler ihtiva ettiğinden zaman zaman tartış- malı olmakla birlikte, Homeros’un inanırlığını yer yer sarsmış olduğu da bir gerçektir. Tammuz’un dirilişi her yıl suyla yıkanma ve yağla meshedilme işlemlerini içeren bir yas ayiniyle anılır. Akadlara ait bir metinde, “Figan eden erkekler ve kadınlar, bana O’nunla gelin,” diye yazar, “ölüler mezarlarından çıksınlar ve tütsüyü koklasınlar.” Arkaik İbraniler, Temmuz’un yasının tutulduğunu Eski Ahit’te şöyle anlatır: “Ve Rab evinin şimale doğru olan kapısı- nın girilecek yerine beni getirdi ve işte, Tammuz için ağlayan kadınlar orada oturmakta idiler. Ve bana dedi; gördün mü âdemoğlu? Yine bunlardan büyük mekruh şeyler göreceksin.” [Hezekiel, 8:14-15] Tammuz’un dirilişi ile Akat toprakları yeniden bereketlenir, mevsimsel ve günlük döngü surer. *** Diyonisus (ya da Diyonisos) dininin Trakya’da başladığı ve bilinen dünyaya, yani Yunanistan, Mısır ve Baküs olarak bilindiği Roma’ya, oradan yayıldığı kabul edilir. Bununla birlikte, Diyonisus isminin eski Yunanistan’ın tarih öncesi Miken şehrinde bulunan “Linear B” tabletlerinde yer almış olması, İlah’ın kökenlerinin Akdeniz’de, Minos medeniyetinin (İÖ 3000-1000) hüküm sürdüğü, Girit’te olduğuna işaret etmektedir. Homeros destanlarında adı geçen Eski Truva kentini ortaya çıkaran Alman Arkeolog Heinrich Schliemann’ın (1822-1890) bulguları ışığında, Miken medeniyetinin izini süren İngiliz Arkeolog Sör Arthur John Evans, (1851-1941) Knosos, Girit’te farklı bir medeniyetin izlerini bulur. Kökleri Miken medeniyetinden çok daha eskilere giden bu görkemli uygarlığa ait yaklaşık 5000 tablette kullanıldığı görülen yazıya, “Linear B” yazısı denir. İÖ 2000’lerden itibaren kullanıldığı anlaşılan bu yazı, yumuşak kil tabletler üzerine iğne uçlu bir stilus ile yazılır. Mezopotamya’daki örneklerinin aksine, tabletler ateşte pişirilmemiş, kendiliklerinden kurumaya bırakılmış olduklarından, günümü-ze ulaşabilmiş olmaları şans eseridir. Diyonisus’a tapınma, İsa’nın doğumundan birkaç yüzyıl öncesinde baş- lar. Roma’nın ve Roma halkının anıtsal bir tarihini yazan Titus Livius (İÖ 59-İÖ 17) Diyonisus itikadının İÖ 186 yılındaki esaslarını nakleder, Julius Cesar (İÖ 100-İÖ 44) döneminde resmen tanınmış olan sırları yazar.8 Diyonisus, bakire Semele’den doğar. Babası, Zeus’tur. Bazı kaynaklarda bir hayvan yemliğine yerleştirildiği ve mağarada büyütüldüğü söylenir ki, baba Zeus da öyledir. Tammuz gibi Diyonisus da bir “yaşam-ölüm-yeniden doğuş ilahı”dır. Bazı metinlerde “kuzu” ile özdeşleştirilir; diğer isimleri ise Krallar Kralı, Biricik Öz-oğul, Kurtarıcı (Soterios), Kefl, Hamil-i Günah, Meshedilmiş Olan, Alfa ve Omega9 şeklindedir. (…) Hıristiyan babalarından Rahip Julius Firmicus Maternus, 346’da derlediği ve Roma İmparatoru II. Constantius’a (317-361) ithaf ettiği Pagan Dinlerin Yanlışları (De Errore Profanarum Religionum) başlıklı kitabında, Diyonisus’un müritlerinin, O’nun “yakalanıp öldürüldüğüne” ve katillerinin “bedenini kesip parçaladıklarına (…) ve midelerine indirdiklerine” inandıklarını yazar. Bu olay, her iki yılda bir, inananlar tarafından “[Tanrı’nın yenilip yutulduğu] zalim bir şölenle” anılmakta, müritler “canlı bir boğayı dişleriyle parçalayarak yemektedirler.” İmparatorun paganlara yeterince sert davranmadığını düşündüğü anla- şılan Maternus, eski dinleri yeryüzünden silmenin Constantius’a kutsal bir görev olarak tevdi edildiğini hatırlatır. Diyonisus’un sırları arasında, bir kutsal yemek, Tanrı’nın ölümüne dair bir sır ve kurtuluş vardır. Öte yandan, Diyonisus’a, diğer tanrılarla birlikte, günümüzde Atina’nın bir semti olan Eleusina’da, (Eleusis) “Eleusina Sırları” denilen yerde tapınılır. “Eleusina Sırları,” Eski Yunan’da Demeter ve Persephone kültlerinin yılda bir kez yapılan, üyeliğe kabul (initiation) törenlerinin adıdır. Batı geleneğinin önemsenen bir parçası olan bu uygulamalar, Yahudilerin “bar mitzvah”ı gibi ergenlikten yetişkenliğe geçişi, Hıristiyanların “vaftiz”i gibi tanrısal kutsanmayı veya gizli bir tarikat, cemaat veya cemiyete kabul ile orada ‘yeniden doğuş’u simgeler. “Eleusina Sırları”, İÖ 1600 civarında, Miken döneminde başlamış, daha sonra Roma’ya yayılmıştır. Adayların (initiates) tanrılarla bü tünleştiği, tanrısal gücün öbür dünyaya dair vaad ve ödüllerini ifade ettiğine inanılan etkinliklerde, ayinler, seremoniler ve inançlar gizlidir.

