Kommagene Krallığı Türkiye´nin güneydoğusunda, Dicle ve Fırat  Nehirlerinin yukarı kıyılarında kurulmuştu. Bugün bu topraklar anlatılan  o cennete ait ipuçları vermiyor-cenneti çağrıştırmakta zorlanıyor.  Yamaçları kapladığı söylenen o ağaçlar artık yok ve keçi sürüleri bitki  örtüsünün son yeşilliklerini tüketmekle meşgul. Başlatılan sulama  kanalları mucizeler yaratacak ve verilen çabalar sonunda bölge yeniden  ağaçlanacak zira toprak burada çok verimli ve sayısız dağ pınarı var. 
 Kommagene kömür, demir, altın ve petrol gibi mineral ve madenleriyle  ünlü çok verimli bir bölgeydi. Bu zenginliklerin bir kısmı bugün yeniden  keşfedilmiş durumda. Örneğin 1960larda bir arkeolog Fırat´tan altın  çıkarmayı başardı. Diğer bir kesif petrol ile yasandı. Son birkaç yıldır  bölgede yaygın olarak ham petrol sondajı yapılıyor.
 Her yerde Türk Petrol Ofisi´nin kara altın çıkaran petrol çıkarma  şantiyelerini görmek mümkün. Ama artık zamanda yolculuk etme vakti.  Kommageneyi ilk kez I.Ö. 850 civarında yazılı tarihin kayıtlarında  görmeye başlıyoruz. Bir Asur kralının tutanaklarında, halkın krala  yıllık vergi olarak altın, gümüş ve sedir ağacından yapılmış tahta  verdiği yazılı. Belli ki o günlerde değerli sedir ağaçları sadece  Lübnan´da değil Kommagene topraklarında da yetişiyordu. Kommagene  Asurluların bir uydusu haline geldiği dönemde. 
 İ.Ö. 700 civarında bir Kommagen Kralı Asurlulara başkaldırır. Asur  kralı Sargon Kommagenleri yener ve yenilen asi kralı: "Tanrılardan  korkusu olmayan tanrısız bir adam bu. Sadece kötü planlar yapan bir  hilekar," diyerek suçlar. Kral Sargon´un nitelemesi fazlasıyla öznel  görünebilir. Ancak Sargon sözlerine şöyle devam eder: "karısını,  oğullarını ve kızlarını, malını ve hazinelerini aldım ve son olarak  halkını aldım ve onları Mezopotamya´nın güneyine (bugün Irak) sürdüm."  Anlaşılan, yerleşik halkları yurtlarından topraklarından sürmek o  zamanlarda da uygulanan bir yöntemdi. 
 İ.Ö. 600 dolaylarında Babilliler Asurluları yenilgiye uğratırlar.  Sonradan Kommagene krallığını başkenti olacak olan Samsat´da son kez  savaşırlar. Bu savaşta Mısır ordusu Asurlulara destek verir ancak  Babilliler birleşik orduları yenmeyi başarırlar. Kommagene halkı İ.Ö.  550 dolaylarında, önce Babillileri yenen Perslerin sonra da Persleri  yenen Büyük İskender´in ordularının istilasına tanık olur. İ.Ö.  300´lerde Büyük İskender´in veliahtlarından biri olan Kral Seleukos 1.  Nikator bölgesinde hüküm sürer. 1.Nikator Kommagene krallarının Yunan  atalarından birisidir. İ.Ö.130´larda Kommagene krallığı bağımsızlığını  kazanır.
 Kral Mithridates I Kallinikos
 Küçük Asya´da hüküm süren çogu krallık gibi Kommagene de dogu ve batı  halklarının kaynaştığı bir pota oldu. Farklı kültürleri, gelenekleri  olan farklı diller konuşan insanlardı onlar ve doğal olarak kendilerini  birleşmiş tek bir halk olarak görmüyorlardı. Onlar için aile ve kan bağı  Kommagene krallığı altında birleşmiş olmaktan daha önemliydi. Kral  Mithridates bu tavrı değiştirmek için çok çalıştı.
