Gezi etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Gezi etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

27 Şubat 2020 Perşembe

Gezi: Beyazıt Meydanı Mayıs 2019

Gezi: Beyazıt Meydanı Mayıs 2019

Dilara Kahyaoğlu
Mayıs 2019

Yağmurlu ve bulutlu mayıs ayında bir gün burayı gezerken durup bu meydana baktığımda soluğum kesildi bir an. Burası neresiydi? Uzun zamandır buralara gelmemiş ve işin doğrusu meydanla ilgili haberleri de takip etmemiştim. İstanbul Üniversitesinde okuduğum için iyi bildiğimi iddia ettiğim bu yeri artık tanımıyordum.

Üniversitenin önündeki merdivenlerin önü 2019 Mayısı'nda bu haldeydi
Karşıda görülen mavilik Marmara Denizi
Maviliğe doğru dümdüz yürüdüğümüzde Kumkapı'ya ineriz
Bu meydanı hiç bir zaman bu kadar kötü durumda görmemiştim
Mimar Turgut Cansever’in 1958 yılında tasarladığı, İstanbul Üniversitesi’nin ana giriş kapısı
önündeki merdivenler de yıkılmış

Bu bölge Bizans İmparatorluğu zamanında yerleşime açılmış. 4. yüzyıla kadar Forum Tauri (Boğa heykelinden dolayı Boğa Meydanı olarak anılıyormuş) adıyla bilinen meydan, Theodosius'tan itibaren onun adıyla anılır olmuş.  Bugün bu meydandan kalanlar Veznecilerde bulunuyor.

Theodosius Forumu'nun kalıntıları
Arkada görülen binalar Fen ve Edebiyat Fakülteleri (yeşil damlı pembe boyalı)
Sütunların üzerileri ağaç gövdelerinden esinlenerek süslenmiş

Bu dağınıklığın, kötü görünümün sebebi sadece etraftaki tarihi binalarda
görülen restorasyon olabilir mi? Değil. Şu habere bkz. 
Burada görülen Tarihi Beyazıt Camii bir restorasyon aşamasından geçiyor.



İstanbul Üniversitesi'nin giriş kapısı meydanın en yüksek noktasında
yer alıyor. Merdivenler de kötü durumda. Burada restorasyon faaliyeti başlatılmış
daha sonra da her şey olduğu gibi bırakılıp çalışmalar durdurulmuş.
Şu kaynakta bu konuda bir haber var

Meydanın Veznecilere doğru görünümü
Soldaki uzun beyaz bina Eczacılık Fakültesi, onun önündeki tarihi yapıda
Atatürk İlkeleri ve İnkılap Tarihi Enstitüsü faaliyet gösteriyor

Üniversite kapısının sağ tarafı
Buradan sağa doğru dönersek Sahaflar Çarşısı'na,
dosdoğru gidersek Mahmutpaşa'ya doğru gidiliyor.


Beyazıt Devlet Kütüphanesi
Dışarıdan metruk bir görünüme sahip bu yapı 2015-17 arasında restorasyon geçirmiş.
İnanılmaz. Resmi büyüterek pencerelere ve camlara bkz.

Beyazıt Devlet Kütüphanesinin yanındaki sokakta satıcılar var.
Yıllar önce de vardı. 

Sahaflar Çarşısı'na bu aradan giriliyor
Beyazıt Meydanı'nın genel görünümü
Meydanın eski görünümleri için yazının en altında yer alan fotoğraflara bkz. 

Beyazıt Meydanı'nın genel görünümü

Tarihi Çınaraltı 


Kütüphanenin önü


Tarihi Çınaraltı'nın görünümü içler acısı
Eskiden bu çınarın altında salaş bir kır kahvesi vardı,
şimdi etrafı çitlerle çevrilerek kapatılmış.

Sahafların girişi


Sahafların Girişi

Fotoğraflar: Birce Simay Kahyaoğlu
Birce'nin çekmediği fotoğrafların kaynaklarını resim altı yazısında belirttim. 


Eski Fotoğraflarda Beyazıt Meydanı


Bu fotoğraf 1958'den önceki bir tarihe ait olmalı,
çünkü, Mimar Turgut Cansever’in 1958 yılında tasarladığı, İstanbul Üniversitesi’nin
ana giriş kapısı 
önündeki merdivenler resimde görünmüyor.


