Eski-Çağ etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Eski-Çağ etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

18 Mart 2020 Çarşamba

Romalı  Generalin Yenik Galyalılara Söylevi

Romalı Generalin Yenik Galyalılara Söylevi



MS 70'te Romalı general Petilius Cerialis, Galya'da kısa süren bir ayaklanmayı bastırdı. Sonra da, Tacitus'a göre, teslim olan yerel halka dönüp şunları söyledi:



Siz bizim yönetimimize boyun eğinceye kadar Galya'da her zaman despotluk ve savaş yaşandı. Ve bizler, çoğu kez kışkır­tılmamıza karşın, fetihten kaynaklanan haklarımızla sizden tek bir şey istiyoruz: Sağlanan barışın bedelini ödemenizi. Zira ordu olmadan farklı halklar arasında barış sağlanamaz, ordu ücret ödemeden oluşturulamaz ve vergi alınmadan da ücretler öde­nemez. Bunun dışında hepimiz eşitiz. Çoğunlukla sizler bizim ordularımızın başına geçecek ve şu ya da bu eyaleti yöneteceksi­niz. Hiçbir şekilde devre dışı bırakılmayacak, dışlanmayacaksı­nız. Roma'dan çok uzakta yaşamanıza karşın siz de bizler kadar hayırsever imparatorlarımızın bağışlarından yararlanacaksınız. Öte yandan zalim imparatorlar en yakınlarında bulunanlar için bir tehdit oluştururlar. Efendilerinizin müsrifliğine ve açgözlü­lüğüne alışmak zorundasınızdır, tıpkı kurak yıllara, aşırı yağış­lara ya da buna benzer doğal felaketlere alıştığınız gibi. İnsanlar var oldukça kötülükler de var olacaktır. Ama bunlar sonsuza dek sürmez ve zaman zaman başarılı bir yönetim ile dengele­nirler.... 

Oysa eğer Romalılar buradan sürülecek olursa -tanrılar korusun!- yaşanacak tek şey çeşitli ırklar arasında yapılan savaşlar olur. İmparatorluğumuzun yapısı 800 yıllık güzel rastlantılara ve sağlam bir örgütlenmeye dayanmaktadır ve bizi yıkmak isteyenleri yok etmeden parçalanamaz. Özellikle en fazla riske giren sizler olursunuz, çünkü siz altın ve doğal kaynaklara sa­hipsiniz ki en fazla savaşa yol açan bunlardır. Bu yüzden, siz ile bizi, yenilen ile yeneni eşit kılan barışı ve Roma kentini sevin ve bağrınıza basın. Bu iyi ve kötü kader örneklerinden ders alın ki ayaklanmayı ve mahvolmayı teslimiyete ve güvenceye tercih etmeyin.

Kaynak: Eric H. Cline, Mark W. Graham, Antikçağ İmparatorlukları, Say Yayınları, s. 348


180 - 284 Arası Görev Yapan Roma İmparatorları Nasıl Öldü?

180 - 284 Arası Görev Yapan Roma İmparatorları Nasıl Öldü?

Commodus
Hercules olarak betimlenmiş.
Capitoline Müzesi


Süre          İmparator                 Ölüm Nedeni

180-192    Commodus               Maiyeti tarafından boğuldu.

193            Pertinax                     Muhafızlar tarafından öldürüldü.

193            Oidius Julianus         Askerler tarafından öldürüldü.

193-194    Pescennius Niger     Savaşta öldürüldü.

193-197    Clodius Albinus        Savaşta öldürüldü.

193-211     Septimus Severus   Eceliyle öldü.

211-217     Caracalla                  Bir asker tarafından öldürüldü.


211             Geta                          Caracalla tarafından öldürüldü.

217-218     Macrinus                  Ordu tarafından öldürüldü.

218            Diadumenianus        Ordu tarafından öldürüldü

218-222     Elagabalus                Muhafızlar tarafından öldürüldü.

222-235     Severus Alexander  Ordu tarafından öldürüldü.

235-238     Maximinus Thrax    Ordu tarafından öldürüldü.

238            I. Gordian                  İntihar etti.

238            II. Gordian                 Savaşta öldürüldü.

238            Pupienus                   Muhafızlar tarafından öldürüldü.

238            Balbinus                    Muhafızlar tarafından öldürüldü.

238-244     III. Gordian              Savaşta öldürüldü.

244-249     Philip Arabus          Savaşta öldürüldü.

249-251     Decius                      Savaşta öldürüldü.

