Burgundlar etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Burgundlar etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

2 Eylül 2018 Pazar

Nibelung’lar Destanı - Das Nibelungenlied

Nibelung’lar Destanı - Das Nibelungenlied

Bilge Umar

Önsöz Bölümü



Elyazmasındaki minyatür
Siegfried'ın öldürülmesini gösteriyor.
Destanın Konusu
Nibelung’lar Destanı, iki ana parçadan oluşur.
Birinci parçanın konusu, pek kısaca, Siegfried’in öldürülmesidir. Olağanüstü güce ve yakışıklılığa sahip Han oğlu Sieg-fried, Ren boyundaki Worms kentini başkent edinmiş Burgund Hanları’nın kızkardeşi, olağanüstü güzel Han kızı Kriemhild ile tanışır, evlenir. Ama Kriemhild, kendi yengesi (erkek kardeşleri, ortak egemenlik süren üç Han’dan en büyüğü ve en çok sözü geçeni Gunther’in, Siegfried ile birlikte bazı hilelere başvurarak Buzyurdu/İzlanda’dan gelin getirdiği, o ülkenin Sultan’ı) Brünhild ile kadınca bir çekişmeye girip, herkesin önünde yapılan bir ağız dalaşında onu çok küçük düşürür. Kendi Hatunu Brünhild’in öcünü almak ve Siegfried’in Burgund Hanları’na üstün bir durumda bulunmasına son vermek isteyen Burgund Beyleri’nden Hagen, Gunther Han ile bir olur, Siegfried’in ölümüyle bitecek bir düzeni hazırlarlar ve Siegfried bir kaynaktan su içmekteyken Hagen onu arkasından mızraklayarak öldürür.

Destanın ikinci parçası ise, Kriemhild’in öcünü anlatır. Bu parça aslında ayrı bir yapıt iken, elimizdeki Das Nibelungenlied (Nibelung’lar Türküsü) metnini üreten ozan, onu az önce sözü edilen destanla birleştirmiş ve ikinci parçanın anlatımına “evveliyat” kazandırmıştır.
Siegfried’in dul eşi, ortaçağ Almanlarının Etzel adıyla tanıdığı Hun Hakanı Attilâ ile evlenir, ona bir oğul doğurur. Ancak, el üstünde tutulmasına, pek büyük erk kazanmasına rağmen, Hagen’dan öç almak isteği hep içinde kalmıştır. Bunu Attilâ’ya sezdirmez. Hagen’ın ölümüyle bitecek bir düzen kurar. Hısımlarını çok özlediğini söyleyerek, Attilâ’nın Burgund Hanları’nı kendi başkentine bir şenlik vesilesiyle çağırmasını sağlar. Hagen da, öldürüleceğini bildiği halde onlarla birlikte gelir.

Burgund Hanları, gerekirse kendilerini savunabilmek için neredeyse bir ordu ile gelmişlerdir ve Attilâ’nın başkentinde hep zırh kuşanmış, tam savaş donanımında gezerler. Kriemhild, yalnızca Hagen’ı öldürtmek istediği halde, Burgund Hanları ve Beyleri, bir teklerinin bile sağ kalmayacağını bile bile, mertlik ve dayanışma gösterirler; Attilâ’nın başkentinde, hatta sarayında büyük çatışmalar olur, Burgund’ların hepsi öldürülür ama canlarını çok pahalıya satarlar, kendi sayılarının kat kat fazlasınca Hun ve Hun bağımlısı bahadırı haklarlar. En sonda, Kriemhild de öldürülür.

Destanın Tarihsel Dayanağı
Birinci parçanın herhangi bir tarihsel dayanağı saptanabilmiş değildir. Buna karşılık, ikinci parçada, tarihsel gerçek kırıntılarının bulunduğu ve bunların, tüm destanlarda olduğu üzere ayrı ayrı dönemlerin malzemesi bir tek döneme, Attilâ çağına yığılarak, bire bin katılarak, inanılmaz abartmalardan geri kalınmayarak, biraz da masal çeşnisi ile, “Bey konaklarında saz eşliğinde anlatılması zevkle dinlenecek bir uzun öykü” haline dönüştürüldüğü biliniyor. Tarihsel gerçek, adı en eski belgelerde genellikle Gundahar diye ya da buna yakın biçimlerde geçen bir Han (bu kişi, destanda Gunther olmuştur) yönetimindeki, Skandinav kökenli Germen’lerden Burgund’ların 406 yılında Ren ırmağı boyuna geldikleri, Roma egemenliğine boyun eğerek Worms yöresine yerleştikleri, sonra Roma’lılarla aralarının bozulduğu ve Gundahar komutasındaki Burgund ordusunun 436 yılında, Aetius bağımlısı, onun hizmetindeki Hun akıncılarına yenildiği, Burgund Beyleri’nin kılıçtan geçirildiğidir. Bazı kaynaklar Gundahar’ın da o arada öldürüldüğünü söylerken, diğerleri, onun tutsak düştüğünü ve Aetius’un buyruğuyla Sapaudia’da (Savoie) yaşamak zorunda kaldığı yolunda bilgi veriyor. Destan, öldürülen Burgund soylularını yüceltmek üzere, tarihsel olayın gerçeğini pek çok çarpıtmaktadır.

