İbn Battuta etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
İbn Battuta etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

8 Şubat 2019 Cuma

İbn Battuta Seyahatnamesinden Ötekileştirme Örnekleri

İbn Battuta Seyahatnamesinden Ötekileştirme Örnekleri

Dilara Kahyaoğlu

14. yüzyılda yaşamış olan Battuta Faslı, mensubu olduğu Levâte kabilesi Berberî asıllı olup zamanında Berka'dan Tanca'ya göçmüş. Ve diğer Berberiler gibi Maliki mezhebine mensuptu. Bunu Arap kökenli olmadığının altını çizmek için özellikle yazdım.

Şimdi 14. yüzyılda yani daha Yeniçağ'a henüz girmek üzereyken nereden çıktı bu "ötekiler" diyebilirsiniz.

"Ötekileştirme""Ayrımcılık" Nefret Söylemi" vb. İnsan Hakları bağlamında negatif anlam yüklü kavramlar olarak 20. yüzyılda bir norm haline yani hukukun bir parçası haline getirilmiş olabilir ama bu olgusal gerçeklik;  bundan önceki tarihlerde hatta çok eski tarihlerde belli konularda (özellikle dini ve cinsiyetçi) ayrımcılık ve ötekileştirme yapılmadığı anlamına gelmez. İnsanlar yüzyıllar önce de ayrımcılık yapıyorlardı halen daha yapıyorlar. Nihayet İkinci Dünya Savaşı'ndan sonra yeniden tasarlanan ve demokratik İlkelere göre inşa edilen Avrupa ve Dünya politik sahnesini oluşturan reformist fikirler gökten zembille inmedi. Geçmişte gerçekleşmiş olumsuz örneklerden yola çıkıldı, onlar bir daha olmasın diye çaba harcandı ve buna uygun yasalar, ilkeler, değerler geliştirildi. Bu yapılırken yine geçmişte yaşanmış olumlu örneklerden de yol gösterici olarak yararlanıldı. Meseleye böyle bakarsak kavramın kendisini yeni olabilir ama olgunun kendisi eskidir ve bu bağlamda yaklaşımım anakronik değildir.

Bu yazıda Battuta'nın Seyahatnamesi'nden bir kaç örneğe yer vererek bu iddiayı desteklemeye  çalışacağım. Zamanla örneklerin sayısını arttırabilirim.

Alıntılara geçmeden önce şunu da yapalım, Battuta döneminin tarihsel olgularına kısaca bir göz atalım. Böylece arka plan bilgimizi netleştirmiş ve alıntılayacağım örnekleri belli bir tarihsel bağlam içine oturtmuş oluruz. Tarih bağlamdır. Bağlamını kuramadığımız olgu ve olaylar havada kalır, safsatadan ileri gitmez.



Battuta Zamanında Dünyada Gerçekleşen Önemli Olaylar
1300 (1299)
Osmanlı Devleti’nin kurulması (Osmanlı Beyliğinin ortaya çıkışı demek lazım. Başlangıçta Anadolu’daki diğer beylikler gibi sadece bir beylikti. Nitekim Battuta, Orhan Beyden Bursa hâkimi diye bahsediyor.)[1]

Avrupa’da üniversitelerin kurulması: Paris (1200), Oxford (1167), Cambridge {1209), Salamanka (1218), Napoli (1224), Krakov (1364)


1309
Papalığın Roma'dan Avignon’a taşınması.
y. 1320
İtalya’da kültürel canlanma: Dante (1265 - 1321), Giotto (1266 - 1337), Petrarca (1304 - 1374)

