Timur, kendi adıyla anılan büyük Türk İmparatorluğu´nun kurucusudur. 8  Nisan 1336´da, Türkistan´ın Keş şehrinde dünyaya geldi. Semerkant´ın  güneyinde bulunan bu yerin bu günkü adı "Yehr-i Şebz"dir. Babası, Barlas  oymağının beyi Turagay (Turgay), annesi Tekine Hatun idi. Barlas boyu  Orta Asya´dan gelen bir Türk kavmidir.
 O devirde Barlas boyu Çağatay Hanlığı´na bağlı idi. Timur´un babası  1360´da ölmüş, onun yerine geçen amcası Hacı Barlas ´da 1361´de  öldürülmüştü. Timur, O sırada 25 yaşlarında idi.Cesur, zeki, bilgili bir  Türk asilzadesi olan Timur, siyasi ve askeri dehasını gösterecek her  fırsattan yararlanacak, kısa zamanda yükselecek ve cihangir olacaktı.  Doğu Türk Hakanlığı´nın tahtına çıkacak, imparatorluğun sınırlarını İtil  (Volga)´den Hindistan´daki Ganj Nehri´ne, Tanrı Dağları´ndan İzmir ve  Şam´a kadar uzatacaktı.
 İskender, Sezar ve Dara gibi ünlü cihangirlerin seviyesine çıkabilmek  için, Timur, hepsi zaferle sonuçlanan 17 sefer düzenlemiş, 27 ülkenin  hakanına baş eğdirmiş, onlara baş olmuştu. İşte tarihçilerin Timur için  söyledikleri: At binen, kılıç kuşanan, attığı oku yüzük deliğinden  geçiren bir çocuk; on iki yaşında savaşa katılan bir bahadır;  Savaşlardan, savaş talimlerinden arta kalan zamanını okumakla, büyük  alimlerden ders almakla geçiren genç bir idealist; Üç yüz kişilik bir  kuvvetle on bin kişilik bir orduyu yenen eşsiz stratejist; Bir savaşta  ayağından yaralanan ve bu yüzden adının sonuna Fars dilinde "topal"  anlamına gelen "lenk" sıfatı eklenen bir başbuğ. (Türkler ´Aksak  Timur´Batılılar ´Tamerlan´derler).
 Dünya tarihine, özellikle Türk-İslam tarihine çok bilen, dinin, ilim  ve sanatın koruyucusu; Asya´da Türkçe´nin, Türk sanat ve kültürünün Fars  kültürünün baskısı altında yok olup gitmesini önleyen, öne geçmesi,  örnek olması çığırını açan hükümdar; Aman dileyenin dostu, düşmanlarının  acımasız baş belası, ama askerlerinin adeta taptığı hükümdar ve  milletinin babası.
 Bu kadar değil. Günahını sevabından, zulmünü adaletinden çok  göstermek isteyenler de vardır. Kellelerden kuleler yaptığını, şehirleri  yakıp yıktığını da hatırlatırlar. Yıldırım Bayezid´le savaşmış ve  kardeş orduları birbirine kırdırmış olmakla da suçlanır. Gerçekten  Ankara Savaşı´ndan sonra Osmanlı Devleti bir süre bocalamış ve bir  fetret devri geçirmiştir. Fakat aynı tarihçiler, hatta bütün tarihçiler,  Timur´un son ana kadar savaşı başlatmamak için, Yıldırım´ın ise  başlatmak için gayret gösterdiğini yazarlar. 
 Ey Firdevsi, kalk, kalk da, her satırında kötülediğin mağlup Türk´ü  şimdi gör! Timur´u Hıristiyan Batı zalim ve yıkıcı olarak anar. Timur,  daha hayatta iken bu suçlamalara cevap vermiştir. O, İlhanlı Devleti´nin  ve ona bağlı Çağatay Hanlığı´nın kargaşalıklar, entrikalarla sarsıldığı  bir dönemde, yenilmez bir güç olarak ortaya çıkmıştı.
 Türk, İran ve Arap tarihçileri, bu kargaşalığa Yahudi tüccarların ve  Hıristiyan misyonerlerin birinci derecede sebep olduklarını belirtirler.  Bu tüccarlar ve bazı misyonerler Avrupa krallarına casusluk  yapıyorlardı ve bunlar bütün Türkistan´a dolmuşlardı. Timur bunların  faaliyetlerine son verdi. Hindistan´dan Hıristiyan misyonerlerin  kovulmasını, bu kıtada Müslümanlığın yayılmasını sağladı. Bunun için  Hıristiyanlar ona düşman idi. Timur, işgal ettiği yerlerde, Yunan ve  Roma eserlerinin kalıntılarını, putları yıkmıştı. Bu yüzden ona "yıkıcı"  demişlerdir. Ama ona kendi devrinin İslam alimleri,  "Kutübeddin","Sahib-Kıran-ı Azam Cennet Mekan" adını da vermiş ve  böylece onun, dinin kutbu, en iler geleni; Kutlu, güçlü ve cennetlik"  bir hükümdar olduğunu da söylemişlerdir.
