Tarih Öncesi Dönem etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Tarih Öncesi Dönem etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

12 Temmuz 2021 Pazartesi

Göbekli Tepe Posteri

Göbekli Tepe Posteri

Tıklayarak büyütebilirsiniz. Bilim ve Teknik dergisinin 2014 yılında çıkardığı bir ek. Eğitimde ders aracı olarak kullanılabilir. Posterin incelenmesi ve buradan üretilecek sorularla etkili ve zevkli bir ders işlemek mümkün. 


Kaynak  https://ekitap.site/tr/details?no=42059&c=4u158

şu da kullanılabilir  https://ekitap.site/tr/details?no=165662&c=4100

11 Temmuz 2021 Pazar

İnsanlık Tarihinde "Anaerkil Dönem" Yaşandı mı?

İnsanlık Tarihinde "Anaerkil Dönem" Yaşandı mı?

 



Laussel Venüsü’nün tarihi, MÖ 19.000 civarıdır. Dordogne'da bir mağaranın duvarlarına oyulmuş bir alçak kabartmadır ve kırmızı aşıboyası ile boyanmıştır. Yü­zünde hiçbir yaşam belirlisi olmayan ama berberden çıkmışçasına düzgün ve omuz­lara dökülen saçları, iri memeleri ve cinsel organını sergileyecek kadar açık bacakla­rıyla oturmuş bir kadın figürüdür. Dirsekten kıvrılmış sağ kol yarımay şeklinde bir bizon boynuzu tutmaktadır.

Erken Avrupa sanatının pek çok benzer örneğinde olduğu gibi, insanlık tarihi­nin % 90'ında dişi cinsin elinden çıkmış bu eserdeki apaçıklık; hem çarpıcı hem de anlamlıdır. Kendisine tapınma şekli dikkate alınarak, bir anaerkil toplumun dinsel törenlerine egemen olan "Büyük Kozmik Ana"nın bir türevi olan Paleolitik Tanrı’yı temsil ettiği kabul edilmiştir. Bir yoruma göre kadın; erkeğin ve çocuğun hayvan ruhlarıyla birlikle mistik bir topluluk olarak düşünüldüğü, maskeli dinsel danslara başkanlık eder. Daha düşük bir olasılıkla, mağaranın, "Büyük Dünya Ana­sının, türbe-labirent cinsel organı" olduğu ve "kan-kadın-ay-bizon boynuzu-doğum- büyü-yaşam dönemi"nin sürekli bir kutsal enerji yankılanması veya bir uyum için­de benzeştiği mağara-yaşamı betimlemesinin doruk noktasını oluşturur.

Tarihöncesi toplumun anaerkil karakteri Marks ve Engels'ten başlamak üzere pek çok kuramcı tarafından kabul edilmiştir. Ancak anaerkilliğin sadece en "ilkel' düzeyde işlediği varsayımı, bugün geçerli sayılmamaktadır. Şair Robert Graves, söy­lencelerle ilgili çalışmasında Avrupa'da anaerkil kültürün kökenini ve akıbetini, an­tik tanrısallıktan klasik köleliğe kadının statüsündeki düşüşü izleyerek onaya koy­muştur. Başka araştırmacılar sözün, dilin, ifadenin dişil kökeni, buradan hareketle de bilinçli kültürün kökeni üzerinde durmuşlardır. İnsanlığın uzun ‘'fidanlık” dönemin­de erkekler ava giderken kadın ve çocuklar muhtemelen konuşmayı öğrenmişlerdir.

Öyleyse, erkek çocuklar konuşmayı kız kardeşlerinin yanında öğrendiğine göre, cin­siyet farklılığı yalnız bir ölçüde var olabilmiştir.


Hatta anaerkil ve ataerkil toplumların geniş bir melez biçimler alanı yarata­rak örtüşmüş olabileceği yönündeki güçlü olasılık daha da inandırıcıdır. Gimbutas Kuramı doğruysa (Bkz. s 107). Geç Neolitik "Kurgan halkları'’nın Pontus Steplerine doğru ilerlemesi, sadece Hint-Avrupalıların değil savaşçı, dövüşken geleneklerin de gelişine işarettir. Öte yandan, ikinci bir grup olarak eski Güney Rusya halkı Soromatların gelişinden sonra (ilk İran-Sarmat konfederasyonu dalgası) yeni gelen ana­erkiller MÖ 3000'de kendi ataerkil öncülleriyle kaynaşmıştır. Herodotos bu neden­le Amazon savaşçıların Karadeniz’in güney kıyılarını nasıl terk etlikleri ve yiğit İskitlerle birleştikten sonra Myosyan Gölü'nden yürüyerek üç gün uzaktaki yeni va­tanlarını nasıl kurdukları üzerine ilginç bir öykü anlatmaktadır. Öykü, arkeologlar Soromat mezarlarındaki kadın savaşçıların iskeletlerini ortaya çıkarıncaya kadar tamamen uydurma diye reddedilmişti. Mezarı Don Nehri üzerindeki Kolbiakov’da bulunan, bir bağbozumu sonrası sükûnetindeki bir Soromat prensesi, savaş balta­sıyla gömülmüştür.

Her iddialı öğreti gibi, tarihöncesine feminist yaklaşımın da aşırılıkları vardır.

Ama bu yaklaşımı tamamen reddetmek de mümkün değildir,

"İnsanlığı doğadan, nesneyi özneden... ve üniversiteleri evrenden ayırdığımız için, (...) Buz Çağının kutsayıcı ve efsane yaratıcı düşüncesini anlamak, özellikle bir şair veya mistik için çok zordur. Ortaya çıkardığımız her heykel, her tablo; Buz Çağı insanlığının bir sanat kültürü, hayvanlara ve kadınlara duyulan sevgi olduğunu haykırdığı halde kul­landığımız dilin kendisi. (...) aletlerden, avcılardan ve erkeklerden söz eder. (...) Toplayıcı­lık da avcılık kadar önemli olduğu halde sadece avcılık tartışılır. Masalcılık tartışılır, ama anlatıcı yaşlı bir ay rahibesinden çok yine bir avcıdır. Yetişkinliğe geçiş töreni icat edilmiştir ama bu törenden geçerek yetişkinliğe kabul edilen gelinlik çağında bir genç kız değil, büyük bir avcı olmanın eşiğindeki bir delikanlıdır.”

Nasıl tanımlanırsa tanımlansın, genellikle Batı uygarlığının kökeninin, Yahudi- Hıristiyan geleneğinde ve Klasik Dünya’da olduğu düşünülmektedir. İster Yehova, ister Zeus-Jüpiter olsun her iki kaynak kültüre de erkek Tanrılar egemendir. Ama çok uzun erken dönem boyunca dişi Tanrıların olduğu da unutulmamalıdır. Narin, kırıl­gan bir tür olarak kaldığı sürece, insanlığın sadece öldürme ve ölümün erkek, üreme ve doğumun dişi rolü tarafından harekete geçirildiği kabul edilebilir.

