kıbrıs savaşı etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
kıbrıs savaşı etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

1 Ağustos 2007 Çarşamba

KIBRIS SAVAŞI

KIBRIS SAVAŞI







9282 kilometre kare yüz ölçümü ile Akdeniz’in en büyük adası olan Kıbrıs adası Türkiye’ye 65, Yunanistan’a 965 km. uzaklıktadır. Dünya oluşumunun üçüncü zamanında Anadolu ile bitişik olan ada, dördüncü zamanda, İskenderun bölgesinden koparak uzaklaşmıştır. Adanın jeolojik yapısı ile bitki örtüsü İskenderun bölgesi ile benzerlik gösterir. Kıbrıs adasının kuzeyinde doğu-batı istikametinde uzanan Beşparmak Dağları yer alır. Sarp ve yalçın kayalardan oluşan Beşparmak Dağları’nın belli geçiş yerlerinin dışında aşılması zordur. Beşparmak Dağları’nın güneyinde, Magaso’dan Güzelyurt’a kadar Meserya ovası uzanır. Adanın güneyinde Trodos Dağı yeralır. Kıbrıs yer yüzünde bakır madeninin ilk işlendiği yerdir. Bu nedenle Kıbrıs’ın adı bakırla ilgilidir. ( bakır; latince cuprum, İngilizce copper) Kıbrıs adası, jeopolitik açıdan Akdeniz’de çok öneme haiz bir konumdadır. Türkiye’ye yakınlığı, İskenderun ve Mersin Körfezlerini kontrol etmesi, Akdeniz’in doğusundaki deniz ulaşımı, İsrail ve Suriye’nin liman ve sahillerinin güvenliği, Türk boğazları ve Süveyş Kanalı’nın emniyeti, Ortadoğu petrolleri ile petrol nakliyatı Kıbrıs adasının önemini artırmaktadır. Kıbrıs adası bu konumu ile; Doğu Akdeniz’de bir uçak gemisi, füzeler için bir rampa, Anadolu’yu güneyden istila için bir atlama taşıdır. Yunan adaları ile Ege bölgesi Anadolu’nun güneyinden de kuşatılmasını tamamlayabilecek önemli bir bölgedir. Türkiye’nin güvenliği için Kıbrıs yüksek bir değer ifade eder. Kıbrıs jeopolitik önemi nedeni ile, tarih boyunca çeşitli kavimlerin istilasına uğramıştır. Kıbrıs, M.Ö. 1450 yılından itibaren; Mısırlılar, Hititler, Fenikeliler, Asurlular, Persler, Büyük İskender (Ptoleme Egemenliği), Romalılar, Bizanslılar, Araplar, Haçlılar (Aslan Yürekli Richard), Venedikliler ve Osmanlılar idaresinde kalmıştır. 300 yıl Osmanlı hakimiyetinde kalan Kıbrıs; 1877-78 Osmanlı-Rus Harbi’nde Osmanlıları destekleme karşılığında 1878’de İngiltere’ye geçici olarak bırakılmıştır. İngiltere, I. Dünya Savaşı’nın başında, Kıbrıs’ı bir oldu-bittiye getirerek ilhak ettiğini açıklamıştır. Kıbrıs İngiltere’nin idaresi altında iken, Kıbrıs kilisesi, adayı Yunanistan’a bağlamayı amaçlayan Enosis (birleşme) çabasını yoğunlaştırdı. Bu amacı gerçekleştirmek için 1955’te, EOKA adında bir terör örgütü kuruldu. Bu örgüt İngilizlere ve Türklere karşı silahlı şiddet hareketlerine başladı. Buna karşılık Türk tarafında TMT(Türk Mukavemet Teşkilatı) kurularak EOKA ile mücadeleye başladı. Kıbrıs, Londra ve Zürih Garanti Antlaşmalarıyla 1960 yılında bağımsız bir devlet olarak ortaya çıktı. Bu antlaşmaya göre; hükümetin ve icra unsurların %70’i Rum, %30’u Türklerden teşkil edilecek, Bakanlar Kurulu 7 Rum, 3 Türk’ten oluşacaktı. Bir papaz olan Makarios (asıl adı:Mihail Hristodolu Muskos) Cumhurbaşkanı, Dr. Fazıl Küçük de Cumhurbaşkanı Yardımcısı oldu. Garanti Antlaşmaları ile, Türkiye, Yunanistan ve İngiltere garantör devlet oldular. İngiltere, iki askeri üs(Agratur-Dikelya) elde etti. Adada Türkiye 650, Yunanistan ise 950 kişilik kuvvet