Can Yayınları etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Can Yayınları etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

7 Mayıs 2018 Pazartesi

Nisan Ayında Okuduklarım

Nisan Ayında Okuduklarım


Merhaba, mayıs ayının ilk pazartesinde konumuz bu ay da yine kitap.İsterseniz bir an önce neler okumuşum bakalım.

'Dişi Kedi', Colette’in Fransız ve dünya edebiyatının önde gelen romanlarından biri. Bu okuduğum ikinci; erkek-kadın-kedi üçgeninde geçen kıskançlık konulu kitap. Bir önceki ise Tanizaki’nin “Bir kedi, bir adam, iki kadın” kitabı idi. Kitapta Saha isimli bir dişi kedi ,Camille ve Alain arasında anlaşmazlığın sebebidir, Alain’in kedisi Saha’ya olan düşkünlüğü zamanla Camille için bir problem teşkil eder ve kediyi kendisine rakip olarak görmeye başlar ardından bir takım olaylar yaşanır ve Alain bir tercih yapmak zorunda kalır, bu noktada ufak bir parantez açmam gerek; kitabın çevirmeni Azra Erhat, Yunan klasiklerinden Homeros’un ve Heseidos’un destanlarını A.Kadir ve S.Eyüpoğlu ile Türkçe'ye en yetkin şekilde kazandıran aydınlardandır, saydığım destanlar Türkçe okunacaksa mutlaka Azra Erhat’ın çevirisinden okunması gereken destanlardır, yine bu tür başka dillerdeki çevirileri de tereddüt etmeden okunabilir... 

'Şeyler', Georges Perec imzalı. 60’lı yıllarda öğrencilerin Fransa’daki yaşamını ve bohem hayatını konu alıyor. Jerome ve Sylvie anketörlük yaparak, gezerek ve eğlenerek günlerini geçiriyorlar ve sonra Tunus’a gidecek öğretmenler arandığını duyuran bir ilanı görünce başvurup Tunus’a gidiyorlar hayatları tamamen farklılaşıyor, sakin, karmaşadan uzak ve düzenli bir hayat yaşamaya başlıyorlar ama bu durumda onları bir süre sıkıyor ve içine düştükleri mutsuzluktan kurtulmanın çaresinin Fransa’ya dönmek olduğuna karar veriyorlar. İnsanın mutlu olmak İçin hep başka şartlara sahip olmak istemesi yanılgısı üzerine kurulu bence. Hoş bir kitaptı... 

'Doğa Tarihi', Hakan Bıçakçı’nın okuduğum ilk kitabı oldu, kitabın ana karakterinin ismi Doğa, kitabın ismi de zaten karakterin bir kaç yıldaki yaşadıkları, inişli çıkışlı hayatını anlatıyor. İstanbul’da büyük bir plazada çalışan Doğa ile modern insanın arzuları, beğenilme takıntısını ve kitabın arkasında yazdığı gibi, Plaza-site-alışveriş merkezi üçkeninde sıkışmış hayatları anlatıyor, ve bir hayatın nasıl trajediye dönüşebileceğini. Etkileyici idi... 

'Okul Sıkıntısı', Daniel Pennac’ın otobiyografik romanı, kendisi kötü bir öğrencilik yaşamış olan Pennac’ın kendi gözünden okula ve eğitime bakışını anlatıyor. Okumasam da olur dediğim kitapların üzerinde fazla durmuyorum... 

Palto, Gogol’un uzun öyküsü, çoğumuz duymuştur; “Hepimiz Gogol’un Palto’sundan çıktık” diyen Dostoyevski’nin sözünü. Gogol’un ironi dolu dili, hem zevkli hem de fazlasıyla eleştirel. Bu kısa kitabı bir oturuşta bitirip eğlenceli bir zaman geçirebilirsiniz... 

'Ölüm Terbiyesi', Zeynep Sayın’a ait. Devlet ve toplum ilişkisinde cezaları, şiddeti ve ölümü anlatan bir kitap, entelektüelite olarak iyi fakat anlatmak istediğini maalesef çok da iyi aktaramayan, konunun fazlaca dağıtıldığı bir kitap olmuş... 

'İnsanlığımı Yitirirken', Japon edebiyatından; Osamu Dazai’nin bu kitabında karekterin yaşamı çocukluğundan itibaren yalın bir anlatı ile verilmiş. Çocukluğundaki yalnızlığı, gençliğinde ailesinden uzaklaşışı, ve yetişkinliğinde yaşadığı varoluşsal sıkıntıları ele alıyor. İsmi ile paralel yani bir yitişin hikayesi, insana kendi hayatını daha iyi yaşaması gerektiğini de hatırlatıyor aynı zamanda...

