sihirbazlık tarihi etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
sihirbazlık tarihi etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

3 Ağustos 2007 Cuma

İLLÜZYON SANATININ TARİHÇESİ

İLLÜZYON SANATININ TARİHÇESİ


İllüzyon sanatı, insanlık tarihi kadar eskilere dayanır. İllüzyon veya dilimizdeki yaygın söyleniş biçimiyle sihirbazlık, eski uygarlıkların saygın bir meslek dalı durumundaydı.
Bilhassa Mezopotamya yöresinde, günümüzden binlerce yıl öncesinde kurulmuş bulunan o devrin önemli uygarlıkları, Sümer, Elam, Akad gibi toplumların sihirbazları yazılı tarihe geçecek kadar ün kazanmışlardır.
Sihirbazlık denilince akla ilk gelen uygarlıklardan biri eski Mısır medeniyetidir. Eski Mısır döneminde sihirbazlık doruk noktasına ulaştı. Bilinen illüzyon tekniklerini uyguladıkları halde, kendilerinde tabiatüstü kuvvetler varmış gibi empoze eden ve bunda da başarılı olan eski Mısır sihirbazları, sırlarını kimseye vermezlerdi. Bunlardan bazıları, güvendikleri gençler yetiştirmiş, sanatlarını bunlara devretmişlerdir. Çoğu ise sırları ile birlikte ölüp gittiler.
Eski Mısır sihirbazlarının şöhretini asırlar boyunca gündemde tutan olay, hiç şüphesiz, kutsal kitaplarda anlatılan Hz. Musa ile Firavun’un sihirbazları arasında cereyan etmiş ünlü mucize hadisesidir. Bilindiği gibi Hz. Musa, Firavun’u Allah’a inanmaya davet ediyor. Firavun ise Musa’dan Allah’ın gerçekten elçisi olup olmadığının ispatını istiyor. Hz. Musa o anda elindeki değneği yere bırakıyor. Değnek yılana dönüşünce Firavun etkileneceği yerde kahkahalarla gülüyor ve bunun basit bir sihirbazlık olayı olduğunu, mucizeyle alakası bulunmadığını söylüyor. Çünkü Firavun aynı oyunu, sihirbazlarından defalarca seyretmiştir. Hz. Musa’yı küçük düşürmek amacıyla sarayında topladığı usta sihirbazlardan bu numarayı yapmalarını itiyor. Bütün sihirbazlar ellerindeki değnekleri yere bırakınca hepsi yılana dönüşüyor. Ne var ki Hz. Musa’nın yılana dönüşmüş olan değneği diğerlerini yutunca, sihirbazlar şaşırıp kalıyorlar. Zira onların yaptığı, illüzyon tekniği uygulanmış bir oyundu. İllüzyon tekniklerini iyi bilen ve Musa’nın gösterdiği olayı illüzyonla gerçekleştirebilmenin imkansızlığını çok iyi takdir eden sihirbazlar, Hz. Musa’nın gerçekten bir mucize sergilediğini hemen anlıyorlar.
Firavun, illüzyonun yabancısı olduğu için, meydana gelen olay onun açısından sıradan bir sihirbazlıktır ve tüm sihirbazlar bunu yapabilirler... Bu sebeple Hz. Musa’nın mucizesine inanmamıştır.
Aslında bu olgu günümüzde de devam ediyor. İllüzyon sanatı, birtakım sistemler zinciridir. Teknik bir oyun çok iyi sunulur ve seyredenleri etkilerse ortaya iki netice çıkar: Sunucu, gösterdiği olayın aslında göz yanılmasına dayandığını, sistem üzerinde çalışan, kabiliyeti olan her insanın bunu becerebileceğini açıkça söyler. Yahut da tam aksa yapılır, meydana gelen olayın kendinde var olan birtakım gizli güçlerle gerçekleştiğini empoze eder. Ne yazık ki illüzyon teknikleriyle çalıştıkları halde, kendilerinde doğaüstü kuvvetlerin var olduğunu söyleyenler tarih boyunca hiç eksik olmadılar. Böyle kişiler günümüzde de faaliyetlerini sürdürüyorlar. Bunlar evliya, ermiş ve hatta peygamber olarak tanınıyor, halkı sömürerek refah içinde yaşıyor, hak etmedikleri saygınlıklar kazanıyorlar. Oysa dürüst davranan sanatçı hor ve hakir görülüyor.