 Örneğin her yıl atalarının onuruna Kommagene krallığında Olimpiyat  Oyunları düzenledi. Bu oyunlar, Yunanlıların Olimpiyat Oyunlarıyla  karsılaştırılabilir nitelikteydi. Gençlik yıllarında Kral Mithridates de  bu oyunlara katılmış ve Kommageneliler arasında popüler olmayı  başarmıştı. Yetenekleri sayesinde Kral Mithridates pek çok ödül almış ve  bunun bir sonucu olarak Güzellikle zafer kazanan´ anlamına gelen  Kallinikos´ adını almıştı. 
 Mithridates Laodike adında bir Seleukos prensesiyle evlendi. Üç  kızları oldu ve dördüncü çocukları da kız olunca çift bir oğul sahibi  olamama kaygısına kapıldılar. Bir oğula sahip olmak krallığın kalıcılığı  açısında çok önemliydi ve erkek evladı olmayan bir kralın veliahdı da  yok demekti. Oğulları olduğunda tattıkları mutluluk ve rahatlık sonsuzdu  ve çocuğa Laodike´nin babasının adı, Antiokhos, verildi.
 Kommagene krallığı gücünü kat kat asan güçlerin tehdidi altındaydı ve  Mithridates yardıma muhtaçtı. Yardım alma amacıyla Mithridates  tanrılarla bir anlaşma yaptı. Bu tanrıların gerçek mi hayali mi  oldukları bilmiyoruz, ancak krallığın bağımsızlığını koruduğu dikkate  alınırsa Mithridates´in anlaşmasının ise yaradığı söylenebilir. 
 Diğer taraftan bu sözleşmenin halklar arasındaki uyumsuzlukları  yumuşattığı anlaşılıyor. Kommagene Krallıgı´nı oluşturan bu başka başka  köklerden gelen insanların kendilerini birbirleriyle bağlantılı  hissetmeleri güçtü. Ancak tanrılarla yapılan sözleşmeden etkilendiler ve  kendilerini tanrıların korumayı kabul ettiği seçilmiş insanlar olarak  gördüler. Böylelikle, Mithridates krallığını meydana getiren halklar  arasında bir bağ oluşturulabildi.
 Kral bu sözleşmenin onuruna ülkenin her yerinde, temenos denilen,  küçük tapınaklar insaa ettirdi. Temenoslar ülkenin en göze çarpıcı  noktalarında kuruldu. Bu noktalardan tapınakların en önemlisi olan  kutsal Nemrud Dagı´nın tepesindeki tapınağı görmek mümkündü. Bu  tapınakların hepsinde tanrılardan biriyle el sıkısan Kral Mithridates´in  tasvir edildiği bes tablet bulunurdu. 
 Mithridates tanrılara Yunanca ve Persce olan isimler verdi: 
 Apollo/Mithras
Artagnes/Herakles
Zeus/Oromasdes
Hera/Teleia
Helios/Hermes 
 Mithridates tanrılara her iki dilde isim vermesinin sebebi krallığını  oluşturan halkların kendilerini tanrılara yakın hissetmelerini  sağlamaktı. Bu tas tabletler stel olarak da bilinir. Bu steller  sayesinde Kral Mithridates tebaasını sadece onun sayesinde koruma altıda  olabileceklerine inandırdı. Bur temenoslar kralın tanrılarla yaptığı  anlaşmanın şahitleriydiler. Apollo / Mithras, Artagnes / Herakles, Zeus /  Oromasdes, Hera / Teleia ve Helios / Hermes´i karsılayan / ev sahipligi  yapan Kral Mithridates´in beş steli.
 Loos´un onuncu günü--14 Temmuz-- "Yüce Tanrıların Tezahürü" günü  olarak kabul edildi. O gün Kral Mithridates´in taç giydiği gün olarak da  seçilmişti. Her yıl o gün Kommageneliler köylerinin veya kasabalarının  yakınındaki tapınaklarında biraraya gelerek kutlamalar yaparlardı. Bu  kutlu günde Kral Mithridates Nemrud Dagı´nın zirvesinde Kommagene´nin  asilzadeleri ve diğer önemli şahsiyetleriyle bir araya gelir ve yüzlerce  yurttaşının önünde tanrıların temsilcilerini kabul ederdi.