251-253     Trebonianus Gallus  Ordu tarafından öldürüldü.

253            Aemillanus                Ordu tarafından öldürüldü.

253-260    Valerian                     Savaşta Perslere esir düştü ve esirken öldü.

253-268    Gallienus                   Ordu tarafından öldürüldü.

268-270     il. Claudius               Salgında öldü.

270-275     Aurelian                    Muhafızlar tarafından öldürüldü.

275-276     Tacitus                      Ordu tarafından öldürüldü.

276            Florianus                   Ordu tarafından öldürüldü.

276-282     Probus                      Ordu tarafından öldürüldü.

282-283     Carus                        Yıldırım çarptı (ya da evi kundaklandı?)

283-284     Numerian                 Bir yargıç tarafından öldürüldü.(?)

282-285     Carinus                     İç savaş sırasında öldürüldü.

Tablo 12.1. MS 180-284 arasında Roma imparatorları.
Derleyen: Elizabeth Mubarek.

Şu yazıma da bkz. https://tarihegitimi.blogspot.com/2016/01/roma-cokerken.html


Kaynak: Eric H. Cline, Mark W. Graham, Antikçağ İmparatorlukları, Say Yayınları, 

10 Ocak 2020 Cuma

Arkeolojik Bir Buluntunun Yaşı Nasıl Belirlenir: Arkeometride Yeni Yöntemler

Arkeolojik Bir Buluntunun Yaşı Nasıl Belirlenir: Arkeometride Yeni Yöntemler

Mehmet Özdoğan

Son sempozyumun afişi, Haziran 2019
bilgi için bkz.
Bu sempozyumdaki arkeometriyle ilgili bildiriler için EK1'e bkz.
Şu linkte ayrıntılı program var.
https://i.arkeolojikhaber.com/pool_file/2019/24/8193_arkeoloji-sempozyumu.pdf
Arkeoloji, geçmiş dönemlerdeki yaşamı zaman ölçeğine bağlayarak tanımlayan bir bilim dalıdır. Bu nedenle, insanı ve oluşturduğu kültürü, içinde yaşadığı doğal çevre ortamı ile birlikte bir bütün olarak ele alır; yalnızca süreci tanımlamakla kalmaz, göreli yada mutlak tarihlerle kronolojik bir dizin de oluşturur. Dolayısıyla geçmişi doğru bir şekilde anlayabilmek için arkeolojinin, konusu dünya olan bütün bilim dallarıyla bilgi paylaşımı yapması gerekmektedir. Her ne kadar bu bağlamda ilk akla gelenler iklim, topoğrafya, canlılar dünyası gibi doğal çevrenin makro ölçekli elemanları ise de, bunların temelini oluşturan mikro ölçekli kimyasal, fiziksel ve biyolojik verilerin, süreci ortaya koymaktaki önemi giderek daha iyi anlaşılmaktadır.

Arkeolojinin ilk dönemlerinde doğa bilim dallarıyla olan ilişki, yukarıda tanımladığımız makro ölçek düzeyinde jeoloji, coğrafya, zooloji, botanik ve fiziki antropoloji ile kurulmuşken, geçen yüzyılın ortalarından itibaren giderek çeşitlenmiş, günümüzde artık nükleer fizikten mikrobiyolojiye, astronomiden jeokimyaya kadar birçok bilim alanıyla arkeoloji arasında karşılıklı bilgi paylaşımına dayanan bir birliktelik doğmuştur. Arkeoloji, doğa bilim dallarının olanaklarından yararlanırken, doğa bilim dalları arkeolojinin geçmişi zaman dizinine bağlayarak süreci tanımlamasından yararlanmaktadır. Bu da arkeolojiye yeni bir işlev yüklemiş ve arkeolojiyi doğa bilim dallarının "zaman laboratuvarı " konumuna taşımıştır.
Zaman laboratuvarı nedir?

