Mezopotamya Kültür Tarihi etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Mezopotamya Kültür Tarihi etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

2 Haziran 2019 Pazar

Cahiliye Dönemi Araplarında Üstün Varlık İnancı

Cahiliye Dönemi Araplarında Üstün Varlık İnancı



İslam öncesi dönemde, sadece belirli merkezlerde odaklanan çeşitli Yahudi ve Hıristiyan guruplar bir tarafa, çok tanrıcı­lık ve paganizm kuzeyden güneye bütün Arap Yarımadası'nda yaygın şekilde görülmekteydi. Özellikle Orta Arabistan'ın gö­çebe ve yarı göçebe kabileleri arasında politeizm ve buna bağlı olarak paganizm hakim unsurlardı. Dünyanın diğer birçok politeist kültüründe olduğu gibi, Cahiliye dönemi Arap politeizminde de bir üstün varlık ve bu varlıkla insanlar arasında adeta aracılık görevini üstlenmiş olan ikinci dereceden ulühiyetler mevcuttu. Cahiliye dönemi Araplarının Allah'a inandıkları ve Allah'ın varlığını inkar etmedikleri bilinmektedir. Hatta onların Allah'ın yerin ve göğün yaratıcısı olduğu, güneşi ve ayı insanların hizmetine verdiği, gökten yağmur yağdırıp yeryüzüne bereket verdiği gibi hususları kabul ettiklerini de Kur'an bizlere haber veriyor.17 Cahiliye dönemi Arapları bu üstün varlık adına yemin etmekte, ıs ona atfen "Abdullah" gibi şahıs isimleri kullanmaktaydılar. Allah adına kesilen şeylerin yenilmeyeceğine inanmakta; ıs yine bazı hayvanlardan ve ekinlerden Allah'a paylar ayırmaktaydılar.20 Ayrıca belirli durumlardaki bazı hayvanları tanrılarına adanmış bir adak olarak değerlendirip başıboş salıvermekte ve bunların etinden sütünden vs. yararlanmayı caiz görmemekte ve bu geleneğin Allah'ın emri olduğunu düşünmekteydiler.2ı Yine onlar, cinler gibi bazı metafızik varlıklarla tapındıkları bazı putlarını "Allah'ın oğulları ve kızları" şeklinde nitelemekteydiler. 22 Örneğin Lat, Uzza ve Menat, Araplarca "Allah'ın kızları" olarak isimlendirilmekteydi. Büyük ihtimalle Araplar "Allah'ın kızları" deyimini "ilahi varlıklar" anlamında kullanmaktaydılar.

Cahiliye dönemi Arapları inanç sistemlerinde yer verdikleri bu üstün varlığın sıradan varlıklar olan insanlarla doğrudan ilgilenmeyecek kadar yüce ve aşkın olduğuna inanırlardı. Onlara göre bu üstün varlık yani Allah; her şeyi yaratan, evrendeki bazı olaylara düzen veren, ancak bundan sonra yüceliğinden dolayı bütün evrenden, alemden ve insandan elini eteğini çeken -haşa- emekliye ayrılmış bir Tann (Mircae Eliade'nin ifadesiyle deus otiesus) gibidir. Cahiliye Araplarının inancına göre ancak birtakım aracılar vasıtasıyla bu üstün güçle, Allah'la irtibat kurmak, ona yönelip dua etmek veya ondan yardım dileyebilmek mümkündü. İnsanlarla yüce varlık arasında iletişim kuran ve onun katında şefaatçi olacağına inanılan bu aracılar ikinci dereceden tanrısal varlıklar olan çeşitli metafizik varlıklardı.23 Aynca rahipler, kabile reisleri vb. eşraftan güçlü kişiler de bulundukları sosyal mevkilerinden dolayı Allah'a daha yakın ve dolayısıyla Allah ile sıradan insanlar arasında aracılık yapma yetkisine sahip 'kimseler olarak görülüyordu. Onlar bu hastalıklı inanç ve düşünceleri nedeniyle Allah'a birçok şeyi ortak koşuyor, atalarının sapkınlarını, gelenek ve göreneklerini körü körüne izliyorlardı. 24 Kur'an, Cahiliye Araplarının Allah'la ilgili bu inanç ve kanaatlerine yönelik olarak