1325
Meksika'da Azteklerin yükselmesi: Başkent Tenoktitlan'ın kurulması

İvan'ın Moskova'yı geliştirmeye başlaması

Bursa'nın fethi (Battuta, bu tarihten sonra Bursa’yı ziyaret ediyor)
1333 
  
Minamoto Şogunluğunun sonu: Japonya’da iç savaş

1337

Fransa ile İngiltere arasında Yüz Yıl Savaşı'nın başlaması


y. 1341    

Asya’da veba salgınının başlaması

1345

  Ankara’nın Osmanlıların eline geçmesi



1348
Veba salgını Avrupa'da.

1349
Singapur'da ilk Çin yerleşimi: Güneydoğu Asya’da Çin yayılmacılığının başlaması


y. 1350

Japonya'da kültürel canlanma

1354

Şehzade Süleyman Paşa'nın Rumeli'ye geçmesi 

1361

Edirne'nin fethi (1368'de başkent)

1368

Çin’de Ming hanedanının hükümdarlığı

1370

Güney Hindistan’da Vijayanagar devletinin egemenliği.
Timur'un tahta çıkması (ölm. 1405)

1377
Arap coğrafyacı ve gezgin lbn Battuta’nın ölümü (doğumu 1309).


Hem tabloya hem de haritalara bakalım: Demek ki; Abbasiler yıkılmış, Mısır'a Memlukler hakim olmuş, Kuzey Afrika'da İslam devletleri var ve İspanya'da Müslümanlar ve Yahudiler henüz kovulmamış (1492'de kovulacaklar)...


1300'lü Yılları Gösteren Haritalar
Burada gösterilen ticaret yolları ana yollardır
Anadolu'nun içinde bulunan çok sayıdaki işlek ticaret yolları burada gösterilmemiş
Gazi beylikleri ortaya çıkmış. Doğu Anadolu'da ve Karadeniz'in kuzeyinde
Moğollar/Tatarlar yönetimde. Bu bölgeler çok sayıda Moğol göçü almıştır.
Bunlar elbette yerli halkla birlikte yaşıyorlardı.
Örneğin Anadolu'da Rumlar ve Türkler vardı. Kuzeyde Slavlar ve Kafkas halkları..


Beylikler isimleriyle kendilerini kabul ettirmişler. Osmanlı beyliği büyümeye devam ediyor.
İlhanlıların durumunu karşılaştırarak inceleyiniz.
Mısır'a, Kuzey Afrika'ya, İran'a ve Arabistan'a bkz. Siyası durumlarına dair neler söyleyebiliriz?

Battuta bu bölgeyi dolaşırken siyasi durum kabaca böyleydi. 


Notlar
[1] "Bizans, Balkanlar'ın çoğu  bölgesini  ele geçirmiş, ama  kenarda  köşede kalmış  birkaç  kent  hariç Ana­dolu'yu  kaybetmişti.  Üstelik  Rus ve Gürcü  kiliseleri  de Müslüman  hükümdarlara  haraç ödüyorlardı.  Yine de Hıristiyan alemi lslam alemi kadar büyük çalkantılar yaşamamıştı. Yakındoğu'daki lslam  toprakları ve kültürü önce Moğollar tarafından yağmalanmış ve  harab  edilmişti,  ama sonra  bu  fatihler  -ilhanlılar  1290'larda,  Altınordu  yakla­şık 1340'ta- lslamiyeti  kabul ettiler:  yani İslam  alemi  toprak  bakımından  kazançlıydı. Yakındoğu   toplumundaki  göçebe  unsurun  güçlenmesi  bile  iki  türlü  okunabilir:  bir yandan  İslam  toplumunu  zayıflatmıştı  kuşkusuz,  ama aynı  zamanda  göçebe  beylerin gazasına yeni  bir ivme kazandırmıştı." Kaynak: Ortaçağ Tarih Atlası, Sabancı Üniversitesi Yayınları, s. 82


Örnekler

1. Yahudi Doktorun Hikayesi [1]

Sultanla otururken başında kuyruklu sarığıyla yaşlı bir adam geldi, selam verdi. Kadıyla  müderris
ayağa kalkıp selamını aldı­lar. Adam, sultanın önündeki sedire oturunca hafızlar geride kal­dı.

