YKY yayınları etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
YKY yayınları etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

2 Nisan 2018 Pazartesi

Mart Ayında Okuduklarım

Mart Ayında Okuduklarım


Bugün nisan ayının ilk pazartesisi olma sebebiyle konumuz kitap, hiç vakit kaybetmeden fotoğraftaki kitaplar hakkında bir kaç kelam etmeye başlıyayım. 

'Bilgiyle Sohbet'; Prof.Dr.A.M.Celâl Şengör, çoğumuzun aşina olduğu bir bilim insanı olarak fazlasıyla üretken bir yazar, kendisi uluslararası düzeyde tanınmış olan hocanın birçok şeref payesi ve ödülü de bulunmakta, burada anlatmakla bitmez. Kendisi, çoğunluğunu 90’lı yıllarda 'Cumhuriyet Bilim Teknik' dergisinde yazmış olduğu yazıları bu kitapta derleyerek okuyucuya sunmuş, 700 sayfayı aşkın bu makaleler toplamı birçok konuya parmak basıyor, ben mart ayı içerisinde kendisini başucu kitabı yapıp, geceleri 2-3 makalesini okuyarak bütün bir aya yayarak tadını çıkardım kitabın, tavsiye ederim, tam bir bilim kitabı. 

'Fikirler İçin Ölmek'; Costica Bradatan imzalı bir kitap yazar, Sokrates, Hypatia, Thomas More gibi öldürülen veya ölüme mahkum edilen filozofların yaşadılarından yola çıkarak onların hayata bakışlarını ve onlara dayatılan zorbalıklara karşı duruşlarını ele alıyor aynı zamanda burdan da tümevarımsal çıkarımlarla okuyucunun kendi hayatını sorgulamasını amaçlıyor, farklı bakış açıları kazandırması ve öğretici olması açısından beğendiğim ve tavsiye edebileceğim bir kitap oldu diyebilirim.

'29 Numaralı Koltuğun Hikayesi' ve 'Fransız Akademisi’ne Kabul Konuşması' kitapları her ikisi de Amin Maalouf kaleminden çıkma ve her ikisi de bağlantılı, Amin Maalouf eserlerinde tarihi ve araştırmacı bakış açısını çok iyi kullanan bir yazar, kendisi 2012 yılında Fransız Akademisi’nin boşalan 29. Koltuğuna seçiliyor, kabul konuşması ve ona ithafen verilen cevap bir kitap haline getirilirken, Maalouf, oturduğu koltuğa daha evvel oturan kişilerin hayatları temelinde Fransız tarihine bir bakış atarak aynı zamanda tarihi bir inceleme sunuyor. Belirtmem lazım ki yüzyıllar önce Fransız elitinin kendi aralarında biraraya gelip ettikler sohbetlerin kurumsallaşması ile Akademi haline gelen kurumun üyeleri koltuklarına hayat boyu seçilmekteler. Biraz spesifik bir konu olsa da , peş peşe okunulmasını tavsiye edeceğim iki kitap oldu... 

Sıradaki üç kitap, aynı zamanda koleksiyonunu yaptığımız İş Bankası Modern Klasikler serisinin 110-111 ve 113 numaralı kitapları, üçünden aynı anda bahsediyor oluşumunun sebebi hem peşpeşe çıkmaları hemde benim geçen hafta üçünü aynı gün okumamdan kaynaklı. Leo Perutz’un okuduğum ilk kitabı olan 'Leonardo’nun Yahudası' , Da Vinci zamanında geçiyor ve ressamın son akşam yemeği tablosunu yaparken, Hz.İsa’ya ihanet eden havari Yahuda’nın tasviri konusunda tıkanması ile paralel zamanda yaşananları ve yahudayı tasvir edebileceği kadar kötü niyetli birini bulmasıyla resmi tamamlaması sırasında yaşanan birtakım olayları romanlaştırmış bir kitap. Gerçekten etkiyeci bir kitaptı. Hiç düşünmeden tavsiye ederim.Jack London’un Beyaz diş, Vahşetin çağrısı, Martin Eden gibi kitaplarını okuduktan sonra, 'Bir Kuzey Macerası', oldukça kısa ve hafif kaldı açıkçası, gerçi yine arka planda bir doğa tasviri, Mackenzie Irmağı vs derken aynı atmosfer, bu sefer Yerli Halk ve Beyazlar arasındaki mücadelenin, bir aşk hikayesi ile harmanlanarak anlatıldığı bir kitap ile karşımıza çıkıyor London, alıştığımız seviyenin altında desem, umarım yanlış anlamaz:) 'Zacharius Usta’da Jules Verne, İsviçre’de bir saat ustasının kibrini anlatıyor. Bölgenin en tanınan saat ustalarından Zacharius’un yaptığı kusursuz saatler, bir süre sonra müşterileri tarafından geri gönderilmeye başlıyor, görünüşte hiçbir sorunu olmayan bu saatler, Zacharius Usta'nın adının lekelenmesine sebep olduğu gibi esas olarak, kibirin yıkıcılığına vurgu yapıyor ve bir trajediyi bizlere anlatıyor. 