İllüzyon sanatı, ilk çağlarda tabiatüstü güçlerle icra edilen bir uğraşı şeklinde tanıtılırdı. İllüzyonu ciddi bir çehreyle ve bugün bilinen tavrı ile tiyatro sahnesine çıkaran kişi Fransız Robert Houdin’dir.
Aslı Berlin Devlet Müzesi’nde bulunan bir papirüs, ilk illüzyon gösterisinin gene eski Mısır’da gerçekleştirildiğini günümüze iletmiştir. Papirüste yazdığına göre, Dedi adında bir illüzyonist, çeşitli hayvanlar kullanarak firavun Keop’un huzurunda gösteri yapmış. Dedi’nin gösterisi firavunun o kadar hoşuna gitmiş ki sanatçıya çeşitli ihsanlarda bulunmuş ve hayatının refah içinde yaşamasını sağlamış. Dedi, tüm Mısır’da illüzyon gösterileri tertipleyerek meşhur olmuş.
Bir baraj projesiyle sular altında kalan, Mısır’ın Beni Hasan vadisinde bulunan eski bir mezar duvarı resminde Hokka Oyunu“ yapan bir figür vardır.
Hokka oyunu, sihirbazlık oyunlarının en eskisi, belki de ilki olarak bilinir ve Hindistan’dan kaynaklandığına inanılır. Bu oyun, üç kupa ve bu kupalara sığabilecek çapta üç topla, masa başında yapılır. Oyun el çabukluğu prensibi üzerine kurulmuştur. Kupalar ağızları masaya dönük olarak yan yana dizilir, içlerine toplar konulur. Toplar, sanatçının ustalığına göre çeşitli varyasyonlarla kupalar arasında gizli olarak adeta seyahat ederleri Kah tek kupa içinde toplanırlar, kah tüm kupalara yayılırlar. Sonunda ya kaybolurular yahut da olduklarından fazla büyürler.
Ortaçağ Avrupasının tüm panayırlarında hokka oyunu sunan sanatkarlar eksik değildi. Hokka oyunu, ülkemizde de bilinen eski oyunlardan biridir.
Fizik ve kimya gibi bilimler illüzyon alanında yani gelişmelere yol açtı. Panayır sanatçıları hokka oyunu yanında bazı değişik oyunlar da sunmaya başladılar. Gene de bunların el çabukluğu becerisine dayandığını söylemek gerekir.
Ortaçağ sanatçıları arasında, kendi geliştirdiği prensiplerle panayır sanatçılarından ayrılan ve Kral Arthur’un desteğini görmüş en ünlü kişi, İngiliz sihirbazı Merlin’dir. Adı efsanelere karışmış olmakla birlikte illüzyon tarihinin gerçek illüzyonistlerinden biridir.
Ortaçağın sonlarında bazı mekanik prensipler illüzyon sanatına hakimiyet sağlamaya başladı. İllüzyon sanatı alışılmış kalıpların dışında bir gelişim kazandı. Çünkü o dönemlere kadar sanatçılar açık havada çalışan ve çoğunlunun, arkasını sahne olarak kullandıkları arabalarla diyar diyar dolaştıkları bir görünüm içindeydi.
Teknikler geliştikçe illüzyonistler atılım yapmak gereğini duydular. Çünkü gösteriler halkın alıştığı kalıpların dışına taşmağa başlamış ve ilgi çekici bir duruma gelmişti.
17. yy’da illüzyon Çin’de en sevilen gösteri sanatlarından biri durumuna gelmişti. Çinli bir illüzyonist Pu Chu-Ling uzun yıllar gösteriler yaparak ünlü oldu ve meslek hayatının sonlarında “Hayaller Kitabı” adıyla bir kitap yayınladı. Burada hem meslek hayatını anlatıyor ve hem de bazı oyunları hakkında bilgi veriyordu. Kitabın en ilgi çekici bölümü, “Hintli Fakirlerinin İp Oyunu” idi. Pu Chu-Ling bu oyunu devamlı olarak sunmuş ve büyük ilgi görmüştü.
