türkiye tarihi etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
türkiye tarihi etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

14 Haziran 2017 Çarşamba

Kronoloji: Türkiye Cumhuriyeti (1923-2006)

Kronoloji: Türkiye Cumhuriyeti (1923-2006)

Feroz Ahmad

1923
8 Nisan: Mustafa Kemal Halk Fırkasının kuruluşunu ilan etti. Partinin adına daha sonra ‘Cumhuriyet’ kelimesi de eklendi. Cumhuriyet Halk Fırkası (CHF) oldu.
24 Temmuz: Lozan Antlaşması imzalandı ve Türkiye Devleti tanındı.
33 Ekim: Ankara yeni Türkiye’nin başkenti ilan edildi.
29 Ekim: Türkiye Cumhuriyeti kuruldu ve Mustafa Kemal cumhurbaşkanı seçildi.

1924
3 Mart: Halifelik kaldırıldı ve Osmanlı hanedanı yurtdışına sürüldü. Bu, muhafazakâr muhalefet için bir yenilgiydi. Devlet, örgütlü İslam’ı kontrol etmeye başladı.
27 Kasım: Mustafa Kemal’e muhalifler Terakkiperver Cumhuriyet Fırkasını kurdular.


1925
1 Şubat: Şeyh Sait önderliğindeki Kürt aşiretleri Cumhuriyet rejimine karşı ayaklandılar.
3 Haziran: Terakkiperver Cumhuriyet Fırkası kapatıldı ve muhalefet dağıtıldı. Böylece Mustafa Kemal, devleti ve toplumu laikleştirmek için radikal reform programını başlatabildi.
25 Kasım: Fes yasaklandı ve ‘Şapka Kanunu’ yürürlüğe girdi.
30 Kasım: Tekke ve zaviyeler kapatıldı.
17 Aralık: Sovyet-Türk Dostluk Antlaşması imzalandı (1935 yılında yinelendi).

1926
17 Şubat: Kadınlara eşit medenî haklar veren laik Medenî Kanun yürürlüğe girdi. Bunu takiben 1 Mart günü Ceza Kanunu kabul edildi.

1927
28 Ekim: Cumhuriyetin ilk nüfus sayımı gerçekleştirildi (13,6 milyon).

1928
10 Nisan: ‘Devletin dinini’ İslam olarak belirten madde anayasadan çıkarıldı.
1 Kasım: Latin alfabesinin kabulüyle Cumhuriyet, kültürel ve entelektüel Osmanlı geçmişinden ayrıldı.

1930
3 Nisan: Kadınlara yerel seçimlerde oy verme hakkı tanındı.
12 Ağustos: Mustafa Kemal Serbest Cumhuriyet Fırkası’nın kuruluşuna izin verdi, ancak parti taşkınlık hareketlerine mesnet olmaya başlayınca 17 Kasım tarihinde feshedildi.
23 Aralık: Türkiye’nin batı bölgesinde bulunan Menemen’de İslamcı kalkışma bir asteğmenin (Kubilay) öldürülmesiyle sonuçlandı. Bu olay, rejimin ideolojisini tekrar gözden geçirmeye sevk etti.

1931
10-18 Mayıs: CHP’nin kurultayında ‘altı ok’, [cumhuriyetçilik, milliyetçilik, halkçılık, laiklik (din üzerinde devlet kontrolü), Devletçilik, inkılapçılık] rejimin ideolojik programı olarak kabul edildi.

1932
19 Şubat: Rejimin ideolojisini ülke genelinde yaymak ve öğretmek için Halkevleri kuruldu.
6 Temmuz: Türkiye Milletler Cemiyeti’ne katıldı ve Batı’yla yeniden birleşti.
26 Eylül: Yeni ulusun dilini Arapça ve Farsçadan arındırmak üzere Birinci Türk Dil Kurultayı toplandı.

1933
30 Ocak: Hitler Almanya’da iktidara geldi.

1934
9 Şubat: Türkiye, Romanya, Yugoslavya ve Yunanistan Balkan Paktı’nı imzaladılar.
10 Haziran: İran Şahı Rıza Pehlevi Türkiye’ye geldi.
21 Haziran: Soyadı Kanunu kabul edildi.
26 Kasım: Büyük Millet Meclisi Mustafa Kemal’e, Atatürk soyadını verdi; paşa, bey, hanım, gazi gibi tüm Osmanlı unvanlarını ve rütbelerini kaldırdı.
5 Aralık: Türk kadınlarına milletvekili seçme ve seçilme hakkı tanındı.

1935
25 Ocak: İstanbul’daki Ayasofya Camii restore edildi ve müze olarak açıldı.
3 Ekim: Mussolini’nin Habeşistan’ı işgali üzerine Türkiye Batı Anadolu’ya yönelik İtalyan planlarına dair kaygı duymaya başladı.
7 Kasım: SSCB ile Türkiye arasındaki Dostluk ve Saldırmazlık Antlaşması on yıllığına yenilendi.

1936
8 Haziran: Lokavt ve grevleri yasaklayan, taraflar arasındaki sorunları zorunlu olarak tahkim yoluyla çözen yeni İş Kanunu kabul edildi.
17 Temmuz: İspanya’da iç savaş; Türkiye, cumhuriyetçileri destekledi.
20 Temmuz: Türkiye’nin Boğazları silahlandırmasına olanak tanıyan Montreux Sözleşmesi imzalandı.
25 Ekim: Roma-Berlin ortaklık antlaşması imzalandı.
25 Kasım: Almanya ile Japonya arasında Komünist Enternasyonal’e karşı bir antlaşma imzalandı.

1937
5 Şubat: Anayasanın ikinci maddesi ‘Türkiye Devleti cumhuriyetçi, milliyetçi, halkçı, devletçi, laik ve inkılapçıdır’ şeklinde yeniden düzenlendi.
Mart-Eylül: Kürt aşiretlerinin isyanı bastırıldı.
Mayıs: Fransa, Hatay’ın ayrı bir statüye sahip olmasını kabul etti.
5 Temmuz: Türkiye Hatay’ı kendisine katmak için harekâta başladı.
8 Temmuz: Türkiye, Afganistan, İran ve Irak’la Sadabat Paktı’nı imzaladı.
1 Kasım: Atatürk İsmet İnönü’nün yerine Celal Bayar’ı başbakan olarak atadı. Bu gelişme, CHF içinde devletçilere karşı bir hareket olarak görüldü.

1938
10 Kasım: Uzun süredir devam eden hastalığı sonrası Atatürk öldü.
11 Kasım: İsmet İnönü oybirliğiyle cumhurbaşkanı seçildi.
26 Aralık: Cumhuriyet Halk Partisi’nin olağanüstü kurultayında Atatürk partinin ‘kurucusu ve ebedî lideri’, İnönü ise ‘milli şef’ ilan edildi.
28 Aralık: İnönü Atatürk ve Kemalizm’e karşı muhalefetle uzlaşma politikasını ortaya çıkardı.

1939
12 Ocak: Mart 1923 tarihinden beri Atatürk’ün dışişleri bakanı olan ve İngiliz dostu olarak tanınan Tevfik Rüştü Aras, Londra büyükelçiliğine atandı.
18 Ocak: Çıkarılan Milli Korunma Kanunu hükümete ekonomiyi düzenlemede büyük yetkiler verdi.
16 Mart: Genel seçimler sonucu birçok sadık Kemalist Meclis dışı kalırken, bir grup eski muhalif de Meclis’e girdi.
8 Mayıs: Almanya’yla bir ticaret antlaşması imzalandı.
12 Mayıs: İngiltere ile Türkiye Akdeniz bölgesindeki olası bir savaş veya çatışma olasılığına karşı karşılıklı yardım ve dostluk deklarasyonu imzaladı.
29 Mayıs: İnönü Meclis’te muhalefet olarak hareket edecek Müstakil Grup’un oluşumuna izin verdi.
23 Haziran: Türkiye ile Fransa saldırmazlık antlaşması imzaladı; Fransa Hatay’ın Türkiye’ye verilmesini kabul etti; 29 Haziran günü Hatay Türkiye’ye katıldı.
23 Ağustos: Alman-Sovyet Paktı imzalandı. Türkiye için bu pakt, olası bir faşist saldırı tehlikesine karşı üçlü garanti olasılığının sona erdiği anlamına geliyordu.
1 Eylül: Almanya Polonya’yı işgal etti ve İkinci Dünya Savaşı başladı. Türk dışişleri bakanı görüşme için Moskova’ya gitti, ancak hiçbir teminat alamadı. İngiltere ile Fransa Almanya’ya savaş ilan ederken, Türkiye tarafsızlığını duyurdu.
17 Ekim: Türk hükümeti, Moskova’nın 1936 Montreux Sözleşmesini değiştirme arayışında olduğuna inanıyor.
19 Ekim: On beş yıl sürecek İngiliz-Fransız-Türk Karşılıklı Yardım ve ittifak Antlaşması Ankara’da imzalandı.
1 Kasım: Cumhurbaşkanı İnönü, Türkiye’nin tarafsız kalacağını ilan ederken, İngiltere ve Sovyetler Birliğiyle dostluklarının süreceğini belirtti.

1940
19 Şubat: Stokçuluğu ve vurgunculuğu önleme amacıyla çıkarılan ‘Milli Korunma Kanunu’ uygulamaya konuldu.
28 Ekim: Faşist İtalya Yunanistan’a saldırdı. Türkiye’nin desteği İngiltere açısından çok daha hayati hale geldi. Bu arada, Hitler Türkiye’nin aleyhine olacak ödünler vererek Stalin’i elde etmeye çalışıyordu.

1941
28 Şubat: Hitler İnönü’ye yazdığı mektupta, Türkiye’nin çıkarlarının Avrupa’da yaratmakta olduğu ‘yeni düzen’ içinde bulunduğunu belirtti. Mektup Ankara’da olumlu karşılandı.
24 Mart: Türk-Sovyet Karşılıklı Tarafsızlık Deklarasyonu imzalandı.
18 Haziran: Almanların Balkanlar’ı ele geçirmesi sonrası Almanya’yla bir saldırmazlık paktı imzalandı.
22 Haziran: Almanya Rusya’ya saldırdı. Bu durum, Almanların Anadolu’yu işgal edeceği korkusunu azaltırken, pan-Türkçü aktiviteleri canlandırdı.
26 Haziran: Ezanın Arapça yerine Türkçe okunmasını öngören kanun kabul edildi. Kanun 16 Haziran 1950 tarihinde yürürlükten kaldırıldı.
9 Ekim: Berlin’le ilişkileri tekrar yakınlaştıran Türk-Alman Ticaret Antlaşması imzalandı. Daha sonraki aylarda, Türk generalleri Almanların misafiri olarak Rus sınırında bulunan Doğu Cephesi’ni dolaştılar.
7 Aralık: Japonlar Pearl Harbor’da bulunan ABD Pasifik Donanması’na hava akını düzenledi. Bunun sonucunda ABD savaşa katıldı. Hitler 11 Aralık günü Amerika Birleşik Devletleri’ne savaş ilan etti.

1942
11 Kasım: Alman ilerleyişinin cesaretlendirmesi sonucu hükümet, Türkiye’deki gayri-Müslimlere karşı ayrımcılık yapan Varlık Vergisi’ni çıkardı.

1943
2 Şubat: Uzun süren kuşatmanın ardından Alman ordusu Stalingrad’da teslim oldu. Bu gelişme, hem savaşın hem de Türkiye’nin iç ve dış politikasının dönüm noktalarından birini teşkil etti.

1944
17 Mart: Varlık Vergisi yürürlükten kaldırıldı.
18 Mayıs: Hükümet, siyasi değişimini göstermek için Sovyet karşıtı Türkçüler hakkında soruşturma açmaya başladı.

1945
7 Mayıs: Almanya teslim oldu.
7 Haziran: Bir grup Cumhuriyet Halk Partisi üyesi siyasi liberalleşmenin uygulanması için bir önerge verdiler. Aynı gün, Moskova Kasım ayında sona eren Dostluk Antlaşması’nın yenilenmesi için Türk-Sovyet sınırında değişiklik yapma ve Boğazların ortak savunulması şartlarını öne sürdü.
7 Temmuz: İşadamı Nuri Demirağ Milli Kalkınma Partisi’ni kurdu.
6 Eylül: Hükümetin ekonomi politikasını liberalleştirmesi yönünde baskı yapmak amacıyla bir ABD Kongre heyeti Türkiye’yi ziyaret etti.
21 Eylül: Adnan Menderes ile Fuat Köprülü CHP’den ihraç edildiler.
1 Kasım: Cumhurbaşkanı İnönü ciddi bir muhalefet partisinin oluşumu çağrısı yaptı.
4 Aralık: 28 Eylül günü CHP milletvekilliğinden istifa eden Celal Bayar, yeni bir parti (Demokrat Parti) kurmak için CHP üyeliğinden de istifa etti.
5 Aralık: Hükümete yönelik eleştirilerde bulunan Tan gazetesi, devlet görevlilerinin örgütlediği bir kalabalık tarafından tahrip edildi. Olayın gerçekleştiği tarihte İstanbul sıkıyönetim altındaydı.