Kaynak


Kaynak
Beyazıt Meydanı'nda Cumhuriyet Bayramı kutlaması, 1933
Beyazıt Meydanı, 1960'lar
Serasker Kapısı ve Beyazıt Meydanı (1920'ler)
Beyazıt Meydanı'nı yenileme çalışmaları, 1958
Beyazıt Meydanı, 1957
Bir yıl sonra burada meydanı düzenleme çalışmaları başlayacak (üstte)
Beyazıt Meydanı
Beyazıt Meydanı, projesinin büyütülmesini beklemekte,
Cumhuriyet Gazetesi haberi, 18 Eylül 1963
Beyazıt Kulesi’nden Beyazıt Meydanı Yönü

Kaynaklar: 
http://www.doganhasol.net/beyazit-meydaninin-oykusu-beyazit-meydani-bugunku-haline-nasil-geldi.html

http://www.byzantium1200.com/forum-t.html

http://www.byzantium1200.com/beyazit.html

http://www.byzantium1200.com/tauri.html

https://tr.wikipedia.org/wiki/Theodosius_Forumu

https://kentselmorfolojisempozyumu2018.files.wordpress.com/2019/04/m-28.pdf

https://docplayer.biz.tr/47866054-Hodri-meydan-ii-beyazit-meydani-ii-kulluk-kahvesi.html


14 Şubat 2020 Cuma

Gezi: İstanbul Üniversitesi Merkez Binası

Gezi: İstanbul Üniversitesi Merkez Binası

Dilara Kahyaoğlu
Mayıs 2019

Yağmurlu, bulutlu bir vakitte kızımla birlikte Eski İstanbul'u gezmeye karar verip yola çıkmıştık. Başlama noktamız, metrodan indiğimiz Vezneciler'di. Oradan fotoğraf çeke çeke merkez binaya kadar gelmiştik. Buradaki görseller o gün Birce'nin çektiği fotoğraflardır.  Ben de bu üniversite okudum ama bu binada değil. Buraya genellikle öğle yemeğimizi yemeye gelirdik. Bu binada hukuk ve iktisat fakülteleri vardı. Bu bina neler gördü neler... Mesela 16 Mart öğrenci katliamını gördü. O gece hepimiz burada gecelemiş, ertesi gün binadan çıkıp büyük bir yürüyüş gerçekleştirmiştik. Bu binayı ve çevresini hatırlamak bana neşe değil hüzün veriyor.
İstanbul Üniversitesi Merkez Binası, Beyazıt
1933 yılına kadar Darülfünun-ı Şahane, Darülfünun-ı Osmani ve İstanbul Darülfünunu adıyla eğitim veren kurum,
1 Ağustos 1933'te İstanbul Üniversitesi adını alır ve aynı yıl 18 Kasım'da Türkiye'deki ilk ve tek üniversite olarak eğitim
hayatına başlar.
Kayıtlara göre bu arazide Fâtih’in İstanbul’da yaptırdığı ilk saray yani Sarây-ı Atîk (Eski Saray) bulunmaktaydı.  II. Sultan Mahmud bu arazide (1836) Asâkir-i Mansûre-i Muhammediyye’nin yönetildiği bir kışla inşa ettirir ve sarayın kalıntıları bu maksatla yıktırılır. Daha sonra buraya Abdülaziz zamanında Askerlik Dairesi yaptırılır. Bu dairenin adı daha sonra Harbiye Nezareti olarak değiştirilir. Bu bakanlığın ortadan kaldırılmasıyla da bu binalar Darülfünun yönetimine geçer. 

Merkez Binası'ndaki büyük bahçeden bir köşe
Bu bahçede her zaman kediler vardı, hala varlar
Tabelada, bahçe düzeninin İBB tarafından yapıldığı yazılmış (2005)



İstanbul Üniversitesi Merkez Binası, Beyazıt
Bu yapı Abdülaziz döneminde (1864) inşa edilmiştir. Mimarı, Sarkis Balyan'dır.*

Burası, üniversite reformu için çağrılan İsviçreli bilim insanı Albert Malche'nin  önerileriyle tamamen
yeni bir anlayışla açılmıştır. (1933)  Bu nedenle Darülfünun'un devamı sayılmasının doğru olup olmadığını
tartışmak gerekir.  Darülfünun'un (Darülfünun-u Şahane) açılış tarihi 1900'dür. 
Ondan önce 1870 yılında açılmış ama hemen bir yıl sonra kapatılmıştı.
Aslında 1900 yılında açılan Darülfünun, dördüncü üniversite açma denemesidir.
O nedenle üniversite çok önceden açılmıştır hatta Sahn-ı Seman'ın devamıdır
iddiaları gerçeği yansıtmaz, doğru değildir. 

İstanbul Üniversitesi Merkez Binası, Beyazıt
Osmanlı Devleti'nde bir dönem Harbiye Nezareti (Savaş Bakanlığı) olarak kullanılan 
İstanbul Üniversitesi rektörlük binası ve önünde bulunan Atatürk anıtı
Eskiden bu bölgede Eski Saray vardı, bu sarayın artık yıkıntı haline gelmiş kalıntılarını II. Mahmut
ortadan kaldırtmış ve burada bir kışla inşa ettirmişti. 

19. yüzyılın sonuna ait olan bu fotoğrafta merkez binanın eski hali görünüyor.
O zamanki adıyla Harbiye Nezareti binası (Savaş Bakanlığı)
eski adıyla Bab-ı Seraskeri..
Girişten, Merkez Binası'na giden ana yol

İÜ Merkez Binası'nın oldukça büyük bir bahçesi var

Bahçenin arkasında görülen bina, merkez binasıdır
Eski fotoğrafta da gördüğümüz gibi nezaret olarak kullanıldığı yıllarda burada bahçe yok.
Burası,1988 yılında dış cepheleri temizlenerek onarım geçirmiştir. 