 Kral Antiokhus I Theos
 Kral Mithridates´in oğlu Antiokhos ailesinden Yunan ve Pers kültürün  karışımı bir eğitim aldı. Annesi Kraliçe Laodike Büyük İskender´in  soyundandı, babası ise Perslerin kralların kralı´ dedikleri 1. Darius  idi. Antiokhos çok genç yastayken babası onu bir Seleukos prensesi olan  İsias Philostorgos, Sevgili´ ile evlendirdi. Bu evlilik tamamen politik  bir amaç uğruna plânlanmıştı ve aşkla pek ilgisi yoktu.
 Mithridates tahtını ogluna bıraktıktan sonra onu gözetmeye devam  etti. Nemrud DaĞı´ndaki tapınağı birlikte tasarladılar. Tapınak  Mithridates´in temellerini attığı tanrılarla yapılan sözlesmenin merkezi  olacaktı. Mithridates´in yaklaşımı, her zaman olduğu gibi pragmatikti.  Tapınak öylesine etkileyici bir anıt olmalıydı ki tebaası sözleşmenin  önemini anlamalıydı.
 Nemrud Dagı´nın bölgeye hakim konumu tapınagın ülkenin her yerinden  kolaylıkla görülmesini sağlayacaktı. Antiokhos ise idealistti. Ona göre  sözleşme yeni bir dine beşik, Nemrud Dagı da onun merkezi olacaktı. Bu  yeni din Nemrud´dan tüm medeni dünyaya yansıyacaktı. Bir din yaratmanın  verdiği güvenle olsa gerek, Antiokhos taç giyişinin hemen ardından  kendine Theos (Tanrı) adını verdi. Ve kendince bir efsane oldu. 
 Antiokhos babasına çok derin bir saygı duyar ancak annesi Laodike´yi  her şeyin üstünde severdi. Bir çok yazıtta kendisini annesini seven  kişi´ olarak kaydettirmiştir. Annesine tanrıça anlamına gelen Thea  ismini verdi. Nemrud Dagı tanrılarının heykelleri arasında annesini  kendisiyle birlikte ölümsüzlestirdi. Tanrı Zeus´un soluna Kommagene  Kralı, Theos olarak kendisini, Zeus´un sağına da Kommagene´nin Anası,  Thea, olarak annesi Laodike´yi yerleştirdi.
 Sanat
 Kommagene´nin tamamen kendine özgü bir sanat geleneği vardı. Bu  gelenek Yunan ve Pers sanatlarının essiz bir senteziydi. Antiokhos  sanata destek verdi. Meclisinde sanatçıları ve bilginleri toplardı.  Bunlara karalın arkadaşları´ anlamına gelen philoi denirdi. Kral  Mithridates zamanında sanatta dogu etkisi agır basmaktayken Kral  Antiokhos dönemi sanatı daha doğalcı (naturalist) ve daha az stilize  (geleneğe uygun) bir üslup kazandı. Antiokhos Yunan kültürünü tercih  etmiş ve kendine Yunanlıların ve Romalıların dostu´ adını vermişti. 
 Dağın zirvesindeki heykeller Kommagene sanatının ihtişamını belgeler.  Orada doğu ve batı tam bir uyumla kaynaşır. Batı Terası´ndaki Antiokhos  basında formu bozabilecek tüm ayrıntılardan arındırılmış çok güzel bir  örnektir. Heykelde süslü bir sakal, takı ya da başka bezemeler yoktur.  Sade ve dinamik bu eser bugün bile ebedi güzelliğiyle görenleri  heyecanlandırır.
 Ticaret
 Ticaret Kommagene Krallığı için önemli bir gelir kaynağıydı.  Romalılar ile Partlar arasında büyüyen sorunlar dogu ve batı arasındaki  ticareti engelliyordu. Bu iki süper güç arasında bağımsız tek devlet  olan Kommagene hem Romalılar hem de Partlarla ticari ilişkiler kurmuştu.  Kommageneli tüccarlar özgürce Partların topraklarında ticaret  yapabilyorlardı. Çin´den ipek, Hindistan´dan egzotik hayvanlar ve  baharatlar dahil pek çok malın ticaretini yapıyorlardı. 