1946
7 Ocak: Celal Bayar, Adnan Menderes, Refik Koraltan ve Fuat Köprülü tarafından Demokrat Parti kuruldu.
5-7 Nisan: Sovyet baskısına karşı Türkiye’ye desteğinin bir sembolü olarak. ABD Missouri zırhlısı İstanbul’u ziyaret etti.
6 Haziran: İki dereceli seçim yerine tek dereceli seçime izin veren yasa yürürlüğe girdi.
21 Temmuz: DP’nin örgütlenme fırsatı bulamadan ve devlet aygıtlarının baskısı altında düzenlenen erken genel seçimler, CHP’nin zaferiyle sonuçlandı.
22 Ağustos: Türkiye, Sovyetler’in Boğazların savunması için müşterek hareket etme teklifini reddetti.
4 Aralık: Sıkıyönetim altı ay daha uzatıldı.

1947
12 Mart: Sovyet saldırganlığına karşı Türkiye ile Yunanistan’a ABD desteğini öngören Truman Doktrini ilan edildi. Türkiye, Soğuk Savaş’a girdi.
12 Temmuz: İnönü kendisini tarafsız bir cumhurbaşkanı ilan etti ve DP’nin meşruluğunu destekledi. Sertlik yanlısı Başbakan Recep Peker ise 9 Eylül günü istifa etmek zorunda kaldı.

1949
1 Ağustos: Soğuk Savaş devam ettiği sırada ABD başkanı Kongreyi Türkiye’nin tümüyle silahlandırılmasının Ortadoğu açısından önemli olduğu yönünde bilgilendirdi.

1950
9 Mart: Türkiye ve İran İsrail’i tanıdı.
14 Mayıs: Demokrat Parti genel seçimleri ezici bir çoğunlukla kazandı ve Adnan Menderes 22 Mayıs günü yeni hükümeti kurdu.
25 Temmuz: Demokrat Parti Kore’ye asker göndermeye karar verdi.

1952
18 Şubat: Türkiye ile Yunanistan NATO’ya üye oldular.
3 Mart: NATO Başkomutanı General Eisenhower Türkiye’ye geldi.

1953
29 Mayıs: İstanbul’un fethinin 500. yıldönümü kutlandı. İlk defa olarak yapılan bu kutlama, Kıbrıs nedeniyle Yunanistan’la artan gerilim ve neo-Osmanlıcılığa yönelik bir değişimdi.

1954
2 Mayıs: Genel seçimler sonucu Demokrat Parti büyük bir zafer kazandı. Bu sonuç, partinin halk tarafından onaylandığını gösterirken, partinin baskıcı tavrı da bu sebeple arttı.
20 Ağustos: İngiltere egemenliğindeki Kıbrıs’ın bağımsızlığı ve Yunanistan’la birleşmesini desteklemek amacıyla Atina’da dev bir miting düzenlendi. 28 Mayıs günü Başbakan Adnan Menderes, Yunanistan’ın Kıbrıs’ı hiçbir zaman elde edemeyeceğini ilan etti.

1955
24 Şubat: Irak ile Türkiye arasında Bağdat Paktı imzalandı. İran, Pakistan ve İngiltere de daha sonra pakta katıldı. Demokrat Parti, Türkiye’nin bölgede Batı‘nın lehine önemli bir rol oynadığına inanıyor.
6/7 Eylül: İstanbul ve İzmir’de hükümet tarafından kamuoyunun Kıbrıs konusundaki duyarlılığını göstermek amacıyla desteklenen Yunan karşıtı şiddet eylemleri gerçekleşti. Kontrolden çıkan olaylar hükümet için büyük sıkıntılar yarattı.

1956
29 Ekim: İsrail birlikleri Süveyş Kanalına doğru saldırıya geçti. 31 Ekim’de İngiltere ile Fransa kanalın kuzey kısmını işgal altına alarak olaya müdahale etti.
31 Ekim: Macaristan’da Sovyet egemenliğine karşı ayaklanma çıktı.

1957
27 Ekim: Demokratlar erken genel seçimleri kazandılar, ancak bozulan ekonomi ve Başbakan Menderes’in gittikçe artan antidemokratik davranışları nedeniyle oy oranı sarsıcı bir oranda düştü.

1958
26 Mayıs: Hükümete karşı komplo kurdukları gerekçesiyle dokuz ordu mensubu hakkında dava açıldı. Bu olay, Silahlı Kuvvetler içindeki siyasi uyuşmazlığın ilk işaretiydi.
14 Temmuz: Irak’ta gerçekleşen askerî darbe sonrası monarşi yıkıldı ve Bağdat Paktı sona erdi. Pakt daha sonra CENTO (Central Treaty Organization [Merkezî Antlaşma Örgütü] adını aldı.
20 Temmuz: Beyrut’a çıkarma yapan ABD deniz piyadeleri Türkiye’deki İncirlik’i üs olarak kullandılar.
8 Ağustos: Hükümet gerçekleştirilen devalüasyon sonucu Türk lirasının değerini yüzde 321 oranında düşürdü. IMF’nin istikrar programı yürürlüğe kondu ve 359 milyon ABD doları kredi alındı.

1959 
17 Şubat: Başbakan Adnan Menderes Kıbrıs’la ilgili olarak düzenlenen bir konferansa katılmak üzere gittiği Londra’da uçağı düştü. Menderes’in kazadan sağ olarak kurtulması bir mucize olarak görüldü ve itibarını artırdı.
19 Şubat: Türkiye Yunanistan ve İngiltere arasında imzalanan Londra Antlaşması‘yla 1960 yılında kurulan Kıbrıs Cumhuriyeti için ilk adım atıldı.
31 Temmuz: Türkiye Avrupa Ekonomik Topluluğu’na üyelik için başvuruda bulundu.

1960
28 Nisan: Ankara ve İstanbul’da gerçekleştirilen öğrenci olaylarına karşı sıkıyönetim ilan edildi. Ordu siyasi arenaya girdi ve hükümet her türlü siyasi faaliyeti yasakladı.
27 Mayıs: Ordu bir darbeyle DP hükümetine son verdi ve Milli Birlik Komitesi (MBK) olarak adlandırılan bir cunta aracılığıyla ülke yönetimine devam edildi. DP 29 Eylül günü kapatıldı ve üyeleri anayasayı ihlâl ettikleri gerekçesiyle mahkeme önüne çıkarıldı.
13 Kasım: Siyasal iktidarın sivillere tekrar iadesine karşı çıkan MBK’nin on dört radikal üyesi tasfiye edildi.

1961
21 Şubat: Adalet Partisi kuruldu. Bunun yanı sıra kurulan 10 parti 25 Mart günü siyasi yaşama tekrar başlamak için hazırlıklara başladılar.
11 Temmuz: 9 Temmuz’da gerçekleştirilen referandumun ardından yeni liberal anayasa MBK tarafından kabul edildi.
16-17 Eylül: MBK, Adnan Menderes, Fatin R. Zorlu, Haşan Polatkan’ı astı. Askerler Menderes’i, etkisini yok etmek amacıyla idam etti.
25 Ekim: Yapılan genel seçimler, 1965 yılına kadar bir dizi değişik koalisyon hükümetlerinin oluşturulmasına neden oldu. Bu tarihte yapılan seçimlerde çoğunluğu kazanan Adalet Partisi ise kabineyi tek başına kurdu.

1962
22/23 Şubat: 1960 rejiminin sonuçlarından rahatsız olan genç subayların darbe girişimi başarısızlıkla sonuçlandı.

1963
20/21 Mayıs: Talât Aydemirin ikinci darbe girişimi de başarısızlıkla sonuçlandı ve bu sefer asılarak idam edildi.

1964
4 Haziran: ABD Başkanı Johnson Başbakan İnönü‘ye gönderdiği mektupta, eğer Türkiye Kıbrıs’a müdahalede bulunursa ve bu yüzden Moskova’yla karşı karşıya gelirse NATO’ya güvenmemesi konusunda uyardı. Kıbrıs’ta iki toplum arasında meydana gelen şiddet 1959 Londra Antlaşmasının koşullarını felç etti. Bunun yanı sıra, Johnson mektubu, özellikle 13 Ocak 1966 tarihinde kamuoyu tarafından öğrenildikten sonra, Türkiye’de anti-Amerikan tepkileri büyüdü.

1965
30 Haziran: 28 Kasım 1964 tarihinde AP genel başkanlığına seçilen Süleyman Demirel, CHP tarafından benimsenen ‘ortanın solu’ politikasını ‘komünizme giden bir yol’ olarak tanımladı. Sağ ve sol arasındaki kutuplaşma keskinleşti.
10 Ekim: Genel seçimleri kazanan Adalet Partisi, koalisyon hükümetleri dönemine son verdi.

1966
20 Aralık: Sovyetler Birliği Dışişleri Bakanı Aleksey Kosigin Türkiye’ye yaptığı ziyarette 1965 yılından

1967
20-22 Nisan: Yunanistan’da Albaylar Cuntası iktidarrı ele geçirdi ve demokratik hükümete son verdiler. ABD uzun süre sadece Türkiye’deki üslere bel bağlamak zorunda kalmaktan kurtuldu.
5 Haziran: İsrail ile Arap devletleri arasında gerçekleşen Altı Gün Savaşı, İsrail’in ezici zaferiyle sonuçlandı.
29 Kasım: Türkiye ile Yunanistan’ın savaşmaları, Türkiye’nin müdahale tehdidiyle karşı karşıya gelen Rum güçlerinin Kıbrıs’ta bulunan Türk köylerinden çekilmesi üzerine önlendi.

1968
29 Mayıs: Fransa’da General De Gaulle, 13 Mayıs’tan beri Paris’i felce uğratan öğrenci gösterilerini dağıtmak için parlamentoyu feshetti. Fransa örneği, Türkiye’deki sol görüşlü öğrencileri etkiledi ve daha militan hareket etmelerine yol açtı, öğrenciler NATO’ya ve Türkiye’nin ABD’yle ittifakına karşı gösterilere başladılar.
15-24 Temmuz: ABD 6. Filosunun İstanbul Limanı’nı ziyaret ettiği günlerde gösteriler yapıldı ve sık sık şiddet olayları meydana geldi.
20 Ağustos: Sovyetler Birliği ‘Prag Baharı’na son vermek amacıyla Çekoslovakya’yı işgal etti. Sovyet müdahalesi Türkiye’deki solu böldü.

1969
16 Ocak: Orta Doğu Teknik üniversitesini ziyareti sırasında ABD Büyükelçisi Robert Komer’in makam arabası Ankara’da öğrenciler tarafından yakıldı. Bu olay, artan şiddetin bir işaretiydi. Sağ kesimde, Albay Alparslan Türkeş’in neo-faşist partisi ‘komandolar’ olarak adlandırdıkları kişileri eğitiyorlar.
16 Şubat: ABD 6. Filosuna karşı İstanbul’da yapılan gösteriye polisin yardımı ile sağcı militanlar saldırdı. ‘Kanlı Pazar’ olarak adlandırılan bu olay sonucu iki genç öldü, yaklaşık iki yüz kişi de yaralandı. Gençler arasındaki şiddet 12 Mart 1971 askeri müdahalesine kadar sürdü.

1970
26 Ocak: Konya’dan bağımsız milletvekili olarak Meclis’e giren Necmettin Erbakan, Milli Nizam Partisi’ni kurdu. Bu parti Türkiye’nin batısındaki büyük kuruluşlar ve tekellerin yükselişi nedeniyle sıkıntı içindeki Anadolu’nun düşük orta sınıfını temsil eden ve siyasal İslam’ı kullanan ilk parti oldu.
15/16 Haziran: İşçilerin İstanbul’da gerçekleşen kitlesel ve kanlı gösterileri sıkıyönetim ilanına neden oldu.
28 Ağustos: Devalüasyon sonucu Türk Lirasının değeri yüzde 66 oranında düşürüldü. Bu durum, ülkenin içinde bulunduğu ekonomik krizi yansıtıyordu.
28 Aralık: Cumhurbaşkanı Cevdet Sunay başkanlığındaki Milli Güvenlik Kurulu, Hava Kuvvetleri Komutanı Muhsin Batur tarafından sunulan ve Silahlı Kuvvetler ’deki huzursuzluğu belirten mektubu tartışmak için toplandı.

1971
12 Mart: Askerler Başbakan Süleyman Demirel’e muhtıra verdiler ve onu istifaya zorlayarak hükümetin dizginlerini ellerine aldılar. Türkiye 1973 yılına kadar ‘partiler üstü’ bir kabine tarafından yönetildi.
27 Nisan: On bir ilde ilan edilen sıkıyönetim sonrası, özellikle sola karşı, bir terör dönemi başladı.

1972 
14 Mayıs: Otuz üç yıl sonra İsmet İnönü CHP’nin liderliğinden çekildi ve yerine Bülent Ecevit seçildi.

1973
6 Nisan: Siyasi partilerin ordunun adayını seçmeyi reddetmelerinin ardından, emekli oramiral Fahri Korutürk altıncı cumhurbaşkanı seçildi.
14 Ekim: Genel seçimler sonucu hiçbir parti çoğunluğu sağlayamadı. Uzun pazarlıklar sonucu, Ecevit’in CHP’si ve Erbakan’ın MSP’si arasında bir koalisyon anlaşmasına varıldı. 25 Ocak 1974 günü oluşan hükümetle İslamcılar ilk defa siyasi iktidara ulaştılar.

