mitoloji etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
mitoloji etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

3 Kasım 2021 Çarşamba

13 Yaşında Antik İskit Savaşçısı Olan Bir Kız Mezarı Ortaya Çıkarıldi

13 Yaşında Antik İskit Savaşçısı Olan Bir Kız Mezarı Ortaya Çıkarıldi



13 Yaşında Antik İskit Savaşçısı Olan Bir Kız Mezarı Ortaya Çıkarıldi

Yeni Dna Analizi, Antik İskit Savaşçısının 13 Yaşında Bir Kız Olduğunu Ortaya Çıkardı

Antik tanrılar, savaşçılar ve kralların olduğu bir zamanda , savaşçı kadınlar kabilesinin hikayesi  Yunan Mitolojisinde yer almaktadır. Tanrıların kızları olduğu söylenen, Anadolulu

1 Kasım 2021 Pazartesi

Anunnakiler, İnsanları yarattılar ve dünyayı terk ettiler

Anunnakiler, İnsanları yarattılar ve dünyayı terk ettiler



"Bazı araştırmacılar Anunnakilerin bu dönemde dünyaya döneceklerini düşünüyor. Sümer mitolojisinde Anunnaki, Dünya’ya gelen ve sonunda insan ırkını yaratan iyi ve kötü tanrı ve tanrıçalar grubuydu. Dünya çapında birçok yazar tarafından Anunnakilerin dünyaya gelmiş olduğuyla ilgili sayısız kaynak toplandı. Antik bir geçmişte dünyaya gelen Anunnakiler,
Anunnakiler,Kimdir ne yaptılar, Tarih neden görmezden geliyor

Anunnakiler,Kimdir ne yaptılar, Tarih neden görmezden geliyor



"Sümer metinlerinde bulunan Anunnakiler gerçeği ve Sümer mitolojisinin görmezden gelindiği iddiaları son dönemlerde sıkça dile getiriliyor. Yunan ve Roma mitolojilerinin kaynağını oluşturan Sümer metinleri daha eski bir tarihe sahip olmalarına rağmen oldukça zengin bilgilerle dolu. Sümer metinlerinde

17 Ekim 2019 Perşembe

Süryani Metinlerinde Geçen İskender Efsanesi

Süryani Metinlerinde Geçen İskender Efsanesi

Dilara Kahyaoğlu
2012
Efsane Deyip Geçmeyin...
Fritz Lang'in yönettiği 1924 yapımı Nibelungen filminden bir sahne.
http://www.imdb.com/title/tt0015175/?ref_=md_ph_tt1

Süryanilere (bkz. Süryaniler ve Ermeniler) ait “Süryani Büyük İskender Hıristiyan Efsanesi"nde Hunların  adının geçtiğini görünce şaşırabilirsiniz. Büyük İskender ( 4.yy) ile Hunların (4. -5. yy) Avrupa’da görülmesi arasında yaklaşık yedi yüz yıllık bir zaman farkı var. Ama bu iki ismin aynı anlatıda yan yana gelmesinin, eğer efsaneler söz konusu ise; imkânsız olmadığını biliriz. Adı üstünde, efsane işte…

Adı geçen efsanede şunlar anlatılır :

Muhteşem seferleri sırasında İskender’in yolu Ermenistan’a düşer Muşaş Dağını aşarak, Bahl-Lepta ovasına varır. Ovanın etrafı büyük aşılmaz dağlarla kaplıdır. Ova halkı İskender’i karşılamaya koşar, aralarında tüccarlar da vardır. Onlar İskender’e şöyle derler: Ey İskender, sayende burada huzur içinde yaşıyoruz etrafımızdaki dağları henüz aşmayı başaran olmadı ama duyduk ki dağların ötesinde Hunlar yaşamaktaymış, onların krallarının Ye’cüc, Me’cüc gibi Yafes oğullarının kralları oldukları söyleniyor.”

Daha sonra İskender’e Hun krallarının listesini sunarlar. Listede birçok isim vardır. İşte Hun krallarına ait en eski listelerden biri budur. Onlar o sırada Hunlara liderlik eden kişilerin isimler miydi gerçekten? Efsaneler ne kadar gerçeği barındırır?
Kavimler Kapısı ve Daryal Geçidi

Hikâye şöyle devam eder;

Yecüc ve Mecüc (bkz. Yecüc Mecüc) isimlerini duyan İskender çok şaşırır (çünkü bunlar Apokalipsis’e ve Hezekiyal peygambere ait apokaliptik bir kehanete göre insanoğlunun başına bela olacak bir nesildir, kıyamet habercileridir). İskender, hemen üç bin demirci ve çilingir ile üç bin bakırcıyı görevlendirir. Onlara on iki dirsek yüksekliğinde, dokuz dirsek genişliğinde muazzam bir kapı yaptırır. Demir ve bakırla bu kapıyı, dağdaki Daryal Geçidi’ne yerleştirir. İskender’in amacı; Hunların güneye inerek memleketleri tahrip ve İskenderiye kütüphanesi ile arşivinin yağma edilmesini önlemektir. Bu arada İskender, Hunların kapıyı geçecekleri, Romalılarla, İranlıların topraklarını işgal edecekleri ve sonra geri dönecekleri kehanetinde de bulunur, üstelik bu kehaneti kapının üzerine de yazdırır. Kehanet bununla da bitmez Hunlar sonra tekrar geri gelecek, işte o zaman Arz titreyecek ve Allah’ın emriyle dünya üzerinde hüküm süreceklerdir.

Zülkarneyn anlatısında geçen, Zülkarneyn'in Yecüc ve Mecüc'ü engelleyecek bir set inşa ettirmesini betimleyen,
16. yüzyıldan kalma bir Fars minyatürü. Zülkarneyn'i İskender olarak düşünen yorumcular vardır.
Minyatürde Zülkarneyn, boynuzlu olarak gösterilen kişidir.
Kapı iki kere aşılacaksa o zaman kapının anlamı neydi diye aklımıza bir soru takılabilir. Efsaneler de; diller, canlılar gibi yaşar. Zamanın olaylarından etkilenerek değişir, içine yeni ögeler katılır, çok çok eski bir efsane ise; artık ilk halini tahmin etmek bile zordur. Efsaneler işin başında sözlü kültür içinde doğar, dilden dile anlatılarak çoğalır, yayılırlar. Sonra birileri bu sözlü malzemeleri (masal, efsane, destan, balad vb.) yazıya geçirir işte o anda dolaşımda olan sözlü versiyonlardan biri kaydedilmiş olur. Yazılı versiyon o haliyle saklanır, günümüze kadar ulaşır veya ulaşamaz… Ama bu durum farklı yazılı versiyonların üremesine engel değildir. Böylece aynı efsanenin farklı yazılı versiyonları da zaman içinde ortaya çıkar. Bir versiyonun kendi içinde veya versiyonlar arasında çeşitli tutarsızlıklar da görülebilir. Ama konunun uzmanları çeşitli yöntemlerle bunları çözümlemeye çalışır.