Doğa bilim dalları kendi yöntemleriyle süreci tanımlar; örneğin radyoaktif maddelerin zaman içinde radyoaktivitesinin giderek azaldığını kendi yöntemleriyle ortaya çıkarırlar. Ancak bunun hızını saptayabilmek için kesin tarihi bilinen nesnelere gerek vardır. Bu sürecin en tanımlı yansıması, daha önce yukarıda değindiğimiz ve bugün arkeolojinin vazgeçilmez bir yöntemi durumuna gelmiş olan radyoaktif tarihlemedir. Nükleer fizikçi Libby, maddelerin içerdiği radyoaktivitenin zaman içinde azaldığını belirledikten sonra, bunun süresinin nasıl hesaplanacağı sorunuyla karşılaşmış ve bu konuda arkeolojinin yardımcı olabileceğini öngörmüştür. Bunu belirlerken, öncelikle tarihi bilinen dönemlerden günümüze kadar gelen ve aynı zamanda radyoaktivitesinin azalma hızı fazla olan bir maddeyi ele almanın doğru olacağına karar vermiş ve bu nedenlerle deney için karbonu seçmiştir.

Bilindiği gibi karbon, bütün organik maddelerde bol miktarda bulunan ve yandığı zaman da korunan bir elementtir. İlk olarak tarihi bilinen bir Mısır mumyası ile çalışmalar başlamış ve yapılan ölçümlerden radyoaktif karbonun radyoaktivitesinin azalma hızı hesaplanarak yarıyaşı (yarılanma ömrü) belirlenmiştir. Ancak bu yöntemin kullanımı ve bununla ilgili çalışmalar ilerledikçe, Libby’nin karbonun yarıyaşı olarak yaptığı ilk hesaplamanın çok hassas olmadığı görülmüş ve 1960'lı yıllardan itibaren tarihleme farklı bir yarıyaşa göre yapılmaya başlanmıştır. Çalışmalar daha da ilerledikçe farklı bir sorun daha ortaya çıkmış, karbon yaşının standart olmadığı ve atmosferdeki radyoaktiviteye göre salınımlar gösterdiği belirlenmiştir. Bu nedenle laboratuvarda elde edilen karbon yaşının diğer verilere göre uyarlanması bir zorunluluk haline gelmiş ve özellikle takvim yaşıyla radyoaktif yaşın arasındaki farkın standart olmayışı, konunun çok daha kapsamlı bir şekilde ele alınmasını gerektirmiştir. Karbon yaşının hesaplanmasında temel olarak, "ağaç halka analiz (dendrochronology) yönteminden elde edilen veriler kullanılmaktadır. Bu yöntem çevre ortamına duyarlı uzun ömürlü ağaçların her yıl oluşturduğu halkaların sayımı ve bu halkalardan aralıklı olarak alınan radyoaktif tarihlerle belirlenmektedir. Önceleri, günümüzde halen yaşamakta olan ağaçlardan elde edilen serilerin, daha sonra arkeolojik kazılarda ortaya çıkan ve yeterince halka sayısı korunmuş durumdaki kömürleşmiş örneklerle birleştirilmesiyle yöntem gelişmiş ve böylelikle günümüzden yaklaşık 10.000 yıl öncelerine kadar inen ağaç halkaları dizimleri oluşturulabilmiştir. Bu yöntem yalnızca radyoaktif karbon yaşındaki değişimleri değil, ağaç halkalarının kalınlık ve inceliğine göre doğal çevre ortamındaki değişimleri de yansıttığından, giderek daha yoğun olarak kullanılmaktadır. Ağaç halkaları yöntemi ve bunun radyoaktif tarihlerle eşleştirilmesi de sürekli olarak geliştirilmekte ve bu nedenle hemen hemen her yıl yeni bir uyarlama çizelgesi oluşturularak eski tarihler buna göre dönüştürülmektedir.

Günümüzde uyarlanmamış olan laboratuvar ölçüm tarihleri "Günümüzden Önce" (BP) olarak verilmektedir. Düzeltilmiş tarihler ise, uyarlanmış anlamındaki "Kalibre" sözcüğünün kısaltması olan C ya da Cal. ön ekiyle "Milattan Önce" (BC) olarak verilmektedir.

Bu durum arkeoloji ile doğa bilim dalları arasındaki ilişkinin karmaşıklığını ve sürekli olarak nasıl geliştiğini gösteren en iyi örnektir. Bu yöntem daha sonra yarıyaşı daha uzun olan uranyum, toryum, potasyum, argon gibi maddeler için de Paleolitik Çağ dolgularında uygulanmış ve böylelikle arkeoloji bir yanda nükleer fizik için bir zaman laboratuvarı oluştururken, diğer yanda da aynı yöntemden yararlanarak tarihi bilinmeyen arkeolojik buluntuların zamanını belirleyebilmiştir. Günümüzde arkeoloji ile doğa bilim dalları arasındaki bu temele dayalı ilişki gerek zaman belirleme, gerek sürecin anlaşılması bağlamında giderek çeşitlenmiş ve bu süreçten ele "arkeometri" adını verdiğimiz bilim alanı ortaya çıkmıştır.