*** 

Osiris ve oğlu Horus’a (diğer bazı isimleri: Har, Haroeris, Har-pa-khered, Harpokrates, vb.) Mısır’da tapılmakla birlikte, kült, Yunan Ptolemaic Hanedanı’ndan itibaren, Yunanistan ve Roma İmparatorluğu’na (İÖ 3000- 400) yayılmıştır. Horus, 25 Aralık’ta, İsis-Meri adında, sonsuza dek bakire kalan bir bakireye, bir mağara veya yemlikte doğar. İsis, analık ve bereket tanrıçası olup, “Cennetin Anası,” “Cennetin Kraliçesi (Regina Coeli)” ve “Stella Maris” adlarıyla anılır. Günümüzde Roma Katolik Kilisesi de, İsa’nın annesi Meryem’i (Mary) aynı sıfalarla anmaktadır: “Ben bütün varlıkların doğal anasıyım” demektedir, “tüm elementlerin hanımı ve mürebbiyesi, herşeyin ilk atası, ilahi güçlerin başkanı, cennetin kraliçesi, semavi tanrıların birincisi, tanrıçaların ışığı; havadaki gezegenler, denizlerdeki hasiyetli rüzgârlar, cehennemin sessizliği benim emrimdedir; benim adıma, benim ilahiyatıma tüm dünyada çeşitli davranış, âdet ve isimlerle tapınılır, çünkü Firigyalılar bana, Tanrıların Anası derler.”10 “İsis’in başlangıçta bakire (veya belki de cinsiyetsiz) bir tanrıça olduğu; bakire olduğuna dair inanç Mısır pratiğinin ileriki safhalarında da devam etmekle birlikte, müritlerinden ödünsüz züht talep ettiği şeklinde bir itikadın da eklendiği anlaşılmaktadır. “Greko-Roman kültürü özellikle de İsis’ten hayli etkilenmiş, ona Stella Maris, Deniz Yıldızı, ismini vermiş, Kutup Yıldızı’nda simgeleştirmiştir. (…) [Meryem’in] Mesih ile birlikteki pentürleri, İsis ve Horus’un resimleri ile çarpıcı bir benzerlik gösterir.”11 Osiris’in dünyevi babasının adı Seb’tir ve soylu bir aileden gelir. İsis, Osiris’ten, ilah öldükten sonra gebe kalır. Musa’nın İncil’deki hikâyesini anımsatan bir biçimde, oğlu Horus’u Nil Nehri’nin deltasındaki papirus bataklıklarında saklar. (…) Horus’un 25 Aralık civarındaki doğum gününün tapınaklarda kutlanmasına da bu aşamada başlandığı görülür. Macrobius ve Paskalya Vakayınamesinin12 Hıristiyan yazarının da belirttikleri gibi, [kutlamalarda] “bir bebek Horus fgürü ahıra benzetilen bir dekorun önüne yerleştirilen yemliğe yatırı- lır, yanına da İsis’in bir heykeli konurdu. Horus, bir anlamda, insanoğlunun Kurtarıcı’sıydı. Dünyanın ışığı olarak, karanlık güçlerden insanoğlu adına intikam alırdı.” 1867 doğumlu Joseph McCabe, on dokuz yaşında Fransisken tarikatına intisap etmiş, yoldaşı olduğu keşişlerden ve Hıristiyan doktrininden soğuyarak, 1896’da rahipliği bırakmıştır. Kısa süre sonra rahiplik kurumunu eleştiren yazılar yazmaya başlayan McCabe, Britanya Rasyonalist Basın Derneği’nin kurucularındandır. Bu bölümde, yukarıda, The Story of Religious Controversy (Dini İhtilâfların Hikâyesi) adlı eserinden (bölüm, xıv) alıntılar yaptığımız McCabe, 1955 yılındaki ölümüne kadar ABD, Avustralya ve Büyük Britanya’da “Hıristiyanlığın adaletsizliklerini ve sahtekârlıklarını anlattığı” dört bin civarında konferans vermiştir. Günümüzde Roma katakomblarında13 bulunan ve uzmanların orijinal “Madonna ve Bebek” resimleri olduğunu iddia ettikleri resimler, Bakire İsisMeri’nin kucağında bebek Horus’u taşırken gösterdiği resimlerdir. İsa gibi, Horus’un doğumu da Doğu semalarında yükselen bir yıldızla ilân edilir, ve kendisine üç akil adam refakat eder: “Osiris’in avdeti Üç Bilge Adam adam tarafından açıklandı: bunlar Orion’un kemerindeki Mintıka, Anilam ve Alnıtak yıldızlarıydı ve yüzleri Osiris’un doğuda yükselen yıldızı Sirius’a (Sothis) dönüktü. (…) [dahası] İsa’nın sözde avdetinden 1500, gü- nümüzden 3500 yıl önce, Luksor Tapınağının duvarlarında Horus’un Tebliğ edildiğini, Ana rahmine düştüğünü, doğduğunu ve tapınıldığını gösteren resimler vardı; Bakire İsis’e, Horus’a gebe kalacağını söyleyen Thoth, gebe bırakan ‘Kutsal Ruh’ Kneph’tir. (…) [astroloji bağlamında] Bakire burcu