'Felaketzedeler Evi'; yazarının şizofren tedavisi için kaldığının benzeri bir bakımevi ortamında geçiyormuş, Kübalı yazarın, Latin Amerika edebiyatının karakteristik bir takım özelliklerini barındıran bu kitabı zaten sonra kendi ülkesinin edebiyat klasikleri arasına girmiş, maalesef kendisi de 47 yaşında hayata veda etmiş. İspanyol dilinin edebiyatını sevenler için tavsiye edebilirim. 

'Bir Kedi, Bir adam, İki Kadın' ; Japon edebiyatına ait, klasik bir Japon edebiyatı ürünü olan kitap gibi az olaylı, durağan fakat insanı derinden , yavaş yavaş etkileyen bir kitap. Kedisi olan bir adamla (Şazo) yaşayan kadının; biraz da adamın eski eşinin sebep olmasıyla kediyi kıskanması ve Kedi (Lili) ekseninde dönen ilişki çemberi anlatılıyor, az ve öz olmasıyla yine tavsiye edebilirim, Japon edebiyatı ayrı bir üslup ile hemen farkedilir olup insanı etkilemesi açısından gerçekten çok başarılı. 

'Tebrikler Kovuldunuz'; Sosyal medyada görüp, videolarını beğendiğim Kaan Sekban’a ait. Kendisi bir bankanın genel merkezinde çalışıyorken istifa edip sahne sanatları konusunda yoluna devam etmeye karar veriyor, işten ayrılmadan evvel Amerika’da oyunculuk eğitimi alıp sonrasında da Türkiye’de bir takım organizasyonlarda yer almak İçin mücadele etse de işler istediği gibi gitmiyor ve evinde sosyal medyadan canlı komedi programları yapmaya başlıyor ve bu zamanlar geniş bir kitleye hitap etmeye başlıyor, kendisi bu süreçte yaşadıklarını çok akıcı bir üslup ile anlatmış, şuan da zaten sürekli olarak farklı şehirlerde showlar düzenlemeye devam ediyor. Çok eğlenceli bir insan. 

'Faydacılık'; 19.yy da yaşamış John Stuart Mill imzalı bir kitap, faydayı ya da en yüksek mutluluk ilkesini ahlakın temeli olarak kabul eden öğretiyi, hem birey hem de bireyin devlet ile olan ilişkisi kapsamında değerlendiriyor, okurken sık sık altını çizdiğim yerleri olan bu kitabı ve Alfa Yayınları'nın aynı serideki diğer kitaplarını şiddetle tavsiye ederim. 

Son olarak “Gülme” kitabında Henri Bergson, insanı hayvandan ayıran bu eylemin üzerinde çok az durulduğunu söylediği kitapta, gülme eylemimin hangi koşullarda nasıl ortaya çıktığını irdeleyen bir kitap yazmış, kendisinin Nobelli olduğunu da atlamak istemem...

Netice itibari ile 12 kitap, 2500 sayfayı aşan ve genelde de beğendiğim bir okuma takvimi ile nisan ayını umutla karşılıyorum, hepimiz için iyi bir bahar olsun...

P.S.: Mini çekilişiminizin talihlisi Sayın; Oktay Özcengiz oldu.Web Sürümündeki Bana Ulaşın sekmesinden adres ve telefon bilgilerinizi gönderebilirsiniz.

Sevgiler
Historian

28 Ağustos 2016 Pazar

Haftanın Kitapları XV

Haftanın Kitapları XV


Bugün kendisinin kitaplarını okumakta geç kaldığımı düşündüğüm yazar Amin Maalouf'un üç kitabı var haftanın okunanlarında. Genelde ilk defa okumaya başlayacağım yazarların; üslubunu, konu seçimini, yarattığı kurgusal dünyayı tek kitabı ile değerlendirmektense daha doğru kararlara varabilmek ve yazarın edebi gelişimini kavrayabilmek  için yazılış sırasına göre iki-üç kitabını peş peşe okumaya özen gösteriyorum.