Yukarıdaki örneğe dönecek olursak İskender efsanesinin ilk halini ve ne zaman, neden doğduğunu bilmiyoruz. İlk halinde o zamanın “barbarları” (bkz. Barbarlar) İskitlere karşı  İskender’in kuzeye yani Kafkaslara koruyucu bir kapı diktirdiğinden bahsediliyor olabilir.  Ama elimizdeki versiyon apokaliptik inançlardan etkilenen bir metindir. Apokaliptik unsurlar, sonradan efsaneye eklenmiştir. (bkz. Apokalisis, apokaliptik)

Efsane şu noktada gerçekleri yansıtmaktadır: Hunlar isminde bir halk vardır ve onlara önderlik edenler bulunmaktadır (kralların listesi) ve 4.yüzyılda ilk kez Kafkaslardan güneye inmişler (363-373) Ermenistan’ı geçerek Urfa’ya kadar gelerek buraları talan etmişlerdir. Girdikleri bölgede yazılı kültüre sahip olan halklar Ermeniler ve Süryaniler olduğu için bugün elimize geçen çok az sayıdaki kayıtlardan Hunlarla ilgili ilk bilgileri böylece öğreniyoruz. Tarihsel kayıtlar bunlarla sınırlı değildir esas bilgi aldığımız kaynaklar Romalılara aittir çünkü Kavimler Göçü (bkz. Kavimler Göçü) sonrasındaki süreçte Hunların ve diğer kavimlerin ilişkide olduğu iki devlet vardı: Doğu (Bizans) ve Batı Roma. (Bkz. Batı Roma’nın Çöküşü).
İskender'in gerçekten de boynuzu vardı. Boynuzlu İskender efsaneleri bu
olgudan, paranın üzerindeki görüntülerden kaynaklanmış olabilir mi? Mümkün. 
Görselin Kaynağı: Tanrılar, Mezarlar ve Bilginler

Boynuzlar bu resimde daha net görünüyor




Bu yazıyı hazırlarken esas olarak şu kaynaktan yararlandım:
Attila ve Hunları, Gyula Nemeth, DTC Fakültesi Yayınları, 1982, içinde Sandor Eckhardt'ın makalesi. s: 53-55,

Kaynak belirtilmeden kullanılamaz

22 Mart 2019 Cuma

Sümer Yaratılış Mitosları

Sümer Yaratılış Mitosları


S. H. Hook


Sümer[1]Yaradılış[2] Mitosu

Temel mitosların Sümerli biçimiyle bulduğumuz ikincisi[3], çok geniş bir alana yayılmış olan Yaradılış mitosudur. Burada, eskiçağ (antik) yaradılış  mitoslarından  hiç  birisinde,  ex  nihilo  (hiç  yoktan) yaratış  kavramıyla  karşılaşmadığımızı  belirtmeliyiz.   Tüm  eskiçağ, mitoslarında yaratış, başlangıçtaki kargaşa (kaos) durumuna bir düzen verme eylemi olarak görünür. Asur-Babil malzemesini incelemeye başlayınca, kozmogoni mitosunun (evrenin oluşumu mitosunun) burada tek bir ana biçimiyle, ünlü Enuma Eliş ile, günümüzde genellikle kullanılan adıyla söylemek gerekirse, "Yaradılış Destanı" biçiminde bulunduğunu göreceğiz. 

Ancak Sümer malzemesinde Asur-Babil yaradılış mitosunun dengi olan bir şeyle karşılaşılmaz. Profesör Kramer, Sümer kozmogonisinin çeşitli orijin mitoslarından derlenerek toparlanması gerektiğini göstermiştir ve aşağıdaki anlatıma[4]onun bu yoldaki araştırmalarına dayanmaktadır. Bununla birlikte, Kramer, Sümerce bilgimizde büyük boşlukların bulunduğunu ve Sümer mitoslarının üzerlerine yazılmasıyla zamanımıza kalabilmeleri sağlanan tabletlerin birçoğunun kırık ve eksik olduğunu anımsatmaya özen gösterir. Böyle olunca, Sümerce bilgimizin bugünkü durumuyla, Sümer mitolojisinin parçaları birbirine tutarlı olarak bağlanmış bir anlatımını vermemizin olanağı bulunmamaktadır.
Bu gerçekten de güzel olan görseli dikkat çekmek amacıyla buraya aldım !
Bu Sümer silindir mühründe geleneksel kayıklarla ulaşılabilen deniz/su kenarında
bir kapı görünüyor. Bu yerin/şehrin Eridu olduğu bu yapının da Enki'nin Evi veya tapınağı olduğu iddia ediliyor.
Mühür British Museum'da BHRN31 numarasıyla kayıtlıymış.
Ben online olarak araştırdım ama bulamadım. Benim için doğrulanmamış bir görseldir.
Görsel tek bir kaynaktan yayılmış (yukarıdaki link) DK


Anlatış kolaylığı sağlaması bakımından Sümer Yaradılış mitosları, "evrenin kökeni", "evrenin düzene konması" ve "insanın yaradılışı" olarak üç başlık altında toplanabilir.

Evrenin Kökeni: Sümer tanrılarının bir listesini veren bir tablette, adı "deniz" için kullanılan ideogramla[5]yazılan tanrıça Nammu, "Gök'ü ve Yer'i doğuran ana" olarak betimlenir. Öteki mitoslardan, gökyüzünün ve yeryüzünün, başlangıçta, tabanı yer, tepesi gök olan bir dağı oluşturdukları anlaşılıyor. Gök, tanrı An; Yer, tanrıça Ki olarak kişileştirilmiştir; onların birleşmelerinden de hava-tanrıEnlil doğmuştur; Enlil ise Gök ile Yer'i birbirinden ayırmış, evreni gökle yerin birbirinden hava ile ayrıldığı bir varlık biçimine sokmuştur. Sümer mitolojisinde ilksel denizin kökeni hakkında ise herhangi bir açıklama verilmemektedir.