bulundurabilecekti. Garanti antlaşmasına göre, Makarios Türklere verilen hakları çok görerek Türkleri tamamen yok etmeye kalktı. Yunanistan adaya gizlice çok sayıda asker çıkardı. EOKA çeteleri ve Yunan askerleri 25 Aralık 1963’de saldırıya geçerek çocuk, kadın, yaşlılarda dahil olmak üzere binlerce Türk’ü vahşice katlettiler. Rumların Erenköy’e de saldırmaları üzerine, Türk jetleri Kıbrıs üzerinde uyarı uçuşu yaptılar. Panikleyen Rumlar saldırılarına son vermek zorunda kaldılar. Türkleri katletmek için Kanlı Noel olarak tarihe geçen bu vahşet karşısında Batılı devletler her zamanki gibi seyirci kaldılar. Anadolu’yu işgal eden Yunan Ordusu’nda da görev alan Grivas adındaki eli kanlı bir EOKA’cı ile Yunanlı subayların idaresindeki Rumlar 1967 yılında bu sefer Geçitkale-Boğaziçi’ne saldırdılar. Türkiye müdahale için hazırlandı. Türkiye’nin müdahalesinden çekinen Yunanistan askerlerini ve katil ruhlu Grivas’ı adadan geri çekmek zorunda kaldı. Yunanistan’da ihtilal olmuş, bir cunta hükümeti kurulmuştu. Makarios cumhurbaşkanı seçildikten sonra, izlediği siyaset ve Dünya Bağlantısızlar hareketinin bir önderi durumuna gelmesi, adanın bir an önce kendisine bağlanıp Enosis hayalinin gerçekleşmesini isteyen cuntacı hükümetin de hoşuna gitmiyordu. Makarios, aldığı dış yardımlarla ekonomik olarak, Bağlantısızlar yanında yer almakla da siyasi açıdan kendini yeterli görüp, şimdilik, Kıbrıs’ın sadece Rumlar tarafından temsil edilen bağımsız bir Kıbrıs Cumhuriyeti olmasını istiyordu. Bağlantısız Devletler’in desteğini almıştı. Enosis, Makarios için uzun vadede düşünülecek bir konu idi. Türkler ekonomik yönden tamamen çöküp, Kıbrıs’ı terk ederlerse, Türkiye’nin müdahale nedeni kalmayacağından Enosis kendiliğinden gerçekleşecekti. Acele edip Türkiye’nin tepkisini çekmeye gerek yoktu. Bu durum, Enosis’i bir an önce hayata geçirmek isteyen Yunan hükümetinin hoşuna gitmiyordu. Bu nedenle Makarios ile Yunan hükümetinin arası açılmıştı. Sonuçta, 15 Temmuz 1974’de, Yunan hükümeti tarafından desteklenen, Yunanlı subayların yönetimindeki Rum Milli Muhafız Ordusu(RMM) ile EOKA Kıbrıs’ta darbe yaptı. Makarios adadan kaçtı. Eli kanlı başka bir katil olan Sampson’u cumhurbaşkanı yaptılar. Türkiye, Kıbrıs’ta 15 Temmuz 1974 tarihinde yapılan darbe ilgili olarak diğer garantör devlet olan İngiltere’den Londra ve Zürih garanti antlaşmaları gereği, birlikte müdahale edilmesini istemiş, fakat İngiltere Türkiye’nin bu isteğini geri çevirmiştir. Türkiye bu olup bittiye son vermek için tek başına Kıbrıs’a müdahale etmeye karar vermiştir. Bu tarihi gelişim içinde Kıbrıs hiçbir zaman Yunan adası olmamıştır. Yunanistan, Yunanlı şair Rigos tarafından ortaya atılan, Megalo idea - büyük ülkü - fikri çerçevesinde Büyük Yunanistan’ı kurma hayali içinde, Kıbrıs’ı da topraklarına katma gayreti içindedir. Yunanistan’ın Megalo idea fikri ile başlangıçtan beri gerçekleştirmek istediği faaliyetler şunlardır. - Yunanistan’ın bağımsızlığının sağlanması, - Batı Trakya ve Selanik’in Yunanistan’a ilhakı, - Ege adalarını Yunanistan’a ilhakı, - Oniki Adaların Yunanistan’a ilhakı, - Girit adasını Yunanistan’a ilhakı, - Batı Anadolu’nun Yunanistan’a ilhakı, - Pontus Rum devletinin kurulması, - Kıbrıs adsının Yunanistan’a ilhakı, - İmroz