Müderrise sordum:

"Kim  bu adam?"  Güldü, cevap vermedi. Soruyu  tekrar et­tim. O zaman şöyle anlattı:

"Bu  ihtiyar  Yahudi  bir  doktordur,  hepimiz  muhtacız  ona. Gördüğün gibi hükümdar ona çok
saygı gösteriyor. Biz de  ayağa kalkar, onu  hürmetle karşılarız."  Bu  tavır  beni sinirlendirmişti; dayanamayıp itiraz ettim:

"Lanetli oğlu lanetli! Sen Yahudisin. Nasıl oluyor da Kur'an okuyanların  daha üstünde bir mevkide oturuyorsun?"

Ona  kızdım,  sesimi  yükselttim.  Hükümdar  bu  davranışım karşısında  hayret etti! Ne dediğimi
sordu. Müderris  benim an­lattıklarımı  tercüme edince Yahudi fena bozuldu, hırslandı, yü­zü
mosmor meclisi terkedip gitti! Oradan ayrılınca müderris ba­na teşekkür ederek şöyle dedi:

"Allah senden hoşnut olsun! İyi yaptın. Şımarmıştı. Senden başkası da ona böyle bir şey
söyleyemezdi, haddini bildirmiş ol­dun!" age., s.

[1] Olay Birgi sarayında, Birgi hükümdarı İsa beyin önünde gerçekleşiyor.

2. Ermenilerle İlgili Bir  Hikaye

Bir defasında  Ermeniler,  Emir Hüsameddın  aleyhine şika­yette bulunurlar. Aslı astarı olmayan,
yalanlarla dolu sözler söy­lerler.  Bunun  üzerine  Melik  Nasır,  Halep  valisine  Hüsameddin'in boğdurulmasını emreder.  Bu ferman çıkınca emirin dos­tu  büyük  kumandanlardan  biri
olaydan  haberdar  olur.  Derhal Melik Nasır'a koşup:

"Sultanımız!  Emir Hüsameddin  kaliteli, seçkin valilerden­dir. Müslümanların  iyiliğine çalışan
ve yolu dikkatli koruyan bir cengaverdir.  Ermeni  taifesi  İslam  ülkesinde  fesat  çıkarmak  ni­yetinde! Hüsameddin  onlara engel olduğu için, Müslümanların gücünü kırmak amacıyla adamcağızı
öldürmeye çalışıyorlar!" di­ye durumu açıklar.

Böylece   Hüsameddin'in   önü  açılır,  ona  makam  elbisesi gönderilir,  memuriyetinin  iadesi
için  ikinci  bir  emir  çıkartılır. Melik  Nasır,  Akuş  adlı, fevkalade  zamanlarda  gönderilen
ulağı çağırtarak  süratle  yola  çıkması  için  emir verir.  Ulak Akuş,  Mı­sır'dan Halep'e bir
aylık yolu 5 günde aşar. Oraya vardığı zaman Halep  valisi,  Hüsameddin'i   mahkumların  idam
edildiği  yere göndermiş bulunmaktadır. Hak Teala'nın yardımıyla Hüsameddin kurtulur, görevine
döner.

Emir  Hüsameddin İle  Buğras  kadısı Şerefüddın  Hamevı'yi Amk [=Amik ovası] denilen yerde gördüm. Burası Antakya, Ti­zın ve Buğras şehirleri arasında geniş bir mıntıkadır. Arazisi be­reketli
olduğu için Türkmenler  hayvanlarıyla  burada  konaklar. age., s. 115

3. Hariciler
....
Buralılar Harici mezhebinin İbadiye koluna mensuptur. Cuma  namazını  öğle  namazı  gibi
dört  rekat  kılarlar.  Namazdan sonra imam Kur'an'dan  bazı ayetler okur, hutbeye  benzer şeyler
söyler ve Hz. Ebubekir,  Hz. Ömer hayırla yadedilir.  Hz. Osman ve Hz. Ali'nin isimleri
söylenmez; sükutla geçilir.  Eğer [bir riva­yetin aktarılması için] Hz. Ali'nin ismini anmak
gerekiyorsa  üstü kapalı olarak  "racül  [=adam]  dedi  ki" şeklinde söylerler.  Mesela "racülden
şöyle  bir  rivayet  var"  yahut  "racül  şöyle  der"  gibi... Kahrolası eşkıya  İbn  Mülcem'e de
selam gönderir, onu rahmetle anarlar! Onun için "Fitnenin  belini kıran ermiş insan" diyorlar!