Yine bir Japon kitabı 'İtiraflar', Kanae Minato’nun gerilim romanı, ufak kızı havuzda ölü bulunan bir ortaokul öğretmeninin, kızının katillerinin kendi sınıfından olduğunu söylemesi ile başlayan ve iki öğrencisinden intikam alması ile devam eden bir kitap. Gerçekten çok beğendim, tavsiye ederim... 

Bu ay favorim olan bir diğer kitap ise, 'Körler Ülkesi', H.G Wells imzalı. Dış dünyadan kopmuş ve sakinlerinin tamamen kör olduğu bir kabilenin yaşadığı yere gelen gören birinin yaşadıklarını anlatıyor. Öyle ki görme kavramını bile bilmeyen bu insanlar, görmek, göz vs gibi terimleri de bilmiyorlar ve buraya gelen gören adamın bahsettiği bu şeyler yüzünden onu aklı başında olmamasına yoruyorlar. Karakterimiz Körler ülkesinde tek gözü gören kral olur deyimini hatırlıyor ama hiç de söze uyan bir şekilde davranıp karşısındaki insanları ikna edemiyor veye boyunduruğa alamıyor tam tersine yarım akıllı muamelesi görüyor. Körlük elbette bir metafor olarak kullanılmış bu kitapta, 50 sayfalık dev bir kitap bence... 

'Kitap', Réne Belletto’nun eseri , gizem türünde diyebiliriz, kimden geldiği bilinmeyen bir kitap, yine kimin yazdığı belli olmayan bir kitabın tuhaf hikayesi ve bir arayış üzerine. Sürpriz sonlu... Fena değildi. 

Nisan ayını dört Fransız , ikişer Japon ve Türk ile bir İngiliz edebiyatı ile bitirmiş ve yaklaşık 1500 sayfa yol kat etmişim. Sayfa sayısı düşük olsa da yüzde 80 sevdiğim ve nitelikli kitaplar okuduğum İçin kendimi ilerlemiş olarak varsayabilirim. Bakalım Mayıs ne olacak. 

Sevgiler
Historian

2 Nisan 2018 Pazartesi

Mart Ayında Okuduklarım

Mart Ayında Okuduklarım


Bugün nisan ayının ilk pazartesisi olma sebebiyle konumuz kitap, hiç vakit kaybetmeden fotoğraftaki kitaplar hakkında bir kaç kelam etmeye başlıyayım. 

'Bilgiyle Sohbet'; Prof.Dr.A.M.Celâl Şengör, çoğumuzun aşina olduğu bir bilim insanı olarak fazlasıyla üretken bir yazar, kendisi uluslararası düzeyde tanınmış olan hocanın birçok şeref payesi ve ödülü de bulunmakta, burada anlatmakla bitmez. Kendisi, çoğunluğunu 90’lı yıllarda 'Cumhuriyet Bilim Teknik' dergisinde yazmış olduğu yazıları bu kitapta derleyerek okuyucuya sunmuş, 700 sayfayı aşkın bu makaleler toplamı birçok konuya parmak basıyor, ben mart ayı içerisinde kendisini başucu kitabı yapıp, geceleri 2-3 makalesini okuyarak bütün bir aya yayarak tadını çıkardım kitabın, tavsiye ederim, tam bir bilim kitabı. 

'Fikirler İçin Ölmek'; Costica Bradatan imzalı bir kitap yazar, Sokrates, Hypatia, Thomas More gibi öldürülen veya ölüme mahkum edilen filozofların yaşadılarından yola çıkarak onların hayata bakışlarını ve onlara dayatılan zorbalıklara karşı duruşlarını ele alıyor aynı zamanda burdan da tümevarımsal çıkarımlarla okuyucunun kendi hayatını sorgulamasını amaçlıyor, farklı bakış açıları kazandırması ve öğretici olması açısından beğendiğim ve tavsiye edebileceğim bir kitap oldu diyebilirim.