Seraskerlik binası iken burada talim yapıldığı için bahçe yoktu. Ağaçlandırma Dârülfünun emini olduğu yıllarda
İsmail Hakkı Bey (Baltacıoğlu) tarafından başlatılmıştır.

Baltacıoğlu bu bahçeyi rektörlük yaptığı 1924-27 arası yaptırmış olmalı. Darülfünun rektörü iken üniversiteye
muhtariyetini (özerklik) sağlayan kanunun çıkarılması ve yürürlüğe konulması, üniversite binasının ilga
edilmiş olan Harbiye Nezâreti’ne nakli,
müderrislerin yalnız kendi dersleriyle uğraşmalarının sağlanması, üniversitenin
merkezî bir kütüphaneye kavuşturulması gibi işleri gerçekleştirdi. 1927’de rektörlükten istifa etti;

Anıtsal kapının iki yerinde yer alan köşklerden bir grup bina görünüyor
Bâb-ı Seraskerî olarak tanınan bütün bu yapılar, Seraskerlik Dairesi’nin Sultan Abdülaziz zamanında Neo-Rönesans üslûbunda yapılmış ana binasının girişini meydana getirmektedir. Mühendishâne’den yetişme Ali Paşa tarafından yapılan ve bina eminliğini Altunîzâde İsmâil Zühdü Paşa’nın yürüttüğü bu büyük binanın girişindeki âbidevî kapı ve yan köşklerin mimarı olarak da Fransız asıllı Bourgeois’nın adı geçmektedir. Nitekim İstanbul Arkeoloji müzelerinin ilk müdürlerinden Dr. A. Dethier’nin yazılarında mimarının Bourgeois olduğu belirtilir. Neo-klasik ve Mağrib üslûpları karışımı karma (eklektik) bir dış görünüşe sahip olan bu kapı ve köşk kompozisyonu, yan köşklerin planı ve düzeni açısından klasik ve klasik öncesi Türk mimarisinin izlerini taşımaları bakımından ayrıca dikkat çekicidir. Bu dönemlerde Batı etkilerini dış mimaride en çok gösteren yapılardan Dolmabahçe Sarayı’nda ve özellikle harem bölümünde de böyle bir durumla karşılaşılmaktadır. kaynak

Üniversitenin anıtsal giriş kapısının içeriden görüntüsü
Yeşil zemin üzerine altın varakla yazılmış bu kitâbe düzeni kapının iç tarafında da yer almakta, ancak burada Kazasker Mustafa İzzet Efendi’nin hattıyla tarih beyti, “Askere Nüzhet kulu tebşîr eder târîhini / Lutf-i Şâh Abdülazîz açtı der-i nasr-ı azîz” olan manzume bulunmaktadır. Kaynak

Anıtsal girişten girildiğinde uzaktan merkez binaları görünür

Kediler her yerde...

İstanbul Üniversitesi Merkez Binası'nın Anıtsal Girişi
Bugün İstanbul Üniversitesi merkez binasının giriş kapısı olan bu âbidevî kapı, güney (dış) tarafındaki yazıda belirtildiği üzere Dâire-i Umûr-ı Askeriyye girişi idi. Kesme küfeki taşı kaplamalı ve iki tarafından dendanlı kulelerle sınırlandırılmış olan üçlü bir giriş takı biçiminde inşa edilmiştir. Ortada geniş ve yüksek, hafif at nalı bir kemer ve iki yanında sütun demetlerine oturtulmuş daha alçak ve dar iki kemer vardır. Yanlardaki kuleler iki katlı olup üst katlara girişler arka taraftaki kapılarla sağlanır. Günümüzde ilâve edilmiş “İstanbul Üniversitesi” yazısının altında üçlü bir düzenleme ile Şefik Bey hattı, celîsülüs kitâbe bulunur. Ortasında diğerlerine göre daha irice “Dâire-i Umûr-ı Askeriyye” yazısı, bunun sağında Fetih sûresinin birinci âyeti (إِنَّا فَتَحْنَا لَكَ فَتْحًا مُبِينًا “Biz sana apaçık bir fetih yolu açtık”), solunda ise aynı sûrenin üçüncü âyeti (وَيَنْصُرَكَ اللَّهُ نَصْرًا عَزِيزًا “Seni kıymetli bir zaferle destekledik”) yazılıdır. Altında ise Şefik Bey’in imzası ile 1282 (1865) tarihi yer alır.

İstanbul Üniversitesi Merkez Binası'nın anıtsal girişi
En üstte Roma Rakamlarıyla 1453 (MCDLIII) yazıyor

Bu tarih bize İstanbul'un fethiyle bir bağlantı kurulduğunu gösteriyor.
Kitabede bulunan Fetih suresinin birinci ve üçüncü ayetleri de bu varsayımı doğrulamaktadır.
Unutmayalım burası savaş bakanlığının cümle kapısıydı ve kapıda altın çağı ima eden sözlerin yer alması,
geçmiş parlak başarılara özlem duyan Osmanlı askeri idareciler için yol gösterici olmuş olmalı.