Her ulus, her halk, her insan uzak geçmişte kalmış bir cennet düşlemiştir. Ro­mantiklerin, milliyetçilerin. Marksistlerin hep kendilerine özgü, idealleştirilmiş Cen­net Bahçeleri, yarı efsanevi Altın Çağları vardır. Şimdi feministler aynı şeyi yapmak­tadırlar.  Laussel Venüsü ve benzerleri, erkek zevkinin bir seks aracı değildir. Aslında o, Venüs de değildir.

Kaynak: Norman Davies, Avrupa Tarihi, s. 93-94

[1864'te ilk kez böyle bir heykelcik keşfeden amatör bir arkeolog olan Paul Hurault, bu heykelciklerin cinsel olarak yüklü doğası nedeniyle, onlara aşk, güzellik, arzu ve seks tanrıçası Venüs'ün adını vermeyi seçti.] DK not


Yüzü Olmayan "Venüs" Örnekleri

Dolni Vestonice Venüsü

Lespugue Venüsü

Willendorf Venüsü


Sorularla Analiz

1. Bir kısım Paleolitik Dönem figürin ve kabartmalarında temsil edilen kadınların yüzlerini yapmadıklarını görüyoruz. Halbuki heykelciğin diğer ayrıntılarına baktığımız zaman, isteseler kadınların yüzünü yapacak sanatsal beceriye sahiplermiş. 

-Neden bu kadınların  yüzlerini ayrıntılı olarak betimlememiş olabilirler?  Düşünelim, fikir yürütelim. Bu konuda başka yorumlara da bakın ama daha sonra, önce siz yanıt verin. 

-Bir de şunu düşünelim; bu  soruya verdiğimiz yanıtların/yorumların doğruluğundan emin olma ihtimalimiz nedir? Gerçek cevabı tam olarak bilme ihtimalimiz nedir? Neden?

2. Kim yapmış bu heykelciği? Yani bunu yapan sanatçı, kadın mı erkek mi? Argüman geliştirerek düşünelim. 

3. Bu heykelcikler neyi temsil ediyor olabilir? Amaç neydi? Neden bunları yaptılar? Bu heykelciklerin onların toplumsal hayatında nasıl bir işlevi olabilir?

4. Yazar anaerkil dönemle ilgili neler diyor? İddiası/tezi nedir? 

5Gimbutas Kuramı nedir? 



ayrıca bkz.

https://www.donsmaps.com/lacornevenus.html

https://mymodernmet.com/the-venus-of-willendorf/

https://en.wikipedia.org/wiki/Art_of_the_Upper_Paleolithic

https://en.wikipedia.org/wiki/Venus_of_Willendorf

https://en.wikipedia.org/wiki/List_of_Stone_Age_art

10 Temmuz 2021 Cumartesi

Avcı Toplayıcılarla İlgili Temel Soru

Avcı Toplayıcılarla İlgili Temel Soru

 

İskitli Okçu
y. 520 ile y. MÖ 500 arasında

Örgütlü siyasal topluluğun veya ''devlet"in kökenleri, neolitik çağdan önce ender görülmüştür. Marksistler dahil bazı kuramcılar; Bronz ve Demir çağlarının kabileleri veya kabile şeflikleri, başka bazı kuramcılar ise; tarımdaki Neolitik Devrim ve buna bağlı olarak yerleşik yaşamın gelişmesi üzerinde durmuşlardır, örneğin V. Gordon Childe'a göre, devlet örgütlenmesinin akrabalığa değil de sabit iskâna tabi olduğu önkoşulları arasında birbirinden farklı unsurlar olan, toprak üzerinde egemenlik, sermaye fazlası, simgesel anıtlar, uzak mesafe ticareti, işbölümü, katmanlara ayrıl­mış toplum, bilimsel bilgi ve yazı sanatının bilinmesi yer almaktadır. Bu tür önkoşul­ların varlığına ilk olarak Mısır ve Mezopotamya ile Antik Yunan kent-devletlerinde rastlanmıştır (Bkz. Bölüm II).

Ancak karmaşık avcı-toplayıcı toplumunun analizi, konuyu zaman içinde çok daha gerilere götürür. Avcı-toplayıcıların veya toplayıcı-avcıların kısa sürede orta­dan kalkmamalarını tarımın ilerlemesine bağlamak mümkün görünmemektedir. Ter­sine, çünkü milyonlarca yıl boyunca bitmez tükenmez "boş zamanları" olmuş ve bolluk içinde yaşamışlardır. Gelişmeye başlayan tarıma yabancı değildirler ama marji­nal veya tamamlayıcı bir faaliyet olması dışında tarımı reddetmişlerdir. Dahası, tarihöncesinin sonraki aşamalarında farklılaşmış uzmanlıklara izin veren bir toplumsal yapı geliştirmişlerdir. Bazı gruplar, durmadan gezen avcı- savaşçılara ve yerleşik toplayıcılara ek olarak yeni bir süreç olan balıkçılıkta, de­niz ürünleri, yabani ot ve kabuklu yemiş toplamada, tuzakla kuş avlamada ustalaşabilmişlerdir. Başka gruplarsa, federasyonların ve bölgesel ittifakların örgütleyicisi veya müzakerecisi olarak uzmanlaşmayı tercih etmiştir. Başka bir deyişle "avcı- toplayıcı" unvanı, aynı zamanda bir siyasal temsilci sınıfı da içerir. Tarihsel sorun, Kuzey Amerika,  Avustralya ve Yeni Gine yerlileriyle ilişki ve karşılaştırma halinde ele alınabilir.

Bu nedenle avcı-toplayıcılarla ilgili temel soru, "nasıl olup da yüksek bir tarım ve siyaset toplumu düzeyine eriştikleri” değil; “başlangıçtaki yaşam tarzlarının onla­ra sağladığı güvenli, müreffeh ve psikolojik olarak özgürleştiren avantajlarından vazgeçmeye onları neyin ikna ettiği"dir veya en azından öyle görünmekledir.

Norman Davies, Avrupa Tarihi, İmge Yayınları, s. 92-93


TARTIŞALIM

1. Yukarıdaki soruyu Göbekli Tepe bağlamında ele alıp yanıtlarsak nasıl bir sonuca/cevaba ulaşırız? 

2. Özel soru: Resmi görülen figür, avcı toplayıcıları temsil ediyor mu? Nedenleriyle birlikle düşünelim.. 


Birinci soruyu cevaplamak için yeterli bilginiz olmadığını düşünüyorsanız; şu belgeseli izleyebilirsinzi. https://youtu.be/s35TW70K4CU

İkinci soru için "Avcı-Toplayıcılar" ile "Savaşçı Göçebeler" (Barbarlar, İskitler, Hunlar, Keltler vb.) konularında bilgi sahibi olmak gerekir. 

19 Aralık 2019 Perşembe

Tarım Havzası Mumyaları - Tarim Basin Mummies

Tarım Havzası Mumyaları - Tarim Basin Mummies

Dilara Kahyaoğlu

[Türkiye'de kaynak bulunmayan bir konuda yazdım. Birinci elden kaynaklardan yararlandım. Görselleri kaynaklardan taradım, nereden aldığımı tek tek belirttim. Bu ülkede (ve dünyada) komplo teorilerine maruz bırakılan bu konuda okumak istiyorsanız metne bir göz atınız.]