'29 Numaralı Koltuğun Hikayesi' ve 'Fransız Akademisi’ne Kabul Konuşması' kitapları her ikisi de Amin Maalouf kaleminden çıkma ve her ikisi de bağlantılı, Amin Maalouf eserlerinde tarihi ve araştırmacı bakış açısını çok iyi kullanan bir yazar, kendisi 2012 yılında Fransız Akademisi’nin boşalan 29. Koltuğuna seçiliyor, kabul konuşması ve ona ithafen verilen cevap bir kitap haline getirilirken, Maalouf, oturduğu koltuğa daha evvel oturan kişilerin hayatları temelinde Fransız tarihine bir bakış atarak aynı zamanda tarihi bir inceleme sunuyor. Belirtmem lazım ki yüzyıllar önce Fransız elitinin kendi aralarında biraraya gelip ettikler sohbetlerin kurumsallaşması ile Akademi haline gelen kurumun üyeleri koltuklarına hayat boyu seçilmekteler. Biraz spesifik bir konu olsa da , peş peşe okunulmasını tavsiye edeceğim iki kitap oldu... 

Sıradaki üç kitap, aynı zamanda koleksiyonunu yaptığımız İş Bankası Modern Klasikler serisinin 110-111 ve 113 numaralı kitapları, üçünden aynı anda bahsediyor oluşumunun sebebi hem peşpeşe çıkmaları hemde benim geçen hafta üçünü aynı gün okumamdan kaynaklı. Leo Perutz’un okuduğum ilk kitabı olan 'Leonardo’nun Yahudası' , Da Vinci zamanında geçiyor ve ressamın son akşam yemeği tablosunu yaparken, Hz.İsa’ya ihanet eden havari Yahuda’nın tasviri konusunda tıkanması ile paralel zamanda yaşananları ve yahudayı tasvir edebileceği kadar kötü niyetli birini bulmasıyla resmi tamamlaması sırasında yaşanan birtakım olayları romanlaştırmış bir kitap. Gerçekten etkiyeci bir kitaptı. Hiç düşünmeden tavsiye ederim.Jack London’un Beyaz diş, Vahşetin çağrısı, Martin Eden gibi kitaplarını okuduktan sonra, 'Bir Kuzey Macerası', oldukça kısa ve hafif kaldı açıkçası, gerçi yine arka planda bir doğa tasviri, Mackenzie Irmağı vs derken aynı atmosfer, bu sefer Yerli Halk ve Beyazlar arasındaki mücadelenin, bir aşk hikayesi ile harmanlanarak anlatıldığı bir kitap ile karşımıza çıkıyor London, alıştığımız seviyenin altında desem, umarım yanlış anlamaz:) 'Zacharius Usta’da Jules Verne, İsviçre’de bir saat ustasının kibrini anlatıyor. Bölgenin en tanınan saat ustalarından Zacharius’un yaptığı kusursuz saatler, bir süre sonra müşterileri tarafından geri gönderilmeye başlıyor, görünüşte hiçbir sorunu olmayan bu saatler, Zacharius Usta'nın adının lekelenmesine sebep olduğu gibi esas olarak, kibirin yıkıcılığına vurgu yapıyor ve bir trajediyi bizlere anlatıyor. 

'Felaketzedeler Evi'; yazarının şizofren tedavisi için kaldığının benzeri bir bakımevi ortamında geçiyormuş, Kübalı yazarın, Latin Amerika edebiyatının karakteristik bir takım özelliklerini barındıran bu kitabı zaten sonra kendi ülkesinin edebiyat klasikleri arasına girmiş, maalesef kendisi de 47 yaşında hayata veda etmiş. İspanyol dilinin edebiyatını sevenler için tavsiye edebilirim. 

'Bir Kedi, Bir adam, İki Kadın' ; Japon edebiyatına ait, klasik bir Japon edebiyatı ürünü olan kitap gibi az olaylı, durağan fakat insanı derinden , yavaş yavaş etkileyen bir kitap. Kedisi olan bir adamla (Şazo) yaşayan kadının; biraz da adamın eski eşinin sebep olmasıyla kediyi kıskanması ve Kedi (Lili) ekseninde dönen ilişki çemberi anlatılıyor, az ve öz olmasıyla yine tavsiye edebilirim, Japon edebiyatı ayrı bir üslup ile hemen farkedilir olup insanı etkilemesi açısından gerçekten çok başarılı. 