Bir diğer örnek olarak jeofizik alanında deprembilim ve arkeoloji arasındaki bağlantıyı sayabiliriz. Deprembilimciler fay hatları üzerinde çalışırken, meydana gelen eski depremleri ve bunların şiddetini kendi yöntemleriyle saptayabilirler. Ancak depremlerin ne sıklıkla tekrarlandığını belirleyebilmek için, bunların mutlak tarihlerini bilmeleri gerekir. Bu bağlamda arkeolojik veriler, fay oluşumları içinde bulunan arkeolojik malzeme ya da höyüklerdeki deprem çatlakları, jeofiziğe önemli bir katkı sağlamakta, arkeoloji de ören yerlerindeki tahribatın nedenleriyle ilgili olarak deprem bilimcilerden yararlamaktadır.

….

Arkeometride gelişen yeni yöntemler nelerdir?

Yukarıda değinildiği gibi arkeoloji, doğa bilimlerinin bütün alanlarıyla bilgi paylaşımı içindedir ve her geçen yıl geçmişi daha iyi ve farklı açılardan anlamamızı sağlayan yeni yöntemler ortaya çıkmakta ve uygulanmaktadır. Kuşkusuz bunların bir kısmı, şimdilik kesin sonuç vermeyen deneysel nitelikte çalışmalardır. Buna karşılık son yıllarda ortaya çıkan bazı yöntemler, ilerisi için umut veren ve hızla yaygınlaşan uygulamalar olmuştur. Bunların başında kuşkusuz biyoarkeoloji ve biyogenelik arkeoloji gelmektedir. Moleküler biyoloji ve genetik araştırmaların hızla gelişmesi, arkeolojiye daha önceden öngöremeyeceğimiz kadar önemli ve yeni bir açılım getirmiştir. Geçmiş dönemlerden kalan kemik, diş gibi dokulardan DNA zincirinin okunabilmesi, insan topluluklarının dünya üzerindeki yayılım sürecini, yer değiştirişini ve ''evrim" olarak tanımladığımız mutasyon ve doğal seçilime bağlı değişimini, kültürel dolgular ve zaman ölçeği içinde görebilmemizi sağlamıştır.

Örneğin Neolitik Çağ'la birlikte önemli bir besin kaynağı haline gelen ve yabani türleri çok geniş bir bölgede bulunan arpanın DNA zincirinin çözümlenmesiyle, bu bitkinin ilk olarak tarıma alındığı bölgenin Urfa Karacadağ olduğu ve belirli bir genetik yapıya sahip olan bu alt türün (mutant) tarım bitkisi olarak dünyaya yayıldığı anlaşılmıştır. Aynı şekilde hemen her yerde yabandomuzu bulunmasına karşın Neolitik Çağ'da Avrupa'daki yerleşimlerde görülen evcil domuzların yerel yabandomuzundan değil, Anadolu yaban domuzundan geldiği de örnekler arasında sıralanabilir.

Biyogenetik arkeoloji araştırmaları, yalnızca DNA zincirinin incelenmesiyle sınırlı değildir. Kemik ve diş dokularında yapılan izotop analizleri, beslenmenin protein, karbonhidrat, su ürünlerine mi bağlı olduğunu ya da belirli bir yaştan sonra besin kaynağının değişip değişmediğini ve hatta o kemik ya da dişin sahibinin yaşamının ilk yıllarını farklı bir bölgede geçirip geçirmediğini bile öğrenmemizi sağlamaktadır. Biyogenetik arkeoloji, örneğin kemik dokularının oluşumundan çevresel stres faktörünün okunması gibi, her yıl hepimizi heyecanlandıran yeni açılımlar getirmektedir.
....

EK 1
2019 haziranında yapılan sempozyumda yer alan arkeometriyle ilgili konu başlıkları, bizlere günümüzde bu alanda varılan noktaları ve uzmanların hangi konularla ilgilendiğinin bir özetini sunmaktadır.  Ayrıntılı program için bkz. 