***
Kurumuş derisi ve çökük göz boşlukları dışında uyuyan bir adama benzeyen kişiye bakınca garip bir duyguya kapıldım ve böylece çağımızın çok eski yüzyıllarında bu kasvetli Lop bölgesine yerleşmiş ve herhalde buradan hoşlanmış olan yerli halkın bir temsilcisiyle karşı karşıya olduğumu  hissettim. 
Aurel Stein, 1928
Zaghunluk'ta bulunan bu kişinin mumyalaşma yaşı MÖ 1000 ile 600 arasında tarihleniyor.
Yüzüne aşı boyasıyla dövme yapılmış olan bu kişinin ağzı açılmasın diye bağlanmış.
Tarım Mumyalarını ilk keşfeden kişiler İsveçli Sven Hedin, Alman Albert Von La Coq ve İngiliz Aurel Stein'dir. 20. yüzyılın başında bu kişiler İpek Yolu üzerinde bulunan vaha kentlerini araştırmak için buralara gelmişlerdi. Bu sefer sırasında mumyaları bulmuş, fotoğraflarını çekip, tanımlamışlardı.
Çinli arkeologların son yıllarda yaptığı araştırmalar sırasında ortaya çıkan mumyalar ise bu konuyu hem ilgi hem de tartışma odağı haline getirmiştir. Çinlilerin bulduğu mumyaların bir kısmı çok daha eski bir döneme aittir, çok az bozulmuştur ve fiziksel yapıları Çinlilerden ve/veya o bölgede şu anda ikamet edenlerden farklıdır. Batılı araştırmacılar bunların Hint-Avrupa kökenli olduğunu söylerken Çinliler bu konunun sadece bu yönüyle dile getirilmesini eleştiriyor.
a1. Aşağıdaki mumyalaşmış kadın bu şekilde bulunmuş, Zaghunluk Mezarlığı
[Görselin Kaynağı: Wang Binghua]

a2. Tarım'da bulunan mumyalardan birinin sarı saçları var. Günümüzden bir sanatçı bu kişinin
yaşarken nasıl göründüğünü hayal etmiş (sağ)
Yalnız dikkat! Kadının yüzünde dövme var ve yeniden çizimde bu ihmal edilmiş.
Esas onlarla birlikte bu yüzün nasıl göründüğünü hayal etmek lazım. Bu haliyle modern bir
kadın izlenimi veriyor ve bu da yanlış bir algı oluşmasına neden oluyor. 
Tarihi canlandırdığını iddia eden görseller daima eleştirel
bir gözle incelenmeli.



Uzun cadı şapkalı kadınlardan biri
Üzerinde; yünlü etek ve bluz, koyun postundan bir pelerin ve deri
ayakkabılar var. Sol eli deri bir eldiven içinde.
[Fagan]
Mumyaların yakın dönemde yeniden gündeme gelmesi sağlayan kişi de Pennsylvania Üniversitesi'nde Çin dilleri ve edebiyatı profesörü olan Victor Mair.  Mair, mumyaları ilk kez 1987 yılında müzede görüyor o anda işi gereği Sincan eyaletinde bulunan Urumçi şehrindeki bir müzede bir tur grubuna liderlik ediyormuş. Orada, camın altında, yakın zamanda keşfedilmiş bir ailenin her biri uzun, koyu mor yünlü giysiler ve keçe çizmelerle kaplanmış cesetlerini - bir erkek, bir kadın ve iki ya da üç çocuk- görür.  O ilk anı Mair şöyle anlatıyor: “Çinliler 3 bin yaşında olduklarını söylediler, ancak cesetler daha dün gömülmüş gibiydi.” Fakat asıl şok, Mair'in yüzlerine yakından baktığı zaman geldi. Orta Asya halklarının çoğunun aksine, bu cesetlerin belirgin beyaz veya Avrupalı ​​özellikleri vardı - sarı saçları, uzun burunları, derin gözleri ve uzun kafatasları-. “Bir tur grubuna liderlik yapmam gerekiyor olsam da, o odadan çıkamadım. Bu insanlar kimlerdi?”

En eski mumyaların bulunduğu yerlerden biri de  bugün kurumuş olan Lobnur tuz gölü yakınlarındaki yerler ve Kavrighul mezarlığıdır. MÖ 1000 yılından önceye ait mumyalar basit bir dokumaya sarılı olarak gömülmüşken MÖ 1000'den sonra kalanlarda ise sofistike bir değişim olduğu gözlenmektedir. Bu mumyalar yünlü şapkalar, ekose battaniyeler, tamamen giyinmiş olarak, pantolonlu, renkli, işlemeli çoraplı, gömlekli olarak bulunmuştur. Bu kişilerin hala daha bozulmamış olan sarı ve kızıl saçları, Mongoloid olmayan yüz ve beden hatları, örneğin uzun parmakları ve ayakları, ince uzun bir yüzleri vardır. Batılılar bunların Kafkasya ya da Avrupa'dan gelenler olduğunu söylemekte hatta Hint Avrupalı olduğu iyi bilinen Toharların ismi telaffuz edilmektedir.
Bu haritada İpek Yolu'nun geçtiği yerler ve bu bağlamla ilgili görülen şehirler, bölgeler gösterilmiş.
Kültür Birliği bulunan yerler sayılarla gösterilmiş noktalı bir çerçeve içine alınmış
Araştırmaya konu olan arkeolojik siteler kırmızı üçgendir
Küçük haritada mumyaların bulunduğu yerler ayrıntılandırılmış. Çıkarılan mumyalar işte bu
sitelerin ismiyle anılıyor. Örneğin: Zaghunluk Adamı, gibi.
Gömü yerlerinin daha çok Tarım Nehri ve kolları üzerinde olduğu görülüyor

Bu harita biraz daha ayrıntılı olabilir.
Çift isimli yerler de belirtilmiş, bu önemli bir fark ve bilinmesi gereken bir bilgi.
Aksi takdirde metinleri izlemek, bağlantı kurmak zor oluyor.
New Research on East-West Exchange in Antiquity, 2014
Toharlar için bkz.
Görselin kaynağı: Fagan, Eski Dünyanın Yetmiş Büyük Gizemi, s. 170