"Allah'ı gereği gibi takdir edememek" tespitini yapmaktadır: Allah'ı gereği gibi takdir edemediler. Yeryüzü kıyamet gününde bü­tünüyle O'nun elindedir; gökler sağ eliyle dürülmüştür. O, onların ortak koştuklanndan münezzehtir, yücedir. 25 

Cahiliye dönemi Arapları üstün güç olan Allah'ı soyut bir varlık olarak değerlendirip onun herhangi bir suret ya da temsilinin yapılmasını uygun görmüyorlardı. Zira onlara göre Allah her tür muhayyileden ve timsalden münezzehti. Ancak kendilerini Allah'a yakınlaştıran diğer uhlhiyetleri ise çeşitli şekillerde müşahhas olarak temsil etmek mümkündü. Sayısı oldukça fazla olan bu aracı varlıklar kuzeyden güneye bütün Hicaz bölgesinde yaygın şekilde bulunmaktaydı. İslam tarihi kaynaklarının verdiği bilgilere göre her kabilenin tazimde bulunduğu birden çok ulühiyeti ve bunları temsil eden putları vardı. Bununla birlikte her kabilede kabilenin koruyucu ve kollayıcı gücü olduğuna inanılan belirli bir ulühiyet ön plana çıkmaktaydı. Örneğin Kureyş kabilesinde Hubel, Sakif kabilesinde Llt, Dılmetülcendel bölgesinde ise Ved ön plana çıkmaktaydı. Bununla birlikte diğer putlar da tapınma objesi olarak tazim görmekteydi. Esasen bu durum, Ortadoğu bölgesindeki birçok kadim yerleşim merkezinin ortak bir özelli­ ği olarak bilinmektedir. Öyle ki Sümer, Asur ve Babillilerden Eski Mısırlılara kadar birçok toplumda yerleşim merkezlerinde belirli tanrısal varlıklar ön plana çıkarılmış, ancak bununla birlikte diğer ulılhiyetlere tazim de devam etmiştir. Örneğin Asur Babil döneminde Harran şehrinin yüce tanrısı ay tanrı­ sı Sin'dir; bunun yanı sıra Şamaş, İştar ve diğer ulılhiyetler de tanrılar panteonunun diğer unsurları olarak Eski Harran putperestlerinin inanç ve ibadetlerinde tazim edilen unsurlar olarak varlıklarını devam ettirmişlerdir


17 Bk. Mürrıinun 84 , 86, 88; Ankebüt 61, 63; Zuhruf 87
18 Bk. En'am 109. 19 "Eğer Allah'ın ayetlerine iman ediyorsanız. Allah'ın adı anılarak kesilen hayvanlardan yiyin. Size ne oluyor da Allah'ın adı anılarak kesilenlerden yemiyorsunuz? Halbuki O size, mecbur kalmanızın dışında haram olan şeyleri genişce açıklamıştır. Doğrusu birçokları bilmeden keyijlerine uya· rak insanları doğru yoldan saptırıyorlar. Muhakkak ki, Rabbin, sınırı aşanları çok iyi bilir." En'am 1 18-1 19. 20 Bk. En'am 136- 139. 21 "Allah Bahire'den Sdibe'den Vasfle'den ve Ham'dan hiç birini (meşru) kılmamıştır. Ancak inkar edenler, Allah'a karşı yalan düzüp uyduruyorlar. Onların çoğu akıl erdirmez." Mfüde 1 03. Bunlardan Bahire: beş yavru veren, beşinci batın yavrusu erkek (ya da dişi) olan devenin, faydalanılınaktan vazgeçilerek kulağının yarılıp salıverilmesidir. Sfilbe: dertten kurtuluş adağı olarak bir hayvanın faydalanılmaktan vazgeçilip putlara adanarak salıverilmesi; Vasile ise koyunun dişi doğurursa kendilerinin, erkek doğurursa tannlannın olması, erkekli dişili ikiz doğurması halinde dişiden dolayı erkek hayvanın da kurban edilmemesidir. Ham ise, on batın döl veren erkek devenin sırtına yük vurulmaması, başıboş bırakılarak yayılması ve su içmesinin engellenmemesidir. 22 "Cinleri Allah'a ortak kıldılar. Onları da O (Allah) yarattı. İlimleri olmaksı­ zın, "O'nun oğullan ve kızlan var/" yalanını uydurdular. O Sübhan'dır (her şeyden münezzehtir}, vasiflandırdıklan şeylerden yücedir." En'am 1 00.
23 Bk. Zümer 3, 43-44: Yunus 18. 24 "Onlara, "Allah'a ve Resulüne gelin!" denildiğinde onlw, "Babalanmızı üzerinde bulduğumuz şey bize yeter!" derler. Peki, babalan bir şey bilmiyor ve doğru yolu bulamamış olsalar da mı?" Mfüde 1 04. 25 Zümer 67. Ayrıca bk. Hace 74