ve Bozcaada’nın Yunanistan’a ilhakı, - İstanbul’un Türkler’den geri alınarak Bizans İmparatorluğunu yeniden kurmak. Böylece Megalo İdea’yı gerçekleşleşecekti. KIBRIS’TA 20 TEMMUZ 1974 ÖNCESİ ASKERİ DURUM: Rum kuvvetleri: Kıbrıs Rum Kuvvetleri; Rum Milli Muhafız(RMM) ordusu, Rum Polis teşkilatı ve Yunan Alayından ibarettir. Ayrıca, seferde teşkil edilen Home Guard (HG) taburları ile RMM ordusu takviye edilmektedir. Rum ordusu Yunanlı subaylar tarafından eğitilmekte ve yönetilmektedir. Seferde Rum ordusunun mevcudu 40.000’ne çıkabilmektedir. Türk Silahlı Kuvvetleri: Kıbrıs Barış Harekatı’nı, 6 nci Kolordu Komutanlığı emrinde, Çakmak Özel Kuvveti (28 ve 39 ncu Tümenler), Hava İndirme ve Komando Tugayları ve Amfibi Deniz Piyade Alayı ile Bayraktarlık emrindeki Mücahit Birlikleri ve 650 kişilik Kıbrıs Türk Alayı ile yürütmüştür. Harekat üç safha olarak planlanmıştı. Birinci safhada hava ve kıyı başının tesisi ve elde bulundurulması, ikinci safhada çıkan ve indirilen birliklerin birleşmesi, üçüncü safhada da harekat alanının genişletilmesi. 20 TEMMUZ 1974 - BİRİNCİ KIBRIS BARIŞ HAREKATI 20 Temmuz 1974 sabahı, Türk uçaklarının bombardımanından sonra, saat 06.15 den itibaren, hava indirme ve uçarbirlik harekatı ile Hava İndirme ve Komando Tugayları Gönyeli ve Kırnı bölgelerine indirilmeye başlanmış, Mersin’den Ertuğrul gemisi ve 33 çıkarma gemisi ile donanmanın koruması altında hareket eden Çakmak Özel Kuvveti de saat 08.50’de Girne’nin batısında dar ve sığ bir plaj olan, Pladini (Karaoğlanoğlu) plajına, uçaklarımızın ve deniz topçusunun desteğinde çıkmaya başlamıştır. 20 Temmuz’da Rumlar büyük bir baskına uğramışlardı. Rumlar, Türk Ordusu’nun 1964 ve 1967’de olduğu gibi, adaya müdahaleye cesaret edemeyeceği düşüncesinde idiler. Başlangıçta; paraşütle atlayan, helikopterle inen ve kıyıya çıkan birliklerimize etkili bir şekilde müdahale edemediler. Zamanla toparlanan Rumlar akşam saatlerinden itibaren birliklerimize karşı harekata başladılar. 20/21 Temmuz gecesi Türk ve Rum kuvvetleri arasında çok çetin çatışmalar yaşandı. Rumların Ortaköy, Gönyeli ve Boğaz Bölgelerini ele geçirerek; Girne- Lefkoşa irtibatını kesmek ve bu suretle; çıkarma yapan birliklerimizle, inen birliklerimizin birleşmesini önlemek amacıyla gece boyunca, St.Hilarion, Bozdağ, Dikmen Tepe, Ortaköy ve Gönyeli ile Göçeri bölgelerinde yaptığı saldırılar kahraman Mehmetçikler tarafından her defasında püskürtülmüştür. Harekatın ilk günlerinde, birliklerimiz hava desteğinin haricinde, topçu ve tank desteğinden mahrum idi. Buna rağmen, Türk askeri Çanakkale’de, Kurtuluş Savaşı’nda, Kore’de destan yaratan atalarını aratmadılar. Beşparmak Dağlarında Rumların gece saldırılarına karşı Komando birliklerimizin ölüm-kalım mücadelesi takdire şayandır. Türk birlikleri 21 Temmuz’dan itibaren, Rum kuvvetlerine karşı tamamen üstünlük sağlayarak ileri harekatına devam ettiler. 22 Temmuz’da çıkarma yapan birliklerimiz ile birleşme sağlandı. Harekat doğu ve batı yönünde gelişerek Rum hedefleri tek tek ele geçirildi. Girne-Lefkoşa yolu tamamen Türk birliklerinin kontrolüne girdi. 