1974
15 Temmuz: Kıbrıs Rum Milli Muhafızlarının Başpiskopos Makarios’a karşı bir darbe düzenlemeleri Türkiye’nin garantör devlet olarak Kıbrıs’a müdahalesine neden oldu. Türk ordusu ağustos ayında gerçekleştirdiği ikinci askerî operasyon sırasında ada üzerinde kontrolünü genişletti.
17 Eylül: Gördüğü ilgi nedeniyle seçimi kazanacağını ve CHP’nin tek başına iktidara geleceğini düşünen Ecevit, başbakanlıktan istifa etti. Sağcı partiler erken genel seçime gitmeyi reddettiler ve Prof. Sadi Irmak’a geçici bir hükümet kurdurdular.

1975
13 Şubat: Kıbrıs Türkleri kendi devletlerinin kuruluşunu açıkladılar.
31 Mart: İslamcı MSP ve neofaşist MHP tarafından desteklenen ve merkez sağda yer alan Demirel’in başbakanlığındaki ilk Milliyetçi Cephe hükümeti kuruldu. Koalisyon ortaklarının sağcı militanları koruduğu bu dönemde gençlik grupları arasındaki şiddet arttı.

1977
5 Haziran: Ecevit’in CHP’si genel seçimlerden birinci parti olarak çıktı, ancak tek başına hükümeti oluşturabilmek için yeterli çoğunluğu elde edemedi. Kurduğu hükümet 3 Temmuz günü Meclis’te güvenoyu alamadı ve Ecevit istifa etti.
21 Temmuz: Demirel, merkez sağ, Islamcılar ve neofaşistlerden oluşan ikinci Milliyetçi Cephe hükümetini kurdu.
31 Aralık: Partiler arası atışmalar ve iç çekişmeler sonucu koalisyon dağıldı.

1978
17 Ocak: Ecevit’in bağımsız milletvekilleriyle beraber kurduğu hükümet, bağımsız bakanlar arasındaki yaygın yolsuzluk nedeniyle lekelenirken, gençlik grupları arasındaki şiddet ve ülkedeki istikrarsızlık yaygın duruma geldi.
2 Ekim: Neofaşist Milliyetçi Hareket Partisi, şiddetin durdurulması için askeri müdahalenin gerekli olduğunu savunarak sıkıyönetim ilan edilmesi çağrısında bulundu.
9 Ekim: Türkiye İşçi Partisi üyesi yedi kişi Ankara’da öldürüldü. Basın sürekli olarak suikasta uğrayan liberal akademisyenlerin haberlerini verirken, failleri nadiren yakalanıyordu.

1979
16 Ocak: İran’da gerçekleşen devrim sonrası şah ülkeyi terk etti ve şubat ayında ülkeye geri dönüş yapan Ayetullah Humeynî İslâm Devrimi liderliğini eline aldı. Siyasilerin gerçekleşmesini sağlayamadığı istikrarlı bir Türkiye Batı için şimdi çok daha kritik hale geldi.
14 Ekim: Artan şiddet olayları ve sağ kesimin saldırıları sonucu siyasi konumu zayıflayan Başbakan Ecevit’in Cumhuriyet Senatosu seçimlerinde desteği azaldı ve Ecevit istifa etti. Süleyman Demirel AP azınlık hükümetini kurdu.

1980
2 Ocak: Generaller partiler arasında ulusal birliğin kurulması için hükümete bir uyarı mektubu verdi.
24 Ocak: Hükümet Türk lirasının değerini yüzde 33 düşüren radikal bir deflasyonist ekonomik program ilan etti. Program Türkiye’yi küreselleşme yönünde ilerletmeyi tasarlıyordu ve otoriter bir rejimin altında uygulandı.
19 Temmuz: Eski başbakan Nihat Erim düzenlenen suikast sonucu öldürüldü.
12 Eylül: Ordu, ülkede meydana gelen anarşiyi bitirmek ve devlete güç kazandırmak gereğini öne sürerek yönetime el koydu. Milli Güvenlik Konseyi kuruldu ve sıkıyönetim ilan edildi.
21 Eylül: Emekli oramiral Bülend Ulusu’nun başbakanlığında bir hükümet kuruldu. Siyasi yaşam sona ererken gözaltına alınan bazı parti liderleri tutuklandılar, yargılandılar ve hapse atıldılar.

1981
29 Haziran: Liberal 1961 anayasası yerine yeni ve otoriter bir anayasa yazılması amacıyla askerler bir Danışma Meclisi kurdular.

1982
7 Kasım: Yeni anayasa halkoylamasına sunuldu ve oyların yüzde 91,3’ünü alarak kabul edildi.
19 Kasım: Kenan Evren Türkiye Cumhuriyeti’nin yedinci cumhurbaşkanı oldu.

1983
3 Mart: Danışma Meclisi yeni Siyasi Partiler Kanunu’nu hazırladı ve onay için generallere gönderdi. Mayıs ayında, ‘yeni partiler’ ortaya çıkmaya başladı ve bazılarına askerler tarafından eski partilerin uzantısı oldukları gerekçesiyle izin verilmedi.
6 Kasım: Genel seçimleri kazanan Turgut Özal’ın Anavatan Partisi 13 Aralık tarihinde göreve başladı. Yeni hükümet, 24 Ocak 1980 tarihinde başlatılan ekonomi politikasını sürdürdü. Özal, düzeni sıkıyönetime dayanarak yürütmeye devam etti.
15 Kasım: Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti kuruldu. Ancak sadece Türkiye tarafından tanındı.
1987
6 Eylül: Yapılan halkoylaması sonucu, yasaklı olan eski parti liderlerinin yeniden siyasete katılmalarına izin verildi. Demirel ve Ecevit vekilleri tarafından oluşturulan partilerinin başına geçtiler.
29 Kasım: Özal, rakiplerinin örgütlenmesine fırsat vermemek amacıyla erken genel seçime gitti. Seçimleri daha az bir çoğunlukla kazandı ve 21 Aralık günü yeni kabinesini kurdu.

1989
26 Mart: Yolsuzluk ve hem seçmenler hem de özel sektör tarafından hoş karşılanmayan ekonomi politikası sonucu Özal’ın partisi yerel seçimlerde büyük bir oy kaybına uğradı.
17 Ağustos: Genelkurmay Başkanı Necip Torumtay, 1984 yılında ayaklanma başlatan Kürdistan İşçi Partisi’ne (PKK) karşı topyekûn savaş ilan etti.
31 Ekim: Kenan Evren’in görev süresinin dolmasından sonra Turgut Özal Türkiye’nin sekizinci cumhurbaşkanı seçildi. Onun yerine başbakan olan Yıldırım Akbulut, Özal’ın otoritesine sahip değildi ve ANAP bundan böyle düşüşe geçti.
18 Aralık: Avrupa Topluluğu Komisyonu, Türkiye’nin AB üyeliği başvurusunu reddetti.

1990
2 Ağustos: Irak’ın Kuveyt’i işgali uluslararası bir krize neden oldu. Türkiye, Özal’ın liderliğinde ABD Başkanı Bush’un koalisyonuna katıldı. BM’nin Irak’a karşı uyguladığı ambargo Türkiye ekonomisi için yıkıcı bir etkiye neden oldu. Yine de Özal, Soğuk Savaş sonrası dünyada Türkiye’nin yerini oluşturmaya çalıştı.

1991
Nisan: Başlattıkları ayaklanmanın başarısız olmasından sonra Saddam Hüseyin’in birliklerinden kaçan Iraklı Kürtler Türkiye’ye sığındılar. Bu durum, Türkiye’de büyük bir mülteci sorunu yaşanmasına neden oldu. Türkiye’deki üsleri kullanan ABD, Fransa ve İngiltere, Kuzey Irak’ta bir güvenlik bölgesi oluşturdular.
11 Nisan: Meclis, hükümetin terörle mücadele yasasını yürürlüğe soktu. Anti-demokratik olarak kabul edilen yasa sayesinde hükümet, çok geniş güçler elde etti.
25 Haziran: Mesut Yılmaz Anavatan Partisi’nin yeni genel başkanı seçildi. 23 Haziran günü yeni kabineyi oluşturan Yılmaz’ın, partiye genç ve modern bir görünüm vermesi umuluyordu.
20 Ekim: Genel seçimleri Süleyman Demirel’in Doğru Yol Partisi kazandı. Demirel merkez sağda yer alan Anavatan Partisi yerine merkez solda yer alan Sosyal demokrat Halkçı Parti’yle koalisyon yaptı.
8 Aralık: Başbakan Süleyman Demirel. ‘Türkiye’nin Kürt realitesini tanıdığını’ belirten önemli bir açıklama yaptı. Her yıl yüzlerce cana ve yaklaşık 7 milyar ABD dolarına mal olan Kürt isyanına siyasi bir çözüm bulmayı umuyordu.

1993
17 Nisan: Cumhurbaşkanı Turgut Özal altmışaltı yaşında kalp krizinden öldü.
16 Mayıs: Süleyman Demirel Türkiye’nin dokuzuncu cumhurbaşkanı seçilirken, partisi güçlü bir liderden yoksun kaldı.
13 Haziran: Doğru Yol Partisinin genel başkanlığına seçilen Tansu Çiller, Türkiye’nin ilk kadın başbakanı oldu ve SHP’yle bir koalisyon hükümeti kurdu.
27 Kasım: Türkiye ile İsrail, Suriye destekli terör gruplarına karşı istihbarat toplamak amacıyla işbirliğine karar verdiler ve bir memorandum imzaladılar. Bu gelişme, daha geniş bir ilişkinin işaretiydi.

1994
26 Mart: Yerel seçimlerde ani bir çıkış yapan siyasal İslamcı Refah Partisi üçüncülüğe yükselirken, İstanbul ve Ankara belediye başkanlıklarını kazandı.
5 Nisan: DYP-SHP koalisyonu yeni bir ‘istikrar paketi’ni açıklarken, Türk lirasının değeri yüzde 38 düşürüldü ve fiyatlar da yüzde 100 arttı. Ekonomi yeni krize girdi. Enflasyon 1994 yılında yüzde 148 yükselerek rekor kırdı.
14 Temmuz: Başbakan Tansu Çiller’in malvarlığını usulsüz bir şekilde elde ettiği iddiaları üzerine, Meclis tarafından soruşturma başlatıldı. Bu gelişme koalisyon ortakları arasında gerilime neden oldu.

1995
1 Ocak: Milliyet gazetesi Başbakan Tansu Çiller’in Atatürk’ün ünlü ‘Ne mutlu Türk’üm diyene’ sözünü ‘Ne mutlu Türkiye vatandaşıyım diyene’ şeklinde açıklayan sözlerine yer verdi. Çillerin sözleri Türkiye’nin kimlik konusundaki bakış açısında meydana gelen değişimi yansıtıyordu.
18 Şubat: Sosyal demokrat partiler CHP ile SHP, CHP çatısı altında birleştiler.
20 Mart: Artan PKK saldırıları sonrası Türk ordusu, 35.000 kişilik bir askeri gücü PKK kamplarını yok etmek üzere Kuzey Irak’a gönderdi.
23 Temmuz: Meclis, siyasi yaşamı daha demokratik hale getirmek amacıyla anayasada yer alan on beş maddede değişiklik yaptı.
20 Eylül: Koalisyon çöktü ve 24 Aralık tarihinde erken seçime gidildi.

1996
1 Ocak: Avrupa Birliği ile Türkiye arasında 6 Mart günü yürürlüğe girecek olan Gümrük Birliği antlaşması imzalandı. Bu antlaşma, Türkiye’nin ekonomi politikasındaki büyük dönüşümü ve küreselleşmeye doğru yeni bir adımı işaret ediyordu.
6 Mart: ANAP-DYP koalisyonu (Anayol), partiler arasında haftalar süren görüşmeler sonucu oluşturuldu. Ancak, ANAP Genel Başkanı Mesut Yılmaz ile DYP Genel Başkanı Tansu Çiller arasındaki geçimsizlik nedeniyle istikrar sağlanamadı.
6 Haziran: Mesut Yılmaz istifa etti ve Çiller’in malvarlığıyla ilgili olarak Meclis soruşturması açılması talebinde bulunan İslâmcı parti lideri Necmettin Erbakan’ın yolunu açtı.
29 Haziran: Erbakan ve Çiller, haklarındaki yolsuzluk soruşturmalarının rafa kaldırılmasına karar verdikten sonra Refah Partisi ile DYP arasında bir koalisyon (Refahyol) kurulduğunu ilan ettiler.
3 Kasım: ‘Susurluk Kazası’ olarak bilinen bir trafik kazası, Türkiye’nin siyasi yaşamında ‘derin devlet’ olarak adlandırılan ve idarî alanındaki geniş yozlaşmayı ortaya çıkaran bir skandala neden oldu.

1997
28 Şubat: Generallerin egemen olduğu Milli Güvenlik Kurulu, Erbakan önderliğindeki hükümete İslami faaliyetleri -özellikte üniversitelerde başörtüsü giyilmesini- kısıtlaması yönünde tavsiyede bulundular. Bu karar daha sonra ‘28 Şubat Süreci’ olarak adlandırılacaktı.
18 Haziran: Ilımlı görünme çabalarına karşılık Erbakan, hükümetten istifa etmeye ve Tansu Çiller’in başbakanlığında koalisyona devam etmeye karar verdi. Bununla birlikte Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel ANAP Genel Başkanı Mesut Yılmaz’ı yeni bir koalisyon oluşturması için görevlendirdi. Yılmaz, Bülent Ecevit’in Demokratik Sol Partisi’yle (DSP) koalisyon gerçekleştirdi.