22 Nisan 2019 Pazartesi

Anadolu'da İlk Erkek Tanrı Kültürü

Anadolu'da İlk Erkek Tanrı Kültürü



Anadolu'da İlk Erkek Tanrı Kültürü 

4-10 Ve Fırtına Tanrısı’nın adamı tanrıyı içeriden çağırır. Nerikli ‘hazı ol’ der. O aar[wa] Dağı’ndan, Da asta nehrinden… çağırmanın sözlerini bağırır. Ve katip Tanrı Za a[liqa]’nın çağrılması ile ilgili sihirli sözler söyler. 11-14 Onlar tanrıları ve kalın ekmekleri yoldan çeker. Onlar tapınağın tanrılarını alıp götürür.[ ] Onlar yıkar ve yağlar[ ]. Sıra ile onları yerleştirir”.

Karauğuz G., Hitit Mitolojisi, Çizgi Kitapevi, Konya, 2001 

Yukarıdaki alıntıda Hititlerin çeşitli sözlerle “fırtına tanrısı”nı ikna etmeye çalıştıkları görülmektedir. Hititlerin tanrıları antropomorf olarak düşünmüşlerdir. Hititler tanrı/tanrıçalar ile sohbet ederler, konuşurlar, yiyecek, içecek sunarlar. Hititler’de diğer birçok batı toplumu gibi erkek tanrılara sahiptiler. Anadolu’da ise “Ana Tanrıça” kültü (ALFA) vardı. Hititlerin Anadolu’ya getirdiği en büyük yenilik erkek tanrılardır diyebiliriz. Böylece Anadolu’da binlerce yıldır süren ”Ana Tanrıça Kültürü”(ALFA) yerini “erkek ve kadın tanrı/tanrıçalara” bırakmıştır. Hititlerin erkek tanrıları ile Anadolu panteonlarında yeni bir dönem başlamış, Hititlerin antropomorf3 tanrılar katında her iki cinsiyet yan yana yer almışlardır. Hititler geleneksel olarak tüm tanrıları benimseme eğilimindeydiler. Bu eğilim Hititlerin “Bin Tanrılı (Bin Panteonlu)” toplum olmasına neden olmuştur. Hititlerin tanrılara olan zaafı Anadolu’nun daha önceki halklarının sahip oldukları tanrıları benimsemelerine ve söz konusu kültlerin mensup olduğu toplumların kültürlerindeki öğelerini de kendi bünyelerinde toplamalarına ve Anadolu’daki kültürel mirasa sahip çıkmalarına neden olmuştur. Hititlerin bu tavırları diğer kültürlerin fragmanlarda yer almasına ve önceki kültürlerin de aydınlatılmasına neden olmuştur. Hititlerin anlayışı, hoşgörüsü Anadolu’da aşağı yukarı 525 yıl süren bir imparatorluk ve kent devletleri kurmalarına olanak sağlamıştır. Hititlerin bin panteonlu, din kavramlarında üç kaynak yer almaktadır.İlki kendi tanrıları, ikincisi Anadolu yerli halklarının tanrıları ve üçüncüsü ise komşu ülkelerin tanrılarıdır. Hititler tanrılar vasıtasıyla korunduklarını düşünmüşlerdir. Bu konuda haklı olduklarını söyleyebiliriz. Çünkü tanrıları benimsemeleri yerli halklarında onları benimsemelerine ve kabul etmelerinde önemli bir etken olmuştur.Hititlerin tanrılara ve o tanrıların insanlarına gösterdikleri saygı kültleri başkentte toplamak gibi bir çaba içinde olmamalarından da anlaşılmaktadır. Hititler çok akıllıca bir strateji benimseyerek yerel kültlerin devam etmesini hatta güçlenmesini sağlamışlardır. Yönetimler tüm yerel kültleri korumuş ve kendi geleneklerini de içeren ritüelleri için resmi bir alanları vardır.
Savaş Ö.S., Hititlerde “Fırtına Tanrısı” ile “Boğa Kültü” Üzerine bazı Gözlemler ve Yorumlar, Archium Anatolia, Anakara Üniversitesi Basımevi, 2002 (97-171)