Virgo, İsis’e, Arslan burcu Leo ise kocası Osiris’e tahsislidir. Bir aslan ve bir bakireden oluşan Sfenks, Nil Nehri’nin taşmasını simgeler. (…) Bakirenin elindeki buğday başağı, taşkın aylarına göndermedir.”14 Gök tanrısı Horus ve onun ezeli ve ebedi Babası, Osiris, tıpkı İsa, Tanrı ve onun Babası gibi, birbirlerinin yerine geçerler. İsa gibi, Horus’un da, “Babam ve ben biriz” dediği iddia edilir; Horus’un kişisel lakabı “İusa”dır ve “Baba” anlamına gelen “P’tah”ın “ebedi oğlu” anlamına gelir. On iki yaşında Tapınak’ta öğretim gören Horus, on sekiz yıl kadar kaybolur; otuz yaşında tekrar ortaya çıkar ve [efsanevi] Eridanus Nehri’nde, daha sonra boynu vuru lacak olan “Vaftizci Anup” tarafından vaftiz edilir. Öte yandan, vaftizi önemli bir gelenek olarak benimseyen Hıristiyanlar, en az Aziz Pavlus’tan itibaren suya batmanın ölüm benzeri bir deneyim olduğunun ayırtındadırlar; sudan çıkmak yeni bir hayatın başlangıcı olarak algılanır. İsa gibi su üstünde yürümek de dahil olmak üzere, Horus’un da çok sayıda mucizesi vardır. Bunların arasında El-Azarus’u (El-Osiris) diriltmesi, İsa’nın Lazarus’u diriltmesini anımsatır. İsa’nın mucizlerinden biri olarak, Batı geleneğinde yerini alan onlarca karakterden biri olan Havari Lazarus, mezarından dirilerek çıkar: “İsa Beytanya’ya vardığında Lazar dört gündür mezardaydı. Mezar bir mağaraydı, önüne de bir taş koymuşlardı. İsa, ‘taşı kaldırın diye,’ buyurdu. İsa gözlerini yukarı kaldırarak, ‘Ey baba, beni işittiğin için sana şükrederim...’ (…) Bunları söyledikten sonra yüksek sesle bağırdı: ‘Lazar, dışarı gel!’ Ölü elleri ayakları sargılarla bağlı, yüzü bezle sarılmış olarak dışarı çıktı.” (Yeni Ahit, Yuhanna 11: 38-44) Horus’un on iki talebesi [havarisi] vardır; yaşamının bir aşamasında bu havarilerin karşılarına, “Dağda dönüşüm geçirmiş” olduğu halde çıkar; Yasa’yı yürürlüğe koyacak, bin yıl yaşayacaktır. Havarileri Horus’un vaazını “İusa’nın vecizeleri” olarak kayda geçerler; bunlardan ikisi, “Anup” ve “Aan” kendisine “şahitlik” etmiş olduklarından, İsa’nın yaşamında benzer işlevi görmüş olan iki Yahya’yı anımsatır. ‘Meshedilmiş’ anlamına gelen KRST lakabı, İsa’dan çok önce, Horus’a verilmiştir. Horus’un diğer isimleri şunlardır: Diriltilmiş Olan; P’tah’ın (veya Baba’nın) Ezeli ve Ebedi Oğlu; Tarik, Harikat ve Işık; Mesih; İnsan Oğlu; Tanrı’nın Oğlu; Kelam; Kelam Ürünü Beden; Kutsal Çocuk; Tanrı’nın Meshedilmiş Oğlu; Hakikat Kelamı; Balıkçı; İyi Çoban; Tanrı’nın Kuzusu. Baba Osiris’in isimleri; Efendilerin Efendisi; Kralların Kralı; Tanrıların Tanrısı; İyi Çoban; Diriliş ve Hayat; Sonsuzluk ve Bekâ; “Erkeği ve Kadını Tekrar Doğurtan Tanrı.” Horus, “lânetli bir ağaç”ta, iki hırsızın arasında, günahlarının kefaretini ödemek üzere asılır. Öldükten sonra gömüldüğü mezardan İsa gibi kalkar ve ‘Amen-ti’ olarak bilinen ‘Cennet’e veya ‘Öbür Dünya’ya yükselir. Dualarını ‘amen’ sözcüğü ile bitiren Hıristiyanlar gibi, Horus’a tapınanlar da ‘Amen-ti’ derlerdi. Yahya’nın inananları Ürdün’de vaftiz edilmesinden en az 2500 yıl önce, Mısırlılar, Nil’de veya gömü odalarında vaftiz ediyorlardı. Her iki durumda da vaftizin amacı ister diri ister ölü olsun, insanları temizlemek ve yeniden canlandırmak, bu surette yeni bir ‘ebedi kutsanmışlık’ dönemine kavuşma arını sağlamaktı. Dahası, günümüzde Hıristiyanların İsa ile vaftiz aracılığı ile bütünleştikleri gibi, arkaik Mısırlılar da Horus ile suda vaftiz edilerek bü- tünleştiklerine inanıyorlardı. İsa’yı vaftiz eden Yahya, Horus’u vaftiz edenler de ikincil tanrılardı. Hıristiyanlığın ilk yazarlarından Kartacalı Tertullian (160–220) “(…) zira yıkanma dile düşmüş İsis’in gizli ayinlerine katılmanın yoludur,” diye yazar.15 ‘Hakikat bitkisi’ denilen buğdaydan yapılan çörekler Osiris’in bedeni niyetine yenilir.16