D SALONU - ARKEOMETRİ SONUÇLARI TOPLANTISI
OTURUM BAŞKANI: Mehmet SOMEL
14.00-14.15 Orta Anadolu’da At Arkeogenomiği Mustafa ÖZKAN
14.20-14.35 Neolitik Anadolu Koyunlarının Genomik Analizi Erinç YURTMAN
14.40-14.55 Aşıklı Höyük İnsanlarının Genomik Analizi; İlk Bulgular Reyhan YAKA
15.00-15.15 Alaca Höyük İnsan İskeletlerinin Genom Analizleri Füsun ÖZER
15.15-15.25 Ara
OTURUM BAŞKANI: Füsun ÖZER
15.25-15.40 Neolitikten Günümüze Anadolu Popülasyonlarının Genetik Tarihi Dilek  KOPTEKİN
15.45-16.00 Anadolu’da Görülen Genetik Hastalıkların Neolitik Dönemden Günümüze Evrimi-Ön Sonuçlar - Mehmet ÇETİN
16.05-16.20 Neolitik Öncesi ve Sonrası Antik Metilasyon Motifleri - Fatma Rabia FİDAN
16.25-16.40 Materyal Kültürü ve Antik DNA’yı Birleştiren Hesaplamalı Bir Sistem Geliştirmek - Elif SÜRER
16.40-16.50 Ara
OTURUM BAŞKANI: Mehmet ÇETİN
16.50-17.05 Türkiye’de Antik DNA Çalışmaları - Mehmet SOMEL
17.10-17.25 İstanbul’un Neolitik ve Bizans Dönemi Yerleşmelerinde Arkeobotanik Araştırmalar - Burhan ULAŞ
17.30-17.45 Ulusal 1MV AMS Laboratuvarı’nda Uygulanan Radyokarbon Yöntem ve Teknolojileri - Turhan DOĞAN
17.50-18.05 Metrik Ölçümlerle Depo Ünitelerinde Kapasite Hesapları: Güvercinkayası Kazısı Örneği - Pınar ÇAYLI
18.05-18.15 Tartışma....
Kaynak: 50 Soruda Arkeoloji, Bilim ve Gelecek Kitaplığı, s. 121-129
Kaynakta bu konuda daha fazla bilgi bulunmaktadır. 

16 Aralık 2019 Pazartesi

Keops Piramidini, Kefren Piramidi ile Karıştırmayın!

Keops Piramidini, Kefren Piramidi ile Karıştırmayın!

Dilara Kahyaoğlu

Giza (Gize) Piramitleri
Önden arkaya doğru: Mikerinos, Kefren ve Keops (Kufu) Piramidi
Çekim ön cepheden yapılmış. Çoğu fotoğraf bu cepheden çekilmiştir.
Bu açıdan bakınca Kefren'in (ortadaki) piramidi, en büyükleriymiş gibi görünür.
Kahire yakınlarındaki bu piramitler, Gize Piramitleri diye bilinir çünkü başka yerlerde de piramitler vardır ama diğerleri bunlar kadar görkemli değildir.

Ortadaki Kefren piramidi bu açıdan bakınca en büyük piramit gibi görünmektedir.
Tepesinde hala dökülmemiş dış kaplamalar var. Bu Kefren'in piramidir. Bir çok yerde yanlış olarak
Keops Piramidi olarak gösteriliyor. 

Yüzlerce yıl sonra bile ayakta kalan piramitler sayesinde Eski Mısır unutulmadı. Avrupalı araştırmacıları, Mısır'ın keşfine yönelten en gizemli yapılar bunlardı.

Kefren Piramidi
Onu tepesindeki şapkadan tanıyabiliriz ve meşhur Sfenks, bu piramidin önündedir
Kaynak: Panorama A World History Volume 1: to 1500



Sfenks'in arkasında görünen piramit büyük piramit yani Keops veya Kufu Piramididir.
Kaynak: People of the Earth: An Introduction to World Prehistory, 15th edition (2019)

Piramitlerin üsten görünüşü
1. Keops'un Piramidi
4. Kefren'in Piramidi
8. Sfenks
9. Mikerinos'un Piramidi

Kaynak: World Prehistory and Archaeology

Bu seferki fotoğraf arka cepheden ve yukarıdan çekilmiş.
soldan sağa; Keops, Kefren ve Mikerinos'un piramitleri
Kaynak: The Human Past: World History & the Development of Human Societies (Fourth Edition)

Piramitlerin büyüklük açıdan karşılaştırılması en iyi bu açıdan sonuç veriyor
Arkada planda Kahire şehri var
Kaynak: The Essential World History volume Volume 1 To 1800