Çinli illüzyonistin bu kitabı batıya ulaşınca, batılı sanatçılar tarafından büyük bir ilgi ve biraz da hayretle karşılandı. Batı dünyasına uzak kalan Çin gibi bir ülkede böyle ciddi çalışmalar yapılıyor olması, Avrupa ve Amerikalı illüzyonistlerin harekete geçmesini sağladı.
Heller adlı Amerikalı bir illüzyonist Hindistan ve Mısır gibi, illüzyon mesleğinin kaynaklandığına inanılan ülkelere seyahatler yaptı. Amacı, kutsal kitaplarda anlatılan Hz. Musa’nın yılan olan değnek ve Hint ip oyunu numaralarının aslını araştırmaktı. Çünkü bu oyunlar batıda gerçek doğaüstü güçlerle yapıldığına inanılan olaylardı. Tabiat üstü kuvvet diye bir kavramın bulunmadığı Heller’in gayretleriyle ilk ispatını duyurmuş oldu.
1840’larda Fransız Robert Houdin adında bir genç illüzyon sanatına yepyeni bir ruh getirdi. Onun gayesi, tiyatro sahnesinde alışılmışın dışında yepyeni bir sanat sunmaktı.
Halk, şimdiye kadar gördüğü sanatçılardan daha enteresan bulduğu bu sanatçıyı çok tuttu. Houdin, illüzyon sanatını, getirdiği yeniliklerle seçkin denilen halk kesimine kabul ettirdi. Fransız kralı Louis Philippe 1845 yılında izlediği Houdin’in gösterisi sonunda ona madalya vererek ödüllendirdi. Bu olay büyük yankılar yaptı. Netice itibariyle illüzyon sanatında yapmış olduğu büyük atılım, Robert Houdin’i modern illüzyonun babası ünvanına kavuşturdu.
Dünyaca ünlü illüzyonistlerin başında gelen diğer bir sanatçı Houdini’dir. 1874 yılında Macaristan’da doğan Houdini, küçük yaşlarda ailesiyle Amerika’ya göç etti. İllüzyon sanatına ilgi duyan Houdini, adını, Robert Houdin’den esinlenerek değiştirmiş ve Harry Houdini olarak tanıtmıştır. Bilinenlerin tam tersine Houdin ve Houdini iki ayrı illüzyonistir.
Houdini takdim ettiği akıl almaz hünerlerle halkın nazarında efsaneleşirken illüzyonist olduğunu her fırsatta söylemiş, kendisinde doğaüstü güçlerin bulunmadığını daima açıklamıştır. Aynı zamanda, illüzyon tekniklerini kullanarak kendilerinde üstün güçler bulunduğunu iddia edenlerin mesleklerini düşürmek için mücadele etmiştir.
31 Ekim 1926 tarihinde, müthiş bir apandisit krizine rağmen sahneye çıkmış, programını başarı ile tamamladıktan sonra bitkin bir durumda hastaneye kaldırılmıştır. Ne yazık ki kurtarılamamıştır.
Aynı dönemler içinde ABD’li Harry Kelar (1849-1922), İtalyan Beneval (1865-1939), ABD’li Haward Thursttan (1869-1936), Harace Goldin (1873-1939), Max Malini, İngiltere’den P.T.Selbit, Hollandalı Dante, Alman Kalenag (1903-1963), Hint Sorcar(1913-1971), ABD’li Lee Grabel, Hollandalı Fred Kaps, ABD’li Daug Henning (1947-2000) illüzyonun dünyada atılan sağlam temelleri üstünde pek çok başarıya imza atmışlardır.Zigfried & Royl’un büyük hayvanlarla yaptığı şovlar illüzyonun farklı bir kulvarını işaret etmektedir.
Günümüzde David Copperfield bilimin ve tekniğin sunduğu tüm imkanlardan maddi boyutunu hiç düşünmeden faydalanarak büyük prodüksiyonlara imza atmaktadır ancak çok kuvvetli bir ekip çalışmasına sahip olduğu da bir gerçektir. Lance Burton belki David Copperfield kadar geniş projelerle gündeme gelmese de o da hatırı sayılır bir üne ve kimliğe sahiptir. İllüzyon camiasının iyi bir temsilcisidir.