Evrenin Düzenlenmesi: Yaradılış motifinin evrenin düzene sokulmasıyla ilgili yönü, göksel cisimlerin ve Sümer uygarlığının çeşitli öğelerinin nasıl var olduklarını açıklayan birçok mitos ile anlatılmıştır. Söz konusu mitoslardan ilki, ay-tanrı Nanna'nın, ya da öteki [Sami] adıyla Sin'in doğuşuyla ilgilidir. Ayrıntıları açık değildir ve ileride edinilecek bilgiler bunlarda değişiklikleri gerektirebilir; bununla birlikte, mitosun ana çizgisi, Sümer panteonunun yüce tanrısı olan, sunağı Nippur kentinde bulunan Enlil'in tanrıça Ninlil'e tutulması ve bu tanrıça, Nunbirdu Irmağı'nda yelken açmış seyrederken onun ırzına geçmesi doğrultusunda gelişir. Enlil bu ağır suçundan dolayı  yeraltı  dünyasına sürülür;  ama karnı  iyice şişmiş olan Ninlil geride bırakılmayı kabul etmez ve Enlil'in ardından ölüler dünyasına gitmeyi isteyip bu isteğinde direnir. Böyle bir durum, Ninlil'in çocuğu ay-tanrı  Nanna'nın,  göklerin  ışığı  olmak  yerine,  karanlık  ölüler dünyasında doğmasına yol açınca, Enlil, Ninlil'in ölüler dünyasının üç tanrısal   varlığının   annesi   olmasını,   onların   Nanna yerine bırakılmalarını sağlayarak, Nanna'nın göğe çıkmasına olanak verecek karışık bir plan hazırlar. Bu ilginç ve daha önce varlığından haberli olmadığımız mitosun, daha önce sözünü ettiğimiz Tammuz-İştar mitosunun uğradığı değişikliğin bir ipucunu verdiği açık. Tammuz ayinlerinde "Enlil" sözünün sık sık Tammuz'un sanı olarak yer aldığını ve aynı biçimde İştar için "Ninlil" adının kullanıldığını görürüz; öyle ki, İnanna'nın ölüler dünyasına inişine ilişkin Sümer mitosunun en eski biçiminde açıklanmadan bırakılmış olan iniş nedeni, İştar'ın yeraltı dünyasına inişinde, ay-tanrı Nanna'nın doğuşuyla ilgili bu mitosda bir açıklamaya kavuşmaktadır.

Sümer panteonunda ay-tanrı Nanna, öteki adıyla Sin, tanrıların en büyüğüydü ve güneş-tanrı Utu, Nanna ile eşi tanrıça Ningal'in çocuğu sayılıyordu. Daha sonraki İbrani kozmogonisinde bu durum tersine çevrildi ve klasik çağ mitolojisinde olduğu gibi, güneş ışık saçan tanrıların en büyüğü konumuna gelirken, ay, bir tanrı değil tanrıça sayıldı.Sümerliler, Nanna'nın bir gaffeh, yani Fırat üzerinde ulaştırmacılıkta kullanılan yuvarlık kayık içinde, kökenleri açıklanmış olmayan yıldızlar ve gezegenler eşliğinde yolculuk ettiğine inandılar.

Enlil gökyüzünü yeryüzünden ayırdıktan sonra ve göklerin aydınlanması, [ay-tanrı] Nanna [güneş-tanrı] Utu ile öteki gezegenler ve yıldızlar tarafından sağlandıktan sonra, sıra, evrenin yeryüzü bölümünün düzene sokulmasına gelmişti ve yeryüzü düzeninin çeşitli öğeleriyle ilgili çeşitli mitoslar geliştirildi. Pek de mantığa uygun olmayan bir biçimde, tanrıların kentlerinin ve tapınaklarının, evrenin düzeninin kurulmasıyla ilgili çeşitli tanrısal etkinliklerin sonuna konan "insanın yaratılması" olayından önce var oldukları düşünüldü. Bitkiler dünyası, sığırlar, tarım araçları ile uygarlığın çeşitli zanaatları, Enlil'in buyruklarını yerine getiren küçük tanrılar eliyle dolaylı olarak var edilmiş olsalar da, Enlil'in bunların asıl yaratıcısı olduğuna inanıldı. Yeryüzüne sığır ve tahıl sağlamak için, Babilonyalı bilgelik tanrısı Ea[6]'nın önerisiyle, Enlil iki küçük tanrı olan sığır-tanrı Lahar ve tahıl-tanrıça Aşnan'ı, tanrılara yiyecek ve giyecek sağlamaları amacıyla yaratır[7]. Mitosda bunların yeryüzünde yarattıkları bolluk anlatılır; ne var ki şarap içip sarhoş olan bu iki küçük tanrı, tartışmaya, kavgaya başlayarak görevlerini unuturlar; öyle ki, tanrılar gereksinimleri olan şeyleri elde edemez olurlar. İnsan, işte bu duruma bir çare  bulmak  için  yaratılır.  Aşağıdaki  dizeler,  mitosun  Lahar  ve Aşnan ile ilgili bölümünün Kramer tarafından yapılmış çevirisidir:

O günlerde, tanrıların yaratış odasında,
Onların Dulkug evinde Lahar'a ve Aşnan'a biçimleri verildi;
Lahar ve Aşnan'ın yapılışında;
Dulkug Anunnaki'si[8] yediler ama doymadılar;
Katkısız koyun sütlerini... ve iyi şeyleri,
Dulkug Anunnaki'si içtiler, ama kanmadılar;
Katışıksız koyun sürülerinin sağlayacağı iyi şeyler hatırına
İnsana nefes verildi.

Yiyecek ve giyecek sağlanmasıyla ilgili mitoslar yanı sıra uygarlığın öteki öğeleriyle ve evrenin düzene, sokulmasına ilişkin öteki öğelerle ilgili çeşitli mitoslar da vardır. Büyük bir bölümü bugüne dek aydınlatılamamış uzun bir şiirde, "kazma"nın Enlil tarafından yaradılışı ve bu değerli aracın evlerini ve kentlerini kurabilmeleri için, “kara başlı halk”a[9]armağan edilişi anlatılmaktadır. Bir  başka  mitosda,  Enki'nin  Sümer'e  uygarlığın  gerekli  öğelerini sağlamak   için   yaptıkları   betimlenmektedir.   Bu   mitos,   Enki'nin, Sümer'den  başlayarak,  tanrıların  evrene  düzen  getirmeleriyle  ilgili yaratıcı   etkinlikleri  anlamına  gelen  Sümerce  terim  ile  "yazgıları saptayarak", dünyanın çeşitli bölgelerini nasıl  dolaştığını anlatmaktadır. Bu yolda Enki, önce Ur kentine, oradan, olasılıkla Mısır'ı belirtmek için kullanılan [işaret ile, ad ile] Meluhha'ya, sonra, içlerini balıklarla doldurduğu Dicle ve Fırat ırmaklarına gider ve daha sonra Basra Körfezi'ne uğrar. Uğradığı tüm bu ülkelerin üzerlerine, onların yönetimini üstlenecek birer tanrı ya da tanrıça atar. Bu ilginç mitosun Kramer tarafından yapılmış çevirisinin bir pasajı bize, Enki'nin söz konusu uygarlaştırıcı etkinliklerinin neler olduğunu gösterecektir:[10]