Yazarın yazmış olduğu ilk kitap "Arap'ların Gözünden Haçlı Seferleri" isimli bir tarih incelemesi 11.-12.yy tarihçilerinin eserlerini ele alarak yazılan kitap,günümüzde batı ve doğu, Müslümanlık ve Hristiyanlık arasındaki "savaşın" sebeplerini anlamaya yardımcı oluyor. Fakat kitap, yazarın değerlendirmelerine, olayı yorumlamalarına yer vermediği için anlatım bir süre sonra çok fazla kronolojik gelmeye başlıyor. Elbette, tarih diyoruz yorum ne kadar olabilir diyoruz fakat olayları objektif olarak yorumlayarak okuyucuya sunmak gerekliliği de söz konusu yine de yazar bir edebiyatçı olduğu için, tarihçiden beklenen davranışların hepsini sergilemesini beklemek ve olumsuz olarak eleştirmek de haksızlık olur. İsminin başında Prof. ünvanı olan çoğu tarihçiden daha çok tarihçi Amin Maalouf. Kitabımızı çeviren Ali Berktay, kitabın yazım tarihi 1983 YKY'den basımı ise 2006 yılında yapılmış ve elimdeki 12.baskı 2015 Ocak. 

Amin Maalouf'un ikinci romanı "Semerkant",İran tarihini hem Ömer Hayyam, Hasan Sabbah ve Vezir Nizamülmülk çevresinde anlatırken hem de 1900'lü yılların başında siyasi buhranlara değinip kitabı Titanic'e kadar taşıyor. Yazar'ın ilk kitabından sonraki kitaplarında tarihin kurgu ile harmanlandığına şahit oluyoruz bu konuda gerçekten çok çok başarılı bulduğumu söylemeliyim kendisini. Hem yeni şeyler öğrenirken hemde güzel bir roman kurgusu içinde insan kayboluyor ve yine yazarın Lübnanlı olması avantajı ile doğulu yaşam tarzını çok iyi yansıttığını görüyoruz. Semerkant 1988 yılında yazılmış, Çevirşini yine Ali Berktay'ın yaptığı kitap elimdeki 75.baskıyı 2015 de çıkarmış durumda. 

"Doğu'nun Limanları" ise Birinci Dünya savaşı sırasında Ermeni-Türk ilişkilerini Osmanlı Hanedanı'ndan birisinin başrolünde olduğu kurgu ile anlatmakta. Biraz kısa olan roman, diğer kitaplar gibi bölümlerden oluşmakta ve baş karakterin anıları olarak sunulmakta. 1996'da yazılan kitap Semerkant gibi katmanlı yapıda olmasa da insanı yormayan ve okumaktan zevk aldığım bir kitap oldu. 58.basımı Nisan 2016 da yapılmış kitabın çevirisi Saadet Özen'e ait. Henüz okumadıysanız Amin Maalouf'un kitaplarından birini okumanızı tavsiye ederim, sanırım ben diğer kitaplarını da sırayla okuma listeme ekleyeceğim.