Bağlama Uygun Ara Metin: Toharlar
Toharlar bugün yok ama bazı yazılı belgelerden kullandıkları dilin kökeni çözülebildi. Toharların atalarının MÖ 4. binin ortalarında Volga-Ural bölgesinden ayrılarak doğuya doğru başlayan büyük göçün parçası oldukları düşünülüyor. Afanasevanlar olarak bilinen kültüre ait olan bu insanlar Sincanın kuzeyindeki Altay Dağları ile Minusinsk Havzasına yerleşmişlerdi. Afanasevanların MÖ 2000 yılında Tarım Havzasına yerleşmek  üzere yeni bir göç yaptıklarına dair kanıtlar da var. İpek Yolu'nun güney bölgesinden  saf Toharca metin kalmamasına rağmen Hint belgelerinde Toharca'dan alınmış kelimeler ve kişi adları bulunmaktadır. Bu bölge (Tarım Havzası) Çin'de Budizm'i ilk benimseyenlerin bulunduğu, mağara duvarlarına resimler yaptıkları, manastırlar kurdukları bölgedir. Buralardan çok sayıda el yazısı koleksiyonu ele geçirilmiştir. Ele geçirilme ifadesi tam olarak doğrudur çünkü buraları ilk bulanlar bu yazılı belgeleri Avrupa'ya götürmüştür. Budizm yazılı söze büyük önem veren bir dindi  gerek görsellerle gerekse metinlerle kendilerini ifade etmeyi düstur edinmişlerdi. Bulunan bu yazılı belgelerin bir kısmı Sanskritçe yazılmış diğerleri yerel dillerden oluşmuştu.  Dillerden ilki Hotan-Saka'ca olup İran grubuna dahil bir dildir. Mumyaların çoğu Hotanca'nın görülmediği bölgeden gelmektedir ve burası Toharların bilinen dağılım ve yerleşimleriyle uyumludur. Bu bilgiden yola çıkan araştırmacılar, bu mumyaların (özellikle en eskilerinin) Toharlar veya onlarla genetik ve dilsel açıdan (linguistik) bağlantılı bir grup oluğunu düşünmüştür. Araştırmalarda bazı temel kelimeler kullanılarak karşılaştırma yapılmıştır ki bu çok sık baş vurulan bir yöntemdir elbette elde yazılı kaynaklar varsa... Nitekim Hititler üzerine yapılan araştırmalarda da ilk yol gösteren kelimelerden biri; su kelimesinin (İngilizce water) Hititçe vatar kelimesi ile benzerliğini keşfetmek olmuştu (ilk kelime Sümerce ideogramla yazılmış olan ekmekti).

Aşağıdaki tabloda temel kelimelerin karşılıkları yazılmıştır. İlki Toharca diğeri İngilizcedir.
  • Pacer......Father
  • Macer.....Mother
  • Procer.....Brother
  • Ser..........Sister
  • Keu.........Cow
  • Okso.......Ox
  • a(u).........Ewe
  • twere......Door
  • nuwe......New

Hamiwupu mezarlığında bulunan ekoseli, çok renkli dokuma yün kumaş
[Görselin Kaynağı: Wang Binghua]

Çizgili, çok renkli dokuma yün kumaş Zaghunluk mezarlığından çıkarılmış
[Görselin Kaynağı: Wang Binghua]

Tekrar mumyalara dönersek... Mumyalar Çin'in kuzeybatısındaki Tian Shan'ın ("Göksel Dağlar") kurak eteklerine ve güneyden 150 mil uzaklıktaki Taklamakan Çölü'nün eteklerine dağılmış mezarlık alanlarından geliyor. Çinli arkeologlar buraları son 16 yıldır kazıyor ve 100’den fazla mumya çıkarmışlar. Hepsi şaşırtıcı derecede iyi korunmuş durumda. MÖ 2000-MÖ 300 arasına tarihlenen bu bedenler, dünyanın tarih öncesi mumyalar kataloğuna önemli bir katkı sağladı. Eski Mısır mumyalarının aksine, Sincan mumyaları; yönetici ya da soylu kesimden değildi dolayısıyla bilinçli bir şekilde mumyalama prosedürlerine maruz bırakılmamıştı. Onlar sadece taşlık çöle gömülerek korunmuşlardı. Orada gündüz sıcaklıkları genellikle 100 derecenin üzerine çıkar. Bu ısıda bedenler hızlı bir şekilde kurumuş, yüz kılları, cilt ve diğer dokular büyük oranda bozulmadan kalmıştır. https://www.discovermagazine.com/planet-earth/the-mummies-of-xinjiang

Tüyleri başa ya da şapkalara takıyorlar
Yün dokuma bir battaniyeye sarılmış
[Görselin Kaynağı: Wang Binghua]

a3. Bir çok mumyanın ellerinde, yüzlerinde ve bedenlerinin çeşitli yerlerinde
dövmelerin olması bunun yaygın bir adet olduğunu gösteriyor.
Zaghunluk'ta bulunan mumya kadının elleri bunlar. (bkz. a1, a2)
[Görselin Kaynağı: Wang Binghua]

Çölün kuraklığının cesetlerde yol açtığı hızlı kuruma nedeniyle çok iyi durumda saklanmış mumyalar; birçok Kafkas ırkı kökenlilerin fiziksel özelliklerini paylaşıyorlar: uzun gövdeler, açılı yüzler, gömülü gözler ve çoğu sarışından kırmızıya, kırmızıdan koyu kahverengiye kadar değişen, genelde uzun, kıvırcık ve örgülü saçlar... Mumyaların bedenlerinde çeşitli biçimlerde ve çok sayıda dövmeler vardır.

Giysiler ve tekstil ürünleri, Hint-Avrupa neolitik kıyafet teknikleriyle ortak bir kökene veya ortak bir tekstil teknolojisine işaret eder. Çerçen Adamı kırmızı renkli kabartma çizgili kumaştan tunik ve tartan desenli pantolon giyerek bulunmuştur. Tartan tarzı kumaşı inceleyen tekstil uzmanı Elizabeth Wayland BarberHallstatt Kültürüyle ilişkili tuz madenlerinden çıkartılmış kalıntılar ile aralarındaki benzerlikleri öne sürmüştür.
İşlemeli ayakkabılar da (çarık) Zaghunluk mezarlığında bulunmuş
[Görselin Kaynağı: Wang Binghua]

İşlemeli çarık ya da çorap
[Görselin Kaynağı: Wang Binghua]
New York Times'te çıkan Ed Wong'un makalesine göre Çinli yetkililer Mair'in topladığı 52 genetik örnekle ülkeden ayrılmasını engellemiş. Bununla birlikte, bir Çinli bilim insanı -gizlice- kendisine bir İtalyan genetikçisinin test ettiği yarım düzine örneği yollamış.  O zamandan beri Çin, yabancı bilim insanlarının mumyalar hakkında araştırma yapmalarını yasaklamış. Ama, Wong'un dediği gibi, "Siyasi sorunlara rağmen, mezar alanlarının kazıları devam ediyor."
Araştırma sonuçlarını gösteren grafiksel harita
[Görselin Kaynağı: Wang Binghua]
En başta söylediğimiz gibi Çinliler bu bölgeyle yakından ilgileniyor.  Araştırmaları başlatan da sürdüren de onlar. Batılı bilim insanların arasında Toharların yanısıra doğrudan Keltlerin adını telaffuz edenler bu kişilerin Kelt kökenine vurgu yapanlar da var. Ama ortak fikir bu mumyaların genetik olarak bir karışımı yansıttıkları yönünde. Bu konuda araştırma sonuçları beklenmeli. Sonuç olarak araştırma yapanların konuşmaya hakkı var, yapamayanlar; izleyici olur, anlamaya çalışır, öğrenir, düşünür, tartışır (bu iyi bir şey)  veya komplo teorisi üretir.
Xiaohe'nin Güzelliği” özellikle iyi korunmuştur. Xiaohe'den kurtarıldı (Küçük Nehir Mezarlığı) 
Yaklaşık MÖ 1800–1500 yılları arasından kalmadır. [Fotoğraf Elizabeth Barber]
Görsel Kaynak: New Research on East-West Exchange in Antiquity, 2014

Loulan'ın Güzelliği ismi verilen mumya, Urumçi Müzesi
Öldüğünde 45 yaşındaydı, evcilleştirilmiş buğday, tarak, tüy ve sonraki yaşamı için
gerekli olabilecek bir sepet dolusu yiyecekle gömülmüştü. 