O (Enki)[11]a sabanı ve boyunduruğu sürdü;
Büyük Prens Enki öküzleri..,
Katışıksız ürünlere haykırdı,
Sağlam duran tarlada tahıl yetiştirdi;
Ovanın efendisi[12]kıymetli taşı ve süsü,
Enlil'in... çiftçisi [Enki]
Enkimdu'ya, tanrısı olduğu kanalların ve setlerin
bakımı görevini verdi.
Efendi sağlam duran yeri çağırdı, ona çok tahıl ürettirdi.
Enki onun küçük ve büyük taneli fasulyelerini
çıkarmasını sağladı...
... tahılını ambar için öbek yaptı.
Enki ambara ambar kattı,
Enlil ile birlikte, O ülkede bolluğu artırır;
Kafası.. . [şöyle] yüzü... [böyle] olan
Ülkenin kudreti, karabaşlı halkın sarsılmaz desteği,
Herşeye güç veren
... hanımefendi [tanrıça] Aşnan'ı
Enki görevlendirdi.

Enki daha sonra kerpiç-tanrı Kabta'yı, kazma ve kerpiç kalıbı işlerinin başına getirir. Temeller atar ve evler kurar ve onları "Enlil'in büyük yapıcısı" Muşdamma'nın yetkisi altına koyar. Ovayı bitki ve hayvan yaşamıyla doldurur ve üzerine "dağın kralı" Şumugan'ı görevli bırakır. Ve son olarak Enki, koyun ağılları ve ahırlar kurup, onları koyun çobanı çoban-tanrı Dumuzi'nin yönetimi altına verir.

Evrenin örgütlendirilip düzene konmasıyla ilgili olup üzerinde duracağımız son mitos, tanrıça İnanna'nın, öteki adıyla İştar'ın yaptıklarıyla ilgilidir. "Yazgıların saptanması" deyişinin anlamını daha önce açıklama fırsatı bulmuştuk. Babilonya mitoslarını incelemeye başlayınca ise, "yazgıların tableti" adı verilen bir nesnenin birçok mitosda önemli bir yerinin olduğunu göreceğiz. Tanrının sayılan niteliklerinden biri, bu tablete sahip olmaktı ve bu tabletlerin çeşitli nedenlerle çalındığını ya da zorla ele geçirildiğini okuruz. Bunlara sahip olan tanrı, evrenin düzenini denetleme gücüne de sahip oluyordu. Şimdi ele alacağımız mitosda İnanna, uygarlığın nimetlerini kendi kenti Erek'e sunmak istemektedir. Bu isteğini gerçekleştirebilmek için, tanrıçanın mi[13]denen şeyi elde etmesi gerekmektedir; ki, bu, Akadca'da "yazgı tabletleri" denen şeye sahip olmakla kazanılan aynı gücü  anlatan  Sümerce  bir  sözcük  olsa  gerek.  

Mi'ler  bilgelik  tanrısı Enki’nin elindedir.  nedenle İnanna, Enki'nin oturduğu yere, tatlı suların derinliği olan Apsu’daki evinin  bulunduğu kente, yani Eridu'ya gider.  Enki, kızını konukseverlikle karşılar ve onun için büyük  bir şölen verir. Şaraptan[14]mest olunca kızına mi'leri,  yani  Kramer'in deyişiyle “Sümer kültür biçiminin temelini oluşturan “ tanrısal kararları  da dışarıda bırakmaksızın, ne isterse armağan edeceğine söz , verir.  Mitosda  Sümer  uygarlığını oluşturan yüzün  üzerinde  öğenin bulunduğu  bir  liste  verilir.  İnanna  bu  armağanları  sevinerek  alır  ve onları barkasına,[15] "göklerin teknesi"ne yükleyip Erek'e doğru yelken açar.  Enki sarhoşluktan ayılıp kendisine gelince, mi’lerin her zamanki yerlerinde bulunmadıklarını anlar. Mi’lerin konduğu yerle ilgili sözler, bunların tabletler biçiminde olduklarını göstermektedir. Mi'lerin yittiğini anlar anlamaz Enki, habercisi İsimud'u onları geri alması buyruğuyla yollar. Bunu yedi kez yinelediği halde, her keresinde, İnanna'nın daha önce sözünü ettiğimiz veziri olan Ninşubur tarafından engellenir. Böylece tanrıça uygarlığın nimetlerini Erek'e[16]getirir.

Sümer silindir mühründe, "Oturan Tanrı ve Ziyafet Sahnesi"
Buradaki tanrının Enki olduğu düşünülmektedir. Arkada çıplak olarak görülen (?) tanrıçanın İnanna olduğuna inanılır. Tanrı bir masanın önünde oturmakta ve içki içmektedir. Belki de bu sahne efsanelerde anlatılan 100 ME'yi ele geçirmek için Enki'yi sarhoş etmeye çalışan İnanna'yı anlatmaktadır.
Koyu kahverengi steatit taşı (sabun taşı veya talk taşı), 33 x 17 mm, I. Hanedanlık dönemi, MÖ 2900-2700


Buraya dek sözünü ettiğimiz çeşitli mitoslarda, Sümer'in çeşitli kent devletleri arasındaki rekabetin yansıdığı görülmüş olmalı. İnanna'nın Enki'den elde ettiği mi'ler listesindeki ilk maddeler olarak; taç, taht, ve asa gibi egemenlikle ilgili nesnelerin sayılmasından, Sümer'de egemenlik kurma kavgasının, evrene düzen verilmesiyle ilgili mitosların yaratılmasının temelindeki motiflerden birini oluşturduğu sonucunu çıkarabiliriz.

insanın Yaradılışı : Lahar ile Aşnan mitosunun insanın tanrılara hizmet etmesi için yaratılışıyla sona erdiğini az önce görmüştük. Metninin çözülmesi güç ve kopuk durumda olduğu bir başka mitos, insanın nasıl yaratıldığını anlatmaktadır. Söz konusu Sümer mitosu, Babilonya Yaradılış Destanı'nda insanın yaradılışıyla ilgili olarak söylenenlerden azımsanamayacak derecede farklıysa da, her iki mitosdaki anlatım, insanın yaradılış amacı noktasında, yani insanın, toprağı sürüp, tanrıları geçimlerini sağlamak için çalışmak yükünden kurtararak onlara hizmet etmesi için yaratılmış olması bakımından uyuşmaktadır.[17]İlgili Sümer mitosunda tanrılar yiyeceklerini alamadıklarından yakınırlar. 