23 Temmuz’da 29 araçlık bir Rum konvoyu Hava İndirme Taburu tarafından pusuya düşürülerek imha edilmiştir. Bu gelişmeler üzerine Yunanistan’da cunta, Kıbrıs’ta da Sampson istifa ettiler. ABD ve BM’nin yoğun çabaları sonucu ateşkes ilan edildi ve Türkiye, Yunanistan ve İngiltere arasında 25 Temmuz’da Cenevre’de görüşmelere başlandı. 30 Temmuz’a kadar devam eden bu görüşmelerde; tarafların, 8 Ağustos’ta Cenevre’de, barış için tekrar görüşmelere başlamaları kararı alındı. İlan edilen ateş-kes’ten sonra, mevcudu 40.000’ni bulan Türk birlikleri oldukça dar bir alana sıkışmış durumdaydılar. Birliklerin uzun süre bu dar bölgede bekletilmeleri emniyetleri açısından uygun değildi. Ateş-kes ile birlikte Türk birliklerinin ilerleyişlerini durdurmaları üzerine adanın her yanındaki binlerce Türk, Rumlar tarafından kuşatılmış, Rumlar Türk köylerindeki savunmasız çoğu çocuk, kadın ve yaşlı olmak üzere yüzlerce Türk’ü topluca ve vahşice öldürmüştü. 14 AĞUSTOS 1974- İKİNCİ BARIŞ HAREKATI İkinci Cenevre Konferansı’nın başarısızlığa uğraması üzerine, Türk Silahlı Kuvvetleri İkinci Barış Harekatına başladı. 14 Ağustos günü Saat 06.30’dan itibaren 28 ve 39 ncü Tümenler, Magosa ve Boğaz Deniz üssünü ele geçirmek üzere doğuya doğru taarruza başladılar. Kıbrıs Türk Kuvvetleri Alayı ile Lefkoşa Sancağı ve Komando Tugayı kolordu bölgesinin batı kesimini savunmakla görevlendirilmişlerdi. 39 Tümen bölgesindeki İngiliz Tepe ve Kara Tepe, Rum savunmasının bel kemiği durumunda idiler. 39 Tümen’in birlikleri saat 11.30’da İngiliz Tepe ve Kara Tepe’yi ele geçirdiler. 28 Tümen saat 12.00’ye doğru Mia Milia’yı işgal etti. Saat 15.00 civarında, 39.Tümen Değirmenlik’i, 28. Tümen de Timbu hava alanını ele geçirdi. Türk askeri karşısında çareyi kaçmakta bulan Rumlar mağlubiyetin acısını çıkarmak için; 14 Ağustos’ta Taşkent, Terazi, Atlılar, Muratağa ve Sandallar köylerinde; savunmasız, çoğu çocuk, kadın ve yaşlı olmak üzere yüzlerce Türk’ü topluca ve vahşice öldürmüştür. Adanın diğer kesimindeki Türklere de insanlık dışı, vahşice saldırılar yapılmıştır. Birliklerimiz, 14 Ağustos akşama doğru Paşaköy ve Serdarlı’ya girerek soydaşlarımızla kucaklaştılar. 15 ve 16 Ağustos’ta, doğu ve batı istikametlerinde ileri harekatına devam eden birliklerimiz, Magosa, Lefkoşa ve Lefke hattının kuzeyindeki bölgeyi tamamen kontrol altına almışlardır. Kıbrıs Barış Harekatı ile, Kıbrıslı Türklerin can güvenlikleri sağlanmış, Rumların Enosis hayali Akdeniz’in karanlık sularına gömülmüştür. Bu savaşta; 498 Türk askeri, 70 Kıbrıslı Mücahit ve 270 Kıbrıs Türk’ü şehit olmuştur. Türkiye, bu harekatı ile, kendi güvenliğini ve Kıbrıslı Türklerin güvenliğini tehlikeye atacak girişimlere hiçbir zaman seyirci kalmayacağını dünyaya fiilen kanıtlamış oluyordu. 13 Şubat 1975 de Kıbrıs Türk Federe Devlet’i, 15 Kasım 1983 de Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti (KKTC) ilan edildi. Kıbrıs’ta Türk ve Rumlar arasında yapılan tüm görüşmelerde, Rumların uzlaşmaz tutumları nedeniyle günümüze kadar bir sonuç alınamamıştır. Kıbrısla ilgili yürütülen görüşmeleri bu uğurda canlarını ortaya koyan gaziler olarak dikkatle izliyoruz. Toprağa düşen şehitlerimizin, akıtılan kanların dikkate alınacağını umuyoruz. Uğrunda şehit verdiğimiz, kan döktüğümüz toprakları kutsal bir emanet olarak görüyoruz. Kaynak:TÜRKİYE MUHARİP GAZİLER DERNEĞİ
Kıbrıs Barış Harekatı'na Katılan TDZKK Muharip Unsurları