Dış cephede Sultan Abdülaziz’in tuğrası “T.C.” harflerinin bulunduğu oval madalyonla kapatılmıştı.
2013 yılında bu konuda çıkan haberlerden sonra "TC" madalyonu kaldırılmış. Görüldüğü gibi Mayıs 2019'da çektiğimiz fotoğrafta Abdülaziz'in tuğrası var. 

Kaynak
Fotoğraflar: Birce Simay Kahyaoğlu


* Bu bilgiyi şuradan aldım. Ayla Ödekan, Türkiye Tarihi, cilt 3, Cem Yayınevi, s. 410

Metin için, şu kaynaklardan yararlandım: 
https://kaynaklarlatarih.blogspot.com/2020/02/19-yuzyl-osmanl-devletinde-sivillerin.html

https://kaynaklarlatarih.blogspot.com/2020/02/turkiyede-universitenin-ksa-tarihi-1900.html

4 Mart 2019 Pazartesi

Dolmabahçe Sarayı'nı bir de bu gözle gezelim...

Dolmabahçe Sarayı'nı bir de bu gözle gezelim...

Dilara Kahyaoğlu

Fındıklıdan Saray'a bakış..
Sanatçı: Pascal Sebah (1823-1886)
Bu fotoğraf önemli. Bugün ortadan kalkmış olan saraya ait yapılar burada görülüyor ve sarayın yapıldığı dönemde nasıl bir peyzajın hakim olduğuna dair fikir ediniyoruz.

Anadolu'nun ve Balkanların; Türk-İslam dönemine ait saray ve yönetim mekanlarının, kamusal binalarının çoğu günümüze erişmemiştir. Örneğin Anadolu Selçuklu ve Beylikler Dönemi saraylarından -istisnalar olmakla birlikte- geriye yalnızca arkeolojik kalıntılar ve yıkıntılar kalmıştır. Erken Osmanlı Döneminde Bursa, Edirne ve Fatih'in; Fetih'ten sonra İstanbul'da yaptırdığı ilk saray olan Eski Saray, belgelerden bildiğimiz; Filibe, Dimetoka, Manisa ve Üsküdar saraylarından çok küçük kalıntılar kalmıştır. Bu sarayların mimari özelliklerini, görünümlerini yazılı ve minyatür, gravür gibi görsel belgelerden öğreniyoruz.

Sağlam bir şekilde günümüze ulaşan saray, yazlık saray ve kasrların çoğu 19. yüzyılda yapılmış binalardır. Topkapı Sarayı gibi daha eski olup da günümüze kadar ulaşan binaların çoğunda zaman içinde büyük değişiklikler yapıldığını da hatırlamak gerekir.
1. Hazine Kapı'dan Saraya Giriş: Saat Kulesi'nin bulunduğu alandan...
Hazine Kapı
Sarayın dışa dönük kısmında bulunan bezemeli demirdöküm kapı kanatlarının her birinin ağırlığı 3 tondur.
Kapının üstündeki tuğranın altında 1853 tarihi bulunmaktadır.
1848 yılında yapımına başlanan saray 1856 yılında tamamlanmıştır. Bu tarih aynı zamanda Islahat Fermanının da ilan edildiği tarihtir. Yurt dışından ilk borcun da 1854 yılında alındığını hatırlayalım. Çoğu tarihçi/yazar bu borcun nedeninin Dolmabahçe Sarayı'na yapılan masraflar olduğunu öne sürmüştür. Örneğin Kuban bu konuya şöyle değinmiştir: "Abdülmecit'in Dolmabahçe Sarayı, başlayan yeni dönemin anıtsal bir jestidir. Saray çok pahalıya mal olmuş ve Kırım Savaşı sırasında (1853-56) Avrupalı bankerlerden alınan büyük miktardaki yabancı borçlarla tefriş (döşenmiş) edilmiştir." [Kuban 369]