 Antiokhos denetimi altında tuttuğu Toros Sıradağları ve Fırat Nehri  geçitleri sayesinde ağır vergiler topluyordu. Zenginliği sayesinde  Kommagene sadece bir geçiş yeri degil aynı zamanda lüks malların  tüketildiği bir ülke olmuştu. Getirilen mallar başkent Samsat´da  Romalılara ve zengin Kommagenelilere satılıyordu. Antiokhos devrinde  Samsat dogu ile batı arasındaki ticaretin merkezi haline geldi. Partlar,  Kommageneliler, Romalılar, Yunanlılar ve Araplar orada bir araya  geliyorlardı.
 Roma´yla Savaş
 Romalılar batı Anadolu´ya ilk adımlarını atar atmaz Bythinia,  Pisidia, Galatia ve Cappadocia gibi Küçük Asya krallıklarını birer birer  ele geçirmeye başladılar Pergamon´dan sonra İ.Ö. 80 dolaylarında  Bythinia ve Pisidia´yı egemenlikleri altına aldılar. Aynı sıralarda  Partlar da Kommagene sınırlarına varmışlardı. Romalılar İ.Ö. 70  sıralarında en büyük düşmanları Pontus Krallığı´nı devirdiler. Hemen  arkasından da Pontus´un güçlü müttefiki olan Arm krallığını yıktılar ve  fetihlerini tamamlamak için süratle bölgedeki son bağımsız krallık olan  Kommagene´ye yöneldiler. Bu küçük ülkenin istilası başlangıçta hiç de  zor görünmüyordu. 
 İ.Ö. 69´da Kommagene´nin baskenti Samsat kuşatıldı. Ancak hiç  umulmayan bir şey oldu ve Roma savaş makinesi durdu. Romalı askerler  daha önce hiç görmedikleri bir maddeyle bombalanıyorlardı. Romalı  tarihçi Plinius onun vurduğu asker silahıyla beraber yanıyordu.´  Anlasılan Kommagene dışında bilinmeyen bu gizli silahın sebep olduğu  korku çok büyük olmuştu. Samsat düşmedi. Roma konsülü Lucullus ile Kral  Antiokhos özel bir görüşme için bir araya geldiler. Bu görüşmenin kaydı  yok ama toplantı sonunda Roma ordusu geri çekildi. Kommagene için durum  gerginligini korumaya devam ediyordu zira bir yanlarında sömürgeci savaş  tutkunu Romalılar diğer tarafta güçlü Part ülkesi vardı. 
 İ.Ö. 64´de Romalılar istilalarına devam ettiler. Seleukos devletinden  kalanlar Suriye vilayetine dahil edildi. Bu devirde Roma´nın Kommagene  Krallığı dışında Küçük Asya´da egemenliği altına almadığı devlet  kalmamıştı. Kommagene Seleukos devletinin yıkılısından küçük bir toprak  parçasını ülkesine katarak yararlandı. Kommagene´nin stratejik konumu  Roma´nın doğuya doğru genişlemesinde hayati önem tasımaktaydı. Ya burası  da istila edilecek ya da genişlemekten vazgeçilecekti. 
 Antiokhos Partlarla ilişkisini güçlendirmesi gerektiğini biliyordu.  Bu amaçla kızı Laodike´yi Part kralına es olarak verdi. Bu evlilikten  bir erkek çocuk dünyaya geldi, Pakoros. O babasının gözdesi ve tahtının  tek varisiydi. Küçük Asya´da savaşlar sürüyordu. I.Ö. 53 yılında Partlar  Romalıları yenerek Suriye´yi fethettiler. Bunu fırsat bilen Pontus  Krallığı Roma´ya başkaldırma gücünü kendinde buldu.