Loulan'ın Güzelliği adı verilen bu mumyanın  bulunduğu "Xiaohe mezarlığı, Tarım Havzasında 
bugüne kadar keşfedilen en eski arkeolojik alandır. "Genetik analizlerimiz, Xiaohe halkının annelik soylarının hem Doğu'dan hem de Batı'dan geldiğini, Xiaohe halkında keşfedilen babalık soylarının hepsinin Batı kökenli olduğunu ortaya koydu." https://www.ncbi.nlm.nih.gov/pmc/articles/PMC2838831/
Bu kişinin gömülme yaşının MÖ 1800 civarında olduğu düşünülüyor. Daha muhafazakar tahminler ise onu ilk bin yıla (MS) tarihlendirmektedir.  Dokuma koyun yününden bir şala sarılmış olarak bulunan bu kadının ve yanında bulunan diğerlerinin yanında tarımsal araçlar yoktu. Bu yüzden araştırmacılar bu kişilerin çiftçi olduğunu düşünmüyor [James A. Millward]. Onlara göre bu halk çoban, balıkçı ve avcıydı. Sepet içinde bulunan buğday tanelerinin ise sembolik olduğunu düşünüyorlar. Üremeyle ilgili bir gönderme olmalı bu. Çünkü arkeologlar bazı mezarların üstüne dikilmiş uzun ve çok sayıda sırıklar buldular. Çinli araştırmacılar bunların fallik semboller olduğunu ve çocuk ölümlerinin çok fazla olduğu dönemde üremenin öneminden bahsediyorlar. Nitekim Kadın mumyalarının yanında penis olduğu düşünülen tahta parçalar da bulunmuş. Yine de açıklanması gereken çok fazla şey var.





Küçük Nehir Mezarlığı ("Xiaohe mezarlığı, üste) üzerine dikilmiş onlarca sırık var. En eski mumyaların bulunduğu yerlerden birisi de burası. Karbon testine göre buradaki mumyalar yaklaşık 4000 yıllık. Uygurlar (ve komplo teorisyenleri) her ne kadar bu mumyaların kendilerine ait olduğunu söylese de onların bu bölgeye MS 10. yüzyılda, yani oldukça geç bir dönemde gelmiş olduğu iyi bilinen bir tarihsel olaydır. Dr. Zhou ve ekibi, elde ettikleri genetik araştırma sonuçlarına göre konuşarak; bu insanların (bu en eski mumyaların) Avrupa ve Sibirya halklarının bir karışımı olduğunu ve bu melez grubun buraya gelip yerleştiğini söylüyor. Buradaki halk büyük teknelerle gömülmüş (üsteki resme bkz.) Aslında onların başka bir bölgede yaşadığı ve ölülerini gömmek için teknelerle buraya geldikleri ileri sürülen varsayımlardan biri. Çünkü civarda direklerin oyulup orada şekillendirildiğine dair bir kanıt bulunamamış. Belki de bir zamanlar denizle yakın ilişkisi olan bir halkın geleneğini sürdürüyorlardı,  Nitekim tekneleri tabut olarak kullanma geleneği Vikinglerde de vardır. 

Bu bölge Sakaların da (Hint Avrupalıların İran öbeğinden bir kabileler birliği, Herodot onlardan İskitler diye bahseder) yerleştiği ve kendilerine dair ipuçları, kalıntılar bıraktığı yerlerden biri. Bu bağlamda yine Türk tarihinden iyi bilinen Yüeçilerin de ismi geçiyor. Bazı uzmanlar Yüeçilerin İskitler olabileceğini öne sürüyor. Dolayısıyla bu mumyaları (zaman boyutuyla bakarsak bir kaç çeşit mumya var, burada söz konusu olan eski dönemlerden kalanlar)  İskitler/Toharlar/Yüeçiler ve Kuşhanların kültürel birliği ve sürekliliği içinde düşünme eğilimindeler. [James A. Millward]. Bu bilgiler eşliğinde Millward bunlara Avrupalı denmesinin ve bu şekilde reklamının yapılmasının saçma olduğunu düşünüyor. Bir mumyanın gözünün mavi olup olmadığını bilmenin mümkün olmadığını, bunların İran'la ve Kafkaslarla ilişkilendirilebileceğini ama hem kültürel hem de genetik olarak karışım olduğunu kabul etmenin tarihi gerçeklerle ve araştırma sonuçlarıyla uyumlu olduğunu belirtiyor. Adı geçen yazar,  kendi yazdıklarını bir zaman çizelgesiyle özetlemiş. Bu kıymetli çalışmaya göz atınız: EK1 

İşlemeli başlık
[Görselin Kaynağı: Wang Binghua]

Sepet
İçinde tahıl taneleriyle birlikte Gumugou mezarlığında bulunmuş
[Görselin Kaynağı: Wang Binghua]
Fırfırlı etekleri ellerinde dikmişler elbette.
Dikkatli bakınca tek tek görülebiliyor
[Görselin Kaynağı: Wang Binghua]

Çinli uzmanlar mumyalar üzerinde fiziksel ölçüm yaparken
[Görselin Kaynağı: Wang Binghua]

Üçgen desenlerle işlenmiş yün dokuma. Bugün de aynı desenleri
kullanıyoruz, aynı şekilde işliyoruz. Dokuma Hamiwupu mezarlığında bulunmuş.
[Görselin Kaynağı: Wang Binghua]

Gumugou mezarlığında bulunan çocuk mumyası
Yün battaniyesi kalın çizgili olarak dokunmuş. Çok ince biçimlendirilmiş,
büyük birer iğne haline getirilmiş tahta çubuklarla battaniyeyi iliklemişler.
[Görselin Kaynağı: Wang Binghua]

Zaghunluk'ta bulunan bu kadın mumyasının üzerinde
olağanüstü güzellikte borda renkli bir elbise var
[Görselin Kaynağı: Wang Binghua]


Subeshi, M6 numaralı mezardan çıkartılan kadın mumyasından detay
çok  kalın renkli parçalar dikilerek birleştirilmiş,
hayvan postları herhangi bir işleme tabi tutulmadan olduğu gibi kullanılmış
[Görselin Kaynağı: Wang Binghua]