1998
16 Ocak: Anayasa Mahkemesi, laiklik ilkesini ihlâl ettiği gerekçesiyle Refah Partisi’nin kapatılmasına ve Necmettin Erbakan’a beş yıl süreyle siyasi faaliyet yasağı uygulanmasına karar verdi. İslâmcılar, partinin kapatılma olasılığına karşı 17 Aralık 1997 tarihinde Fazilet Partisi’ni kurmuşlardı.
21 Nisan: Siyasi İslam’a yönelik sürekli eleştiriler sırasında, Refah Partisi’nin üyesi ve İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Recep Tayyip Erdoğan, 1997 yılında yaptığı bir açıklamayla İslam’ı kendi çıkarlarına alet ettiği ve dinî kışkırtıcılık yaptığı gerekçesiyle on ay hapis cezasına çarptırıldı.
26 Kasım: Başbakan Mesut Yılmaz, mafyayla bağlantısı olduğu yönündeki suçlamalar sonrası istifa etti.

1999
12 Ocak: DSP Genel Başkanı Bülent Ecevit, ülkeyi nisan ayında yapılacak erken genel seçimlere götürmek üzere bir hükümet kurdu.
15 Şubat: PKK lideri Abdullah Öcalan Nairobi’de yakalandı ve Türkiye’ye getirildi. Bu olay Ecevit için bir zafer olurken, hükümet Kürt isyancılara karşı ‘zafer ilan etme’ imkânı elde etti. Öcalan 29 Haziran günü idam cezasına çarptırıldı, ancak 2002 yılında ölüm cezasının kaldırılmasının ardından cezası müebbet hapse çevrildi.
18 Nisan: Genel seçimleri Ecevit’in DSP’si ve aşırı sağcı Milliyetçi Hareket Partisi kazanırken, merkez sağ partiler çöktü.
2 Mayıs: İslamcı milletvekili Merve Kavakçı‘nın, yemin töreninin yapılacağı Meclis salonuna siyasi İslam’ın sembolü olan türbanla girmek istemesi yeni Meclis’te tepkilere yol açtı. Kavakçı‘nın milletvekilliği daha sonra, İçişleri Bakanlığı’nı aynı zamanda ABD vatandaşı olduğu yönünde bilgilendirmediği gerekçesiyle düşürüldü.
3 Mayıs: Hükümeti kurmakla görevlendirilen Bülent Ecevit, MHP ve ANAP’la 28 Mayıs günü koalisyon oluşturdu. İdeolojik zıtlıkları olmasına rağmen, koalisyon hükümeti şaşırtıcı bir biçimde uzun ömürlü oldu.
17 Ağustos: Türkiye’nin kuzeybatı bölgesinde meydana gelen büyük deprem sırasında devletin yüz binlerce insana yardım sağlama konusunda başarısız olması, insanların devlete olan güvenini sarstı.
13 Ekim: Avrupa Birliği Komisyonu Türkiye’nin AB üyeliği için aday ülke olarak değerlendirilmesini tavsiye etti. Bununla birlikte Türkiye’nin ‘Kopenhag Kriterleri’ olarak adlandırılan ve insan haklarını, azınlıkların korunmasını, ekonomik reformu içeren uzun bir ödevi tamamlaması gerekiyor.

2000
17 Ocak: İstanbul’da yapılan operasyon sonucu Hizbullah hareketinin önemli liderlerinden bazıları vurularak, bazıları da sağ olarak ele geçirildi. Ülke geneline yayılan operasyon, ‘derin devlet’in düşmanlarına karşı mücadelede bu örgütü kullandığı yönünde şüphelere yol açtı. Genelkurmay Başkanlığı tarafından yapılan açıklamada, Türk Silahlı Kuvvetleri’nin PKK’ya karşı mücadelede Hizbullah eylemlerini desteklediği yönünde basında çıkan haberler kesin bir dille yalanlandı.
5 Mayıs: Türkiye’nin AB üyeliğini destekleyen liberal bir reformist olarak tanınan Anayasa Mahkemesi Başkanı Ahmet Necdet Sezer, Demirel’den sonra Türkiye’nin onuncu cumhurbaşkanı seçildi.

2001
19 Şubat: Yolsuzluk iddiaları üzerine Başbakan Ecevit’in Cumhurbaşkanı Sezer ile yaptığı ağız kavgası büyük bir ekonomik krizin yaşanmasına neden oldu. Borsa düştü, faizler yükseldi ve Merkez Bankası döviz rezervlerinin beşte birini kaybetti.
1 Mart: Dünya Bankası‘nda görevli Kemal Derviş, ekonomiden sorumlu devlet bakanlığı görevine getirildi. Bu atamayla yabancı yatırımcılara güven vermek amaçlanırken, Derviş Türkiye’nin ekonomisini küresel eğilimle aynı yöne yerleştirecek önemli reformları yürürlüğe koydu.
21 Haziran: Anayasa Mahkemesi, İslâmî köktenciliğin merkezi olarak tanımladığı Fazilet Partisi’ni kapattı.
21 Temmuz: Siyasi İslamcılar Fazilet Partisi’nin devamı olarak Saadet Partisi’ni kurdular.
14 Ağustos: Fazilet Partisi’nin ılımlıları Recep Tayyip Erdoğan liderliğinde Adalet ve Kalkınma Partisi’ni kurdular. Parti kendisini Fazilet Partisi’nin devamı olarak değil laik ‘Müslüman demokratlar’ olarak tanımladı.
11 Eylül: New York, Washington ve Pennsylvania’da meydana gelen 11 Eylül saldırıları ve ABD Başkanı Bush’un ‘terörizme karşı savaş’ ilanı Türkiye’yi birdenbire ‘stratejik bir varlık’ ve IMF kredilerini hak eden bir ülke haline getirdi.

2002
Şubat: IMF, Türkiye’ye 9 milyarlık kısmı hemen olmak üzere üç yıl için 16 milyar ABD doları kredi verme konusunda anlaştı.
4 Mayıs: Başbakan Ecevit hastaneye kaldırıldı. Hastalığı siyasi bir krize neden oldu. İstifa edip etmeyeceği veya yerine kimin geçeceği konusunda yapılan spekülasyonlar borsayı olumsuz etkiledi.
10 Mayıs: Kemal Derviş, erken genel seçime gidilmesi durumunda Türkiye’nin siyasi geleceği üzerindeki belirsizliklerin sona ereceği yönünde açıklama yaptı. Onun bu sözleri 3 Kasım erken genel seçimlerinin yapılmasına yol açacak politik manevranın başlamasına neden oldu.
29 Mayıs: TÜSİAD gazetelere verdiği tam sayfa ilanlarla, ölüm cezasının kaldırılması, eğitim, Kürtçe yayın da dâhil olmak üzere AB yönünde acil reformlar yapılması çağrısı yaptı.
7 Temmuz: Partisinin yerine Doğru Yol Partisi’nin koalisyona alınabileceğinden çekinen başbakan yardımcısı ve MHP lideri Devlet Bahçeli, 3 Kasım günü seçim yapılması için çağrı yaptı. Ecevit ile Yılmaz erken seçime karşı çıkarken, Derviş ve Türkiye’nin büyük kapitalistleri ülkede hüküm süren belirsizliğin seçimlerle sonuçlanabileceğine inanıyordu. Demokratik Sol Parti’de devam eden istifaların ardından, koalisyon Meclis’te çoğunluğu kaybetti ve 16 Temmuz günü Ecevit kasım ayında ülkeyi seçime götürme kararı aldı.
3 Ağustos: Meclis, AB şartlarını karşılamak amacıyla yeni yasaları kapsayan bir ‘demokrasi paketi’ni onayladı. Bu paket, AB yolunda büyük bir adım ve ekonomik krize son vermek konusunda ciddi bir önlem olarak görüldü.
10 Ağustos: Kemal Derviş hükümetten istifa etti. Merkez sol ve merkez sağda yer alan bazı partileri birleştirerek yeni bir merkez yaratma girişiminin başarısız olmasının ardından 21 Ağustos günü CHP’ye katıldı; böylece yeni kurulan Yeni Türkiye Partisi’nin Parlamentoya girme ihtimalini yok etti.
3 Kasım: Genel seçimler sonucu Adalet ve Kalkınma Partisi yüzde 34,3 oy oranıyla Meclis’te 363 sandalye elde ederek, 1987’den beri tek başına iktidar olan ilk parti oldu. Yüzde 19,4 oy oranıyla 178 sandalye alan CHP muhalefet olurken, diğer partiler yüzde 10’luk seçim barajına takılarak Meclis’e giremedi.
16 Kasım: Cumhurbaşkanı Sezer hükümeti kurması için AKP’li Abdullah Gül’ü görevlendirdi; Gül’ün oluşturduğu hükümet 18 Kasım günü cumhurbaşkanı tarafından onaylandı. Gül, 28 Kasım günü programını sundu ve güvenoyu alarak görevine başladı.
19/24 Aralık: Meclis, Recep Tayyip Erdoğan’a seçimlerde aday olma, Parlamento’ya girme ve başbakan olma imkânı sağlayan anayasa değişikliklerini kabul etti.

2003
26 Ocak: Ülke genelinde büyük çapta savaş karşıtı gösteriler düzenlendi. Nüfusun yaklaşık yüzde 85-90’lık bir bölümü ABD’nin Irak’a müdahalesine karşı çıkıyordu.
1 Mart: Meclis, Türkiye’ye 62.000 ABD askerinin konuşlanmasına izin veren ve Kuzey Irak sınırını operasyona açan tezkereyi reddetti. ABD-Türkiye ilişkileri karıştı.
9 Mart: Recep Tayyip Erdoğan milletvekili seçildi; Başbakan Gül 11 Mart günü istifa etti ve Erdoğan yeni başbakan olarak atandı.
19 Mart: ABD Başkanı Bush’un Saddam Hüseyin’e verdiği ültimatomun süresi doldu ve ABD önderliğindeki koalisyon güçleri Bağdat’ı bombalamaya başladı.
20 Mart: Ankara Türk hava sahasını ABD uçaklarına açmaya razı oldu fakat Washington ile ilişkiler zarar görmüştü. Pentagon’daki yeni muhafazakârlar Türkiye’yi ve generalleri cezalandırmaya kararlıydılar.
9 Nisan: Amerikan kuvvetleri Bağdat’ın kontrolünü ele geçirdi.
22 Mayıs: Generaller hükümetin AB’ye katılma planına destek verdi.
28 Mayıs: MGK, insan haklarına dair AB kriterlerinin yerine getirilebilmesi için terörle mücadele yasasının değiştirilmesini ve Kürtçe yayına izin verilmesini kabul etti. Eski bir Kürt milletvekili reformları, Kürtler üzerindeki elli yıllık yasağın sonu ve “Kürt realitesi”nin tanınması olarak değerlendirdi.
4 Temmuz: Kuzey Irak’taki Amerikan kuvvetleri, Türk özel kuvvetlerinden 11 kişiyi, başlarına çuval geçirerek ve küçük düşürerek tutukladı. Ankara Washington’a nota verdi ve Türk subaylar serbest bırakıldı. Fakat Türk-Amerikan ilişkileri zarar görmüştü. 1 Mart’taki oylamanın misillemesi olarak görülen bu olay stratejik işbirliğinin sonu oldu.
22 Temmuz: Dışişleri Bakanı Abdullah Gül zarar gören ilişkileri tamir etmek için ABD’ ye ziyarette bulundu.
29 Temmuz: AB kriterlerini yerine getirmek için Meclis yeni ‘reform paketleri’ geçirdi. Temel amaç generalleri dizginlemek ve MGK’yı medenileştirmekti.
11 Eylül: Dışişleri Bakanı Gül MGK reformunun AB’nin tüm itirazlarını karşıladığını iddia etti.
7 Kasım: ABD, Ankara’ya Irak’ta Türk askerine ihtiyacı olmadığını bildirdi ve böylece Temmuz’da başlayan görüşmeler sona erdi.
15 Kasım: İstanbul’daki intihar eylemleri iki sinagogu, İngiliz Konsolosluğunum ve İngiliz Bankası HSBC’nin binasını tahrip etti, onlarca kişi öldü. O gün, “Türkiye’nin 11 Eylülü” olarak tanımlandı. Türkiye de artık İslamcı terörün bir kurbanıydı.