 Jül Sezar Küçük Asya´a yürüyerek ayaklanmayı bastırdı. Sezar´ın  tarihe geçen "geldim, gördüm, yendim´ sözü bu zaferin ardından  söylenmiştir. Sezar´ın öldürülmesiyle Roma İmparatorluğu bölündü. Markus  Antonius doğuyu Oktavianus batıyı aldı. Markus Antonius meclisini,  sevgilisi Kleopatra da yanında olduğu halde, Tarsus´ta kurdu. Jül Sezar  da Mısır kraliçesinin güzelliği karsısında ezilmiştir.
 İ.Ö. 38´de Markus Antonius Part ordusunu yendi ve veliaht prens  Pakoros´u öldürdü. Annesi Laodike ve Part Kralı olan babası derin bir  acıya düştüler. Antiokhos kızı ve damadının acısını paylastı ve onlara  yardım etmek istedi. Antiokhos savaştan kaçarak Kommagene´ye sıgınanları  himayesini altına aldı ve onları Marcus Antonius´a teslim etmeyi  reddetti. Savas istemeyen Antiokhos esirlere karşılık, 25 bin ton gümüşe  eşit olan 1000 talens teklif etti. Zenginligiyle ünlü Kommagene´nin tüm  altın ve gümüş varlığına göz koyan Markus Antonius sığınmacılara  karşılık olarak Kommagene´nin tüm servetini istedi. Antiochus´un bu  teklifi kabul etmesi söz konusu olamazdı. 
 Markus Antonius küçücük bir krallıktan gelen bu cevabı büyük bir  hakaret olarak görerek askerlerine derhal Kommagene´yi kuşatmalarını  emretti; kendisi Tarsus´ta, meclisinin basında, kalarak ordusundan  gelecek iyi haberleri beklemeyi tercih etti. Ancak beklenenin aksine,  Samsat kuşatması istenildiği gibi gitmiyordu. Bunun üzerine gücünü  arttırmak isteyen Markus Antonius Tarsus´daki keyifli yaşantısını  bırakıp yanına Judea Kralı Herod da olduğu halde ordusunun basına geçti.
 Zaferin yakın olduğuna emindi. Belki de şu gerçekleşti: Samsat  kuşatması boyunca Kommagene askerleri Kommagene´yi çevreleyen alanlarda  yoğunlaşmayı sürdürdüler. Eli silah tutan her Kommageneli krallarının  çağrısına sadakat gösterdi. Yeterli sayıya ulaştıklarında Roma ordusunun  malzeme kollarına saldırıya başladılar. Kısa bir süre sonra Roma ordusu  malzeme sıkıntısı çekmeye başladı bunun üzerine Markus Antonius durumun  düzeltilmesi için bölgeye kendi süvarisini gönderdi.
 Kommagene konseyinin beklediği hamle de tam buydu. Ağır zırhlı seçkin  Kommagene süvarilerini devreye girdi. Kommagene ordusunu askerleri ve  atları kendileri adeta yenilmez kılan siyah çelikten zırlarını  kusandılar. Sayıları ancak bir kaç yüz kadardı ancak saldırılarına hiç  bir düşman dayanamazdı. Bu çelik kuvvet ordunun gözbebeğiydi. 
 Kommagene atlıları sabah sisinde Roma süvarilerini bekliyorlar. Atlar  sinirli sinirli toprağı eseliyor. Aniden yürek titreten bir trompet  sesi sisi yırtıyor. Bu işaretle Kommagene süvarileri harekete geçiyor.  Şaşkınlık içindeki Roma ordusu için artık çok geç. İlk saldırıya karsı  koyabilmek için Roma süvarileri saflarını çekiliyorlar. Trompet sesleri  ikinci kez duyulduğunda Kommageneli süvariler koşuya geçiyorlar.
 Şimşek gibi ilerleyen atların altında yer titriyor. Ağır zırhlı  atlılar hafif kuşamlı Roma süvarilerinin üzerine saldırıyorlar.  Romalılar oyuncak askerler gibi yıkılıyorlar. Soğuk kanlı ve yüksek  disiplinli Roma süvarileri çabucak toparlanıyor ve sayıca olan  üstünlüklerine de güvenerek bu küçük çelik gücü çember içine almaya  çalışıyorlar. Ve yine trompet sesleri.