Subeshi, M6 numaralı mezardan çıkartılan kadın mumyasından detay
Baştaki şapkayı hotoz şapka olarak adlandırmak yanlış olmaz.
 Şapkanın sorguca benzer  bir uzantısı var.
Bu kadın şapkası Orta Asyalı ve Çinli kadınlar tarafından yaygın olarak kullanılıyordu.
[Görselin Kaynağı: Wang Binghua]

Subeshi, M6 numaralı mezardan çıkartılan kadın mumyasının genel görünümü
[Görselin Kaynağı: Wang Binghua]


Keçeden yapılmış ve süslü başlıklar Friglerin kullandığı şapkalara benziyor. Onların da şapkaları böyle sivri bir uçla sona eriyordu. Görselin Kaynağı: New Research on East-West Exchange in Antiquity, 2014



Alt yazılar, ayrıca belirtilmediği, gösterilmediği sürece bana aittir. DK


Ana Kaynaklar
Wang Binghua, Victor H.Mair (çeviren)., The Ancient Corpses Xinjiang, The People Ancient Xinjiang and Their Culture, 1998-1999

Brian M. Fagan, Eski Dünyanın Yetmiş Büyük Gizemi, Oğlak Yayınları, 2002



Victor H. Mair and Jane Hickman (Ed.), Reconfiguring The Silk Road New Research on East-West Exchange in Antiquity, Published for the University of Pennsylvania Museum by the University of Pennsylvania Press. 2014


James A. Millward, Eurasian Crossroads A History Of Xinjiang, Columbia University Press Publishers, New York, 2007 

New Research on East-West Exchange in Antiquity, 2014

https://www.wikizeroo.org/index.php?q=aHR0cHM6Ly9lbi53aWtpcGVkaWEub3JnL3dpa2kvVGFyaW1fbXVtbWllcw, Erişim Tarihi 17 Aralık 2019

https://www.nytimes.com/2010/03/16/science/16archeo.html?pagewanted=1, 15 Mart  2010, Erişim Tarihi 17 Aralık 2019

Diğer kaynaklar metnin üzerinde belirtilmiştir.
Sincan Mumyalarıyla ilgili araştırma ve yayın yapan kişiler konuyla ilgili bir konferansta
bir araya gelmiş ve şu toplu fotoğrafı çektirmişler.
New Research on East-West Exchange in Antiquity 2014
Sincan Arkeoloji Enstitüsü Başkanı  Wang Binghua da aralarında (sağdan ikinci)

EK 1 Sincan Bölgesinin Zaman Çizelgesi
Üzerine tıklayarak büyütünüz o zaman rahat okunuyor.

1. sayfa

2.


3.

4.

5.

6.

7.

8.


9.



Aynı yazarın yakın dönemde çıkmış söyleşisine bakınız. Uygurlar ve Sincan bölgesindeki kriz üzerine konuşmuş.
https://www.georgetownjournalofinternationalaffairs.org/online-edition/2019/4/1/dr-james-millward-on-the-uyghur-crisis-in-xinjiang


Şu linklere de bakabilirsiniz.

Bu makalede genetik araştırmalarla ilgili ayrıntılı bir rapor var




7 Aralık 2019 Cumartesi

Mezar Tepeleri Geleneği Üzerine: Hektor'un Cenaze Töreni

Mezar Tepeleri Geleneği Üzerine: Hektor'un Cenaze Töreni

Dilara Kahyaoğlu

Tümülüs geleneğinin Trakya ve Anadolu'da (ve dünyanın bir çok yerinde) oldukça eski dönemlere ait olduğunu gösteren yazılı, yazısız belgelere, mitlere/efsanelere sahibiz. Bakın Homeros, İlyada'sında bu geleneği nasıl anlatmış.

Pergamon Antik Kenti’nin batısındaki ovada yer alan
tümülüslerin en büyüğü olan Yığma Tepe'nin havadan görünüşü

Hektor'un Cenaze Töreni
Sonra yaşlı Priamos seslendi adamlarına:
“Haydi, Troyalılar, şimdi odun getirin kente,
korkmayın pusu kurar diye Argoslular;
Akhilleus kara gemilerden buraya gönderirken beni,
on ikinci şafak sökmeden size bir şey yapmam, dedi.”

Yaşlı Priamos böyle konuştu.
Dokuz gün odun taşıdılar yığın yığın.
Ölümlülere parlayan şafak sökünce onuncu günü,
Gözyaşı içinde götürdüler Hektor’un ölüsünü,
Koydular yığınların tepesine, verdiler ateşe.


Gül parmaklı şafak sabah erken parlayınca,
Ünlü Hektor’un ölüsü çevresinde toplandı bütün halk.
Hepsi geldi bir araya, topluluk kuruldu,
Parıldayan şarapla söndürdüler odun yığınını,
Söndürdüler ateş gücünün sardığı her şeyi,
Sonra topladı kardeşleri, dostları ak kemikleri,
Hepsinin yanaklarından iri yaşlar dökülüyordu.
Kemikleri alıp koydular bir altın kutuya,
Erguvan rengi yumuşak örtülerle sardılar kutuyu.
Sarar sarmaz indirdiler derin bir çukura.
Ekli kocaman taşlarla ördüler üstünü.
Sonra bir mezar tümseği yapmaya başladılar,
Gözcüler diktiler çepeçevre dört bir yana.
Mezar bitmeden Akalar saldırmasın diye,
Bir mezar tümseği olunca toprak kabara, kabara,
Gerisin geri döndü hepsi kente.

Toplanıp bir güzel kutladılar çok ünlü şöleni,
Zeus Oğlu Kral Priamos'un sarayında,

İşte böyle yapıldı atları iyi süren Hektor'un cenaze töreni.


[Ve İlyada burada biter. Destanda dillendirilen son sözler, son acı bunlar olur.]

Homeros, İlyada (XXIV, 778-805), Eski Yunanca'dan Çevirenler: Azra Erhat, A. Kadir, Can Sanat Yayınları, 1984


Çalışma Soruları

1. Destanda anlatılanlardan yola çıkarak Hektor'u nasıl gömdüklerini betimleyiniz hatta bir resmini çizmeyi deneyebilirsiniz.

2. Arkeolojide bu tip mezarlara tümülüs deniyor. Tümülüslerin, höyüklerden farkı nedir. Karşılaştırınız. [Bu soru, mutlaka bilinmesi gereken kritik bir bilgiye odaklanılması içindir]

3. Yukarıda şiirsel bir dille aktarılan ölü gömme geleneği, Troya'da yaşayan herkes için geçerli miydi? Tartışınız. Görüşünüzü argüman kullanarak destekleyiniz.

....

Şu kaynağa da bir göz atınız. https://arkeofili.com/pergamondaki-en-buyuk-tumulusun-yapim-yontemleri-arastirildi/

2. Soru için şu kaynaklara bakmanız tavsiye edilir.
https://kaynaklarlatarih.blogspot.com/2019/12/tumulus-nedir-kurgan-nedir.html
https://kaynaklarlatarih.blogspot.com/2019/12/hoyuk-nedir.html

6 Aralık 2019 Cuma

Tümülüs Nedir, Kurgan Nedir?