'Tebrikler Kovuldunuz'; Sosyal medyada görüp, videolarını beğendiğim Kaan Sekban’a ait. Kendisi bir bankanın genel merkezinde çalışıyorken istifa edip sahne sanatları konusunda yoluna devam etmeye karar veriyor, işten ayrılmadan evvel Amerika’da oyunculuk eğitimi alıp sonrasında da Türkiye’de bir takım organizasyonlarda yer almak İçin mücadele etse de işler istediği gibi gitmiyor ve evinde sosyal medyadan canlı komedi programları yapmaya başlıyor ve bu zamanlar geniş bir kitleye hitap etmeye başlıyor, kendisi bu süreçte yaşadıklarını çok akıcı bir üslup ile anlatmış, şuan da zaten sürekli olarak farklı şehirlerde showlar düzenlemeye devam ediyor. Çok eğlenceli bir insan. 

'Faydacılık'; 19.yy da yaşamış John Stuart Mill imzalı bir kitap, faydayı ya da en yüksek mutluluk ilkesini ahlakın temeli olarak kabul eden öğretiyi, hem birey hem de bireyin devlet ile olan ilişkisi kapsamında değerlendiriyor, okurken sık sık altını çizdiğim yerleri olan bu kitabı ve Alfa Yayınları'nın aynı serideki diğer kitaplarını şiddetle tavsiye ederim. 

Son olarak “Gülme” kitabında Henri Bergson, insanı hayvandan ayıran bu eylemin üzerinde çok az durulduğunu söylediği kitapta, gülme eylemimin hangi koşullarda nasıl ortaya çıktığını irdeleyen bir kitap yazmış, kendisinin Nobelli olduğunu da atlamak istemem...

Netice itibari ile 12 kitap, 2500 sayfayı aşan ve genelde de beğendiğim bir okuma takvimi ile nisan ayını umutla karşılıyorum, hepimiz için iyi bir bahar olsun...

P.S.: Mini çekilişiminizin talihlisi Sayın; Oktay Özcengiz oldu.Web Sürümündeki Bana Ulaşın sekmesinden adres ve telefon bilgilerinizi gönderebilirsiniz.

Sevgiler
Historian

10 Haziran 2016 Cuma

Haftanın Kitapları X

Haftanın Kitapları X


Bugün tek bir kitap var konuk olarak, aslında tek kitap içinde iki kitap birden,nasıl olduğuna bir bakalım. Latin Amerikalı yazarlar,kendilerine has üsluplarıyla farklı eserler ortaya atma konusunda oldukça başarılılar,az çok hepimiz en az birisinin kitaplarının müdavimi olmuş veyahut okuduğumuz kitabın birinden etkilenmişizdir. 

Özellikle Latin Amerika'nın üzerinde emperyal baskının daha yoğun olduğu ve siyasal,toplumsal olayların zirve yaptığı dönemde yetişen yazarlar, kitaplarında gerek gözlem güçleri gerekse bu sıkıntılı ortam sebebiyle  tamamen ayrı ve büyülü bir ortam yaratmada ustalaşmışlar. 


Julio Cortazar "Sek Sek" romanında farklı bir yaklaşım yaratmış, kitap toplamda 155 bölümden oluşurken esas roman 56.bölümden sonra bitiyor ve geriye okuması zorunlu olmayan bölümler başlıyor, bu kısım ise 56'ya kadar olan bölümler için bir parantez niteliğinde,bölümlerin arasında anlatımı kesip başka bir bölüme atlıyoruz ve devamlı böyle olarak devam ediyor, her bölümün sonunda hangi bölümü okuyacağınız yazıyor zaten "Sek Sek" ismi de bundan kaynaklı.

Her olgu ve durum hakkında bi tanımlama yapan,benzetmelerle dolu bir kitap. Yorumlarını okuyup oldukça merak etmiştim ve Can Yayınları mayıs ayında ikinci basımını gerçekleştirdi. Açıkçası zor bir kitap ve biraz mücadele gerektiriyor, zamanı kısıtlı olan veya daha sürükleyici şeyler arayanlar için biraz yorucu ve yıpratıcı olacaktır ama zamanı olan ve farklı bir deneyim yaşamak isteyenler,durum hikayelerini sevenler için vazgeçilmez olabilir. 

Ben kitap okumaya kaçıyorum, Mutlu haftasonları...

Sevgiler

Historian

22 Nisan 2016 Cuma

HAFTANIN KİTAPLARI VII

HAFTANIN KİTAPLARI VII


Yaklaşık 1 ay zorunlu ara verdikten sonra haftanın kitapları ile tekrar buralardayım. Bu süre genellikle makaleler ve bazı kitaplardan bölümler okuma ile geçtiği için maalesef edebiyattan, felsefeden biraz uzak kaldım o sebeple gelecek hafta bu kitap açlığı ile 4-5 roman okuyup,onlardan bahsetmem yüksek ihtimal. 