Tanrıların başları sıkıştığında genellikle başvurdukları tanrı olan bilgelik tanrısı Enki uykudadır; ama ilksel okyanus, tanrıların anası Nammu, onu uyandırır. Enki'nin buyrultularıyla Nammu ile doğum tanrıçası Ninmah, Kramer'in çevirisinde "iyi ve soylu yaratıcılar" olarak nitelenen tanrısal varlıklarların da desteğiyle,"derin suların üzerindeki" balçığı karıp, insanı var ederler. Bu mitosun   üzerinde   yazılı  bulunduğu   tablet  kopuk,   metni  ise çözülmesi güç ve bulanık bir dille yazılmış olmakla birlikte, bazı ilginç ayrıntılar görülebilmektedir. Enki insanın yaratılmasını kutlamak için bir ziyafet verir, Enki ve Ninmah çok şarap içip sarhoş olurlar. Ninmah "derin suların üzerindeki" balçıktan biraz alıp, birinin kısır kadın, ötekisinin hadım erkek olması dışında ne oldukları belirsiz altı farklı insan yaratır. Enki hadımın yazgısının kralın önünde [hizmete] durmak olduğunu bildirir.. 

Mitos, Enki'nin de daha başka şeyler yarattığı eylemlerini betimleyen sözlerle sürer. Akılca ve bedence çelimsiz bir insan yaratır ve Ninmah'dan bu acınacak yaratığın durumunu iyileştirecek birşey yapmasını ister; ancak Ninmah hiç bir şey yapamaz ve böyle bir varlık yarattığı için Enki'yi lanetler. "İnsan" anlamına gelen İbrani sözcüklerinden biri enoş olup, "zayıf”[18]ya da "hasta" anlamına gelen bir sözcük köküdür. İnsanın bu yönü, İbrani şiirinde sık sık vurgulanır; insanın tanrısal amacın evrende kendisine vermeyi düşündüğü yeri dolduramayışı yolundaki İbrani insan anlayışının altında, Sümer mitosunda gördüğümüz bu ilginç öğe yatsa gerek. İleride Babilonya Yaradılış Mitosunun [ilgili Sümer mitoslarından] önemli farklılıklar gösterdiğini ve bunların insanın İbrani açıklaması üzerinde hiç de küçük sayılamayacak etkilerinin bulunduğunu göreceğiz.

S. H. Hooke,Ortadoğu Mitolojisi, Mezopotamya Mısır Filistin Hitit Musevi Hıristiyan Mitosları, (orijinal baskı 1963) Çeviren: Alaeddin Şenel İmge Yayınları 1993, Ankara, s. 24-31




[1]Başlık, İngilizce metinde "The Myth of Creation" (Yaratış Mitosu) biçimindedir. Bunda ve örneğin "Tufan Mitosu"nda olduğu gibi aynı mitosla (elbette farklı versiyonlarıyla) birden çok ülkede karşılaşılabildiği, dolayısıyla aynı içbaşlıkla birden çok bölümde karşı karşıya kalındığı durumlarda, ülke adlarını ayrı ayrı ekleyerek ("Sümer Yaradılış Mitosu", "Mısır Yaradılış Mitosları", "Babilonya Tufan Mitosu", "lbrani Tufan Mitosu" örneklerinde görüleceği gibi) içbaşlıklarda ayırdedici nitelemelere gittim (ç.n.).

[2]b Başlığın İngilizce metindeki biçiminin ("The Myth of Creation") "Yaratış Mitosu" biçiminde çevrilmesi gerekmekle birlikte, evrenin, dünyanın, canlıların, insanın yaradılışı ile ilgili olduğu ölçüde, Türkçe'ye genellikle "yaradılış" olarak çevrilir; dolayısıyla bazen "Yaratış Mitosu", bazen "Yaradılış Mitosu" ile karşıladım (ç.n.).

[3]Birincisi, Dumuzi ile İnanna mitosuydu. DK

[4]İngilizce metinde "account"; bu sözcüğü yerine ve bağlamına göre, bazen "öykü" bazen "açıklama", bazen "anlatım" ile karşıladım (ç.n.).

[5]İdeogram, alfabetik yazıdaki harflerden kurulu sözcüklerden farklı olarak hiyeroglifte, öteki resimyazılarda (piktogramlarda) ve Çin yazısı karakterlerinde olduğu gibi, bir ideyi taşıyan her bir sözcüğün tek bir şekil ile gösterildiği yazı türünün karakterlerinin adıdır (ç.n.).

[6] Enki’den bahsediyor. Bu kitap oldukça eski bir tarihte yazılmış. Enki veya Ea, Sümer tanrısıdır. Kendi kurduğu kent olan Eridu’da yaşar. Sularla, bilgelikle ilişkilendirilmiştir. Nitekim aşağıdaki bölümde Sümer tanrısı olarak ele alınmış..DK

[7] Bunlara tanrı denilmiş oysa bunlar yaratılan ilk insanlar olarak kabul ediliyor. Alttaki paragraf bu yazdığımı doğruluyor. Doğrusu bu bölümde bilgiler bir sebeple karışmış. DK

[8]Gökyüzü Anunnaki'si; Anunnaki için bak. 22n (ç.n.).

[9]İnsanlara, Sümerlilere (ç.n.).

[10]Yazarın Notu: Kramer, S.N., Sumerian Mythology, s. 61.

[11]Yuvarlak ayraçlar yazarın, köşeli ayraçlar çevirenindir (ç.n.).

[12]İngilizce çeviride, hem "efendi" hem "tanrı" anlamına gelen "lord" sözcüğü kullanılmış (ç.n.).

[13] Bir çok metinde “ME” olarak yazılıyor. DK

[14]Bira olmalı; asma Sümerlilerde daha evcilleştirilmiş değildi, dolayısıyla üzüm şarabı üretilmiş olamaz; hurma şarabı olabilir (ç .n.).

[15]Üç direkli yelkenli (ç.n.).