Hazine Kapı'nın (Hazine-i Hassa Kapısı) yakından görünümü
Rasyonalist Neo-Klasik üslupta yapılan saray, eklektik yapısı ve fazla çekici olmayan ağır bezemeleri yüzünden uzmanlar tarafından eleştirilmiştir. Bezemelerin aşırılığı kararsız bir beğeniyi yansıtır. Bu olumsuzluklara rağmen Büyük Muayede Salonu hariç Boğaz kıyılarındaki daha erken yapıların karakteristik yatay düzlemini koruyarak, doğal peyzajı fazla bozmadan inşa edilmiş olması da takdir edilir. 19. yüzyıl sultanlarının değişen beğenileri, Batı'ya özenmeleri, yeniliklere olan düşkünlükleri Dolmabahçe Sarayın'da çok belirgindir. [Kuban, 369]
 "Dolmabahçe Sarayı'nın bulunduğu alan, bundan dört yüzyıl öncesine kadar Boğaziçi'nin büyük bir koyuydu. Osmanlı Kaptan Paşaların gemilerini demirledikleri, geleneksel denizcilik törenlerinin
yapıldığı bu koy zamanla bataklık haline gelmiş, 17. yüzyıldan başlayarak doldurulmuş, padişahların
dinlenme ve eğlenceleri için düzenlenen bir "hasbahçe"ye dönüştürülmüştü. Bu bahçede, çeşitli dönemlerde yapılan köşkler ve kasırlar topluluğu, uzun süre Beşiktaş Sahil Sarayı adıyla anıldı.
Beşiktaş Sahil Sarayı, I. Abdülmecit döneminde (1839-1861 ), kullanışsız olduğu gerekçesiyle ve 1843 yılından başlayarak, bölüm bölüm yıktırıldı. Aynı yıllarda, Dolmabahçe Sarayı'nın 15.000 m2 lik bir alanı kaplayan temelleri, meşe kazıklar ve ağaç hasırlar üstünde yükselmeye başladı." [Milli Saraylar, 8]
Beşiktaş Sahil Sarayı (Birinci Saray) , d'Ohson'un gravüründen...
Bu sarayı III. Selim, Melling'e[1] yaptırmıştı (Has Bahçe'nin alanına). Ahşap bir yapı olan ilk Beşiktaş Sarayı 1815'te yanınca II. Mahmut burayı yeniletti. Bu ilk saray hakkında ancak Melling ve d'Ohsan'ın gravürlerinden anlaşıldığı kadarıyla bilgimiz var. Buna göre burası, bir dizi köşk ile 17. yüzyılın olağanüstü güzellikteki çinili köşkünden oluşan zarif bir kompleksti. [Kuban]

...
Üstte, II. Mahmut tarafından yanan sarayın yerine yaptırılan [2] İkinci Beşiktaş Sahil Sarayı, Bartlett'in gravüründen alınmıştır. Görüntüyü, Doğan Kuban'ın ismi geçen kitabından taradım. s. 369. Daha kaliteli bir görüntü için Ek 1'e bkz. 
Dolmabahçe Sarayının günümüzdeki peyzajı [3] Kaynak

Aynı peyzajın haritada görünümü


"Yapımı, çevre duvarları ile birlikte 1856 yılında bitirilen saray 11 0.000 m2'yi aşan bir alan üstüne kurulmuş ve ana binası dışında on altı ayrı bölümden oluşmuştur. Bunlar saray ahırlarından değirmenlere, eczanelerden, mutfaklara, kuşluklara, camhane, dökümhane, tatlıhane gibi işliklere uzanan bir dizi içinde, çeşitli amaçlara ayrılmış yapılardır.
Saray ana binası; Mabeyn-i Hümayun (Selamlık), Muayede Salonu (Tören Salonu) ve Harem-i Hümayun adlarını taşıyan üç ana bölümden oluşur. Saray'ın Veliaht Dairesi de ana binayı bütünlemektedir.

Yapımcıları Karabet Balyan ve yardımcısı Nikogos Balyan[4] kalfalardır. Tüm yapı, bodrumla birlikte üç kat üstünde kurulmuştur. Biçimde, ayrıntılarda ve süslemelerde gözlenen belirgin Batı etkilerine karşılık bu saray, kuruluş ve mekan ilişkileri açısından geleneksel Türk Evi plan tipinin çok büyük boyutlarda uygulandığı bir yapı bütünüdür." [Milli Saraylar, 9]


Sarayın 1978 yılından bir görünümü
Milli Saraylar, 13
III. Selim, Boğaziçi'nde Batı tarzında ilk binaları inşa ettiren padişahtır. Mimar Melling'e Beşiktaş Sarayı'nda bir kasır yaptırmış, lüzum gördüğü diğer yapıları da genişlettirmiştir.  II. Mahmut, Topkapı Sahilsarayı'ndan başka, Beylerbeyi ve Çırağan bahçelerinde de Batı tarzında iki büyük saray yaptırmıştı. Çırağan Sarayı [bkz. ek 2] cephesi devasa korint başlıklı sütunlarla süslü, Yeni-Yunan üslubunda, ağır  kütleli ahşap bir saraydı. Bu saray, Mahmut'un kardeşi Beyhan Sultan'ın sarayının yerine yapılmış, bahçeleri Melling tarafından tasarlanmıştı.  Abdülmecit Çırağan sarayında yaşamış Dolmabahçe'yi de kısmen resmi işleri için kullanmıştı.  Kırkı aşkın çocuğunun neredeyse tamamı Boğaziçi saraylarında dünyaya gelmiştir. Bu devirlerde Yeni Saray (Topkapı Sarayı)[5] fiilen olmasa bile, terkedilmiş sayılırdı. Saray halkı mevsimine göre Çırağan, Dolmabahçe, Kağıthane ve Yıldız'da yeni yapılan köşklerde yaşarlardı. İmparatorluk hareminin şanssız kesimi Topkapı Sarayı'nda bırakılmıştı.

Hazine Kapı'nın önünde gözlem yaparken yukarıdaki bilgileri okuyor ve/veya hatırlıyoruz ve içeri girmeden önce aşağıdaki planı inceliyoruz.