Bura hatunlarının ahlakı çok bozuk! Erkekler onların edep­sizliğini  hoş görüyor,  ayıplamıyor.
Biraz sonra anlatacağımız  hikaye de  bu  konuya dairdir. [hemen aşağıdaki hikaye]  age., s. 381

4. Umanlı Bir Kadın ve Sultan

Bir gün Sultan Ebu Muhammed,  b. Nebhan'ın yanında bu­lunuyordu . Yüzü çok güzel, alımlı mı alımlı,
genç bir kadın ya­naştı. Önümüzde durdu. Sultana yönelerek:

"Ebu Muhammed! Şeytan kafamda cirit atıyor, azdım!" de­di.

Sultan:"Git! Şeytanını da kov gitsin!" cevabını verdiği halde kadın ısrar ediyordu:

"Senin  yanındayken  gücüm  yetmiyor  buna  Ebu  Muham­med!"

Ama Sultan kararlıydı: "Buradan git de ne istersen yap!" dedi.

Daha sonra öğrendiğime göre böyle kadınlar sultana yanaşı­yor,  onun  himayesine  girerek   türlü
çirkeflere  bulaşıyormuş. Bunların ne babaları ne de akrabaları kıskançlıklarını belli eder! Buna
güçleri  yetmez. Çünkü  kadını  öldürseler  derhal öldüreni öldürürler. Zira kadın sultanın
himayesinde olur! age., s. 383

5. Tavşan Etiyle İlgili Bir Hikaye

Şehre  geldiğimizde  ahali  bizim  iki  elimizi  yana  indirerek namaz  kıldığımıza  şahit  olmuş.
Oralılar  Hanefi  oldukları  için Maliki mezhebini ve onun namaz kılma usulünü bilmiyorlar tabii... Maliki mezhebince  namazda  elleri  iki yana salmak,  muh­tar  [=seçilen,  uyulan,  amel
edilen]  görüştür.  Sanubluların [1]  bir kısmı  Irak  ve  Hicaz  yörelerini  görmüş  olduklarından,
oralarda yaşayan Şiiler in ellerini  yana salarak  namaz kıldıklarını  da biliyorlar! Bu benzerlikten  ötürü  bizi Şiilikle itham ettiler; art arda sorular sordular! Onlara Maliki olduğumuzu  anlatmaya çalıştık­sa  da  inandıramadık, yüreklerinde  kuşku  devam  etti.

Nihayet belde naibi [=yöneticisi], hizmetçileriyle bir tavşan gönderdi bi­ze. Bizim ne
yapacağımızı izlemesini  tembih etmiş adamcağıza! Tavşanı  kestirdim,  pişirdim,  hep  beraber
afiyetle yedik! Hiz­metçi  bu  duruma şahit olunca  efendisine  gidip  durumu  anlatı­yor. İşte
o zaman hakkımızda  uyanan kuşku yok oldu; ardından gelsin ziyafetler! Hemen ağırlamaya başladılar bizi! Zira Rafiziler tavşan eti  yememektedirler. age., s. 443
....
[1] Sinop şehrinden bahsediyor.

***
Kaynak: İbn Battuta Seyahatnamesi, Ebu Abdullah Muhammed İbn Battuta Tancı,  Özgün adı: Rıhletü İbn  Battuta- Tuhfetü'n-Nuzzar fi Garaibi'l-Emsar ve Acaibi'I-Esfar, Yapı  Kredi Yayınları, 2. Baskı: İstanbul,  Nisan 2004
Çeviri, inceleme ve Notlar: A. Sait Aykut