Kıbrıs Barış Harekatı'na Katılan TDZKK Muharip Unsurları


Denizaltılar
Reis Sınıfı (ABD Guppy IIA) S-336 Murat Reis (eski USS SS-394 Razorback) S-346 Birinci Inönü (eski USS SS-410 Threadfin) S-340 Cerbe (eski USS SS-421 Trutta)

Destroyerler
Tepe (ABD Gearing FRAM I) D-351 Mareşal Fevzi Çakmak (eski USS DD-853 Charles H Roan) D-353 Adatepe (eski USS DD-872 Forrest Royal) D-354 Kocatepe (eski USS DD-861 Harwood) D-355 Tınaztepe (eski USS DD-765 Keppler)
Berk Sınıfı (DE-1093 Claud Jones tasarımı) D-358 Berk

Çıkarma Gemileri
Ertuğrul Sınıfı LST (ABD LST-1156) L-401 Ertuğrul (eski USS LST-1170 Windham County)
Bayraktar Sınıfı LST/ML (ABD LST-511) N-111 Bayraktar (eski USS LST-1101 Saline County) N-112 Sancaktar (eski USS LST-1089 Rice County)
Ç-107 Sınıfı LCT (Fransız EDIC) Ç-103 Ç-107 Ç-108 Ç-113 Ç-119
Ç-202 Sınıfı LCU Ç-202 Ç-206 Ç-208 Ç-212 Ç-214

Destek Gemileri
A-591 ErkinNot: Jandarma Genel Komutanlığı bağlısı botlar (J-) ile henüz foto, film, kitap vb aracılığıyla borda numarasına ulaşamadığım gemiler dahil değildir. 1974 yılında Türk Hava Kuvvetleri organizasyonu:


1. Taktik Hava Kuvvetleri (Eskişehir)

1. Taktik Hava Kuvvetleri Eğitim İrtibat Kıtası: C-47A, AT-11, UH-1H

1. Ana Jet Üssü (Eskişehir) 111. Filo: F-100C, F-100D, F-100F (Av-bombardıman) 112. Filo: F-100C, F-100F (Av-bombardıman) 113. Filo: RF-84F (Keşif)

4. Ana Jet Üssü (Mürted, Ankara) 141. Filo: F-104G, TF-104G (Av-önleme) 142. Filo: F-102A, TF-102A (Av-önleme)

6. Ana Jet Üssü (Bandırma) 161. Filo: F-5A (Av-bombardıman) 162. Filo: F-5A, RF-5A (Av-bombardıman) 301. Filo: S-2A, S-2E (Deniz karakol)

9. Ana Jet Üssü (Balıkesir) 191. Filo: F-104G (Av-bombardıman) 192. Filo: F-5A, RF-5A (Av-bombardıman, keşif)2. Taktik Hava Kuvvetleri (Diyarbakır)

2. Taktik Hava Kuvvetleri Eğitim İrtibat Kıtası: C-47A, AT-11, UH-1H

5. Ana Jet Üssü (Merzifon) 151. Filo: F-5A (Av-bombardıman) 152. Filo: F-5A (Av-bombardıman)

7. Ana Jet Üssü (Erhac) 171. Filo: F-100C, F-100D (Av-bombardıman) 172. Filo: F-100C, F-100D (Av-bombardıman)

8. Ana Jet Üssü (Diyarbakır) 181. Filo: F-100C, F-100F (Av-bombardıman) 182. Filo: F-102A, TF-102A (Av-önleme) 184. Filo: RF-84F, RF-5A (Keşif)Hava Ulaştırma Komutanlığı (Etimesgut, Ankara)
12. Hava Nakliye Ana Üssü (Erkilet) 221. Filo: C-160A (Nakliye) 222. Filo: C-130E, C-47A (Nakliye) Etimesgut Ulaştırma Grup Komutanlığı (Etimesgut, Ankara) 223. Filo: C-47A (Nakliye) 224. Filo: C-47A, Viscount, C-54D, Beech D18S, UH-1H (Nakliye)