Haftanın kitaplarını yazmadığım bu birkaç haftada ise şu 3 kitabı okudum; ilk kitap: Roma'nın Yurtsever Tarihçisi Titus Livius, Bedia Demiriş'in yazdığı, Arkeoloji ve Sanat Yayınları'ndan çıkan bu kitap geçen haftalarda okumuş olduğum yine Bedia Demiriş'in  Tacitus'u gibi Roma dönemi tarihçiliği hakkında. 

Roma krallık döneminde yüksek magistiratların yani memurların tutmaya başladığı basit kayıtlar olup sonra gelişim gösteren "Commentarii" ler, din görevlileri pontifexlerin tuttuğu yıllıklar olan "Annales Maximi"ler ve daha bir kaç eski kayıt tutma belgelerinin tanımlarını içeren bölümlere yer veren Bedia Demiriş sonra Livius'un tarihçiliğine, üslub ve biçemine, ona yöneltilen olumlu-olumsuz eleştirilere değiniyor ve onun üstünden dönemin tarihçiliğine değiniyor,bilgilerin okuyucuya sunuluş şekli ve içeriği açısından çok yararlandığım bir kitap oldu,hem bir ders kitabı olarak tarihçilere veya Latin dili gibi bölümlerde okuyanlara hem de genel okuyucuya hitap eden bir eser. 

Bir diğer okuduğum kitap ise: Sina Akşin'in "Kısa Türkiye Tarihi" en sevdiğim yayınevlerinden olan İş Bankası'ndan Eylül 2007'de ilk basımı olmuş bir kitap. Maalesef beni hüsrana uğratan bir kitap oldu Osmanlı ve Türk kültür hayatı hakkında güzel tanımlarla başlayan kitap Tanzimat Fermanı (1839) ile olayları ele almaya başlayıp 2000'li yıllara kadar belli başlı olayları sıralıyor. Bana kalırsa genel okuyucu,yani biraz neler olmuş diye fikir edinmek, akademik seviyede bilgi peşinde olmayan ve ayrıntılarla boğulmak istemeyen okuyucu için bile çok yüzeysel bir kitap, Vikipedi'de daha tatmin edici düzeyde bilgilere ulaşmak, okumak mümkün. Aynı zamanda yazar niyeyse daha evvel kimsenin kullanmadığı terimler ve kısaltmaları kullanarak dikkatimi çekti, örneğin Mondros Mütarekesine; "Mondros bırakışması" demesi veya İttihat  ve Terakki'ye kısaca İT, Anadolu ve Rumeli Müdafaa-i Hukuk Cemiyetini ise ARMHC demesi ve devamlı öyle kullanması. "Bana göre böyle denmeli" diyerek terminolojiye farklı bir boyut ekleme lüksünün olmaması gerektiği bir alan tarih, bu tip farklı kullanımlar aynı konu hakkında bilgi düzeyini arttırmak isteyen insanlar için sıkıntı çıkarabilecek olduğu kadar, okuyucunun canını sıkan yenilikler olmaktan öteye gitmemekle birlikte okuyucunun gözünde yazılan konunun da içini boşaltmakta bana kalırsa. Demekki,başında bişeyi bize kısaca sunmayı vaad eden kitaplardan uzak durmak ve tedbirli olmak gerek yoksa bildiklerimizi de unutmak mümkün. 

Ve hüsranlarla dolu okumalarımın son kitabında "Genç Werther'in Acıları"mevcut Goethe'nin yazdığı dönemde bir çok insanın intihar etmesine sebep olan bu kitap okuduktan sonra bende de bir düşünce meydana getirdi elbette; "Bu insanlar niye intihar etti?" Can Yayınları'nın  mini kitap versiyonunu bizlere sunduğu kitapta genç bir adamın arkadaşına yazdığı gel-git dolu ruhsal dünyasının yansıması olan mektupları görüyoruz. İlgimi çekmeyen konu edebi yönden de zayıf olunca,öylesine okumuş olduğum bir kitap olarak  listeme eklendi Genç Werther o yüzden üzerinde durmam gereken pek bi husus yaratmadı. Bu hafta herkese verimli ve güzel okumalar dilerim, benden bu kadardı, görüşmek üzere...

Sevgiler
Historian