2004
6 Ocak: Suriye Devlet Başkanı Beşir Esad Ankara’ya geldi. Her iki taraf da ilişkileri düzeltmek istiyordu ve Ankara, Avrupa’nın aldığı pozisyona yakınlaşmaya çalışıyordu.
23 Ocak: MGK toplantısı sonucunda generaller Türkiye’nin Kıbrıs’ı yeniden birleştirmeye dönük Annan planı çerçevesinde çalışmayı kabul ettiler.
31 Ocak: Erdoğan’ın ABD ziyareti sonunda Dışişleri Bakanı Gül Türk-Amerikan ilişkisinin artık sadece stratejik olmadığını, insan hakları ve demokratikleşmeye dayandığını belirtti. Basında bu durum, Ankara’nın bölgede “ılımlı bir İslam ülkesi” rolünü oynayarak demokratik “Büyük Ortadoğu Projesi” için bir model olup olmayacağı sorusunu gündeme getirdi.
22 Mart: Ankara’nın bölgede “ılımlı bir İslam ülkesi” olup olmadığı tartışmalarına cevaben, Erdoğan Türkiye’nin laik ve sosyal bir devlet olduğunu, laik bir devlet içinde de İslâmi bir devlet olamayacağını belirtti.
28 Mart: Yerel seçimler Adalet ve Kalkınma Partisi’nin konumunu güçlendirirken muhalefetin konumunu zayıflattı. AKP’nin oy oranları yaklaşık rakamlarla yüzde 34’ten yüzde 43’e yükselirken. CHP’nin oyları yüzde 19’dan yüzde 15’e geriledi.
24 Nisan: Kıbrıs’taki referandumlarda Türk toplumu adanın birleşmesine yüzde 65’lik bir oranla evet derken, Rumlar yüzde 76’lık bir oranla birleşmeyi reddetti. Bu durum AB karşısında Ankara’nın elini güçlendirdi.
27 Eylül: Kadın hakları ile ilgili AB kriterlerini sağlayabilmek için zinayı yasadışı saymaya yönelik yasadan vazgeçildi.
6 Ekim: AB Komisyonu Türkiye’nin siyasal kriterleri yerine getirerek üyelik önündeki ilk grup engeli başarıyla aştığını ifade etti ve katılım müzakerelerinin başlamasını önerdi.
17 Aralık: AB Türkiye’nin üyeliğini koşullu olarak kabul etti ve katılım müzakerelerinin açılış tarihi olarak 3 Ekim 2005’i belirledi.

2005
25 Mayıs: Hazar Ceyhan boru hattının açılışı Bakü’de törenle yapıldı. Artık, Hazar petrolü Avrupa’ya Rusya’yı atlayarak Azerbaycan Türkiye ve Gürcistan üzerinden gönderilebilecekti. Boru hattı Türkiye için “Avrasya seçeneğini” ortaya çıkardı.
29 Mayıs: Fransa’daki referandumda AB Anayasası % 45 oranındaki “evet” oylarına karşılık % 55 oranındaki “hayır” oylarıyla reddedildi. Bu durum, Türkiye’nin AB hayallerine bir darbe olarak değerlendirildi, ancak Dışişleri Bakanı Abdullah Gül, “Bu referandumun Türkiye’yle doğrudan bir bağlantısı yok. Müzakerelere başlamamız için hiçbir engel yok,” dedi.
10 Ağustos: Başbakan Erdoğan, Kürt sorununun, diğer sorunlar gibi demokratikleşmeyle birlikte Cumhuriyet ilkeleri ve Anayasa çerçevesinde çözülebileceğini söyledi.
3 Ekim: Türkiye, on-on beş yıl sürmesi beklenen, AB ile katılım müzakerelerine başladı. Ama basın “AB ile yeni hayat” sözlerine yer verdi.
16 Aralık: Orhan Pamuk, tüm dünyanın gözü önünde, 301. madde dayanak alınarak Türklüğü aşağılamaktan yargılandı. Birkaç gün sonra Devlet Bakanı Ali Babacan, Pamuk davasıyla Türkiye’nin imajının lekelendiğini söyledi. Ancak 21 Aralık’ta Adalet Bakanı Cemil Çiçek 301. maddeyi değiştirmeye yönelik bir plan olmadığını açıkladı. 2006’da bu maddeden birçok yazarın yargılanmasına devam edildi.

2006
17 Ocak: Vatan gazetesinin düzenlediği ankete göre partilerin olası bir seçimde alabilecekleri oy oranları şöyleydi: AKP % 29,9, CHP % 14,4, DYP % 13,6 ve MHP % 11,5.
19 Ocak: Erdoğan, “Erken seçim olmasını beklemeyin,” dedi.
26 Ocak: Radikal, ordunun Erdoğan’ın Cumhurbaşkanı olmasının önünde bir engel görmediğini bildirdi.
12 Nisan: Bir Harp Akademisi konferansında Cumhurbaşkanı Sezer şöyle konuştu: “Köktendincilik tehlikeli boyutlara ulaştı ve Türkiye’nin bu tehdite karşı tek güvencesi laik düzendir”.
18 Mayıs: Danıştay hâkimlerine yönelik saldırıda Yücel Özden’in öldürülmesi, Türkiye siyasi hayatında AKP hükümetini devletin Silahlı Kuvvetler, yargı ve üniversiteler gibi laik kurumlarıyla karşı karşıya getiren bir dönüm noktası oldu.
5 Haziran: TÜSİAD Başkam Ömer Sabancı, Türkiye’nin yeni Cumhurbaşkanının tüm tarafların işbirliğiyle, müzakereler yoluyla seçilmesini talep ederek yeni Cumhurbaşkanı’nın Erdoğan olmaması gerektiğini ima etti.
23 Haziran: Rahşan Ecevit, gelecek seçimlerde AKP’ye karşı Solu ve Sağı birleştirmeye yönelik başarısız bir kampanya başlattı.
28 Haziran: Başbakan Erdoğan, muğlak bir ifadeyle; yeni Cumhurbaşkanı’nın, çeşitli STÖ’lerin fikrine başvurduktan sonra AKP meclis grubunun oylarıyla seçileceğini ve bu makama geldiğinde bütün ideolojik önyargılardan uzak birinin olacağını açıkladı. Daha sonra 1 Temmuz’da, dindar bir Müslümanın devlet başkanı olmasını kimsenin engellememesi gerektiğini söyledi ve kendisinin önümüzdeki yıl Cumhurbaşkanlığına aday olması konusunda açık kapı bıraktı.
28 Temmuz: Genelkurmay Başkanlığı, Korgeneral Altay Tokat’ın kendi komutası altında askerlerin Güneydoğu Anadolu’da bombalama eylemleri gerçekleştirdiğine dair sözleri üzerine soruşturma başlattığını duyurdu. 1995 ve 1998 yılları arasında PKK’nın Türkiye karşıtı eylemlerinin doruk noktasında olduğu bir dönemde Güneydoğu Anadolu’da görev yapan Tokat şu anda muhalefetteki Milliyetçi Hareket Partisi’nin bir üyesidir.
1 Ağustos: Orgeneral Yaşar Büyükanıt, daha ılımlı selefi Hilmi Özkök’ün yerine Genelkurmay Başkanı olarak atandı. Büyükanıt, Türkiye’nin Avrupa Birliği müzakereleri de dâhil olmak üzere çeşitli meselelerde daha sert bir tutumu savunan bir şahin olarak tanınıyor. Katı bir laik ve askeriyenin siyaset üzerinde etkili olmasından yana. Büyükanıt İslâmî gericilikle mücadele etmenin ordunun anayasal görevi olduğunu ve köktendinci tehdidin daha önce hiç bu kadar büyük olmadığını söyledi. Genelkurmay Başkanlığına atanması, sivil-asker ilişkilerinin gelecek dönemde sorunsuz olmayacağını gösteriyor.

Bir Kimlik Peşinde Türkiye
Feroz Ahmad
İstanbul Bilgi Üniversitesi Yayınları (2006)

Koyulaştırmayı ben yaptım. DK

10 Mayıs 2008 Cumartesi

Ekim Füzeleri Bunalımı

Ekim Füzeleri Bunalımı




Ekim Füzeleri Bunalımı, ABD’nin Türkiye’ye, SSCB’nin de Küba’ya nükleer başlıklı füze yerleştirmesi ile başlayan, Ekim 1962’de dönemin iki süper gücünü karşı karşıya getiren ve dünyayı nükleer savaş tehditi altında bırakan bunalımdır. Söz konusu bunalım “Küba Füzeleri Bunalımı” veya “Küba’da Ekim Füzeleri Bunalımı” olarak da bilinir.


Özellikleri


Ekim Füzeleri bunalımının en önemli özelliği, nükleer silahlara sahip iki süper gücün dünyada ilk kez doğrudan karşı karşıya gelmesidir. Bunalımın bir başka özelliği hem soğuk savaşın doruğunu hem de 1962 sonrasında yavaş yavaş ama kararlı bir tempoda yerleşmeye başlayan “yumuşama” (detente) olgusunun temelini oluşturmasıdır.


Nedenleri


Ekim Füzeleri bunalımının temelinde yatan asıl neden Amerikan Hükümetinin Fidel Castro rejimini devirmek istemesidir.


Castro’nun 1959 yılında ABD’nin kontrolündeki Batista rejimini yıkarak iktidara gelmesi üzerine ABD önce Amerikan Devletleri Örgütü (OAS) bünyesinde Latin Amerika ülkelerinin ortak harekatıyla Castro rejimini yıkmayı denediyse de OAS üyeleri yalnızca Castro rejimini kötülemekle yetindiler. Daha sonra, ABD’ye kaçan Kübalı mültecilerin Amerikan hükümetinin yardım ve desteği ile Küba’yı işgal etmesini içeren bir plan yürürlüğe konduysa da mültecilerin “Domuzlar Körfezi Çıkartması'nda” başarısızlığa uğraması ABD’nin bu dolaylı müdahale girişimini sonuçsuz bıraktı.


Bunalımın bir diğer nedeni ise, Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği’nin (SSCB) ABD’nin gerek OAS bünyesinde gerekse Domuzlar Körfezi Çıkartması’nda yaşadığı başarısızlıktan yararlanması ve Küba’daki Castro rejimine destek olmaya başlamasıdır. SSCB, ihtiyaç duymamasına karşın Küba’nın şeker ihracatının büyük kısmını satın aldı ve Küba’ya olası bir Amerikan müdahalesine karşı güvence verdi.


Füzeler


Amerika’ya ait bir U-2 casus uçağının (bknz. U-2 Olayı) 1 Mayıs 1960’ta düşürülmesiyle ABD-SSCB ilişkileri gerginleşirken Küba-SSCB dostluğu giderek sıkılaşıyordu. Bu sıcak ilişkilerin bir sonucu olarak 1962 sonbaharında Küba’ya Sovyet füzelerinin konuşlandırılmasına başlandı.
Bir görüşe göre, Küba bunalımının ortaya çıkardığı tehlike gerçek olmaktan çok görünüşteydi. Bu görüşe göre, füzelerin yerleştirilmesi dönemin SSCB lideri Nikita Khrushchev açısından becerikli bir soğuk savaş oyunuydu ve füzeler dönemin ABD Başkanı J. F. Kennedy zorladığı takdirde sökülmek üzere yerleştirilmişti. Ancak, sökme bedeli olarak Khrushchev bazı ödünler beklemekteydi: Küba’nın işgal edilmeyeceğine dair güvence SSCB toprakları yakınına yerleştirilmiş füzelerin sökülmesi.


Füzelerin yerleştirilme amacı ne olursa olsun Küba ile SSCB arasında gelişen bu ilişkiler ABD’yi bir müdahaleye doğru itmeye başladı. ABD Başkanı Kennedy 1962 yılı Ekim ayının hemen başında verdiği bir demeçte şu olasıklıkların gerçekleşmesi halinde Küba’ya müdahale edeceğini açıkladı: Küba’daki Amerikan Guantanamo Üssü, Panama Kanalı, öteki Latin Amerika ülkeleri veya kıtadaki Amerikalıların hayatları tehlikeye girerse; Cape Canaveral İstasyonu’na müdahale edilirse; SSCB’ Küba’da saldırgan üsler kurarsa.


Bunalım


ABD’de seçim mücadelesinin hızlandığı bir dönemde 16 Ekim 1962 günü dönemin ABD Savunma Bakanı Robert McNamara Küba’da füze üslerini belirleyen hava fotoğraflarını Başkan Kennedy’e gösterdi. Fotoğraflardan edinilen bilgiye göre, Sovyet füzeleri yerleştirilmeye başlanmıştı ama ateşlemeye hazır hale gelmeleri için bazı parçaların Küba’ya gelmesi gerekiyordu.


Kennedy teknik danışmanlarıyla uzun süren toplantılar yaptıktan sonra Küba’nın denizden abluka altına alınmasına karar verdi. ABD, abluka kararı konusunda Birleşmiş Milletler’e, OAS’a ve NATO’ya danışmadı ve sadece bu örgütleri kararından haberdar etmekle yetindi.
22 Ekim 1962 tarihinde abluka uygulanmaya başladı. Bu sırada, Atlantik Okyanusu’nda seyreden Sovyet gemileri Küba’ya yaklaşmaktaydı. Bu gemiler ablukaya uymadıkları takdirde batırılacaklardı. Khrushchev ilk tepki olarak saldırı değil savunma silahı taşıdığını söylediği gemilerin durması için emir vermeyeceğini açıkladı. Bu durum gerilimi daha da tırmandırdı.
Khrushchev, 27 Ekim 1962’de Kennedy’e gönderdiği mektupta, ABD’nin Türkiye’deki benzer füzeleri sökmesi halinde (ABD 1960 yılında Türkiye’ye Jüpiter füzeleri yerleştirmişti) SSCB’nin de Küba’dakileri sökeceğini, Türkiye’nin toprak bütünlüğüne ve bağımsızlığına saygı göstereceğini, içişlerine karışmayacağını ve işgal etmeyeceğini belirtmiş ve Küba’daki füzelerin sökülmesinin karşılığı olarak ABD’nin de aynı güvenceleri Küba açısından vermesi gerektiğini eklemiştir.