[16] Uruk… Eski Ahit’te Erek olarak geçer. Yazar bunu kullanmış. Günümüzdeki adı Tel el Warka. DK

[17] Yaradılış mitoslarının, insanların tanrılara hizmet etmeleri amacıyla yaratıldıkları yolundaki bu öğesiyle kutsal kitaplarda da karşılaşılması ilginçtir. Örneğin, Kur'an, "Bakara" 2 1'de (Nebioğlu çevirisine göre) "Ey insanlar! Sizi ve sizden öncekilerini yaratan Rabbinize kulluk edin ki sakınanlardan olasınız" denmekte; Davood'un (Penguin 1974 baskısı) tngilizce çevirisinde, aynı ayetteki söz konusu deyiş "serve your Lord" (Rabbinize hizmet edin) biçiminde çevrilmiştir. Kitabı Mukaddes'te Yehova'nın İsrail oğullarını "özel" bir amacını gerçekleştirecek araç olarak seçmiş olduğu yazarın İbrani mitolojisini incelediği bölümünün temalarından birini oluşturacağı için burada alıntı yapmayı gerekli görmedim. (ç.n. ).

[18]Bu açıklama, Kur'an'ın, ''Nisa", 28'de karşılaştığımız (Nebioğlu çevirisine göre) "Allah üzerindeki yükleri hafifletmeyi murad eder; zira insan zayıf olarak yaratılmıştır" ayetini çağrıştırıyor (ç.n.)

17 Mart 2019 Pazar

Mitos Türleri

Mitos Türleri


Samuel Henry Hooke


a. Ritüel Mitosları
Bu kitapta anlatılan mitoslar  hakkındaki bilgilerimizin kaynağı olan metinlerin çoğunun, tapınak arşivlerinden geldiği iyi bilinen bir olgudur.  Bu  metinlerden,  Nil  ve  Dicle-Fırat vadilerinde,  tarımsal temellere dayanan  oldukça  gelişmiş  kent uygarlıklarının yaşandığı anlaşılmaktadır. Söz konusu metinler,  Mısır'da ve Mezopotamya'da yaşayan insanların, ritüel (tören) adını verdiğimiz incelikli bir etkinlik biçimi  yarattıklarını göstermektedir.  Bu etkinlikler,  tapınaklardaki geniş bir rahipler takımı tarafından yürütüldü. Ritüeller, söz konusu eylemlerin   yürütülmesinde   izlenmesi  gereken  yolların   doğru biçimlerinin neler olduğu hakkındaki uzmanlık bilgisine sahip yetkili kimselerce, belirli zamanlarda, değişmez bir biçimde yerine getirilen bir  eylemler  sistemi  oluşturdular.  Bu  inceden  inceye  işlenmiş etkinlikler sisteminin tümü, insanın kendini kuşatmış bulduğu, nasıl görünecekleri  önceden  hesaplanamayan güçlerin  denetlenerek, topluluğun  esenliğini  sağlama  amacıyla  geliştirildi.  Ama  bugün biliyoruz  ki  ritüel,  yalnızca  eylemlerden  oluşmuyordu;  eylemlere, sihirsel etkileri ritüelin asal  bir parçasını oluşturan sözler, şarkılar, afsunlar  eşlik  ediyordu.  Başka  bir  deyişle, ritüel,  Yunanlıların drômenon [dram] olarak adlandırdıkları "yapılan" eylemler bölümüyle, muthos [öykü][1]olarak adlandırdıkları "söylenen" sözler bölümünden, yani  mitos  (mit)  bölümünden oluştu.  Ritüelde  mitos,  oynanmakta olunan oyunun öyküsünü anlattı; belli bir durumu betimledi; ne var ki bu öykü, izleyici kitlesini eğlendirmek için söylenen sözler değildi; öykü,  sözlerle bir  güç,  bir  erk  yaratılması  için  söylendi.  Sihirli sözlerin ard arda yinelenmesi, anlatılan durumun oluşmasını ya da yeniden oluşmasını sağlayacak güce sahipti. 
İleride göreceğimiz gibi, Babilonya Yeni  Yıl  Şenliğinin  odağında,  rahiplerin  şakıdıkları yaradılış mitosu olan  Enuma Eliş[2]bulunuyordu  ve  bu  mitosun  şarkı biçiminde okunması birşeyler "yaratıyordu", ritüelin canlandırdığı duruma bir değişiklik getiriyordu.

Dolayısıyla, bu tür ritüellerin topluluk yaşamının asal bir öğesini oluşturduğu bir toplumda,
mitosda  sözü  edilen  öykünün  gerçekten yaşanıp yaşanmadığının önemli olmadığı sonucuna
varılabilir. Tarihin işlevi, geçmiş toplulukların davranışlarını olabildiğince doğrulukla ortaya
çıkarıp, kaydetmektir; yani belli bir tür bilgiyi bulup, onu öteki bilgilerden ayırmaktır.  Mitosun
işlevi ise,  bilgi  değil eylem, topluluğun doğrudan doğruya varlığını sürdürmesi için asal önem
taşıyan bir eylemdi. İnsanlık geçmişte, tarih bilgisine hiç bir gereksinim duymadan uzun dönemler
yaşadı; ama tarihsel kayıtların ilk biçimlerinin görülmesinden çok önceleri, mitosun topluluğun
yaşamında yaşamsal bir  işlevi  vardı;  ritüelin  asal  bir  öğesi  olarak  mitos,  topluluğun
varlığının bağımlı olduğu koşulların yaratılmasına yardımcı oldu.

Mitosun bu türüne "ritüel mitosları" dememizin nedeni budur. Bu mitos  türü  adını  işlevinden, 
ritüelin  istenen  sonucu  sağlamasına yardımcı olmasından almaktadır. Mitosun en eski türü budur.

b. Orijin (Etiolojik) Mitosları
Bu mitos  türü  daha çok  "etiolojik mitos" (neden bilimsel mitos) olarak adlandırılır. Bu mitos da
oldukça eski bir türdür; bazı bilginlerin onu en eski mitos türü saymalarına neden olacak kadar
eski bir türdür. İşlevi,  bir  göreneğin,  bir  adın,  ya  da  hatta  bir  nesnenin  nasıl doğduğunun imgesel bir açıklamasını sunmaktır. Örneğin, Sümer'in "Enlil  ile Kazma"mitosu, bu en  değerli  tarım aracının bir tanrının etkinliğiyle nasıl doğduğunu açıklamaya çalışan bir öyküdür. Etiolojik mitosun bir başka örneği, Yakub'un bir doğaüstü varlıkla çatışmasını anlatan İbrani mitosudur.[3]Bu öykü, İsrail oğullarının eski bir yiyecek tabusunun konuş nedeninin bir açıklamasını sunmaktadır.