Hava Eğitim Komutanlığı (İzmir)
Hava Eğitim Komutanlığı İrtibat Kıtası: C-47A, AT-11, UH-1H

2. Jet Eğitim Ana Üssü (Çiğli) 121. Filo: T-33A, T-33AN (Eğitim) 122. Filo: T-37C (Eğitim) 123. Filo: T-41D, T-34A (Eğitim)

3. Jet Eğitim Ana Üssü (Konya) 131. Filo: F-100C, F-100F (Harbe hazırlık / OCU) 132. Filo: F-100C, F-100F (Harbe hazırlık / OCU)
KIBRIS SAVAŞINDAN BİR ANI

KIBRIS SAVAŞINDAN BİR ANI


ANTALYA’ya kadar yapılan yüksek irtifa uçuşundan sonra kol, AKDENİZ üzerinde alçalarak, alçak uçuşa başladı. Alçak uçuş yapmalarının nedeni, İngilizlerin KIBRIS’a kurdukları radara yakalanmamaktı. Böylece DİKELYA Üssünden kalkacak İngiliz av uçaklarının önlemesine de maruz kalmayacaklardı. (Harekat boyunca İngiliz radarı tesbit ettiği Türk uçaklarına karşı önleme uçakları kaldırdı. Ancak bu uçaklar hiçbir şekilde hasmane bir davranışta bulunmadılar.) Kol ANTALYA’yı geçip AKDENİZ’in mavi suları üzerinde uçmaya başladığı zaman telsiz kulaklıklarından bilinen bir ses duyuldu: “Tık tık”. Bu ses GEMİKONAĞI Limanındaki görevini bitirip ESKİŞEHİR’e dönmekte olan Yzb. Hüseyin ÇAPAOĞLU liderliğindeki kolun başarı dileklerini iletiyordu. Bu dileğe Cengiz TOPEL tarafından yine aynı şekilde cevap verildi. Aynı saatlerde ADANA’ya intikal etmiş olan 113ncü Filodan Bnb.H.Basri YURDAKUL liderliğinde bir dörtlü kol ERENKÖY’deki Rum mevzilerini bombalamak için havalanıyordu. Sinirler gerilmişti yıllardır barış şartları içinde savaş için hazırlananlar artık savaşın içindeydiler. Ölümü göze alarak öldürmeye gidiyorlardı. Herşeyden önemlli olan tek bir şey vardı: Görevin yapılması. Bu sayede insanlık onuru ve KIBRIS Türk’ünün yaşam hakları korunmuş olacaktı. Kol, akşam alaca karanlık vaktinde hedef bölgesine ulaştı. Ortalık tam anlamıyla mahşer gününe dönmüştü. Her yerde patlayan uçaksavar mermilerinin kara dumanları, yanan gemilerin siyah bulutlarına karışıyordu. Pilotların hiç görmedikleri büyüklükte muazzam bir uçaksavar ateşi vardı. Rumlar, GEMİKONAĞI Limanını olası bir Türk çıkarma bölgesi olarak gördükleri için büyük ölçüde silahlandırmışlar ve çok sayıda da uçaksavar ile desteklemişlerdi. Kol hedefleri olan hücumbotlar görülür görülmez, bir atış paterni teşkil etti. Limanın hemen arkasında denize paralel uzanan yüksek dağlar nedeniyle denizden karaya doğru bir atış paterni kurulamadığı için, karaya paralel ve dalış anında güneş arkada kalacak şekilde bir atış paterni kuruldu. Artık taarruzlar başlamıştı. Denizdeki hücumbotlar kaçmaya uçaklar ise onları hedef almaya çalışıyordu. Bu uğraşma içerisinde, Cengiz TOPEL ilk dalışını yaptı. Hücumbot hedef göstergesinde hızla büyürken, bombasını attı ve yükseldi. Fakat küçük geminin son anda yaptığı bir manevra bombanın on metre geriye düşmesine neden oldu. Bu durumu yadırgamamak gerekir. Çünkü o zamana kadar hareketli hedeflere özellikle de deniz hedeflerine karşı atış eğitimi yapılmıyordu. İlk dalışlardan sonra kol, tekrar paterne girerek ikinci bir dalış için hazırlandı. İşte herşey o zaman oldu... Uçağın İsabet Alması Ve Şehadeti AKDENİZ üzerinde, ERENKÖY’e gitmekte olan, Bnb.H.Basri YURDAKUL kolunun telsizlerinden şu sözler yankılanır: “- Cengiz Yüzbaşım uçağından dumanlar çıkıyor atla! (Ütğm.