Başkan Kenedy ise aynı tarihli cevabi mektubunda, Kübadaki füzeler söküldüğü taktirde Küba’ya karşı uygulanan ablukaya son verileceğini ve Küba’yı işgal etmeyeceği güvencesini verebileceğini kaydetmiş ancak Türkiye’deki füzelerin sökülmesi konusunda kesin bir güvence vermekten kaçınarak “Dünyadaki gerginliklerin yumuşaması, mektubunuzda belirttiğiniz öteki silahlarla ilgili olarak daha geniş bir düzenlemeye gidebilmemize olanak sağlayabilir” demiştir.
ABD Başkanı Kennedy kısa vadeli tedbirlerle uzun süreli tedbirleri birbirinden ayırmaktaydı. Kennedy için önemli olan ABD’ye yönelik tehditin ortadan kaldırılmasıydı. Jüpiterler ise daha sonra ele alınacak bir düzenleme içinde düşünülebilirdi.


ABD’ye göre pazarlık unsurları da birbirine uymamaktaydı. Bir yanda birdenbire Küba’ya yerleştirilen füzeler öte yanda çok önce yerleştirilmiş bulunan ve yerleştirildikleri anda SSCB’nin tepkisiyle karşılaşmadığı için üstü kapalı olarak kabul edilmiş füzeler bulunuyordu.
Khrushchev 28 Ekim 1962’da Kennedy’e ikinci bir mektup yazmıştır. Bu mektupta Türkiye’deki Jüpiter füzelerinden hiç bahsedilmemiş ve Kennedy’nin önerilerine sıcak bakıldığı vurgulanmıştır. Kennedy, aynı gün Khrushchev’e bir mektup göndermiş ve sağduyulu kararından dolayı kendisini tebrik etmiştir.


28 Ekim 1962 tarihli mektuplar ve ABD’nin Küba’ya uygulanan ablukayı kaldırmasıyla bunalım atlatılmış oldu.


Khrushchev’in füzeleri sökme kararı NATO’da da rahatlama yaşanmasına neden oldu. Çünkü, 28 Ekim 1962 tarihli NATO Konseyi toplantısında ABD Küba’yı işgal hareketine girişirse Türkiye’nin Sovyet işgaline uğrayabileceği ve NATO’nun savaşa sürüklenebileceğine değinilmişti. NATO Konseyi’ndeki bazı delegeler ABD’den Küba’yı işgal etmeme garantisi istemiş, ABD delegesi ise bu güvenceyi vermekten kaçınmıştı.


Sonuçları



**Ekim Füzeleri bunalımı, biraz da çelişkili olarak, soğuk savaşın doruk noktasına vardığı bir dönemde “yumuşama” ve “görüşme” havası yaratmıştır. Nükleer savaşın eşiğine gelindiğini anlayan taraflar, bu bunalımdan sonra daha temkinli olacaklardır. (Örneğin ABD Türkiye’deki Jüpiter füzelerini tek taraflı bir kararla sökmeye başlamıştır.)
**NATO üyeleri, daha doğrusu NATO’nun Avrupa kanadı, böyle büyük bir bunalımda (kendilerini de tehikeye atan bir durum olsa dahi) görüşlerinin alınmayacağını, ABD’nin tek başına hareket edeceğini anlamışlardır.
**SSCB’de Khrushchev serüvencilik suçlamasıyla iktidardan düşürüldü.
**Ekim Füzeleri bunalımı, o dönemki iki kutuplu dünya düzeninde, blokları oluşturan devler arasındaki ilişkileri de etkiledi. Doğu Bloku içinde Çin-Sovyet anlaşmazlığı açığa çıktı. Pekin, Moskova’yı “devrimci davaya ihanetle” suçladı. Moskova Pekin’i serüvencilikle itham etti. Batı Bloku’nda Fransa iki süper devlet arasında denge kuracak bir “Batı Avrupa Koalisyonu” girişimi başlattı ve ABD ile ilişkilerini gevşetme yönünde önemli adımlar atarak kendi nükleer programnı başlatttı.
**ABD ve SSCB Ekim Füzeleri bunalımından sora nükleer silahların yayılmasını önlemek için Moskova’da 5 Temmuz 1963’te “Nükleer Silah Denemelerinin Kısmi Yasaklanması Anlaşması”nı imzaladılar. (Bu anlaşma atmosferde, uzayda ve denizaltında nükleer denemeleri yasaklıyor ancak toprak altındaki nükleer denemelere izin veriyordu.)
**Ekim Füzeleri bunalımı, bölgesel bir çatışmada geleneksel (klasik) silahların önemini artırmıştır.
Herhangi bir bunalım sırasında Washington ve Moskova arasında doğrudan bir haberleşme hattının kurulması gerekliliği ortaya çıkmıştır. İki başkent arasında anında haberleşmeyi sağlayacak telefon hattı (hotline) kurulmuştur.
**Türkiye iki süper güç arasında sıkıştığını farketmiş ve coğrafi konumu ile ABD`ye olan yakınlığının kendisi açısından olumsuz sonuçları olabileceğini görmüştür.

Kaynak:Wikipedia

19 Nisan 2008 Cumartesi

Kore Savaşı

Kore Savaşı



Kore Savaşı, Güney Kore'de 한국전쟁 Hanguk-jeonjaeng (Han-Guk Savaşı) ve ya 육이오 사변 Yugio sabyeon (25 Haziran Olayı), Kuzey Kore'de 조국해방전쟁 Chogukhaebang chŏnjaeng (Vatan Kurtuluş Savaşı). 1950-1953 yılları arasında yapılan, Kuzey Kore ile Güney Kore arasındaki savaştır. Savaş, Amerika ve Müttefiklerinin, daha sonra da Çin Halk Cumhuriyeti'nin müdahelesiyle uluslararası bir boyut kazanmıştır. Kore Savaşı sonunda Kore'nin bölünmüşlüğü korunmuş ve bugüne kadar gelen birçok sorun miras kalmıştır.

Savaş öncesinde Kore

Savaş öncesinde Kore, kolera salgınlarına uğrayan, okuma-yazma oranı düşük ve endüstrileşmeyi kaçırmış bir ülkeydi. Son yüzyıl boyunca, Uzakdoğu güç oyunlarında satranç tahtasındaki bir piyon gibi oynanmıştı. Kendi güvenliğini arttırmak ve Çin üzerinde daha rahat nufuz kurmak için 1905 yılında Japonya, Rus Çarlığı'nı yenerek Kore'ye sahip olmuştu.
Kore; 1945 yılında Japonya'nın teslimiyetinden sonra, Amerika ile Sovyetler Birliği arasındaki anlaşmazlığın yüzeye çıktığı ilk yerlerden birisi oldu. Bu iki süper güç Japonya'dan aldıkları Kore toprakları üzerinde yerli ama kendilerine bağımlı hükümetler kurduktan sonra 1948-1949 yıllarında askerlerini çektiler. Böylece Sovyet yanlısı Kuzey Kore ile Amerikan yanlısı Güney Kore kuruldu ve 38. enlem aralarında sınır oldu.

Savaş

Sovyet lideri Stalin'in desteğiyle Kuzey Kore birlikleri 25 Haziran 1950'de 38. enlemin güneyine doğru hareket etti. Böylece Kore Savaşı resmen başlamış oldu.

Amerika'nın tepkisi

ABD Başkanı Truman'a göre bu harekat Sovyetler Birliği tarafından yönetilmekteydi ve geniş ölçekli bir Çin-Sovyet ortak saldırısının ilk adımıydı. Fakat yine de Amerika'nın ilk tepkisi ölçülüydü. Truman Japonya'daki Amerikan birlikleri komutanı General Douglas MacArthur'a Güney Kore'ye malzeme yardımı yapılması için emir verdi. Ayrıca Amerika, Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi'ni derhal toplantıya çağırdı. Bir Amerikan tasarısı dokuz olumlu ve bir çekimser (Yugoslavya) oy ile kabul edildi. Kıta Çin'inin (Çin Halk Cumhuriyeti) BM'de temsil edilmemesini protesto etmekte olan Sovyetler Birliği, temsilcilerini konseyden çekmiş olduğu için kararı veto edemedi. Güvenlik Konseyi'nin aldığı bu kararla Kuzey Kore'nin saldırgan olduğu belirtiliyor ve birliklerini 38. enlemin kuzeyine çekmesi isteniyordu.
Kuzey Kore'nin BM kararını dinlememesi ve askeri durumun Güney Kore açısından gittikçe kötüleşmesi, Amerika'nın Hava ve Deniz birliklerini harekete geçirmesine yol açtı. 8. Amerikan Filosu Tayvan Adası'na yollanarak Kore'nin düşmesi durumunda adanın savunulmasında güçlü olunması sağlandı. Aynı gün, yani 27 Haziran'da, BM Güvenlik Konseyi, üye devletleri Güney Kore'ye yardım etmeye çağıran karar tasarısını kabul etti (7'ye karşı 1 oyla; Yugoslavya karşı, Mısır ve Hindistan çekimser).

Çin'in savaşa dahil olması

Birleşmiş Milletler'in Güney Kore'ye birlikler yollamasıyla (bu birliklerde kara kuvvetlerinin %50'si, hava kuvvetlerinin %93'ü ve deniz kuvvetlerindin %86'sı Amerikalı'ydı) Kuzey Kore yenilmeye ve geri çekilmeye başladı. Kuzey Kore'yi 38. paralelin kuzeyine iten BM kuvvetleri eski sınırlarda durmadı ve iki Kore'yi birleştirme amacıyla Kuzey'i işgale başlayıp Çin sınırına kadar yaklaştı.
Bu durum, savaşa daha önce ilgisiz olan Çin'in tepkisine yol açtı. O zamana kadar Çin, bütün ilgisini milliyetçi Çin hükümeti'nin idaresinde olan Formoza (Tayvan) Adası'nın geri alınmasına vermişti. Ancak, Amerikan müttefiki bir Kore kurulması Çin'i ciddi bir şekilde tehdit ediyordu. 38. Enlem'in geçilmesi durumunda savaşa gireceğini açıklayan Çin, BM birliklerinin durmaması sebebiyle aktif olarak Kuzey Kore'yi desteklemeye başladı.
24 Ekim 1950'de Amerikalı Mareşal Douglas MacArthur "savaşı bitirecek bir hücuma" girişeceğini söylemesiyle 'Çin Halk Gönüllü Ordusu' (Çince: 中国人民志愿军)' adında yüzbinlerce Çinli "gönüllü" sınırdaki Yālù nehrini geçerek gizlice Kore'ye girdi ve birçok Amerikan/BM birliğini savaş dışı bıraktı. BM'nin zaferi, kısa süre içinde toplu geri çekilme halini almıştı.
Ocak 1951'de Başkan Truman, savaşı yürütebilmek için, Amerikan Kongre'sinden özel yetkiler istedi. 50 Milyar dolarlık bir savaş bütçesi oluşturuldu. Amerikan ordusu kısa süre içinde mevcudunu %50 arttırdı ve bölgeye ek hava birlikleri yolladı.
Kore Savaşı artık Kuzey - Güney Kore savaşı değil, Çin-ABD savaşı olmuştu.

Savaşın bitmesi

'Çin Halk Gönüllü Ordusu' BM birliklerini 38. paralelin güneyine püskürterek Güneyi işgale başladı. Ancak, Birleşmiş Milletler ordularının karşı saldırısı sonucunda cephe 38. paralel boyunca sabitlendi. Bu arada Mareşal Douglas MacArthur'un, Başkan Truman'ın aksi yöndeki emirlerine riayet etmeyerek ordularını tekrar Çin sınırına kadar ilerletmek istemesi üzerine Truman tarafından resmen emekliye sevkedildi. Savaşın durağan bir nitelik alması ve iki tarafın da herhangi bir kazanç elde edememesi, tarafları barış görüşmeleri yapmaya itti. 1951 Nisan'ında başlayan görüşmeler sonucunda ancak 1953 Temmuzu'nda barış antlaşması imzalandı.

Savaşın sonucu

Kore Savaşı sonucunda Kuzey Kore, Çin ile batı bloğu arasında tampon bölge haline geldi. Savaştan yine en çok Koreliler zararlı çıktı. Kore yakılıp yıkıldı;yaklaşık olarak 3 milyon insan öldü Bunlardan yaklaşık 36.000'i Amerikan askerinden, 600.000'i Koreli askerlerden ve 500.000'i Çin'li askerlerden oluşmaktadır.
Bu savaş Amerika Birleşik Devletleri'ne atom silahları gücüne güvenmemeyi öğretti. Amerika'nın atom üstünlüğüne karşın Çin'in ve Sovyetler'in Kuzey Kore'yi desteklemesi, Batı Bloğunu konvansiyonel savaş gücünü arttırmaya itti.

Kore Savaşı'nda Türkiye

Sovyet baskısına karşı müttefikler arayan ve bu sebeple NATO'ya girmek isteyen Türkiye, bu isteklerini daha kolay elde etmek ve Amerika'ya yakınlaşmak amacıyla Kore Savaşı'na bir tugay yollamıştır.259 subay, 18 askeri memur, 4 sivil memur, 395 astsubay, 4414 erbaş ve er olmak üzere 5090 kişilik Tuğgeneral Tahsin Yazıcı komutasındaki 1. Türk tugayı, 17 Eylül 1950'de İzmir'den hareket ederek 12 Ekim 1950'de öncü takmı Pusan limanına ulaştı ve 17 Ekim'de ana birliği de Pusan'dan karaya çıktı. Aynı gün Pusan'dan hareket ederek 20 Ekim'de Taeg'a varıp Birleşmiş Milletler ordularına iştirak etti. 10 Kasım'da Taeg'dan hareket ederek 21 Kasım'da Kunuri'ye vararak Amerikan 9. Kolordusu'nun sağ kanadında konuşlandırıldı.