Sevgiler
Historian

12 Ağustos 2016 Cuma

Haftanın Kitapları XIV

Haftanın Kitapları XIV


Herkese Merhaba, haftanın okunanlarını tarihe not düşmenin vakti geldi. İlk okuduğum kitap blog'da okuduğum kitapları yazmaya başlamadan kısa süre evvel tanıştığım bir Japon yazara ait; Kazuo Ishiguro... Kendisinin okumuş olduğum ilk kitabı "Uzak tepeler"i üç kişilik kitap tartışma grubumuzda ele almış, okumuş, tartışmış ve kitaptaki gizemli sonu bu sayede konuşarak kavramış,akıllıca kurulan olay örgüsünü çok beğenmiştik bu sebeple derhal başka kitaplarını da okunacaklar listesine eklemiştik geçtiğimiz kış. "Beni Asla Bırakma"yı okumanın evveli bu şekilde  kısacası. Kitap YKY basımlı. İlk baskısını Şubat 2007 elimde bulunan baskıyı ise Ocak 2016'da yapmış çeviri ise Mine Haydaroğlu'na ait. Kitabın künyesine yazılan, dikkatimi çeken ve her zaman rastlayamayacağımız bir bilgi de hoşuma gitti, çeviriye temel alınan baskı. Bahsetmişken onu da yazayım, kitabın çevirisinde Knopf Canada,2005 kullanılmış. Roman, yatılı okulda büyüyen Kathy'nin anıları ve eskiye dönüşleri şeklinde kurgulanmış. Kathy,bir organ bağışçısı bakıcısı. Bunun sebebi de okuduğu okul, çok küçük yaşlarda okumaya başladıkları "Hailsham" ismindeki okulda yetiştirilme sebepleri organ bağışçısı veya bu bağışı yapan arkadaşlarına bakıcılık yapacak olmaları. Okulda okuyan çoçuklar ileride başına geleceklerin bilincinde. Ben bu durumdaki çoçukların kimsesiz çoçuklardan seçildiğini düşünmüştüm kitabın büyük bir kısmında fakat olay sonra çok farklı bir boyut kazandı, genelde kitapların ayrıntılarına çok girmiyorum ki okumayı düşünenler için merak unsuru itici bir güç olmaya devam etsin, o yüzden bu konuya değinmemek daha uygun. 

Yazar,sade dili ile okuyanların ilgisini canlı tutmayı başarıyor fakat romanda verilmek istenilen düşünceye katkısı olmayan  veya ana konuyu beslemeyen Kathy'nin birçok okul anısı bana biraz fazla lüzumlu gelmedi o yüzden olması gerekenden en az 50 sayfa uzatmış diye düşünüyorum kitabı. Olumsuz anlamda tek eleştirim bu. Aynı zamanda yazarın şu ana kadar okuduğum iki kitabını göz önünde bulundurursam, karakterlerin çoğunun kadın olması dikkatimi çeken bir diğer unsur. Uzak Tepeler'de bir anne ve kızı ile komşuları olan kadınla yaşadıkları durum söz konusu iken Beni Asla Bırakma'da baş karakter onun en yakın arkadaşı, okul yöneticisi ve kitapta yine önemli karakterlerden, çoçukların sanatsal çalışmalarını belli aralıklarla toplayan kişi ile çoğu öğretmen kadın... 

Diğer kitabım ise Nobel Ödüllü yazar Jose Saramago imzalı, Kabil. Saramago'nun dini ele alıp net şekilde ironilerle yazdığı konunun baş karakteri hepimizin bildiği ilk kardeşi Habil'i öldüren, Adem ve Havva'nın oğlu Kabil. Kabil'in Zaman'da yolculuk yapabildiği ve ölmediği kitapta, dini bazda önemli olayların gerçekleştiği  mekanlara giderek onlara tanık olması bu olayları ele alması ve Efendi (Tanrı) ile ilgili düşünceleri ona seslenişi yer alıyor. Bölümlerden oluşan kitapta:Yaratılış, Lut kavminin helak edilmesi, İbrahim'in oğlu İsmail'i kurban olarak sunmaya çalışması, Nuh'un gemisi gibi genel dini olayları görebiliyoruz. Tabiki tahmin edebileceğimiz gibi kitap basılmasından sonra ufak çaplı bir kıyamet kopmuş ele aldığı konular sebebiyle de sansüre de maruz kalmış. İlk 30-40 sayfa yazarın dili her zamanki üslubundan daha yavan  gelmişti ama sonradan bu durum düzeldi ve kitabı memnun olarak bitirdim. Künyemizi de yazarak yazının sonuna gelelim: Kırmızı Kedi Yayınevi'nden çıkan kitap ilk basımını Eylül 2011,13.basımını ise Mart 2016 yılında yapmış, çevirisini Işık Ergüden üstlenmiş. 

Sevgiler
Historian

16 Haziran 2016 Perşembe

Haftanın Kitapları XI

Haftanın Kitapları XI



Bu hafta elimde üç kitap vardı, her ne kadar ilgim daha çok eski çağ tarihine yönelik olsa da, her alanda işinin ehli ve subjektiflikten uzak tarihçilerin çalışmalarını da okumaya itina ediyorum. Bu sebeple bu haftaki okumalarımın ana ekseni Osmanlı Tarihi idi. 