Dolmabahçe Saray Külliyesinin krokisi. Numaraların hangi yapıya işaret ettiğini  görmek için lejanta bkz.
Aşağıdaki linklere tıklayarak ayrıntılı bilgilere ulaşmak mümkün. Maalesef bazı bilgiler birbiriyle tutarlı değil...  Bu durum sadece Dolmabahçe Sarayı ile ilgili değildir; mimariyi, kenti, peyzajı ilgilendiren bir çok konuda ortaya çıkmaktadır.
Bugün olmayan bazı yapılar da krokide görünmektedir. "Dolmabahçe Camisinin karşısında bulunan saray tiyatrosu 1937 yılındaki çevre düzenlemesi sırasında yıkılmış, İstabl-ı Amire adıyla bilinen saray ahırları yerindeyse de bugünkü İnönü Stadyumu[6] yapılmıştır." [AnaBritannica, 407]
Görsel Kaynak
1. Saat Kulesi; 2. Hazine Kapı; 3. Hazine-i Hassa Dairesi; 4. Eski Mefruşat Dairesi; 5. Saltanat Kapı  6.Mabeyn-i Hümâyun (Selâmlık); 7. Muayede Salonu8-9. Harem-i Hümâyûn; 10. Koltuk Kapı
11. UzunYol: 12. Camlı Köşk; 13. Kuşluk Binası; 14. Kuşluk Köşkü; 15.Kuş Hastanesi; 16. İç Hazine Dairesi; 17. ValideKapı; 18. Gedikli Cariyeler Dairesi; 19. Kızlarağası Dairesi; 20. II.Hareket Köşkü; 21. I.Hareket Köşkü; 22. Sünnet Köşkü; 23. Sera; 24. Sera Kafeterya; 25. Veliahd Dairesi; 26.Dokumahane; 27. Musahiban Dairesi28. Matbah-ı Âmire29. Baltacılar Dairesi30. Avagat Dairesi; 31. Bezm-i Alem Valide Sultan Camii; 32. Bendegan Dairesi; 33. Servis Yapıları; 34. Atiyye-i Seniyye Binaları; 35. İstabl-ı Amire; 36. Tiyatro Binası; 37. Serasker Dairesi; 38. Hamlâhane


2. Saltanat Kapı
Ana yapıyı, bir bodrum ve iki kattan oluşan tek bir kütle yerine bir eksen üzerinde üç bölümün yer aldığı bir bütün olarak tanımlamak gerekir. Bu ana yapının büyük kolu denize paralel, küçük kolu kara tarafına uzanan bir L harfi biçimindedir.  Rıhtım boyunca beş, bahçe duvarı üzerinde de dokuz kapı vardır. Bunlardan iki tanesi ana kapıdır ve görkemli bir şekilde düzenlenmiştir. Birincisini gördük: Hazine Kapı. Bugün saraya bu kapıdan giriliyor. İkinci görkemli kapı Saltanat Kapı veya diğer adıyla Tören Kapısıdır. Padişahların kullandıkları kapı buydu ve Dolmabahçe Caddesi yönündedir. 

Saltanat Kapı (Tören Kapısı)
Bu kapıyı sadece padişah veya haneden mensupları kullanırdı. Günümüzde sarayı gezmek isteyenler bu kapıdan değil Saat Kulesi'nin yanındaki Hazine Kapı'dan bilet alarak içeri girebilir. Eskiden resmi davetliler, elçiler de Hazine Kapı'dan giriş yapardı. Bu iki kapı birbiriyle karıştırıldığı için Hazine Kapı olarak gösterilen resimlerin bir kısmı Saltanat Kapı'ya aittir. Gerçekten de birbirine fazlasıyla benzeyen bu iki kapıyı ayırt etmek için biraz daha ayrıntıya girmek gerekiyor. Hazine Kapı tek yönlü bir kapıdır (dışa bakan), içeride bir karşılığı yoktur. Oysa Saltanat Kapı'nın bahçede karşılığı vardır. Bakış açısına göre iç bükey olarak inşa edilmiş olan Saltanat Kapı çiftine eğer yukarıdan baksaydık bir X işareti gibi  görünecekti. Hazine Kapı demirlerinin hemen yanında iki sütun, Saltanat Kapı'da ise tek sütün vardır. Saltanat Kapı'nın bitişi iki sütunla, Hazine Kapı'nın tek sütunla tamamlanır. Saltanat Kapı'nın nişinde sembolik kabartmalar varken, Hazine Kapı'da niş boştur, herhangi bir kabartma yer almaz. Bezemeler ve dizaynı farklıdır.