c. Kült Mitosları
İsrail  dininin  gelişmesi  sırasında,  mitosun  yeni  bir  kullanım biçiminin doğduğu görülür.
"Ahit Kitabı"nda[4]betimlenen üç mevsim şenliği,  İsrail  oğullarının  Kenan  ülkesine yerleşmelerinin  erken evrelerinde,  Beyt-el,  Şekem  ve  Şilo[5]  gibi  çeşitli  yerel  sunaklarda kutlandı. Fısıh bayramı, Pentikost ya da haftalar bayramı denen bayram ile  haymeler  bayramı  (çadır  bayramı,  Tabernak)  olarak üç  şenliğin herbirinde adaklar getirildi ve herbirinin yerel sunaklarının rahiplerince yürütülüp  sürdürülen  özel  ritüelleri  vardı.  Bu  şenlikler  sırasında, ritüelin önemli bir bölümünü, rahiplerin kamu önünde, İsrail oğulları tarihinin  odak  noktaları  sayılabilecek  bazı  olayları  şarkı  biçiminde okuyarak anlatmaları oluşturuyordu; bu okuyuşlara, halkın rahiplerin söylediklerine yanıt niteliğindeki birlikte okuyuşları eşlik ediyordu. İsrail toplumunun içine en derin biçimde sinmiş tarih geleneklerinden biri,  halkın  Mısır  tutsaklığından  kurtuluşunun  anılmasıydı.  Fısıh bayramında bu olay, kökeni, böylece kutlanan  tarihsel olaydan çok daha eskilere dayanan bir ritüel ile kutlanıyordu.

Söz konusu ritüele eşlik eden kült mitosu, olayı, tarih terimleriyle değil, bir dereceye dek Babilonya  ve  Kenan  ülkesi  mitoslarından  alınan  öğelerce  göre anlatmaktaydı.  Söz  konusu kült mitosunun
işlevi, Yehova ile  İsrail oğulları arasındaki ahit ilişkisinin onaylanması ve Yehova'nın gücünün
ve  görkeminin  övülüp  yüceltilmesi  idi.  Mitos, bu  yeni  kullanım biçiminde,   ritüel   mitosu   iken   sahip   olduğu   sihirsel   güçten soyutlanmış   durumdaydı.  Kült   mitosunun   "kurtuluşun   tarihi" kavramını İsrail halkına sunuş eğiliminin, ileride olacaklara ilişkin bir kahinlik  niteliği  kazandırılmış  biçimiyle  kullanılışında,  daha  da geliştirildiğini  görebiliriz.   Mitos,  bu  biçiminde  de  bir  durumu betimlemekle,  bu  biçiminde  de  söz  konusu  durumun  sürmesini sağlama işlevine sahip olmakla birlikte, artık bu işlevleri sihirsel bir güçle değil, fakat moral güç kanalıyla yerine getirmeye çalışmaktadır. İsrail  peygamberlerince  kullanılışında  gördüğümüz  gibi,  mitosun işlevi,  kült  mitosları  türünde,  daha  yüksek  bir  düzeye  çıkarılmış bulunmaktadır.

d. Prestij Mitosları
Mitosun   daha  önce  sözünü  ettiğimiz   türlerinin   hiç  birisine benzemeyişiyle dikkati çeken bir türü daha vardır. Bu türün işlevi, bir halk  kahramanının  doğuşuna  ve  yaptıklarına  bir  gizem  ve  tansık havası  vermektir. Musa'nın  doğuşu  ve  sazlardan  yapılmış  hasır  bir sandık   (sepet)   içinde  Nil'e  salıverilişi   öyküsü  bir   tarih  bilgisi geleneğine dayanmış  olabilirse  de,  bu  tarih  geleneği  ile  Sargon, Kyros,  Romulus  ile  Remus  ve  halkın  imgeleminde  yaşatılan  öteki kahramanların benzeri öyküleri arasında koşutluklar görülebilir.  Dan oğullarının kahramanı Samson'un[6]doğuşu ve  yaptıkları, Dan sıptını (kabilesini)  ve onun kahramanını övüp  yüceltmeyi  amaçlayan mitos terimleriyle anlatılır.  Sözü açılmışken,  Samson öyküsünde bir güneş mitosu  arama  girişiminin  pek  tutmadığını  belirtiverelim.  İlya  ile Elişa'nın  işleriyle  ilgili  öyküler  de  (bu  son  örnekte  aynı  zamanda Yehova'nın  görkemini  yüceltme motifi bulunsa  da)  prestij  mitosları sınıfı  içine sokulabilir. Prestij  mitosları aynı zamanda ünlü  kentlerin adları  çevresinde oluşma  eğilimi  gösterirler.  Troya tanrıların  eliyle kurulur;  hatta  Sion  bile,  tanrıların  yaşadıkları  yerleri  betimleyen mitoslarda kullanılan deyişle "kuzeyin kıyılarında"  kurulmuş olduğu söylenerek, Babilonya ve Kenan ülkesi mitolojisinden alınmış sözlerle anlatılır.

e. Eskatalogya Mitosları
Eskatalogya[7]mitosları, Zoroasterciliğin eskatalogyasına[8]birşeyler borçlu   olabilirlerse   de,  bu   tür,   özellikle   Yahudi   ve   Hıristiyan düşünüşünün   karakteristik   bir   öğesini  oluşturur.   Peygamberlerin yazılarında ve her şeyden çok vahiy yazınında[9] bu dünya düzeninin bir genel  yıkım  (katastrofi)  ile  sona  ereceği  düşüncesi  önemli  bir  yere sahiptir.   Peygamberler,   "kurtuluşun   tarihi"nin,   tanrının   dünyanın gidişine   su   götürmez   bir   biçimde   karışmasıyla   tamamlanacağına inanmışlardı.  "Son günlerde  [ahir zamanda] şunlar şunlar olacak" deyişi peygamberlik  (kehanet)  sözlüğünün[10]  tipik  bir  sözüdür.  Peygamberler sonul  durumu  betimlemeye  kalktıklarında,  mitos  diline  geri  dönmek zorunda    kalırlar.    Babilonya    Yaradılış    Mitosunda    Marduk'un kaos-ejderini yenişini anlatan sözler Yehova'nın kötülük güçlerine karşı kazanacağı  sonul  zaferi  betimlemelerinde  kullanacakları  imgesel malzemeyi sunmaktadır. Tanrının  [evreni]  yaradış eyleminin, tarih ufkunun   dışına   düşmesinden   dolayı,   ancak   mitos   diliyle betimlenebilmesinde olduğu gibi, Tanrının tarihi sona erdiren eylemi de, ancak mitos terimleriyle anlatılabilir.