İngilizce kaynaklarda firavun isimleri şu şekilde geçiyor.
Keops: Khufu [eski Yunanlılar Keops (Cheops)] diyorlar
Kefren: Khafre [eski Yunanlılar Kefren (Chephren)]  diyorlar
Mikerinos: Menkuare
Firavun: Pharaoh

10 Haziran 2017 Cumartesi

Roma Yolları

Roma Yolları


Sasha Trubetskoy3 Haziran 2017

Roma yollarının, bir metro haritası gibi yorumlanması ve gösterilmesi.  MÖ. 125


Üzerine tıklayarak büyütünüz
http://sashat.me/wp-content/uploads/2017/06/Rome_III-01-1.png


Haritanın yaratıcısı Sasha Trubetskoy, bu haritanın anakronik* olduğunu özellikle belirtiyor, yukarıdaki linke basarak soruları, yorumları ve Sasha'nın cevaplarını okuyabilirsiniz. İngilizceniz yeterli değilse, sorun değil, Google çeviri kullanın, harika bir iş yapıyor.  DK

*Anakronik: Herhangi bir olay ya da varlığın içinde bulunduğu zaman dilimi (dönem) ile kronolojik açıdan uyumsuz olması. Özellikle edebiyat ve sanatta genellikle eserin geçtiği tarihi döneme ait olmayan varlıkları ve uygulamaları belirtmek için kullanılır. Yunanca kökenli olan kavram Türkçeye Fransızca anachronisme sözcüğünden geçmiştir.

6 Haziran 2017 Salı

"İskender Lahdi"

"İskender Lahdi"



Oğuz Tekin

19. yüzyılın sonlarında, o zamanki İstanbul Arkeoloji Müzeleri’nin Müdürü Osman Hamdi Bey tarafından Sidon (şimdi Saida, Lübnan) Krallar Nekropolü’nde yapılan kazılarda ortaya çıkarılan ve üzerinde Büyük İskender’in tasviri olduğu için “İskender Lahdi” olarak adlandırılan lahit, gerçekte İskender’e ait değildir.

Üzerinde herhangi bir yazıt olmadığı için kime ait olabileceği konusunda ancak tahminler yürütülmüştür. Bugün için en güçlü olasılık, lahdin, Sidon’un son kralı Abdalonymos’a ait olabileceğidir. Abdalonymos, tahta geçmesini İskender’e borçluydu. Pentelikon mermerinden yapılmış olan lahit, M.Ö. 4. yüzyılın son çeyreğine tarihlendirilmektedir.

Yüksek kabartmalı ve boyalı olan lahdin uzun kenarlarından birindeki kabartmalarda Hellenlerin Perslerle olan savaşı Gaugamela Savaşı (?) tasvir edilmiştir. Sahnenin en solunda, başında aslan postuyla ve şahlanmış olan atının üzerinde İskender yer almakta olup mızrağını öndeki Pers süvarisine fırlatmak üzeredir. Benzer sahne, yani iki atlı figürün mücadelesi bu kez sağ uçta tekrarlanmaktadır. Burada bir Makedonyalı süvari şahlanmış atıyla yine bir Pers’i öldürmektedir. Dolayısıyla sol uçtaki İskender ile sağ uçtaki Makedonyalı bir simetri oluşturarak, sahneyi âdeta bir çerçeve içine almaktadırlar. Sahnenin geri kalan orta kısmında ise Hellenlerle Persler arasındaki şiddetli mücadele betimlenmektedir.

Lahdin öteki uzun yüzünde av sahnesi yer almaktadır. Sahnenin sol tarafında aslan avı, sağ tarafında geyik avı resmedilmiştir. Aslan avındaki atlı figürlerden birinin (soldaki) İskender, onun önündeki aslana saldıran Pers kıyafetli atlı figürün ise Abdalonymos’u temsil ettiği düşünülür.

Lahdin dar yüzlerinden birinde bir savaş sahnesi, diğerinde bir pars avı tasvir edilmiştir. Lahit kapağının dar yüzlerindeki alınlıklarda savaş sahnesi yer almaktadır.



Veronese'nin "Büyük İskender Önünde Darius Ailesi" İsimli Tablosu  https://www.youtube.com/watch?v=76jN09XiK8U

DİĞER bloglarıma da bkz. 

"MAYA MOR RASTGELE KARŞILAŞMALAR" TEFRİKA ROMAN
https://tefrika-mayamor.blogspot.com/

TARİH EĞİTİMİ
https://tarihegitimi.blogspot.com/

ANLATI, ÖYKÜ, OYUN
https://babillkulesi.blogspot.com/