*** 

İsa, İÖ 4-30 yılları arasında yaşadı. (…) İsrail’in Nasıra kentindendir; Meryem isimli bir bakireye bir mağara ya da ahırda doğdu. Yeni Anlaşma’ya göre (İncil, Luka 1:26-33) “(…) Allah tarafından Cebrail Melek Galile’de Nasıra denilen şehre, Davud evinden Yusuf adındaki adama nişanlı olan bir kıza gönderildi; kızın adı Meryem idi. Melek onun yanına girip dedi: selâm, ey nimete eren kız, Rab seninledir.’ Ve Meryem bu sözlerden çok şaşırarak: ‘Bu nasıl selâmdır?’ diye düşünüyordu. Melek ona dedi: ‘Korkma Meryem çünkü Allah önünde inayet buldun. Ve işte, gebe kalıp bir oğlan doğuracaksın ve adını İsa koyacaksın. O büyük olacak, ona yüce Allah’ın oğlu denecek.’” Apocryphal Protevangelion İncili’ne göre, Mağara öylesine parlak bir ışıkla aydınlandı ki, Yusuf ile Meryem’in ebesi ışığa dayanamadılar.

*** 

“Apocryphal Protevangelion” Batıni ilk-İncil, Resmi Kilise’nin bütünüyle itibar etmediği ezoterik kutsal metinler anlamındadır. İlk Hıristiyanlar tarafından yazıldığı düşünülen bu metinler arasında İS 150 civarında ortaya çıkan ve temel kaygısının Meryem’in İsa’nın doğumundan önce ve doğumu süresince bakire olduğunu anlatmak olduğu kabul edilen James İncili (Gospel of James) vardır; “James’in Çocukluk İncili” (Infancy Gospel of James) veya “James’in Batıni İncili” (Protoevangelium of James) olarak da bilinir. Öte yandan, James’in, İsa Mesih’in dünyevi babası, Meryem’in nişanlısı Yusuf’un bir başka evliliğinden olma oğlu, yani, İsa’nın üvey kardeşi olan Aziz James (Adil James) ile aynı kişi olduğu söylenir. (…) Çobanlar, [İsa’nın] doğumuna hayran kaldılar; melekler şarkılar söyledi. Bebek İsa, doğumun hemen ardından Bakire Meryem’le konuşmaya başladı, “Meryem, ben, Tanrı’nın oğlu İsa’yım, Cebrail Melek’in sana bildirdiği gibi doğurduğun o MÜJDE benim ve Babam beni dünyanın kurtulması için yolladı.”17 İhtiyar dul Anna18 bebek İsa’yı kutsadı. Dünyevi babası marangoz Yusuf’tu. (…) Geleneksel doğum günü 25 Aralık’tı. Melekler, yerel Kral Herod’un bebeği öldürmeyi planladığını, infaz edilmesi için ferman yayınladığını duyurdular. “(…) Rab’bin meleği Yusuf’a rüyasında görünüp dedi: ‘Kalk, anası ile çocuğu al, Mısır’a kaç ve ben sana söyleyinceye kadar orada kal; çünkü Hirodes (Herod) çocuğu yok etmek için onu arayacaktır.’ Yusuf kalktı, geceleyin anası ve çocuğu aldı, Mısır’a gitti. Ve Hirodes’in ölümüne kadar orada kaldı.” (İncil, Yeni Ahit, Matta, 2:13) Kral Herod, o gece doğan tüm erkek çocukların katledilmelerini emretti. Yaklaşık 153’üncü yılda, Aziz Justin, pagan okurlarına, İsa Mesih’in bakire bir anadan doğmuş olmasına şaşırmamaları gerektiğini, zira en saygın pagan yazarların Zeus’un bazı oğullarından bahsederlerken “Bakire bir anadan doğmuştu,” dediklerini hatırlatır, “[buna] Perseus’a inandığınız gibi inanın.”19 Peki, bakirelerden doğan bu Tanrılar, neden İsa’dan önce de vardılar? Aziz Justin’in buna cevabı, “Şeytanlar” şeklindedir, “[şeytanlar] Minerva’nın cinsel ilişki olmadan Jüpiter’in kızı olarak doğduğu yalanını uydurdular.” 178 yılında Eflâtun ekolünden flozof Celsus, İsa’nın bakire doğumu ile alay eder; Yunan mitolojisindeki [bakire analar] Danae, Melanippe ve Antiope hikâyelerine benzetir. Bir diğer Hıristiyan apolojetiği.20 Adamantius Origen’in (185–254 civarı) Celsus’a cevabı “Bu tür mucizevi hikâyelere başvuran yegâne insanlar biz Hıristiyanlar değiliz. (…) [Celsus] bir flozoftan ziyade soytarı gibi yazıyor,” şeklindedir. Nitekim İsa, yürüdüğü yolda bu tür engellemelere çatacağını (Korintoslulara Mektup 1:23 ve Vahiy 2:14) önceden bildirmiştir. (…) İsa, ölü olduğu üç gün süresince cehenneme iner. Öldüğünde deprem olmuş, altıncı ve dokuzuncu saatler arasında gökyüzü ve yeryüzü kapkara kesilmiştir. Bunu müteakip, İsa yeniden canlandırılmış ve daha sonra cenne te yükselmiştir. Mezarının boş olduğu, içinde sadece elbiselerinin bulundu- ğu görülür. Bir başka Batıni İncil’e göre (Apocryphal Acta Pilati veya Nicodemus İncili) O’nu cehennemden çıkaran iki delikanlı, baş kâhinin oğullarıdır. Aziz Justin, “Biz, Müjde’nin, Tanrı’nın cinsel birleşme olmadan doğan ilk oğlu olduğunu ve O’nun, bizim Hocamız, İsa Mesih olduğunu, çarmıha gerildiğini ve öldüğünü ve yeniden dirildiğini ve cennete yükseldiğini söylediğimiz zaman, sizin Jüpiter’in oğulları olarak itibar gösterdiklerinize ilişkin inançlarınızdan daha farklı bir şey ileri sürmüyoruz,”21 demektedir. İsa’ın isimleri şunlardır: Mesih; Krallar Kıralı; Başlangıç ve Son; Alfa ve Omega Biricik Öz-oğul; Kurtarıcı; Kefl, Hamil-i Günah, Meshedilmiş Olan, Tarik, Harikat ve Işık; Dünyanın ışığı; İnsan Oğlu; Müjde; Kelam Ürünü Beden; Tanrı’nın Kuzusu; Diriltilmiş Olan; İyi Çoban; Efendi; Lord; Haham [öğretmen / hoca]; En Yüce Tanrı; Barış Prensi; Dürüstlüğün Oğlu; Yahuda Kavminin Arslanı; Baba, Oğul ve Kutsal Ruh şeklindeki Hıristiyan üçlemesinin ikinci şahsı; Âlimimutlak, kadirimutlak, Hazır ve Nasır.22