 Kommagene süvarilerinin iki yanından bir kartalın kanatlarını  andırırcasına çıkıveren okçu birliği Roma süvarilerine ok yağdırmaya  başlıyor. Hafif kuşamlı süvariler çelik ok yağmuru altında çaresizler ve  pek çoğu yaralanıyor. Ağır zırhlı Kommagene atlıları Romalıları  okçuların önüne doğru sürüyorlar. Okçular müthiş bir hızla ok yağdırmaya  devam ediyorlar. Romalılar önce akıllarını sonra da hayatları  kaybediyorlar. 
 Günün sonunda Markus Antonius süvari birliğini yitirmiştir. Bir yanda  Samsat surları diger yanda Kommagene süvarileri olmak üzere Romalılar  artık kuşatan değil kuşatılmış olandır. Böylece Markus Antonius Samsat  kuşatmasından vazgeçmek zorunda kalır. Ortağı Herod savasın sonunu  beklemeden krallığı Judea´ya döner. Markus Antonius çaresiz geri  çekilir. Antiokhos durumu yumuşatmak için Markus Antonius´a 300 talens  verir. Sadakasızlıktan nefret eden Antiokhos verdiği para karşılığında  Markus Antonius´dan kendisine bir vatan hainini teslim etmesini sart  koşar.
 Kommagene´nin Sonu
 Bu olaylardan kısa bir süre sonra ölen Antiokhos Nemrud tapınağına,  tahminen babasının yanına, gömüldü. Antiokhos´tan sonra tahta oglu 2.  Mithridates geçti. Kommagene Roma İmparatorlugu´na denk değildir artık.  Mithridates´in yönetimindeki Kommagene Suriye´nin önce uydusu sonrada  eyaleti haline gelir. Romalılara karsı verilen savaşta oğlunu kaybeden  Part Kralı´nın acısı o kadar derindir ki kendi arzusuyla tahtından  feragat eder. Veliaht prensin dedesi Antiokhos´un Kommagene´yi riske  atarak krallığına sığınan Part askerlerini koruması da babanın  üzüntüsünü hafifletmemiştir. 
 Part Kralının yerine oğullarından biri geçer. Bu acımasız bir  hükümdardı ve tahtını tehlikeye atacağına inandığı, Laodike ve onun  çocukları dahil, kimseyi öldürtmekten kaçınmaz. 2. Mithridates kız  kardeşini Kommagene topraklarındaki Karakuş mezar tepesine gömer.  Laodike´nin kabrine üzerinde ëo tüm kadınların en güzeliydi´ yazan çok  güzel bir tas yazıt koyar.
 Mithridates Karakuş´u Kahta Çayı´nın kıyısında yaptırmıştır. Annesi  Isias ve diğer bir kız kardeşi Antiochis ve onu kızı Aka da orada  yatmaktadırlar. Mithridates yazlık malikanesinin terasından derin çaya  inen baş döndürücü vadiyi ve Karakuş´u seyreder böylelikle ölümlerinden  sonra da sevdiklerini yanında hissedebilirdi. Kıskanç kardeş 2.  Antiokhos 2. Mithridates´i tahttan indirmek istiyordu. Bu nedenle Roma  senatosu 2. Antiokhos´u ölüm cezasına çarptırdı. İ.Ö. 29´da Roma´da idam  edildi. 
 Kommagene son olarak, kısa bir süre için, Kral 4. Antiokhos devrinde  bağımsız kalmıştır. 4. Antiokhos I.S. 71´de Roma ordusuna yenildi.  Kommagene´nin ağır zırhlı ünlü süvarileri ve muhteşem okçuları "cohortes  Comagenorum" adı altında Roma ordusuna dahil edilmek suretiyle küçük  Kommagene ordusu lâğvedildi. Gelecekte çıkabilecek isyanlara önlem  olarak Kommagene Krallığı´nın yüceliğini hatırlatan binalar ve heykeller  yerle bir edildi. Kutsal Nemrud Dağı´ndaki tapınak yıkıldı. Kommagene  devrinin kapanışıyla Nemrud sadece dağ rüzgarlarının ve yolunu kaybeden  çobanların ziyaretleriyle irkileceği uzun uykusuna daldı.