İlk eser, 1999 yaz Cogito dergisinin Osmanlılar Özel Sayısı, Cogito YKY'nin üç aylık periyotla çıkardığı kitap niteliğinde olan düşünce dergilerini gerçekten sevdiğimi bu okumamda bir kez daha anladım,çok donanımlı ve okuyucusuna yeni pencereler açıp, mutlaka bişeyler öğreten birer eser konumundalar, o yüzden ilginizi çeken bir konu hakkında basılmış Cogito görürseniz almakta hiç tereddüt etmeyin derim. 

Dergi Osmanlı'nın 1999'da 700. Yılı dolayısıyla hazırlanmış ve Halil İnalcık, İlber Ortaylı, Cemal Kafadar gibi isimler başta olmak üzere yerli ve yabancı Osmanlı Tarihi konusunda önde gelen isimlerin görmüş olduğunuz makalelerini ve söyleşilerini barındırıyor. İlgili olanların okumasını gönül rahatlığı ile tavsiye ederim. 

Dergiden sonra bilinçli olarak araya bir roman alıp okumayı tercih ettim, İş bankası Modern Klasikler serisi, 73. Kitabı. Anthony Burgess imzalı "Doktor Hastalandı" Nisan 2016 basımlı ve 256 sayfadan oluşuyor. Kitapta İngiliz Dil bilimci Dr. bir adamın Burma'da ders verirken bayılması sonucu İngiltere'ye geri dönmesi ve burada hastanede yatarken yaşadıkları konu edilmiş. Eşi hastanede kocasını ziyaret etmektense civardaki barlarda geziyor ve bir süre sonra baş karekterimiz Edwin onu aramaya çıkıyor, başlarından geçen bir takım olaylar biraz da komedi ile harmanlanıp anlatılmış, bana biraz soft geldi ama yinede sıkılmadım okurken, okunmasa da olabilir sanırım.

Üçüncü olarak tekrar Osmanlı Tarihine geri döndüm ve Halil İnalcık'ın daha bu hafta raflarda yerini alan kitabını okudum "Osmanlı Tarihinde İslamiyet ve Devlet" Halil İnalcık bu kitabında, daha önceden ele aldığı devlet içindeki dini oluşumların hem sosyo-kültürel hem de siyasi bağlamdaki rolü hakkında yaptığı çalışmaları derlemiş bu yüzden bana yeni bişey katmadı sadece bilgilerimi pekiştirdi diyebilirim ama sonrasında da Papa'nın Fatih'e yazdığı mektup, Kanuni Sultan Süleyman ve Martin Luther gibi bölümlerle kısa da olsa genelden özele indiği bölümlerden fayda sağladım. 247 sayfalık bu kitapta okunup diğer iki kitap gibi kitaplığımda yerini aldı. Herkese iyi okumalar.

Sevgiler

Historian

17 Şubat 2015 Salı

Yazının Tarihine Ufak Bir Bakış

Yazının Tarihine Ufak Bir Bakış



Sonunda Blog yavaş yavaş düzene oturuyor , farklı konular hakkındaki yazılarımız da devam ediyor bu sefer Tarih-Kitap ve Yazının bahsetmemiş olduğum bölümünden; Tarihten, biraz  bahsetmek istiyorum. 

Yazı ve tarih diyince, hepimizin aklına mutlaka yazıyı "icat" eden yani ilk defa kullanan toplum Sümerler gelmektedir. Daha çok bir Mezopotamyalı halk olarak anılan Sümerler'in geç kalkalotik çağda bu coğrafyaya geldiklerini biliyoruz. (Kalkalotik çağ : İ.Ö 5.000-İ.Ö 3.000 ) Coğrafi olarak çok daha önce yerleşime elveren , kuzey Mezopotamya'ya nazaran daha az gelişmiş güneye yerleşen Sümer toplumu, bu bölgedeki kültürü kuzeyin çok daha ilerisine taşımışlardır. Bunun sebebi ise bölgeye gelirken yanlarında "yazı" gibi gelişkin bir aracı taşımalarından kaynaklanır. "Gelirken" diyorum çünkü Asyanik kökenli bir dile sahip olan Sümerlerin indus ırmağı vadisinde izlerine rastlanılmış bulunmakta, yani daha doğudan mezapatomyaya göçüp geldikleri aşikar bir durum. 