Tümülüs Nedir, Kurgan Nedir?


Kendilerine defineci diyen soyguncuların güya yaptıkları kazı sonucu mahvedilmiş bir tümülüs
Kırklareli’ne bağlı Yündolan Köyü civarındaki C tümülüsü.
Tümülüs, bir mezar tepesidir. Soylu bir kişi için yapılan taş mezarın yerinin belli olması için üzerine  toprak yığılarak külah biçimli bir tepe oluşturulur. Genellikle toprağın akmaması için killi topraktan yararlanılır. Dolayısıyla höyüklerden farklı, bir yerleşim dolgusu değil, altında bir ya da birden fazla mezar olan bir anıt yapıdır. Tümülüs geleneği Anadolu'ya Avrasya steplerinden Trakya üzerinden geldiği için, en yaygın olarak Trakya'da görülür. Ancak Batı ve Orta Anadolu' da ve daha ender olarak
Doğu Anadolu'da da tümülüslere rastlanır.
Tümülüs geleneğinden bin yıl kadar daha eski olan mezar tepeleri, genellikle "kurgan" ya da farklı dolguları nedeniyle ''taşlıtepe" olarak adlandırılırlar. Bunların içinde tümülüsteki gibi taştan yapılma bir mezar odası değil, genellikle toprağa açılmış ahşap mezar odaları bulunur. Tümülüslerin yüksekliği ve büyüklüğü de, onu bırakan kültürün gücü ile bağlantılıdır. 50 m'yi bulan yükseklikte tümülüsler olduğu gibi, birkaç metre yüksekliğinde alçak tümülüslere de rastlanır.

Anadolu'nun en görkemli tümülüsleri arasında, Yassıhöyük Gordion'daki Kral Midas Mezarı olarak adlandırılan tümülüs gelmektedir. Tümülüsler bazen tekil, bazen de onlarca tümülüsün bir arada bulunduğu "tümülüs mezarlığı" şeklinde olabilirler. Bunların en bilinen örneği Sardes çevresindeki Bintepeler'dir.

Metin: Mehmet Özdoğan, 50 Soruda Arkeoloji, Bilim ve Gelecek Kitaplığı, 2011, s. 48-50


EK 1
Tümülüs geleneğinin Trakya'da oldukça eski dönemlere ait olduğunu gösteren yazılı, yazısız belgelere, mitlere/efsanelere sahibiz. Bakın Homeros, İlyada'sında bu geleneği nasıl anlatmış.

Hektor'un Cenaze Töreni
Sonra yaşlı Priamos seslendi adamlarına:
“Haydi, Troyalılar, şimdi odun getirin kente,
korkmayın pusu kurar diye Argoslular;
Akhilleus kara gemilerden buraya gönderirken beni,
on ikinci şafak sökmeden size bir şey yapmam, dedi.”

Yaşlı Priamos böyle konuştu.
Dokuz gün odun taşıdılar yığın yığın.
Ölümlülere parlayan şafak sökünce onuncu günü,
Gözyaşı içinde götürdüler Hektor’un ölüsünü,
Koydular yığınların tepesine, verdiler ateşe.
Gül parmaklı şafak sabah erken parlayınca,
Ünlü Hektor’un ölüsü çevresinde toplandı bütün halk.
Hepsi geldi bir araya, topluluk kuruldu,
Parıldayan şarapla söndürdüler odun yığınını,
Söndürdüler ateş gücünün sardığı her şeyi,
Sonra topladı kardeşleri, dostları ak kemikleri,
Hepsinin yanaklarından iri yaşlar dökülüyordu.
Kemikleri alıp koydular bir altın kutuya,
Erguvan rengi yumuşak örtülerle sardılar kutuyu.
Sarar sarmaz indirdiler derin bir çukura.
Ekli kocaman taşlarla ördüler üstünü.
Sonra bir mezar tümseği yapmaya başladılar,
Gözcüler diktiler çepeçevre dört bir yana.
Mezar bitmeden Akalar saldırmasın diye,
Bir mezar tümseği olunca toprak kabara, kabara,
Gerisin geri döndü hepsi kente.
Toplanıp bir güzel kutladılar çok ünlü şöleni,
Zeus Oğlu Kral Priamos'un sarayında,

İşte böyle yapıldı atları iyi süren Hektor'un cenaze töreni.

Homeros, İlyada (XXIV, 778-805), Eski Yunanca'dan Çevirenler: Azra Erhat, A. Kadir, Can Sanat Yayınları, 1984





Höyük Nedir?

Höyük Nedir?

Mehmet Özdoğan

Herhangi bir yerde kurulmuş olan yerleşim yerinin yıkıntısının bıraktığı yükselti. Yukarıda tanımladımız arkeolojik dolguyu basit bir göçebe çadır yeri için değil, bir topluluğun yerleşim yeri için tanımlarsak, bu dolgunun içindeki kalıntı ve bulgular daha fazla çeşitlenecek ve dolayısıyla dolgu kalınlaşacaktır. En basit kerpiç bir ev bile, sahipleri terk ettikten sonra şu ya da bu neden­le yıkılsa, içindeki işe yarayan yapı malzemeleri başkaları tarafından alınsa bile, mutlaka temelleri, duvarın en alt sırası, tabanı, taban üzerindeki ocak, seki, depo gibi yapı öğeleri ve o dönemde kullanılmış olan her türlü malzeme kırık da olsa, o dolgunun içinde bulunacaktır.

Yerleşmeler her zaman yaşamak için en uygun yer se­çilerek kurulur; en uygun yer de çoğu kez su kaynağı ile bağlantılıdır. Bu nedenle evler yansa, yıkılsa da, yerleşme aynı coğrafi noktada devam eder. Yerleşmeler terk edilse ve farklı bir insan topluluğu o bölgeye herhangi bir nedenle gelse de, gene yeğleyeceği yer çoğunlukla aynı noktadır. Yeni bir ev kurulurken daha önceki yıkıntının molozu düzletilir. Ancak çok ender durumlar dışında, bu yıkıntı tümüyle kazılarak atılmaz. Düzletilen eski molozun üze­rine yeni bir ev kurulur. Dolayısıyla yukarıda tanımladı­ğımız arkeolojik dolgu, kendinden sonra kurulan evin altında, yeni yapılandan farklı niteliğiyle korunagelir. Yerleşim yeri, bu arkeolojik dolguların artmasıyla giderek yükselmeye başlar. Böylelikle yerleşme yeri çevreye göre daha korunaklı hale gelir ve bu alan yeni yerleşimciler için su kaynağının ötesinde tercih sebebi olur. Hep aynı yerde yerleşilmesi sonucunda, zaman içinde bir höyük oluşma­ya başlar. Höyükte her bir yerleşimi temsil eden dolguya "tabaka" adı verilmektedir. Ardı ardına dizili tabakalar, çoğu kez belirli bir kültür dönemini temsil eder. Süreç içinde daha sonra farklı bir kültüre ait tabakalar oluşmuşsa, altta bir çok tabakadan meydana gelen ve kültür birliği olan arkeolojik birime "kültür evresi" adı verilir.
Aşağı Pınar kazısı, MÖ 5200 yılları, 4. kültür katı.
https://arkeofili.com/neolitik-donem-uzerine-prof-dr-mehmet-ozdogan-roportaji/
Ahşap mimarinin yanarak korunmuş durumu. Duvar içinde görülen yuvarlak izler, yanarak ortadan kalkmış olan ahşap direklerin izleridir. Orası şiddetli bir yangın geçirdiği için, yanmış olan tabandan çok sayıda in situ [yerinde]  buluntu ve tahıl örneği çıkmıştır.