Mitosun   eskatalogya   alanında   kullanılışı,   Yahudilikten Hıristiyanlığa  taşınmış   olup,  en   eksiksiz   görünümü  Kitabı Mukaddes,   Yeni  Ahit  (İncili  Şerif)  bölümü,  "Yuhannanın  Vahyi" kitabında alır.

Mitos  kategorisinin incil  öykülerini  açıklamada  kullanıldığını söylemenin,   hiç    bir   biçimde   bu   öykülerin    asal   tarihsel gerçekliklerini   sorgulamaya   kalkmak   amacını   taşımadığını belirtmekte yarar var. Çünkü, İsrail peygamberlerinin ve İsa'nın ilk havarilerinin  yaptığı   gibi,   Tanrı'nın  insanlık  tarihine   (fiilen) girdiğine inananlar için, tarihte, olayların nedenlerinin ve doğalarının tarihsel nedensellik sınırının ötesine taştıkları belli bazı anlar vardır. Burada mitosun işlevi, insanlara başka yollarla dile getirilemeyecek, anlatılamayacak  şeyleri,  imgeleri  kullanarak,  simgesel  terimlerle anlatmaktır.  İşte. burada  mitos,  simgeciliğin  bir  uzantısı  olarak görünür.


Samuel Henry Hooke, Ortadoğu Mitolojisi, Çev. Alaeddin Şenel, İmge Yayınları, s. 10-15, 1993, İstanbul




[1]Bunlar   ve   bundan   sonraki ayraçlar, tersi   belirtilmedikçe çevire ne aittir (ç.n.).

[2]Destanın "başlangıçta göklerde" ya da "bir zamanlar göklerde" anlamına gelen ilk iki sözcüğü, bilim adamlarınca destanın adı olarak alınıp benimsenmiştir (ç.n.).

[3]Kitabı Mukaddes, Eski  Ahit  ve  Yeni  Ahit  ("Tevrat"  ve  "İncil")  bir heyetçe  çevrilip  İbrani,  Kildani  ve  Yunani  dillerinden son  tashih  edilmiş tercümedir,  İstanbul,  1981,  Kitabı  Mukaddes  Şirketi  yayını,  Eski  Ahit (Tevrat)  bölümü,  "Tekvin"  kitabı,  32.  bab'da,  22-32'de,  Yakub'un,  seher sökünceye  kadar  iri  bir  adamla  güreştiği,  güreşte  uyluk  başının  incildiği, güreştiği  yabancıyı  "beni  mübarek  kılmadıkça  seni  bırakmam"   deyişi, yabancının   "Artık   sana   Yakub   değil,    ancak   İsrail   [Allah'la   uğraşan] denilecek;  çünkü  Allah  ile  ve  insanlarla  uğraşıp yendin"  dediği;  Yakub'un "Allahı  yüz  yüze  gördüm   ve   canım   sağ   kaldı"   diye  o  yere   " Penueli" (Allalı'ın  yüzü)  adını    koyduğu  yazılıdır.  İbranilerin  bir  koluna  daha  sonra İsrail  oğulları  denmesi  bu  ad  değiştirmeye  dayandırıldığı  gibi,  Musevilerin elin  uyluk  başını  yemeyişleri  de  bu  kaynağa  dayandırılır:  "Tekvin",  32:32 "Bunun   için   bugüne  kadar   İsrail   oğulları   uyluk   başı üzerindeki  
kalça adalesini  yemezler;  çünkü  [Allah]   Yakub'un  uyluk  başına kalça  adalesine dokundu" 
denir  (ç.n.).

[4] "Ahit  Kitabı"  için  bak.  s.   174

[5] Beyt-el  için  bak.  Kitabı   Mukaddes  (1981   Türkçe  baskısı)  örneğin "Tekvin",   28:19; 
Şekem  için,   "Yeşu"  kitabı,  20:7;  Şilo  için,   "Yeşu"   18:1 (ç .n.).

[6] Bak.  s. 199   (ç.n.).

[7]Eskatalogya,  bu dünya  yaşamının    sonu  (mahşer)  ve  ötedünya  yaşamı ile  ilgili  konuların
 genel  adıdır  (ç.n.).

[8] 6.   yüzyılda,   İran’da   yaşayan   Pers   peygamberi   Zoroaster (Zaratustra)  tarafından  kurulan  bir  din  olan  Zoroasterciliğe  (Zerdüştlüğe) göre,   bu  dünya  yaşamı,   iyilik   ve  kötülük  tanrılarının  (Ahura  Mazda  ile Ahriman'ın)   çevrelerinde   toplanmış  iyilik  ve   kötülük  güçlerinin  sürekli savaşıdır;    insanın    görevi   bu   savaşta   iyilik   güçlerinin   yanında   yer almaktır;  bu  savaş,  mahşerde  Ahura  Mazda'nın  göndereceği  ergimiş  metal selinin    dünyayı   kötülük   güçlerinden   tümüyle   arındıracağı   güne   dek sürecektir  (ç.n.).

[9] Apokaliptik  literatürde,  yani  Kitabı   Mukaddes'deki   "Yuhanna'nın Vahyi"   kitabında, 
öteki  kitaplarındaki  vahiylerde  ve   Kitabı   Mukaddes'e alınmayan  öteki  vahiy  metinlerinde  (ç.n.).

[10]d Kitabı  Mukaddes'in İngilizce  çevirisindeki,  örneğin  The Holy Bible (Revised   Standard  
Version-Catholic   Edition,   London   Catholic   Truth Society  yayını,   1966  baskısında, "Amos",   7: 1 -7  (Karş.  Kitabı  Mukaddes, 1981   Türkçe   baskısı,   "Amos",   7: 1-7)   birkaç   kez   geçen   "pro phesing" sözcüğünün   hem   "peygamberlik   etmek"   hem  de   ''kehanette   bulunmak" anlamına   gelmesinin   de   gösterdiği   gibi,   İbranilerde   peygamberlik   ile kahinlik   içiçeydi;   bununla  birlikte,   Musa'nın   kardeşi   Harun'un   soyuna tapınak  işlerine  bakma  hak  ve   görevi   verilmiş   olup,     bu  kimseler  için, içlerinden    peygamberler    de   çıkabilmekle   birlikte,    daha   çok,    rahip anlamında  olarak  "kahin"  sıfatı  kullanılır  (ç.n.).