6 Şubat 2019 Çarşamba

Saruhanlı Beylerin Ölü Gömme Ritüeli

Saruhanlı Beylerin Ölü Gömme Ritüeli

İbn Battuta

Mağnisiye [Manisa] Sultanı
Şehrin hükümdarı Saruhan adında  biridir.[1] Buraya girdiği­mizde  onu  birkaç  ay evvel  ölmüş
oğlunun  türbesinde  bulduk. Bayram gecesi[2] ile sabahını anne baba bu türbede geçirmişler. Çocuğun cesedi  yıkanıp  hazırlanmış,  kalaylı,  demir  kaplı  tahta bir tabut içine konmuş ve cesetten  çıkan kokunun  kaybolması için  çatısı  açık  bir kubbeye  asılmıştı.[3]  Bir süre sonra  çatı örüle­cek, tabut yere indirilecek,  üstüne de ölünün elbiseleri  örtüle­cekti. Pek  çok hükümdar için böyle yapıldığını daha önce gör­müştüm  ben...

İbn Battuta Seyahatnamesi, cilt, YKY, s. 426
Çeviri, İnceleme ve Notlar: A. Sait Aykut
Saruhan Beyin Manisa'da bulunan türbesi. Ön cephe
Yazıda bahsi geçen oğlunun türbesiyle mimari açıdan benzerlik göstermesi mümkündür.
Yan cephe.
Kaynak



Notlar (Kitabın kendi notları)
[1]  Manisa  sultanı  Saruhan  ve  Beyliği:  Eski  Lidya  bölgesinde  teşekkül  eden  bu Türkmen
Beyliği,  Batı Anadolu'da  içeriden  Ege sahillerine doğru  yayılarak  Manisa, Menemen,  Demirci,
Nif  (=Kemal  Paşa), Turgutlu,  Tarhanyat (=Ilıca),  Akhisar,  Urganlı gibi başlıca şehir ve kasabalara sahip olmuştur. Beyliği kuran Saruhan Bey'in Ha­rizm kumandanı  iken Anadolu Selçuklularının  hizmetine giren Saruhan adlı  bir ku­mandanın  torunu olduğu sanılmaktadır. Saruhan  Bey 705/1305 yılında Manisa ve ci­varına  yayılarak fütuhata  başladı, 1313'te Manisa'yı aldı, tesis ettiği donanma ile Foça, Naksos ve Sakız'daki Cenevizlileri  vergiye bağladı. Bazen  yalnız, bazen  Aydınoğullarının  donanmasıyla  müşterek  deniz seferleri  yapıyordu.  Saruhan  Bey 746/1345 yılında vefat etmiş ve Manisa'ya gömülmüştür.
Bkz.: Uzunçarşılı, Age., s. 86.

[2]  Manisa'da bayram: 22 Ağustos 1333'e denk geliyor.

[3] Saruhan'ın   küçük   oğlunun   cesedinin   yıkanıp   kubbeye  bırakılması:  Altay Türklerinin,
ölüleri ağaca bırakmalarına benziyor. Eski Türklerde, özellikle Altay ve Sibirya  Türklerinde
yaygın  olan  ritüel,  ölüyü  ağaca  bırakmaktır.  Bugünkü  Kuzey Amerika Kızılderililerinde ve Avustralya yerlilerinde de rastlanan bu adette ceset bir tabut içinde ağacın  üstüne  asılır;  havada  çürüyüp  tabut yere düşünce  kemikler  gö­mülür. Bu  adete Türk kabilelerinden Tonguzlarda, Kitanlarda, Yakutlarda, Kırgızlar­ da ve Eski Bulgarlarda  rastlanır. Burada maksat ne olabilir? Ya ölüyü göğe yaklaştır­mak veya  kemikleri  muhafaza  edebilmek  için çürüyebilen  kısımlardan  kurtulmak; zira ruhun  kemikte olduğu  inancı vardı  bazı kadim Türklerde.  Bkz.: Jean-Paul  Ro­ ux, Türklerin  ve Moğolların  Eski  Dini, çev. Aykut  Kazancıgil,  İstanbul, 1994, s. 220; Ramazan Şeşen, lbn  Fazlan Seyahatnamesi, İstanbul, 1995, Bedir Yay., s. 122.