 İsfahan´dan yetmiş bin kişiyi kılıçtan geçirip kellelerini kule gibi  yığması da insan kellesinden kule yapan hükümdar" olarak anılmasına  sebep olmuştur. Buna kendisinin verdiği cevap şudur: İsfahan´a  bıraktığım memurlarımı ve beş bin kişilik askerimi, isyan edip bir  tekini bile sağ bırakmadan kılıçtan geçirdikleri, dinsizlik ettikleri  için..."
 İran tarihçilerinin Timur´un daima aleyhinde olmalarının, böylece  batıda olduğu gibi doğuda da kötülenmesinin bir sebebi de şudur: Timur,  İran seferinde, Şehname´nin yazarı ünlü şair Firdevsi´nin mezarına  giderek, "Kalk, kalk da, her satırında kötülediğin mağlup Türk´ü şimdi  gör!" demiştir.
 Timur´un, İslamiyete öncelik vermek ve din adamlarını kullanmak  suretiyle Türk milliyetçiliğini gerilettiğini söyleyenler de olmuştur.  Ama o, kendi devrine kadar Bilge Kağan´dan başka hiçbir Türk hükümdarın  göstermediği bir anlayışla, gurur kaynağını şu sözlerle belirtmiştir:  "Biz ki Mülük-i Turan, Emir-i Türkistan´ız: Biz ki Türk oğlu Türk´üz;  Biz ki milletlerin en kadimi ve en ulusu Türk´ün başbuğuyuz!..." Ankara  Savaşı´nda, Yıldırım Bayezid´i yenerek Bursa´yı yakmasından sonra,  Osmanlı tarihçilerinin de Timur lehine yazmaları beklenemezdi.
 Timur, Sultan II. Murad Han´ın 1441 yılında yazdığı bir name ile  kendisini Büyük Türk Hakanı olarak tanıdığını ve tabi olduğunu  bildirdiği alim hükümdar Şahruh´un babası; şair hükümdar Hüseyin  Baykara´nın ve bu gün Ay´ın en geniş kraterlerinden birine adı verilen  Ay atlasında Türk adını bulunduran ünlü astronom Uluğ Beğ´in dedesidir.
 Timur 25 yaşlarında iken Çağatay Hanlığı valilerinden Kazgan Han´ın  emrine girdi ve büyük bir birliğin kumandanı oldu. Kazgan Han onu kızı  Olcay Türkan´la evlendirdi. Kazgan Han´ın düşmanları onu pusuya düşürüp  öldürdüler. Timur, Kazgan Han´ı öldürtenlere savaş açarak hepsini  ortadan kaldırdı. Bu başarıları karşısında Çağatay Hanı onu kendi  hizmetine aldı ve Tümen Beyi yaptı Timur bundan sonra nüfuzunu, gücünü  hızla arttırdı.
 Hanlarla, beyler arasında sık sık meydana gelen çekişmelere  karışıyor, durumu kendi lehine değerlendiriyordu. Devrin alimleri,  Timur´u, devletteki hızlı çöküntüyü durduracak lider olarak görmeye  başlamışlardı. 1370 yılında Timur, Belh şehrinde, mutlar hakim ve tam  bağımsız bir duruma geldi. Fakat Cengiz soyundan olmadığı ve Cengiz  hanedanının büyük prestijinden de yararlanmak istediği için, Cengiz  soyunun Çağatay sülalesinden Soyurgatmış Han´ı tahta çıkardı onu, hayatı  boyunca kukla bir hükümdar olarak yanında gezdirdi. Şeklen ona bağlı  görünüyordu, ama mutlak hakim kendisiydi.
 Belh´te toplanan Kurultay, Timur´a "Kutbeddin" ve Sahib Kıran"  unvanlarını verdi. Timur kısa bir süre sonra başkenti Belh´ten  Semerkant´a nakletti. Bundan sonra dört yöne başarılı seferler  düzenledi. Çok iyi planlanmış taktikler uyguluyor, yıldırım savaşları  yapıyor ve her seferini zaferle sonuçlandırıyordu.
 1371-1377 yılları arasında Harezm´e üç sefer, Moğolistan´a iki sefer  düzenledi. 1378´de birinci Altın Ordu seferi ile ününü bütün dünyaya  tanıttı. 1379´da Harezm´e bir sefer daha yaptı. 1380´de Herat´a girdi ve  böylece harezm ve Horasan tamamen fethedildi. 1389´a kadar yaptığı  seferlerle Turfan, Karaşar bölgelerini zaptetti ve Uyguristan´ı  kendisine bağladı.