Kaynak ;ANADOLU ANTİK HİTİT UYGARLIĞI İNSANININ DEĞERLER SİSTEMİNDE SU KULLANIMI Şükran SEVİMLİ 

22 Mayıs 2017 Pazartesi

E-Kitap Cahiliye Kültüründe Allah İnancı-2

E-Kitap Cahiliye Kültüründe Allah İnancı-2









3)"Andolsun ki biz kendi çevrenizde bulunan memleketleri helak ettik. Ayetleri, belki onlar küfürden imana dönerler diye tekrar tekrar açıkladık. O vakit Allah'ı bırakıp da güya O'na yakınlığa vesile edindikleri düzme ilahlar onların azabını savmaya yardım etmeli değil miydi? Tersine o düzme ilahlar kendilerinden ayrılıp kayboldular Bu onların yalanlarıdır; uydurmakta oldukları şeydir" (Ahkaf, 27,28).

"Ben, beni yaratana neden kulluk etmeyecek mişim? Siz hepiniz O'na döndürüleceksiniz. Ben O'ndan başka ilahlar edinir miyirn? Eğer o çok esirgeyici Allah bana zarar vermek isterse (iddia ettiğiniz) o şeylerin şefaati bana hiç bir fayda vermez. Onlar beni asla. kurtaramazlar" (Yasin, 22, 23)

"Onu bırakıp ta kendilerine bir takım dostlar edinenler derler ki:" Biz bunlara ancak bizi Allah'a daha fazla yaklaştırsınlar diye tapıyoruz. Şüphe yok ki Allah, onlarla mü'minler arasında ihtilaf edegeldikleri şeyler hakkında hükmünü verecektir"(Zülner, 3)

"Onlar Allah'ı bırakıp, kendilerine ne bir zarar ne bir fayda veremeyecek şeylere taparlar Bir de; 'Bu putlar; Allah yanında bizim şefaatçilerimizdir" derler' (Yunus,18)

Bu ayetlerden anlaşılabilecekler şunlardır:

Cahiliyet devri insanları, uluhiyetin, ilah olduklarına inandıkları kimseler arasında paylaşılmadığı ve hepsinden üstün bir ilah olmadığı inancında değillerdi. Lügatlarında, Allah kelimesi ile isimlendirdikleri her­ şeyden üstün bir ilahın ilahlığında, onların da biraz nüfz ve dahli bulunduğunu, isteklerinin bu yüce ilah huzurunda makbul olduğu, istek ve arzuların, onların şefaatleri sayesinde mümkün olduğu noktasında toplanır. Bu gibi zanları sebebi ile, onları Allah ile birlikte ilah edinmişlerdir. Bunlardan da anlaşılıyor ki, bir insan birisini Allah katında kendisi için şefatçi edinir, sonra da ona dua eder, ondan yardım isteyerek tazim ve hürmet gösterir, adaklar kurbanlar sunarsa, bütün bunlar cahiliyyet devri insanının dilinde onu ilah edinme, ilah seçme adını alır.