Hazine Kapı 
İki kapının karşılaştırılması amacıyla resmi yeniden yerleştirdim
Her iki kapıda da nişler, pilastrlar (gömme ayak), Korent düzeninde sütunlar, yarım daire alınlık kornişleri gibi Yeni-Klasik; oymalar, rozetler, askı çelenkler, denizkabuğu ve bitkisel bezemeler gibi Barok ögeler eklektik [7] (seçmeci) bir biçimde düzenlenmiştir. (Ek 5'e bkz.)
Saltanat Kapı'nın üstten görünümü


Sağda Hazine Kapı, Solda Saltanat Kapı'nın üstten görünümü
3. Mabeyn-i Hümayun (Selamlık)
“İki şeyin arası” demek olan mâbeyn kelimesi haremle selâmlığı birbirine bağlayan sofa, daire veya oda için kullanılırdı. Konaklarda da bulunan ve zülveçheyn denilen bu daire, selâmlıktaki uşakların ve yabancı erkeklerin haremdeki kadınlarla yüzleşmesini önlerdi. Sarayda ise padişahın resmî bürolarının bulunduğu, elçi, sadrazam ve diğer ziyaretçileri kabul ettiği, eğlendiği ve dinlenip yemek yediği daireyi nitelerdi. XIX. yüzyılda inşa edilen saray ve kasırlarda mâbeyin ve selâmlık ayırımı terkedilerek ikisi birleştirildi. Bu tabirin ne zamandan itibaren kullanıldığı hususu açık değildir. Mâbeynin bir mekân olarak mevcudiyeti 1675 yılına kadar indirilebilirken mâbeyinci teriminin kullanılışı nisbeten geç bir döneme, XVIII. yüzyılın ikinci yarısına tarihlenebilmektedir." Kaynak
Mabeyn-i Hümayun Dairesinin Ön Cephesi
Mabeyn-i Hümayun, ana yapıyı oluşturan üç bölümden biridir. Girişteki büyük salon dört tarafı birer eyvanla genişletilmiş,  bir orta sofa niteliğindedir.  Bu model sarayın başka bölümlerinde de kullanılmıştır. Bu salondan geçilen, holün ortasında tek kolla başlayıp sahanlıktan sonra iki kolla devam eden iki taraflı bir bir merdiven yer alır. Merdivenin kristal korkuluk parmaklarımsa, basamak altı bezemeleri, kristal avizesi ve üst katta manastır tonozu biçiminde düzenlemiş camlı tavanından giren ışıkla bu mekan, saray içindeki en göz alıcı yerlerden biridir.
Kristal parmaklıklı merdiven

4. Muayede Salonu
Muayede Salonu
Kendi başına sarayın bir bölümünü oluşturan hem denize hem de bahçeye cephesi olan Muayede (bayramlaşma) Salonu Mabeyn'den hemen sonra yer alır. Sarayın en önemli mekanı burasıdır. İki yanındaki kanatlardan iyice yükseltilerek ve bahçe cephesinden dışarı taşılarak bu bölümün önemi  yapısal olarak da vurgulanmıştır. Hem Mabeyn'den hem de Harem'den buraya koridorlarla ulaşılır.  Deniz cephesindeki mermer merdivenler asıl giriştir. 

5. Harem-i Hümayun



EKLER



EK 1
II. Mahmut tarafından yaptırılan İkinci Beşiktaş Sahil Sarayı, Bartlett
EK 2
II. Mahmut'un Çırağan Sarayı, Allom'un gravüründen
Kaynak: Kuban, 370
EK 3
İnönü Stadının peyzajı (Ekim 2016)
Saray deniz kıyısında solda görünüyor. Bir zamanlar saraya ait olan bu alanda saray ahırları  (İstabl-ı Amire) vardı. Doğrusal eksenin hemen sağ yanında gördüğümüz Dolmabahçe Camii'nin karşısında saray tiyatrosu vardı. Krokide 36 numarayla gösterilen bina.. 
EK 4
Sarayın geniş planda peyzajı harita üzerinde görünüyor
EK 5 Saraydaki mimari süsleme öğelerinin ve bezemelerin örneklerle incelenmesi

Önce Hazine Kapı üzerinde bazı ayrıntıları inceleyelim sonra da onları Saltanat Kapı üzerinde bulmayı deneyelim.


Niş:  Mimari yapılarda duvar içinde bırakılan oyuklara verilen addır.
Hazine Kapı'dan detay
Sarayın Hazine Kapısındaki niş..



Pilastr (gömme ayak)
Bir bölümü duvara gömülmüş ayak, gömme ayak. Pilastr zamanla taşıyıcı olmaktan uzaklaşarak bir süsleme ögesi durumuna gelmiştir.
Hazine Kapı'dan detay
Taşıyıcı değil süsleme unsuru olarak sütun ayakları
Bunlar duvarın içine daha fazla gömülü olabilirdi ama burada öyle yapılmamış.
Korent (Korint) Düzeninde Sütunlar
Sütun başlarının akantus yapraklarıyla süslendiği ve sütunların bir kaide üzerine oturtulduğu, klasik mimarideki üç düzenden biridir.
Hazine Kapı'dan detay

Rozet

Stilize çiçek biçimindeki dairesel süsleme motiflerine verilen genel addır. Rozetler genellikle geometrik formlar, spiraller ve çeşitli çiçek motifleri ile süslenmişlerdir.