İ.ÖZTARHAN) - ... - Yüzbaşım!...Cayır cayır yanıyorsun atla! (Ütğm.İ.ÖZTARHAN) - Tamam atladı.(Muhtemelen Yzb.M.KONEDRALI) - Paraşütü açıldı.(Muhtemelen Ütğm.İ.ÖZTARHAN)” ATLADIKTAN SONRASI Cengiz TOPEL’in uçağı yara almış ve kendisi paraşüt ile atlamak zorunda kalmıştır. Uçağının yara alması ile ilgili olarak iki varsayım öne sürülmektedir. (1) Birinci varsayıma görre Cengiz TOPEL hedef şeçtiği hücumbota, ikinci dalışı esnasında emniyetli irtifanın altına inmiş veya bombayı bıraktıktan sonra bombasının gidişatını takip etmek suretiyle emniyetli irtifanın altına inmiştir. Bu durumda da attığı bombanın parça tesiri ile uçağının yara almasına neden olmuştur. Eğer Cengiz TOPEL, emniyetli irtifanın altına inmiş ise de bu hedef aldığı gemiyi kaçırmak istememe düşüncesinden kaynaklanmaktadır. (2) İkinci varsayımda ise; dalış, bombayı bırakış ve yükseliş anında hücumbotlardan veya karadan açılan uçaksavar ateşi ile vurulduğudur. Bu konuda yerden açılan uçaksavar ateşi ile vurulduğu varsayımı daha fazla kişi tarafından ifade edilmiştir . Ayrıca harekat boyunca görev alan pilotların belirttikleri gibi bölgede yoğun bir uçaksavar ateşinin bulunması ikinci varsayımı doğrular niteliktedir. Cengiz TOPEL paraşütle atladıktan sonra; LEFKE, GAZİVEREN; ELYE ve ÇAMLIKÖY Türk yerleşim birimleri arasında bulunan, PERİSTERONORİ Rum köyünün yakınından geçen bir asfalt yola inmiştir. Yere indiği zaman bir ayağının kırıldığı ve çene kemiğinin zedelendiği söyleniyor olmasına rağmen bunun doğruluk derecesini belirtir bir kanıt yoktur. Bu konuda Şevket YAVUZ “ 1974 yılından sonra Kıbrıs’a gittiğim zaman Cengiz’in olayına tanık olan mücahitler ile tanıştım. Bana Cengiz’in yere indikten sonra cebinden birşeyler çıkartıp yaktığını söylediler. Bunlar muhtemelen, bir gün önce hazırlanan hedef bilgileri ve haritalardı yani Cengiz yere indiği zaman sağlam ve doğruyu ayırt edecek kadar kendinde idi. Cengiz TOPEL’in yere indikten sonra haritasından LEFKE yönünü tespit ederek o yöne koşmaya başladığı ancak kısa bir süre sonra, arkasından bir jiple gelen üç Rum tarafından yakalandığı belirtilmektedir. Ayrıca mermisinin bitimine kadar kendisini koruduğu ve yanına hiç kimseyi yaklaştırmadığı söylenenler arasındadır. Buraya kadar anlatılanlardan anlaşılacağı gibi, Cengiz TOPEL’in uçağının yara alışından şehit olmasına kadar geçen olayların tam bir kanıtı olmamakta söylenenler genellikle varsayımlara ve tanıklara dayanmaktadır. Cengiz TOPEL’in yakalandıktan sonra başına gelenler konusunda da bir çok varsayımlar ortaya atılmıştır.En fazla anlatılanlar şunlardır: İlk varsayıma göre; Cengiz TOPEL’in PERİSTERONORİ Rum köyü yakınlarında yakalandıktan sonra GÜZELYURT’a götürülür. Fakat tam şehrin girişinde, 500 kadar Rum askeri ve Grivas’ın (EOKA LİDERİ) adamları tarafından araba durdurulmak suretiyle aşağıya indirilir. Elleri kelepçeli olduğu halde, hemen oracıkta konuşturulmak istenilir. Cengiz TOPEL’in suskunluğu attıkları dipçik darbeleri ile çözemeyince, sinirlenirler ve arkadan üç el ateş ederek O’nu yaralarlar. Ancak Cengiz TOPEL’den daha çok bilgi almak isteyen Rum liderlerinin olaya el atmaları ile LEFKOŞE Rum Hastahanesine