 1390 ve 1391 yıllarında tekrar Altın Ordu seferine çıktı. Bu son  seferi düzenlemesine Altın Ordu Hakanı Toktamış Han´ın nankörlüğü sebep  olmuştu. Çünkü önceki seferlerinde Timur, Toktamış Han´ı desteklemiş  onun düşmanlarını bertaraf etmişti. Toktamış Han bu destek sayesinde  güçlenince bu defa Timur´a başkaldırmıştı. Bu seferinde, Doğu Avrupa´ya  hakim olan Toktamış´ı yıkmak için onun bütün ülkesini işgal etmek,  tahrip etmek zorunda kalmıştı. Bu da, Rusya´nın doğup gelişmesine sebep  olacak ve Timur istemeden sebep olduğu bu gelişmeden dolayı daha sonra  tarihçiler tarafından suçlanacaktı.
 Timur, 1401´e kadar yapılan dört seferle Irak ve Güney Anadolu,  1398-99 seferleriyle Hindistan Delhi Sultanlığı´nı, 1401-1402´de  Suriye´yi fethetti. Nihayet 1402´de yapılan Ankara Savaşı´nda Osmanlı  Devleti´ni de mağlup ederek itaat altına aldı. "Kıymetli bahadırlar  sayesinde pek çok yer fethettim ve 27 ülkenin hakanı oldum" diyen Timur  hakanı olduğu ülkeleri şöyle sıralıyor: Turan, İran, Rum (Anadolu),  Mağrib, Suriye, Mısır, Irak-ı Arap, Irak-ı Acem, Mazenderan, Geylan,  Şirvan, Azerbaycan, Fars, Horasan, Cidde, Büyük Tataristan, Harezm,  Hotin,, Kabilistan, Bahter, Zemin, Hindistan... (Yirmi iki yer sayıyor,  diğerleri de Gürcistan, Ermenistan gibi kafkas ülkeleri).
 Büyük cihangir son seferini Çin´e yapacaktı. 1404 yılı kışında her  tarafın karla kaplı olduğu bir zamanda yola çıktı. Ömrünün sonuna  yaklaştığını seziyor, en büyük cihadı geciktirmemek gerektiğine  inanıyordu. Çin sınırındaki Otrar şehrine geldiği zaman durdu. Burada  ordusuna büyük bir geçit töreni yaptırdı. Kuğu avı düzenledi. Fakat  Timur hastalanmış, yatağı düşmüştü. Hekimbaşı Fazlullah, ona ölüm  döşeğinde olduğunu apaçık bildirdi. Bunun üzerine Timur vaziyetini  hazırladı. Sayar adamlarını, orduda bulunan torunlarını yanına  çağırarak, ölüm döşeğinde bir konuşma yaptı.
 Timur Ölüm döşeğinde şunları söyledi: "Oğullarım, Milletin refahını,  saadetini sağlamak için sizlere bıraktığım vasiyeti ve tüzükleri iyi  okuyun, asla unutmayı ve tatbik edin. Milletin dertlerine derman bulmak  vazifenizdir. Zayıfları koruyun, yoksulları zenginlerin zulmüne  bırakmayın. "Adalet ve iyilik etmek" düsturunuz, rehberiniz olsun. Benim  gibi uzun saltanat sürmek isterseniz, kılıcınızı iyice düşünerek  çekiniz, bir defa çektikten sonra da onu ustalıkla kullanınız. Aranıza  nifak tohumları ekilmemesi için çok dikkatli olun. Bazı nedimleriniz ve  düşmanlarınız nifak tohumları saçmaya, bundan faydalanmaya  çalışacaklardır. Fakat vasiyetimde size idare şeklini, ana ilkelerini  gösterdim. Bunlara sadık kalırsanız taç başınızdan düşmez. Ölüm  döşeğimde söylenen babanızın bu sözlerini unutmayın. Benden sonra hakan  Pir Muhammed Cihangir olacaktır. Ona, bana itaat eder gibi itaat  edeceksiniz. Kumandanlarım, şimdi itaat yemini ediniz!" (Ve bütün  kumandanlar, saray adamları, ağlayarak yemin ettiler.)
 Timur, 19 Mart 1405 günü vefat etti. Son sözü "Lailahe illallah"  oldu. Cenazesini mumyalayarak Semerkant´a götürdüler. Sağlığında çok  sevdiği torunu Muhammed Sultan için yaptırdığı türbeye, torununun yanına  gömüldü.