Hazine Kapı'dan detay

Alınlık
Kimi yapılarda giriş kısmının ya da kapı ve pencerelerin üstünde bulunan üçgen veya yarı dairesel  süsleme.
Hazine Kapı'dan detay

Askı Çelenk (Girland)
İki nokta arasına asılmış yaprak ve çiçeklerden oluşturulmuş bir çelenk biçiminde bezeme ögesi. Askı çelenk de denir. Antik Yunan, Roma, Rönesans, Barok ve 19. yüzyılın seçmeci üsluplarında görülür.
Hazine Kapı'dan detay
Sözü edilen süsleme unsurlarını bir de Saltanat Kapı üzerinde bulmayı deneyiniz.
Saltanat Kapı
Doğrusu bezemeleri yakından inceleyince ince, nadide bir işmiş gibi görünmüyor insanın gözüne.
Aşırı bezemeden değil, süslerin işlenmesindeki ince dokunuşlardan, zariflikten bahsediyorum. 

Bu gözle bir de Küçüksu Kasrı'na bakalım
Aşırı süsleme burada da var ama Dolmabahçe'den daha zarif görünür

Notlar

[1] Besteci ve şair olan Sultan Selim aynı zamanda İstanbul’un yeni modellere göre imar edilmesine de öncülük etmiştir. Rus Elçisinin yanında gelen Fransız mimar ve ressam  Antoine Ignace Melling’i  İstanbul’da  Tarabya’da  elçiliklerde  yaptığı bahçe düzenlemeleriyle tanıyan III. Selim’in kızkardeşi Hatice Sultan, mimarı Sultan Selim’le tanıştırmış ve Melling, Hatice Sultan için Beşiktaş’taki sarayı inşa etmiştir. Neo-Klasik mimari özellikleri İstanbul’a taşıyan Melling, aynı zamanda bu kentte çalışan ilk yabancı mimar olmuştur. Antik Yunan ve Roma Dönemi mimari özelliklerini  Rönesans  Dönemi  yorumuyla  tekrar  ele  alan  bu  mimari  üslup,  Boğaziçi’nde birçok yalının, köşk ve kasrın üslubunu oluşturmuştur.  [Kültür Tarihi, 199]

[2] AnaBritannica'da bu yapının III. Selim tarafından yaptırıldığı belirtiliyor. "Bugünkünden önceki son yapı III. Selim'in mimar Melling'e yaptırdığı, cephelerinde iyon ve korint düzeninde sütunların yer aldığı köşktür. II. Mahmud burada uzun süreli oturan padişah olmuştur." Dolmabahçe, cilt 7, s. 407
Burada bilgiler birbirine karışmış. Yukarıda kaynağını vererek yazdığım saptamalar tutarlı ve daha doğru görünüyor.

[3]  Avrupa Peyzaj Sözleşmesi'ne göre insanlar tarafından algılandığı şekliyle Peyzaj; karakteri, insan faktörü ve/veya doğal faktörler ya da bu faktörlerin etkileşimi sonucu oluşan alandır. Peyzaj ile manzara aynı şey değildir. Çünkü geçmiş ile günümüz, kültür ile tabiat arasında bağlantı kurar. Sözleşme için bkz.

[4] "Osmanlı mimarı Ermeni Balyan ailesine anıt mezar" yazısına bkz. 
https://www.bbc.com/turkce/haberler-turkiye-37528621

[5] Fatih'in yaptırdığı ilk saraya Eski Saray denildiği için Topkapı Sarayı'na adı "Yeni Saray" deniyordu ve böylece yüzlerce yıl sonra bile yeni saray denilmeye devam edildi.

[6] İsmi değişti. Stadyumun bugünkü adı: Vodafone Stadyumu'dur. Yaygın olarak BJK İnönü Stadyumu ismi kullanılıyor. Burası 2016 yılında inşaatı tamamlanmış tamamen yeni bir yapıdır. 

[7] Eklektik tarzda çeşitli üsluplardan seçilen ögeler yan yana bir arada bulur ama bunlar kaynaşmamış yeni bir biçim oluşturmamıştır. Tek tek ayırt edilebilir.


Kaynaklar
(Kitaplardan yapılan alıntıların sayfa numaraları, ilgili yerlerde belirtilmiştir)

Doğan Kuban, İstanbul Bir Kent Tarihi,  Tarih Vakfı Yayınları, 2004/3, İstanbul

Stefanos Yerasimos, İstanbul İmparatorlukların Başkenti, Tarih Vakfı Yayınları, 2000, İstanbul

Milli Saraylar, TBMM Vakfı Yayını, 1987, İstanbul (broşür)

AnaBritannica; Dolmabahçe Sarayı, 7. cilt, s. 407-408

Kültür Tarihi, AÖF Yayını, Bahadır Gülmez (ed),  2013/2

Milli Saraylar; http://www.millisaraylar.gov.tr/saraylar/dolmabahce-sarayi

Dolmabahçe Sarayı (Wikipedia)

Dolmabahçe Sarayı resmi sitesi: https://sites.google.com/site/wwwdolmabahcesarayi/home

Mabeyn-i Hümayun: https://islamansiklopedisi.org.tr/mabeyn-i-humayun