Ebu'l-Ala Mevdudı 
Kuran'a Göre Dört Terim
Kitabı okumak için tıkla

11 Şubat 2017 Cumartesi

E-Kitap Şahname M. 934-1020 (yazma /manuscript 16 yy. kopyası)

E-Kitap Şahname M. 934-1020 (yazma /manuscript 16 yy. kopyası)











16. yüzyıldan kalma, Firdevsî tarafından kralların kitabesinin  aydınlatılmış ve resmedilmiş bir Safevi kopyasıdır. Metin, büyük oranda çok renkli bir zeminde mavi renkte olan siyah nestâlik yazı ile  ile yazılmıştır.  Baysungur tarafından 829 AH / AD 1425-1426'da verilen önsöz ile başlamaktadır


Şehnâme/Şâhnâme,

Şehnâme/Şâhnâme, ünlü İran şairi Ebu’l-Kâsım Firdevsî’nin (M. 934-1020) X. Yüzyıl’da kaleme aldığı, altmış bin beyitlik eseridir. Firdevsî, İran tarihiyle ilgili olarak kendi zamanına kadar nakledilen rivayetleri toplamış, Şehnâme’yi otuz yılda meydana getirmiştir. Eser, Tahran’da kaleme alındıktan sonra, yazarına “Bununla İran milletini yeniden dirilttim.” sözünü söyleme kudret ve cesaretini sağlamıştır.

Şehnâme’nin Firdevsî tarafından X. Yüzyıl’ın sonunda kaleme alınmasından sonra, Doğu edebiyatlarında Şehnâme yazma geleneği başlamıştır. Pek çok şair, Şehnâme kahramanları etrafında oluşturdukları müstakil eserlerle bu geleneğin yerleşmesini ve devamını sağlamıştır. Ayrıca Orta Asya’da çok sevilen ve epik anlatılar için kullanılan “nâme” tarzının Şehnâ- meyle başladığı kabul edilmektedir.

Şehnâme’nin orijinali yaklaşık olarak altmış bin beyittir. Dünyanın çeşitli milletlerine ait pek çok destan ve mitoloji nitelikli metin, Türkçemize özet olarak kazandırılmışken; Şehnâme’nin bir bütün olarak tamamını içeren özeti henüz tarafımızdan tespit edilemedi

Şehnâme, tarihte yaşandığı kabul edilen İran-Turan savaşlarına ve ilişkilerine ışık tutması bakımından da önemli bir kaynaktır. Firdevsî’nin zaman zaman övdüğü, zaman zaman da kendi milletini yüceltme adına küçümsediği Efrasiyâb’ın Türk destan kahramanı Alp Er Tunga olduğu pek çok kaynakta belirtilmektedir. Firdevsî, eserinin büyük bir bölümünde Efrasiyâb’ın kahramanlıklarından ve niteliklerinden bahsetmektedir. Şehnâme’nin Türk kültürü üzerindeki etkilerinden birisi de destan kahramanlarının adlarının Türkler tarafından çokça benimsenmiş olmasıdır. Türk toplumunda yaygın bir biçimde kullanılan Behrâm, Behzat, Cem, Cemşîd, Efrasiyâb, Ferhâd, Feridûn, Hürmüz, Hüsrev, İskender, Karen, Keykâvûs, Keykubâd, Kubâd, Nerimân, Rüstem, Şehrinâz, Şirin ve Siyâvûş gibi kişi adlarının Şehnâme kaynaklı oluşuna bakıldığında bu etki daha iyi anlaşılabilir.