Kaynak 
Batı'ya Yön Veren Metinler 1
William James Durant
Derleyen: Alev Alatlı


5 Günümüzde Beyrut’a 37 km uzaklıkta Byblos. 
6 Yahudi takviminin dördüncü, Milâdi takvimin yedinci ayı temmuz buradan gelir. 
7 The International Standard Bible Encyclopedia, “Adonis” ve “Tammuz” maddeleri 
 8 Yazarın adı İngilizcede “Livy,” The Roman History, 39, 3, 6. 
9 “Alfa” herkesten önemli, 1-numara; “omega” super-güçlü olduğunu ima eder. (ç.n.) 
 10 Altın Eşek (The Golden Ass) günümüze eksiksiz ulaşan ilk romandır; on bir bölümden oluşan epik romanın yazarı Lucius Apuleius; 125 – 180 yılları arasında yaşadı. 
11 Jordan, Michael, Kyle Cathie Ltd, London, 1992. 
12 Ambrosius Theodosius Macrobius (395–423) Romalı dilbilgisi uzmanı ve Yeni Eflâtuncu (Neoplatonist) flozof; Paskalya Vakayınamesi (Paschal Chronicle; Chronicon Paschale, Chronicum Alexandrinum veya Constantinopolitanum veya Fasti Siculi) Yedinci yüzyılda Bizans’ta derlenen Hıristiyan vakayınamesi, Âdem’den Büyük Doğu Roma İmparatoru Heraclius’un (610-642) hü- kümdarlığının yirminci yılına kadarki dönemi kapsar. 
13 Yeraltında inşa edilmiş koridorları ve odaları olan mezarlık. (ç.n.) 
14 de Lalande, Joseph Jerome, Astronomie par M. de la Lande, 1731. 
15 Harold R. Willoughby, Pagan Regenenation: “Bölüm VI, A Study of Mystery Initiations in the Graeco-Roman World,” University of Chicago Press, 1929 
16 Hem bir ilah, hem de bir insan olarak kabul edilen, “günahsız” İsa’nın bedeninden ve kanından oluşan Kutsal Yemek, yani hamursuz ekmeğin İsa’nın bedeni, şarabın kanı niyetine tüketildiği Aşai Rabbani [communion] Eucharist ayinine gönderme. (ç.n.) 
17 The Apocryphal Gospel, (The First Gospel of the Infancy) Batıni İncil, İsa Mesih’in çocukluğunun İlk İncili, 1:3 
18 Veya Hannah, Meryem’in annesi. (ç.n.) 
19 Perseues, Yunan mitolojisindeki önemli kahramanlardan biri, babası Zeus, annesi Akrisios kızı Danae’dir. (ç.n.) 
20 “Apologetics”ten, dini inançları savunan ilahiyat dalı. (ç.n.) 
21 Jean-François Champollion (1790–1832) Fransız eski Yunan ve Latin edebiyatı âlimi, flolog, doğu bilimci ve Mısırolog 
22 Leonardo de Vinci’nin (1452–1519) insan anatomisi üzerindeki çalışmalarına gönderme yapıyor, (ç.n.)