Kore Savaşı'nda çok kiritik noktalarda görevler üstlenen Türk Tugayı 6 Ocak 1951'de Chonan'da 20 gün ihtiyatta kaldıktan sonra savunma mevziinin bir bölümünü elde geçirmekle görevlendirildi. Bu görev için 24 Ocak'ta Chonan'dan hareket eden Türk Tugayı'nın yapacağı muharebenin mahiyeti, düşman mevziine cepheden taarruz etmekti ve netice süngü ile alınacaktı. Sonuçta 26 Ocak 1951'de Kumyangjangni kasabası, 156 rakımlı tepe ve 25 Ocak 1951’de de düşmanın direnek halinde tahkim ettiği 185 rakımlı tepe ele geçirildi. Bu başarılı muharebelerinden dolayı Türk Tugayı'na Amerikan Kongresince Mümtaz Birlik Nişanı ve beratı verildi. Ayrıca Türk Silahlı Kuvvetlerine Güney Kore Cumhurbaşkanlığı Birlik Nişanı verildi.

Kunuri faciası

24 Kasım 1950 sabahı kuzeye ilerleme emrini alan tugay Kunuri'den hareket ederek Kaechon, Sinnimni, Wawon boyunca Tokchon'a doğru yola çıktı. Ancak etrafında Çin Halk Gönüllü birlikleri cephenin arkasına sızmaya başladı. Bu duruma farkeden Amerika ve Güney Kore birlikleri ricat etmeye başladılar. Ancak Türk tugayına ricat emri geç ulaştı. 1. Taburun etrafı kuşatılıp süngülü çatışmaya girmek zorunda kaldı. Ricat harekâtını sağlamak için sonuna kadar direnen 3. Tabur 9. Bölük imha edildi. Geri kalan Türk birlikleri ise Chongchon nehri boyunca geri çekildi.Çinliler tarafından kuşatılan Türk Tugay'ının subayları ve erleri son ana kadar direnmiş ve Amerikan 9. kolordusunun çevrilmesini önlemişlerdir. Türk Tugay'ının bu kahramanlığı Birleşmiş Milletler'in diğer birliklerinin takdirini toplamıştır.

Taraflar:

• K.Kore(260.000)
• Çin(780.000)
• SSCB(26.000)

----------------------------------

Birleşmiş Milletler gücü
G.Kore(590.911)
ABD(480.000)
İngiltere(63.000)
Kanada(26.791)
Avustralya(17.000)
Filipinler(7.000)
Türkiye(5.455)
Hollanda(3.972)
Fransa(3.421)
Y.Zelanda(1.389)
Tayland(1.294)
Etiyopya(1.271)
Yunanistan(1.263)
Kolombiya(1.068)
Belçika(900)
Güney Afrika(826)
Lüksemburg(44)
Sağlık yardımı
Avustralya
Danimarka
İtalya
Norveç
İsveç

Kaynak:
Oral Sander, Siyasi Tarih (1918-1994), İmge Kitabevi 13. Baskı, sayfa 275-282
Ahmet Kuyaş, Gençler için Çağdaş Tarih, Epsilon Yayınevi, sayfa 296-297
The Turks in the Korean War

2 Mart 2008 Pazar

Misak-ı Millî

Misak-ı Millî



İstiklâl Harbi yıllarında toplanan son Osmanlı Mebuslar Meclisinin aldığı kararlar, “Ahd-i Millî” ve “Mîsâk-ı Millî” adı altında altı maddeden meydana gelir. Meclis 28 Ocak 1920’de toplandı. Osmanlı Sultanı Vahideddîn Han rahatsız olduğundan, Meclisin açış konuşmasını İçişleri Bakanı Dâmâd Şerîf Paşa okudu. “Felâh-ı Vatan” yâni vatanın kurtuluşu istendi. Mecliste, Erzurum Mebusu Celâleddîn Ârif Beyin başkanlık ettiği Felâh-ı Vatan grubundaki milletvekillerince Mîsâk-ı Millî hazırlandı. Erzurum ve Sivas kongrelerindeki beyannâmeler kabul edildi. Millî Kurtuluş Programı hazırlandı ve millî hudutlarımız tespit edilerek, hukuk ve siyâset anlayışı esaslarına göre ortaya kondu.

Altı madde hâlinde yazılıp, oybirliği ve heyecanla kabul edilen Mîsâk-ı Millînin girişinde şöyle deniliyordu: “Osmanlı Mebuslar Meclisi üyeleri, yapılacak fedakârlığın en son mertebesine göre hazırlanan aşağıdaki esaslarla, devletimizin istiklâlini ve milletimizin sulh ve sükûna kavuşabilmesi, bunlar gerçekleşmeden Osmanlı saltanatı ve cemiyetinin varlığı ile devâmının imkânsızlığını, hep birlikte kabul ve tasdik etmişlerdir.”

Mîsâk-ı Millînin altı maddesi şunlardır:

1. Arapça konuşan ancak, 30 Ekim 1918 Mondros Mütârekesine göre; düşman işgali altında kalan bölge halkının durumu, bunların hür olarak verecekleri oylara göre belirlenmelidir. Mütâreke çizgisinin içinde ve dışında kalan bu yerlerin İslâm ve soyca bir olan Osmanlı çokluğunun oturduğu bölgelerin hepsi, hüküm ve fiil bakımından, Anayurttan hiçbir sebeple ayrılmaz bir bütündür. (Bu maddeye göre; Irak kuzeyindeki Musul-Süleymaniye-Erbil ve Kerkük bölgeleri Türkleriyle Suriye kuzeyindeki Rakka-Halep-Antalya veİskenderun-Hatay kesimlerindeki Türklerin Anayurttan koparılamayacağını belirtiyor, Kıbrıs Adası, Devletler Hukûku bakımından Türkiye’ye âit olduğundan, 1914 sonunda İngiltere’nin tek taraflı ilhakı, hükümsüz sayılıyordu.)

2. Halkın, ilk serbest kaldıkları sırada (Haziran 1918’de) verdikleri oylarıyla Anayurda katılma kararını belirten Elviye-i Selâse (Üç Sancak: Kars; Oltu, Olur ve Şenkaya dâhil Ardahan; Artvin ve Avara ile Çürüksu dâhil Batum) için gerekirse yeniden serbestçe oylama yapılmasını kabul ederiz.

3. Batı Trakya’nın geleceği de oralarda oturanların serbestçe verecekleri oylara göre belirlenmelidir.

4. İslâm Halîfeliğinin Osmanlı Saltanatının ve Hükûmetinin merkezi İstanbul şehriyle, Marmara Denizinin (Boğazlarla birlikte) güvenliği korunmalıdır. Bu şartlara uyularak, Akdeniz-Çanakkale ve Karadeniz-İstanbul Boğazlarının dünyâ ticâretiyle ulaşımına açık tutulması için bizim de, ilgili devletlerle birlikte vereceğimiz karar, geçerli sayılır.

5. Azınlıkların hakları, Îtilâf Devletleriyle hasımları ve bir takım ortakları arasında kararlaştırılan anlaşma esaslarına göre (komşu ülkelerdeki Müslümanların da bu haklardan istifâdeleri güveniyle) tarafımızdan sağlanacaktır.

6. Millî ve iktisâdî gelişmemize imkân vermek ve daha çağdaş, muntazam idâre ile işleri yürütmek için, her devlet gibi, bizim de gelişmemizi sağlamak üzere tam bir serbestliğe ulaşmamız, hayat varlığımızın temelidir. Bu sebeple, siyâsî, adlî, mâlî ve diğerleri gibi gelişmemize engel olan bağların karşısındayız. Ortaya çıkacak devlet borçlarımızın ödeme şartları da, bu esaslara aykırı olmayacaktır.

Türk Millî Mücâdelesinin ana programını, hem de Türkiye’nin millî ve etnik hudutlarını belirten bu Mîsâk-ı Millî; 28 Ocak 1920 Çarşamba günü kabûl edilip, 17 Şubat 1920’de gazete ve ajanslar yoluyla bütün dünyâya îlân edildi. Anadolu’da başlatılan Millî Mücâdelenin İstanbul’da Osmanlı Mebuslar Meclisince kabulü, meselenin Devletler Hukûkunca sağlanmasını ortaya koyması bakımından önemlidir. Osmanlı Devletinin varlığına ve istiklâline tahammül edemeyen işgalci İtilâf Devletleri, Türk Kurtuluş Mücâdelesine karşı harekete geçti. 16 mart 1920’de İstanbul, İngilizler tarafından işgâl edildi. Anadolu, Trakya ve Adalar’daki işgâl ve hareketler hızlandı. Buna tepki olarak da Türk Milleti, bütün imkânlarını seferber ederek, başlatılan Millî Mücâdeleye katıldı.


Kaynak:turktarih.net

30 Temmuz 2007 Pazartesi

SAYILARLA 12 EYLÜL DARBESİ

SAYILARLA 12 EYLÜL DARBESİ


TBMM kapatıldı, anayasa ortadan kaldırıldı, siyasi partilerin kapısına kilit vuruldu ve mallarına el konuldu.


* 650 bin kişi gözaltına alındı.


**1 milyon 683 bin kişi fişlendi.


**Açılan 210 bin davada 230 bin kişi yargılandı.


**7 bin kişi için idam cezası istendi.


**517 kişiye idam cezası verildi.


**Haklarında idam cezası verilenlerden 50'si asıldı (18 sol görüşlü, 8 sağ görüşlü, 23 adli suçlu, 1'i Asala militanı) .


**İdamları istenen 259 kişinin dosyası Meclis'e gönderildi.


**71 bin kişi TCK'nin 141, 142 ve 163. maddelerinden yargılandı.


**98 bin 404 kişi 'örgüt üyesi olmak' suçundan yargılandı.


**388 bin kişiye pasaport verilmedi.


**30 bin kişi 'sakıncalı' olduğu için işten atıldı.


**14 bin kişi yurttaşlıktan çıkarıldı.


**30 bin kişi 'siyasi mülteci' olarak yurtdışına gitti.


**300 kişi kuşkulu bir şekilde öldü.


**171 kişinin 'işkenceden öldüğü' belgelendi.


**937 film 'sakıncalı' bulunduğu için yasaklandı.


**23 bin 677 derneğin faaliyeti durduruldu.


**3 bin 854 öğretmen, üniversitede görevli 120 öğretim üyesi ve 47 hâkimin işine son verildi.


**400 gazeteci için toplam 4 bin yıl hapis cezası istendi.


**Gazetecilere 3 bin 315 yıl 6 ay hapis cezası verildi.


**31 gazeteci cezaevine girdi.


**300 gazeteci saldırıya uğradı.


**3 gazeteci silahla öldürüldü.


**Gazeteler 300 gün yayın yapamadı.


**13 büyük gazete için 303 dava açıldı.


**39 ton gazete ve dergi imha edildi.


**Cezaevlerinde toplam 299 kişi yaşamını yitirdi.


**144 kişi kuşkulu bir şekilde öldü.


**14 kişi açlık grevinde öldü.


**16 kişi 'kaçarken' vuruldu.


**95 kişi 'çatışmada' öldü.


**73 kişiye 'doğal ölüm raporu' verildi.


**43 kişinin 'intihar ettiği' bildirildi.




nedir.antoloji.com/12-eylul/
Adnan Menderes (1899 - 1961)

Adnan Menderes (1899 - 1961)




1899 yılında Aydın’da doğdu. Babası İzmirli Katipzade İbrahim Ethem Bey, annesi Aydınlı Hacı Alipaşazadeler’den Tevfika Hanım’dır.Anne ve babasını küçük yaşta kaybetti. O'nu anneannesi büyüttü. Tahsil hayatına İzmir İttihat ve Terakki Mektebi’nde başlayan Adnan Menderes, Kızılçulu Amerikan Koleji’nde okurken misyonerlerle başı derde girdiği için, çeşitli makamlara müracaat etti. Müracaat ettiği makamların birinin başında Celal Bayar vardı. Bayar’la böyle tanışmış oldu.
Ankara Hukuk Fakültesi’ni bitiren Adnan Menderes, Birinci Dünya Savaşı sırasında yedeksubay olarak askerliğini yaptı. Aydın’da bazı arkadaşlarıyla birlikte Ayyıldız Çetesi’ni kurdu. Daha sonra Söke’de Piyade Alay Yaveri olarak savaşa katıldı. Savaştan sonra İstiklal Madalyası aldı.
Ali Fethi Okyar tarafından 1930 senesinde kurulan ancak kısa sürede kapatılan Serbest Fırka’nın Aydın Teşkilatı'nı kurarak başkanı oldu. Bu parti kapatılınca CHP’ye girdi ve 1931 yılında bu partiden Aydın Milletvekili seçildi.
1945 senesine kadar TBMM’de komisyon raportörlüğü yapan Adnan Menderes, o yıl Saracoğlu Hükümeti’nin getirdiği Toprak Kanunu Tasarısı'nı şiddetle reddederek, komisyondan istifa etti. Partide yaptıkları muhalefetten dolayı, Refik Koraltan ve Fuat Köprülü ile birlikte CHP Disiplin Kurulu tarafından 12 Haziran 1945’te ihraç edildiler.
Celal Bayar da hem partiden hem de milletvekilliğinden istifa etti. Bu hareketler Demokrat Parti’nin 7 Ocak 1946’da kurulmasına sebep oldu. 1946 seçimlerinde Demokrat Parti’den Kütahya Milletvekili olarak meclise girdi. Celal Bayar’dan sonra ikinci adam durumuna geldi. 14 mayıs 1950 seçimlerinde DP oyların 53,5’ini alarak iktidar oldu. 10 senelik DP iktidarının tek başbakanı oldu ve o döneme damgasını vurdu. İktidarı zamanında 5 hükümet kurdu. Bu 10 senelik zaman içinde Türkiye’nin iç ve dış siyasetinde büyük gelişmeler oldu. Sanayileşme ve şehirleşme hamlesi başladı, köye makine girdi, ulaşım, enerji, eğitim, sağlık, sigorta ve bankacılık yeniden başladı. Türkiye kalkınma kavramıyla tanıştı.
27 Mayıs 1960 tarihinde yapılan askeri darbeyle iktidardan indirildi. Yassıada’ya hapsedildi. Milli Birlik Komitesi tarafından kurulan Yüksek Adalet Divanı’nca idama mahkum edildi. Yassıada'da tutuklu bulunduğu sırada çeşitli işkencelere maruz kaldığı söylenir.