Destanın Üretiliş Tarihi ve Üreteni
Elimizdeki metin, 1200’lü yılların ürünüdür. Ama elbette ki bunu üreten ozan, çağdaşımız bir romancı, öykücü, türkü sözü yazarı vb. işlevinde olmadı; bize ulaşan Das Nibelungenlied, tıpkı İlyada gibi, nice ozanın eklemeleriyle yüzyıllar boyunca gelişen bir destan anlatımının kendi çağında var olan malzemesini işleyen, zenginleştiren bir âhir zaman ozanının ürünü oldu. Das Nibelungenlied’in gerek birinci gerek ikinci parçasının “müsveddesi” denebilecek destanların metinleri, çeşitli el yazmalarının gösterdiği bazı farklılıklarla, bize ulaşmıştır. Diğer yandan, nasıl İlyada, kendisinin üretildiği ve Bey konaklarında saz eşliğinde “teganni edildiği” çağda, o konaklarda yaşayan insanların tümünün bildiği bir destanlar sistemi içinde belli bir olayın (Troia Savaşı’nın) küçücük bir bölümünü anlatıyorsa, ortaçağ Germen dünyasının da hayli ayrıntılı, birbirine geçmiş bir destanlar sistemi vardı. Bazı destan kişileri, okuyacağınız çeviriye eklediğim açıklama dipnotlarında göreceğiniz üzere, o sistemin çeşitli parçalarında boy gösteriyorlardı, bu arada Nibelung’lar Destanı’nda da boy gösteriyorlardı. Bunun yadırganacak yanı ilke olarak yok ama, hiç de yok değil; gerçekten, o kişilerin kiminde de köken yönünden tarihsel gerçeklik vardı ve destanda yansımasını gördüğümüz kişilerin tarihteki gerçekleri, ayrı ayrı birtakım dönemlerde yaşamışlardı. Örneğin, Nibelung’lar Destanı ikinci parçasının eni konu önemli kişilerinden Verona’lı Dietrich Han’ın kökeni, İtalya’da 493-526 arasında egemenlik sürmüş Ostrogot Kralı Büyük Theoderich’tir ki, görüldüğü üzere bu kişi Burgund’ların 436’da kıyımdan geçirilmesinin, hatta Attilâ’nın 453’te ölümünün çok sonrasının insanıdır.

Das Nibelungenlied, bize ulaşan metniyle, tıpkı İlyada’yı “yazan” rhapsod (türkü dikicisi), Bey konaklarında ağırlanan saz çalıcı ozan ya da ozanlar gibi biri tarafından, 1200’lü yıllarda üretildi. Bu kişinin adı bilinmiyor. Bugünkü Avusturya ülkesinde bulunan sarayların, şatoların birinden ötekine gidip gelen bir ozan olduğu sanılıyor.

Günümüze ulaşmış, özgün metni içeriyor sayılan, 13. yüzyıldan kalma eski el yazmaları üç tanedir. Bunlara A, B, C yazmaları deniyor. A yazması, şimdi Münih’te; B yazması, İsviçre’de St. Gallen’da; C yazması, (Almanya’da, Tuna’nın başlangıç bölümündeki) Donaueschingen’dadır. Aralarında bazı küçük farklar vardır. En güvenilir sayılan, B yazmasıdır. Doğaldır ki, biz bugünün Türkleri Orhun yazıtlarındaki metni ne kadar anlayabiliyor isek, o yazmaların dilini de çağımızın Almanları o kadar anlayabiliyor. O metinleri sökebilmek, Alman dilinin Orta Yüksek Almanca aşaması üzerinde özel uzmanlığı bulunan kişilerin işidir. Bu uzmanlardan Felix Genzmer, yapıtın çağdaş Almancaya çevirisini yapmıştır ve o çeviriyi Reclam-Verlag (yayınevi), Stuttgart’ta 1959’da yayımlamıştır. Bu, yapıtın aslında olduğu gibi, koşuk biçiminde (manzum) bir çeviridir, 2437 dörtlükten oluşur. Bir diğer uzman, Arthur Thomas Hatto da, özgün metni İngilizceye çevirmiş, onun çevirisi Penguin Books yayınevince Londra’da 1965’te yayımlanmıştır. Ancak, Hatto, Orta Yüksek Almancadaki uzmanlık bilgisine rağmen, yapıtı aslındaki gibi koşuk biçiminde çevirememiş, düzyazı çevirisi vermiştir ve elbette ki yapıtın anlatımı bâki kalmış, tüm şiirselliği uçmuş gitmiştir. Bense, iki çeviriden de yararlanarak, tıpkı Azra Erhat/A. Kadir’in İlyada çevirisi gibi, “serbest şiir” tekniğinde koşuk biçimli çevirdim, hatta arada 7+7 hece ölçüsünü, denk düştüğü ölçüde kullandım.


Çeviriyi, tat alarak okuyacağınızı umarım.

Nibelung’lar Destanı, "Das Nibelungenlied", Çeviren: Bilge Umar, Yapı Kredi Yayınları, 2001