kaldırılarak ameliyat edilir. İkinci bir varsayıma göre ise, Cengiz TOPEL, yakalandıktan sonra ilk olarak GÜZELYURT Rum Hastahanesi’ne götürülerek müşahade altına alınır. (Bu hastaneye daha sonra Cengiz TOPEL adı verilecektir.) Burada B.M. kontenjanına ait olan bir Amerikalı doktor Cengiz TOPEL’in başına gelecekleri tahmin ederek onu korumaya çalışır; ama Rum çapulcu sürüsü karşısında başarılı olması beklenemez. Daha sonra buradan alınarak GÜZELYURT Rum Manastırı’na götürülür. (Bugün kışla olarak kullanılan manastırın işkence yapılan odası, bir müze haline getirilmiş ve yapılan işkenceler odanın duvarlarına yazılmıştır.) Burada kendisine bilgi vermesi ve radyodan TÜRKİYE aleyhinde konuşma yapması yolundaki istekleri reddeder. Her zaman Türklüğünün değerini bilen ve emsalsiz bir vatan sevgisine sahip olan bu genç Türk konuşması yolundaki istekleri geri çevirirken bir an olsun düşünmemiştir. Sonuç ise dünyanın en adi ve en canice ikna etme metodu: İşkence. Bir başka tez ise, Cengiz TOPEL’in işkence görerek öldüğü fakat ölümünden sonra da vücudunda tahribat yapıldığı yolundadır. İster işkence görerek şehit edilmiş olsun ki bu durum gerçeğe en yakın olanıdır. İsterse şehadetinden sonra vücudunda tahribat yapılmış olsun, yapılanlar; İnsanlık ölçülerine sığmamaktadır. Bu ancak yüzyıllardır bastırılmış, her an her dakika körüklenerek alevlendirilmiş temelsiz bir kinin; savunmasız bir insan üzerine kusulmasıdır. Bütün bunlardan sonra Cengiz TOPEL, Lefkoşe Rum hastanesine götürüldü. Rumların açıklamalarına göre 9 Ağustos günü ölmüştü. Bir başka kaynak ise Cengiz TOPEL’in 12 Ağustos günü öldüğünü belirtmektedir. Cengiz TOPEL’in düşmesinden sonra TÜRKİYE hemen devreye girerek pilotunun geri verilmesini istedi. Eğer pilotu verilmezse intikam taarruzları yapılacaktı. Bu intikam taarruzlarına hedef olarak başta Makarios’un evi olmak üzere birçok askeri hedef seçilmişti. Ayrıca 9 Ağustos günü B.M.Barış Gücü Komutanı General THİMAYYA Türkiye’ye bir mesaj çekerek, kendisinin, Türk pilotu ziyarete gideceğini, bir isteklerinin olup olmadığını soruyordu. Türk Genelkurmayından cevap olarak bir isteğimizin olmadığı, ama pilotumuzun sağlık durumu konusunda bilgi verilirse mutlu olacağımız bildiriyordu. General THİMAYYA, Cengiz TOPEL’i hastanede ziyaret ettimi bilmiyoruz; ama Rumlar Cengiz TOPEL’in öldüğünü radyo aracılığı ile aynı gün dünyaya duyurdular. Bu haber saat 23.00 civarında Türk Genelkurmayına ulaştı ve bomba etkisi yaptı. Cengiz TOPEL korunabilir miydi? Bu soruyu o zamanın şartları içinde ele almak gerekir. Harekat ani olarak planlandığı için hazırlanmış bir kurtarma operasyonu planı yoktu. TOPEL yere indiğinde Rum mevzilerinin tam üzerine düşmüştü. Mücahitler, Cengiz TOPEL’i kurtarmak için hemen harekete geçmelerine rağmen, Rumların yoğun ateşi nedeniyle mevzilerine dönmek zorunda kaldılar. Bu onu kurtarmak için yapılan ilk ve tek girişim idi. Bundan sonra götürüldüğü yerlerden, kaçırma girişiminde bulunulabilirdi; ama bu da gerçekleştirilemedi. Olayı yaşayan mücahitlere sorulan “O sizi kurtarmak için gelmişti, neden kurtarmadınız?” sorusuna, mücahitler: “Düşünemedik. Çok büyük gaflettir.” Diye cevap vereceklerdi.