ATATÜRK'ÜN SÖZÜ VE CHP MACERASI


Türk demokrasi tarihinin en önemli şahsiyetlerinden biri olan Adnan Menderes 1930 yılında Serbest Fırka'ya katıldı. Serbest Cumhuriyet Fıkrası feshedildikten sonra, Celal Bayar'la görüşerek, Cumhuriyet Halk Partisine girdi, en sonunda da Mustafa Kemal'in "Bugün konuştuğum genç, elbette burada bizim parti mutemetleri ile çalışamaz. Şayan-ı dikkat bir gençtir" cümlesi ile beğenisini kazanmıştı ve 1931 yılında CHF Aydın Milletvekili seçildi, 1945 yılına kadar CHF Milletvekilliğini sürdürmüştür.
Adnan Menderes o dönemi şöyle anlatıyor:
"Atatürk zamanında ben, Aydın'da Serbest Fırka'nın reisiydim. Fethi Bey bizzat Aydın'a gelerek, Serbest Fırka ile meşgul oldu. Aydın'daki belediye seçimlerini kazandım. Gayet dürüst bir mücadeleye giriştim. Halk Fırkası ileri gelenleri ile tanışıyordum. Ama Halk Partisi'ne, onların rica ve ısrarına rağmen girmemiştim... Fethi Bey'in partisi, malum şartlar altında feshedildi. Memlekete derin bir teessür hakim oldu. Halk Partisi kendisini toparlamak istedi. Vilayetlere heyetler gönderildi. Bu arada Izmir ve Aydın'a da, Celal Bayar riyasetinde bir heyet geldi...Ben gelen heyetle bir hafta temas etmedim. Nihayet, Celal Bayar tanıdığım ve hürmet ettiğim bir zattı. Vasıf Çınar Ittihat ve Terakki mektebinden hocamdı... Ve temas temin edildi. Bu muhterem zatların ibram ve ısrarı üzerine, Halk Partisine girerek, fikirlerimizi parti içinde müdafaa etmek muvafık olacaktı. O zamana kadar ve benimle beraber Halk Partisi'ne karşı çekingen tanınan arkadaşlarla, Halk Partisi'ne girdik." (Bilgin Çelik, " Toplumsal Tarih Aralık 2000", "Aydın'da Serbest Fırka ve Belediye Seçimleri )
1945 senesine kadar TBMM'de komisyon raportörlüğü yapan Adnan Menderes, o yıl Saracoğlu Hükümeti'nin getirdiği Toprak Kanunu tasarısını şiddetle eleştirerek komisyondan istifa etti.Partide yaptıkları muhalefetten dolayı bir süre sonra Refik Koraltan ve Fuat Köprülü ile birlikte CHP Disiplin Kurulu tarafından 12 Haziran 1945'te ihraç edildiler.




27 MAYIS DARBESİ


Sabah saat 04:36'da Ankara Radyosu'ndan yapılan bir anons nefesini tutan insanları bir anda heyecanlandırdı. Tek haberleşme aracı olan devlet radyosundan evlere ulaşan anonsta, ''Bugün, demokrasimizin içine düştüğü buhran ve en son müessif hadiseler dolayısıyla ve kardeş kavgasına meydan vermemek maksadıyla, Türk Silahlı Kuvvetleri, memleketin idaresini eline almıştır'' deniliyordu ve Türk halkı ihtilalle ilk defa tanışmış oldu.
Cumhurbaşkanı Celal Bayar Çankaya Köşkü'nde; Başbakan Adnan Menderes Kütahya'da gözetim altına alınıyordu. Bakanlar Kurulu ve Tahkikat Komisyonu üyeleriyle DP milletvekilleri de bulundukları mekanlardan toplanarak Harp Okuluna gönderildiler.
Demokrat Parti iktidarı ile iyi ilişkiler içinde bulunan dönemin Genelkurmay Başkanı Rüştü Erdelhun başta olmak üzere üst rütbeli asker ve bürokratlar cezaevlerine konuldu. Ülkede ilan edilen sıkıyönetim sonucu tüm Demokrat Partili milletvekilleri, üst derecedeki bürokratlar, polis şefleri tek tek evlerinden alındı. Tüm siyasiler yargılanmak üzere Yassıada'ya gönderildiler.

DARBE HAKKINDA BİR YAZI
BÜYÜK GÜN (Çetin Altan-27 Mayıs 1960-Milliyet )
BÜTÜN Türk vatanperverleri bu muazzam ve şanlı günün sevinci ve heyecanı içindedirler.
Çürümüş, sufli politik tertiplerinin şahsi ihtiraslarla Türkiye'yi en tehlikeli badirelere, kardeş kavgalarına sürüklemek üzere olduğu bir sırada, Türk Silahlı Kuvvetlerinin medeni bir şekilde devlet idaresine el koymaları ve memleketi karanlık bir akibetten kurtarmaları, tarihimizin büyüklüğüne yakışan mutlu bir hareket olarak, Milletimize hür ve insan haklarına uygun yeni ufuklar açmaktadır.
Kara ve şüpheli günler selamete ermiş ve Türk Silahlı Kuvvetlerinin şahsında mukedderatına hakim olmuştur.
Silahlı Kuvvetlerimizi tam zamanında ve üstün bir anlayışla, Milletin kaderini, gitmekte olduğu kötü yoldan bir anda aydınlığa çıkarmıştır.
Her türlü yalan, baskı ve küçük oyunlardan uzak olarak, Kurucu Meclis'in koyacağı demokratik prensipler çerçevesinde, yakında serbest seçimlere gidilecektir.
Vatandaşların vakur bir anlayışla aynı milletin çocukları olduklarını hatırlamaları, Hukuk ve İnsan Haklarının koyduğu esaslar içinde, hür bir memlekette yaşayabilmek için birbirlerine kardeşce davranmaları bugün her zamandan ziyade milli bir vazife olmuştur.
Artık hiçbir partinin rozeti kanun dışı bir imtiyazın sembolü olmayacaktır. Güzel vatanımızda eşit ve hür olarak insanca yaşamanın saadetini paylaşacağımız dakikalar yakındır.
Kinsiz, baskısız ve zindansız kardeşce bir sevginin memleket üzerinde esas saadetini duyuyor ve bu büyük günü candan alkışlıyoruz.
Nefretlerin, kıskançlıkların ve ahlaksızlıkların uğursuz bulutları dağılmaktadır. Bütün vatandaşların bu yeni devrin kapısından bir tek vücut halinde girmeleri ve her türlü şahsi duyguların üzerinde, memleket menfaatlerini düşünmeleri en kutsal vazife olmuştur.
Hakiki hürriyetin saati çalmıştır. Atatürk'ün inkilaplarına bağlı olarak demokratik bir memlekette Türklüğün şerefine yakışan bir nizamın temelleri atılmaktadır.
Yaşasın Türk milleti yaşasın Türk Ordusu...




BEBEK DAVASI


Adnan Menderes'in gayri meşru çocuğu, Dr. Mükerrem Sarol tarafından alınarak öldürüldü." Gazetelerin kullandığı bu haberler Yassıada Savcılarınca delil telakki edilerek, Adnan Menderes hakkında tarihte Bebek Davası olarak anılan dava açıldı. bunun yanında Başbakanlık kasasından çıktığını iddia edilen kadın iç çamaşırı ve bir kutu da çıplak kadın fotoğrafı da delin olarak kullanıldı. Menderes ise bu tutum karşısında gönül ilişkisini yalanlamadığı gibi özür de dilemedi; çocuğun öldürülmediğini, doğum anında öldüğünü söyledi. Adnan Menderes'in gönül ilişkisine girdiği Ayhan Aydan, gerçekten de Menderes'ten hamile kalmış ancak bebekten kurtulmayı kesinlikle istemediği gibi, doğurmayı çok arzulamıştı. Doğuma giren Dr. Fahri Atabey de, "bebeğin boynunu saran kordon yüzünden ölü doğduğunu" saptamıştı.
Türk siyasi tarihinde, kaçamağı göze alan, evliyken yaşadığı bir ilişki yüzünden kendini kamuoyu önünde savunmak durumunda kalan tek başbakan Adnan Menderes oldu.
Ayhan Aydan ise, Yassıada duruşmalarında tanık olarak dinlendiği kürsüde şunları söylüyordu:
"Adnan Menderes'i 1951'de tanıdım. Evli olmasına rağmen büyük bir aşkla sevdim. Bütün emelim ondan bir çocuk sahibi olmaktı. Bunu başaramadım. Ancak hangi vicdansız ana, üzerine titrediği bebeğinin öldürülmesine razı olabilir?" Mahkeme başkanı tarafından sevgilisini kurtarmaya çalışmakla suçlansa da, kamuoyu düşüncesini değiştirmeye, bu yasak ilişkideki masumiyete inanmaya, hatta sempati duymaya başladı. Tarihe "bebek davası" olarak geçen bu duruşmaların sonunda Adnan Menderes beraat etti. Menderes'in beraat ettiği tek dava da buydu. Fakat "devletin yüksek menfaatlerine ve istihbarat işlerine sarfedilmek üzere emrine tahsis edilen paraların bir kısmıyla opera sanatçısı Aydan Ayhan'a ev aldığı" iddiasıyla açılan davada suçlu bulundu.




MENDERES'İN SON DAKİKALARI


İmralı'ya gelindiğinde, memleket içinde ve dış basında sıhhi durumu türlü spekülasyonlara yol açan Menderes, iskeleden konulduğu misafir salonuna kadar çiçek tarhları arasındaki 100 metrelik yolu hiç kimsenin yardımı olmadan rahatça yürüdü. Ayrıca misafir salonu ile darağacının bulunduğu yer arasındaki 80 metrelik yolu da, gene aynı rahatlıkla katetti.
İmralı Adasının etrafında ve içinde Örfi İdare Kumandanlığınca sıkı emniyet tedbirleri alınmıştı. İmralı Adasının etrafında donanmamıza mensup tekneler, içinde de deniz, kara ve hava askerleri görülmekteydi.


Menderes'e M.B.K.'nin tasdik kararı, kendisine tahsis olunan misafir salonunda tefhim edilmiştir. Cumartesiyi pazara bağlıyan gece saat 01.30'da Zorlu ve Polatkan için yapılan formaliteler, Menderes için tekrarlandı.
Menderes Egesel'i dinlerken Polatkan derecesinde olmamakla beraber gene korku ile sarsıldı. Fakat zamanla kendisini toparladı. Oturduğu yerde kamburunu çıkararak daha da küçülmüş ve son arzusu sorulduğu zaman bir sigara istedi.
Verilen Yenice sigarasını içerken şunları söyledi:
- Dünyadan ayrıldığım şu anda, ailemi ve çocuklarımı şefkatle andığımı kendilerine bildirin. Vatanı ve milleti Allah refah içinde bıraksın.
Menderes, sabaha karşı saat 02.31'de Zorlu'nun ipe çekildiği darağacında asılmak suretiyle idam edildi. Menderes'in de, Zorlu ve Polatkan gibi darağacına götürülürken, usule uygun olarak bilekleri arkasına bağlanmıştı.




61 NOLU TEBLİĞ


M.B. Komitesi İrtibat Bürosunun (61) numaralı tebliğidir:
1- Ord. Prof. Dr. Sedat Tavat, Amiral Bristol Hastahanesi Dahiliye Servisi Şefi Dr. Nevzat Yeginsu ve Yassıada Garnizon Hastahanesi tabiplerinden Dr. Galip Bozalioğlu, Dr. Ahmet Karahaliloğlu, Dr. Zeki Kebapçıoğlu ve Dr. Sedat Yürütgen'den müteşekkil heyet tarafından düşük Başvekil Adnan Menderes'in sıhhi muayenesi yapılmış sıhhi durumunun tamamen normale döndüğü raporla tesbit edilmiştir.
2- Yüksek Adalet Divanınca verilen ve Milli Birlik Komitesince tasdik edilen idam cezası hükmü infaz edilmiştir. Tebliğ olunur.