B. Şişman- M. Kuzubaş

12 Aralık 2016 Pazartesi

Cahiliye Kültüründe Allah İnancı-1

Cahiliye Kültüründe Allah İnancı-1

Cahiliyye dönemi Araplarının inanç ve dini telakkileri hakkında Kur'an-ı Kerim ve hadis-i şeriflerden sonra en önemli bilgi kaynaklarından birisi de eski Arap şiiridir. Çünkü Cahiliyye şiirlerinde Arapların nesepleri, savaşları gibi temel konular yanında kısıtlı da olsa Cahiliyye dönemi tanrıları, putları, inanç ve telakkileri hakkında bilgilere rastlanır. 22

Cahiliye şairleri şiirlerinde en fazla Allah, rabb, ilah; nadiren de ahiret, hesap, ceza ve mükafat kelimelerini kullanmışlardır. Bunlar da cahiliye Araplarında Allah inancı olduğunu göstermektedir. ZatenKur'an'da da müşrik Arapların sıkıntılı anlarında Allah'a yalvardıkları, 23 en büyük yeminlerini Allah adına yaptıkları24 ; bununla birlikte cinleri Allah'a ortak koştukları25,Allah'a oğul ve kızlar isnat ettikleri,26 melekleri Allah'ın kızları olarak gördükleri27  ifade edilir. Zaten bunların bir kısmını aşağıda sunacağımız şiirlerde de göreceğiz. Bu ifadelerde ve daha başka ayetlerde de işaret edildiği gibi bu, çok tanrılı bir Allah inancıydı. Örneğin şiirlerinde Allah ve ahiret inancım işleyen hatta bir peygamber gelmesini temenni eden Umeyye b. Ebi's-Salt, Hz. Peygamber, peygamber olarak gönderildiğinde ona iman etmemiş, okuduğu şiirleriyle müşrikleri desteklemiştir.28

İslam öncesi Arapları şiirlerinin yanında bazı dualarında, deyim ve atasözlerinde de Allah kelimesini oldukça fazla kullanmışlardır. 29 Fakat bir şairin mısralarında sevap ve cezadan, ahiret inancından bahsedilmesi onun putperest olmadığı anlamına gelmez. Söz gelişi mısralarında Allah, .Ahiret, hesap, ceza ve sevaptan bahseden şair Zuheyr b. Ebi Sulma hakkında Şevki Dayf şöyle bir yorum getirir: "Eğer bu beyitler gerçekten ona aitse onun için hanif inancına mensup olduğu hükmüne varmak mümkün. Ancak bana göre Zuheyr atalarının dinini bırakmamıştır. Bunlar sadece mısralarına serpiştirilmiş bazı kelimelerdir,,30 Fakat buna rağmen bazı kaynaklarda Zuheyr b. Ebi Sulma hanifler arasında sayıılır. 31 Yine bu şairlerden Kus b. Saide el-İyadi, Zeyd b. Amr b. Nüfeyl, Umeyye b. Ebi's-Salt, Adi b. Zeyd el-İbMi, Varaka b. Nevfel el-Kureşi, Abid b. el-Abras'ın da hanifler arasında adları geçer.32
Dr. Ali BULUT
22 çağncı, Mustafa, "Arap" mad., -İslamdan önce Araplarda Din- DİA, İSİ.-1991, III, 316.
23 Yunus (lO): 22; Ankebut (29): 65.
24 En'am (6): 109; Nahl (16): 38.
25 En'am (6): 100.
26 En'am (6): 100.
27 Necm (53): 21.
28 Ünal, Ömer, "İslam Öncesi Arap Şiirinde Bazı Dini' Motifler", Nüsha Şarkiyat
Araştırmaları Dergisi, Yıl: III, Sayı: 9, Bahar 2003, s. 186.
29 Topaloğlu, Bekir, "Allah" mad. DİA, İSİ.-1989, Il, 473.
30 Şevki' Dayf, a.g.e., s. 303.
31Kuzgun, Şaban, "Hanif' mad. DİA, İst.-1997, XVI, XVI, 38.
32 Kuzgun, a.g.e., XVI, 38.