Yerleştikleri topraklara nazaran daha gelişmiş bir durumda olan bu toplum ; Mısır'ı , ön Asyayı, Anadoluyu ve dolaylı olarak da batı uygarlıklarını etkilemişlerdir. Yazının ilk bulunuşu Sümer şehrinin Uruk kenti höyüğü 4.tabakası 6.evresinde ve İ.Ö 3.200 yılına tarihleniyor. Bu tarih yazının bulunuşu olarak ilk ve ortaögretimin yetersiz tarih kitaplarında nitelendirilen tarih olma özelliğini inatla korusa da, bu cümleden çoğu öğrencinin anladığı yanlış algı; yazının tüm dünyada aynı anda kullanılmaya başladığı yönündedir. Fakat her coğrafi bölge tarihi veya tarih öncesi devirleri farklı zamanlarda yaşamıştır. 

İlk başlarda resim yazısı şeklinde olan Sümer yazısına sonraları pratiklik kazandırılmaya çalışılınca çivi yazısı formuna ulaşılmış ve İ.Ö. 2.850-2.350 yılları arasında gelişim gösteren yazı, bu aşamada geniş kompozisyonlar yazmaya elverecek şekilde geliştiği için , 3.200 den bu döneme kadar geçen yazının ilk evrelerine protohistorik çağ denilmiştir. Anadolu' ya yazının uğraması ise Orta Tunç Çağı denilen İ.Ö.2.000-İ.Ö.1.500 yılları arasına denk gelir , Anadolu'nun tarihsel devirlere geçmesini sağlayan unsur ise İ.Ö 2.000li yılların ilk çağlarında yaşanan Asur ticaret kolonileri çağıdır , Asurlu tüccarlar Anadolu coğrafyasının doğusu ve güneyindeki kentlerin etraflarına ticaret yapacakları küçük yerleşikeler kurmuş (karum) ve burada kullandıkları belgeleri Asur çivi yazısı ile yazmışlardır. Fakat Hititler'in etkin ve hakim olmasıyla Asur'lular ve Asur çivi yazısı Anadolu topraklarını İ.Ö.1.750 yıllarında terketmiştir. Hititler ise Asurlu tüccarlar ile olan ilişkilerine rağmen , 100 yıl sonra kendilerine niye Asur çivi yazısı yerine Babil çivi yazısını , Hititçe yazı olarak seçmişler hala gizemini koruyan bir durumdur.


Hitit  toplumunda , çivi yazısı sadece devlet arşivlerinde ve diğer belgelerinde kullanıldığı için imparatorluk çivi yazısını 450 yıl kullanıp yıkılınca bu yazı halkın arasında yayılmadığı için yazı ortadan kalkmıştır ve bu devire karanlık devir denir. Sonrasında ise halkın kullanmış olduğu Hitit hiyeroglif yazısı; oluşan geç Hitit beylikleri döneminde kullanılmıştır. Yazının doğup , zor geçen çocukluğuna değindim çünkü istikararli bir şekilde gelişip aynı anda her yerde kullanılmaya başlamadığını belirtmek istedim , dediğim gibi Her coğrafya her deviri ayrı yıllarda yaşamıştır ,  nitekim 3.200 yılında yazı sümer sehirinde bulunsada Anadoluya girmesi bin yıldan uzun sürmüştür. Ve zaman geçtikçe de her toplum kendilerine ve dillerine göre bu aracı uyarlayıp kullanmışlardır. Aynı zamanda yazının uzun süre sadece belli bir zümre tarafından kullanılması da o zümrenin ortadan kalkması sonucu gelişimini geciktirmiştir. Az çok ve özetle yazı ilk zamanlar bu yollardan geçmiş ve toplumlar tarafından bu şekilde ele alınmıştır tabi ki yazılacak çok şey olmasına rağmen konuyu da burada çok uzatmak istemiyorum ama şu iki kitabı sizlerle tanıştırayım:


Yazı üzerine yazılmış olan , aldığım iki kitap oldu geçen hafta, biri dünya üzerinde bütün var olmuş alfabeleri, yazıları içeren güzel bir kitap İş Bankası Kültür Yayınları'ndan çıkmış ve Carl Faulmann tarafından hazırlanmış oldukça detaylı olan 'Yazı Kitabı'.


Diğeri ise YKY 'nin kültür serisinden 'Yazı İnsanlığın Belleği'. Burada da çivi yazısının hangi araçlar yardımıyla nasıl yazıldğından tutun da , kitap basımına ve harflerin evrimine kadar bol görsel ile renklendirilmiş bir Kitap ikisinide tavsiye ederim. Hem bilgilendirici hem de eğlenceli. Umarım hem yazıyı hemde kitapları seversiniz :)

Sevgiler
Historian