Höyükleri oluşturan tabakaların kalınlığı her şeyden önce kullanılmış olan yapı malzemesine bağlıdır. Eğer yerleşimde evler ahşap gibi zamana dayanıksız organik maddelerden yapılmış ise, tabakanın kalınlığı bir kaç cm kadar ince olacaktır. Eğer bu ahşap evde ahşapların arasında çamur dolgu kullanılmış ve ev şiddetli bir yangın geçirmişse, bu çamurun bırakacağı moloz daha kalın olacaktır.
Yapı malzemesi taş ise, taş yeni gelenler tarafından yeni yapılarda kullanılabileceği için, dolgunun
kalınlığı buradan ne kadar taş çekildiğiyle bağlantılıdır. Buna karşılık killi toprağın samanla karıştırılıp güneşte kurutulmasıyla elde edilen kerpiçten yapılan yapılar, genellikle daha kalın arkeolojik dolguların oluşmasını sağlar. Çünkü bu tür yapıların çoğunluğu toprak düz damlıdır ve yalnızca damdaki toprağın kalınlığı bile yaklaşık 50 cm'dir. Duvarlar yıkıldığında kerpiçlerin büyük bir kısmı
kullanılamayacak hale geldiğinden, buraya yeni gelenler bu molozu tümüyle sıyırmak yerine düzlemeyi yeğleyeceklerdir. Kerpiç yapılardan oluşan bir dolgunun kalınlığı birkaç metreyi geçebilir. [Kerpiç, hammaddesi samanla karıştırılmış toprak olduğundan, zamana en dayanıklı yapı malzemelerinden biridir.]

Şanlı Urfa, Lidar Höyük
Höyükte yerleşim sona erdikten sonra, doğal aşınmayla yamaçları dikleşmiş ve tipik höyük görünümünü almıştır.  Höyüğün üst yüzeyinin düz olması en son kültür katının kentsel nitelikli bir yapıya sahip olduğunu göstermektedir.

Dolgu kalınlığını yapı malzemesi dışında belirleyen ikinci öğe, yerleşimdeki yapıların anıtsallığıdır. Eğer arkeolojik dolguyu oluşturan yerleşim surla çevrili, içinde tapınak, saray gibi anıtsal yapılar olan bir kent ise, bunun bırakacağı molozun kalınlığı bazen 5-6 m yüksekliğinde olabilir. Buna karşılık basit çiftçilerin oturduğu bir köyün bırakacağı dolgu kalınlığı göreli olarak çok daha incedir. Ancak her ne olursa olsun, mutlaka her yerleşimden geriye ince ya veya kalın, altındakinden ve üstündekinden farklı bir dolgu, bir tabaka kalacaktır.

Elazığ, Munzuroğlu Köyü
Terk edildikten sonra yıkılmış olan günümüze ait kerpiç yapılar. Yapılar terk edildikten sonra, iki ay içinde
kerpicin erimesiyle höyükleşmeye başlamıştır.
Höyük oluşumunda belirleyici olan, yukarıda kısaca değindiğimiz gibi, doğal çevrenin yerleşim yerine uygun seçeneklerinin kısıtlılığıdır. Bu nedenle özellikle kurak ya da yarı-kurak bölgelerde höyükler daha yüksek ve daha çok katmanlıdır. Örneğin Güneydoğu Anadolu'da ya da Suriye -Mezopotamya'da yüksekliği 50 m'yi geçen, Şan Urfa'da Sultantepe, Adıyaman'da Samsat, Gaziantep'te Songurus, Kilis'te Oylum Höyük gibi höyükler bulunmaktadır.

Yağışlı, su kaynaklarının bol olduğu bölgelerde, yerleşmelerin sürekli aynı yerde bulunması gerekmediğinden höyük oluşumu daha enderdir. Kültürel değişim sürecinde su kaynağı olan herhangi bir noktada yeni yerleşim yerleri kurulabilir. Yerleşimler sık sık yer değiştirdiklerinden, bu tür bölgelerdeki höyüklerin dolgu kalınlıkları genelllikle çok daha azdır. Örneğin Trakya Bölgesi'nde ya da Balkanlar'da bu tür tabakalı yerleşimlerin yüksekliği genellikle 1 ila 3 m kadardır; bunlar arkeolojik yayınlarda "düz yerleşme" olarak tanımlanır.
Bazı höyükler halen yaşayan höyüklerdir. Üzerlerinde günümüzde yaşamın sürdüğü köy ya da kent bulunabilir. Örneğin İstanbul tarihi yarımadada, Sultanahmet çevresindeki çekirdek bölgede arkeolojik dolgunun kalınlığı yer yer 30 m'yi bulmaktadır.

Samsat Höyüğü
52 m'yi geçen yüksekliğiyle Anadolu'nun en büyük höyüklerinden olan ve Atatürk Barajı gölü altında kalan Samsat Höyüğü. Höyükte Neolitik Çağ'da başlayan yerleşim, kesintisiz olarak Ortaçağ'a, Artuklu dönemine kadar sürmüştür. Samsat Höyüğü, Halaf, Obeid, Uruk dönemlerinin bilinen en büyük yerleşim yerlerinden biri olmanın yanı sıra, Roma döneminde eyalet merkezi ve Kommogene Krallığı'nın başkentidir.
Höyüklerdeki yerleşmeler sona erdikten sonra, doğal etkenlerle höyüklerin yüzeyi aşınarak belirli bir biçim alır. Genellikle dik yamaçlar ve düz biçimli tepesiyle höyükler, Anadolu topografyasının tanımlı öğeleri arasındadır.

En üst katmanlardaki yerleşim de toprakla kaplandığında alışık olmayan bir göz, bunları doğal bir yükselti olarak algılar. Ancak kazıldığı zaman höyükler bir "zaman arşivi" gibi geçmişle ilgili bilgiyi verir.
Harran, Yukarı Yarımca Köyü Höyüğü
Höyüğün biçimi, aşınma nedeniyle kubbeli bir görünüm almıştır. Yerleşimin çevresinde sur gibi anıtsal bir yapının bulunmadığı, yamacın eğiminden anlaşılmaktadır .

Resimleri, kitaptaki örneklerden yola çıkarak ben yerleştirdim. Alt yazılar yazara aittir. DK

Kaynak: 50 Soruda Arkeoloji, Bilim ve Gelecek Kitaplığı, 2011, s. 41-47