12 Aralık 2016 Pazartesi

Cahiliye Kültüründe Allah İnancı-1

Cahiliye Kültüründe Allah İnancı-1

Cahiliyye dönemi Araplarının inanç ve dini telakkileri hakkında Kur'an-ı Kerim ve hadis-i şeriflerden sonra en önemli bilgi kaynaklarından birisi de eski Arap şiiridir. Çünkü Cahiliyye şiirlerinde Arapların nesepleri, savaşları gibi temel konular yanında kısıtlı da olsa Cahiliyye dönemi tanrıları, putları, inanç ve telakkileri hakkında bilgilere rastlanır. 22

Cahiliye şairleri şiirlerinde en fazla Allah, rabb, ilah; nadiren de ahiret, hesap, ceza ve mükafat kelimelerini kullanmışlardır. Bunlar da cahiliye Araplarında Allah inancı olduğunu göstermektedir. ZatenKur'an'da da müşrik Arapların sıkıntılı anlarında Allah'a yalvardıkları, 23 en büyük yeminlerini Allah adına yaptıkları24 ; bununla birlikte cinleri Allah'a ortak koştukları25,Allah'a oğul ve kızlar isnat ettikleri,26 melekleri Allah'ın kızları olarak gördükleri27  ifade edilir. Zaten bunların bir kısmını aşağıda sunacağımız şiirlerde de göreceğiz. Bu ifadelerde ve daha başka ayetlerde de işaret edildiği gibi bu, çok tanrılı bir Allah inancıydı. Örneğin şiirlerinde Allah ve ahiret inancım işleyen hatta bir peygamber gelmesini temenni eden Umeyye b. Ebi's-Salt, Hz. Peygamber, peygamber olarak gönderildiğinde ona iman etmemiş, okuduğu şiirleriyle müşrikleri desteklemiştir.28

İslam öncesi Arapları şiirlerinin yanında bazı dualarında, deyim ve atasözlerinde de Allah kelimesini oldukça fazla kullanmışlardır. 29 Fakat bir şairin mısralarında sevap ve cezadan, ahiret inancından bahsedilmesi onun putperest olmadığı anlamına gelmez. Söz gelişi mısralarında Allah, .Ahiret, hesap, ceza ve sevaptan bahseden şair Zuheyr b. Ebi Sulma hakkında Şevki Dayf şöyle bir yorum getirir: "Eğer bu beyitler gerçekten ona aitse onun için hanif inancına mensup olduğu hükmüne varmak mümkün. Ancak bana göre Zuheyr atalarının dinini bırakmamıştır. Bunlar sadece mısralarına serpiştirilmiş bazı kelimelerdir,,30 Fakat buna rağmen bazı kaynaklarda Zuheyr b. Ebi Sulma hanifler arasında sayıılır. 31 Yine bu şairlerden Kus b. Saide el-İyadi, Zeyd b. Amr b. Nüfeyl, Umeyye b. Ebi's-Salt, Adi b. Zeyd el-İbMi, Varaka b. Nevfel el-Kureşi, Abid b. el-Abras'ın da hanifler arasında adları geçer.32
Dr. Ali BULUT
22 çağncı, Mustafa, "Arap" mad., -İslamdan önce Araplarda Din- DİA, İSİ.-1991, III, 316.
23 Yunus (lO): 22; Ankebut (29): 65.
24 En'am (6): 109; Nahl (16): 38.
25 En'am (6): 100.
26 En'am (6): 100.
27 Necm (53): 21.
28 Ünal, Ömer, "İslam Öncesi Arap Şiirinde Bazı Dini' Motifler", Nüsha Şarkiyat
Araştırmaları Dergisi, Yıl: III, Sayı: 9, Bahar 2003, s. 186.
29 Topaloğlu, Bekir, "Allah" mad. DİA, İSİ.-1989, Il, 473.
30 Şevki' Dayf, a.g.e., s. 303.
31Kuzgun, Şaban, "Hanif' mad. DİA, İst.-1997, XVI, XVI, 38.
32 Kuzgun, a.g.e., XVI, 38.