Lidya etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Lidya etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

16 Mart 2016 Çarşamba

Gyges'in Sihirli Yüzüğü

Gyges'in Sihirli Yüzüğü

Platon

16. yüzyıla ait bu tabloda Gyges'in sihirli yüzüğü bulması betimlenmiştir.
https://upload.wikimedia.org/wikipedia/commons/8/8a/Der_Ring_des_Gyges_%28Ferrara_16_Jh%29.jpg
Adil olan ile olmayana tanıdığımız serbestçe davranma imkânı, efsanede olduğu gibi, insanların Lidyalı Gyges’in atasının sahip olduğu güce sahip olmaları halinde gayet güzel ortaya çıkar.

Anlatılageldiğine göre, bu adam, Lidya kralının hizmetindeki bir çobanmış. Bir gün sürüsünü otlattığı yerde bir fırtına çıkmış, bir deprem olmuş ve bulunduğu yerin hemen yakınlarında bir yerde bir yarık açılmış. Bu manzara karşısında afallayıp kalan çoban, bu yarığın içine girmiş ve bu hikâyede karşılaştığı diğer birçok efsanevi olaydan başka, bir de üzerinde küçük kapılar olan, tunçtan bir atla karşılaşmış orada. Kapılardan birini açınca içeride, normal bir insanın sahip olabileceğinden çok daha büyük bir bedene sahip bir cesetle karşılaşmış.


Cesedin parmağında bir yüzük varmış, başka bir şey de yokmuş. Çoban bu yüzüğü aldığı gibi hemen yukarı çıkıp gitmiş. O memlekette çobanlar, sürüler hakkında aylık bilgi vermek üzere toplanıp kralın huzuruna çıktıklarında o da parmağındaki yüzükle çıkagelmiş. Diğer çobanların arasında otururken, yüzüğün taşını, bilinçsizce avucunun içine doğru çevirmiş ve bunu yapar yapmaz da görünmez olmuş. Diğer insanlar kendi aralarında onun nereye gittiğini şaşkınlık içinde birbirlerine sormuşlar. Çoban yüzüğün taşını eski konumuna tekrar getirmiş ve bu kez de görünür hale gelmiş. O an anlamış ki, yüzüğün taşını aşağı doğru çevirince görünmez, yukarı doğru çevirince de görünür oluyor.

Yüzüğün böyle bir sihirli güce sahip olduğunu iyice anladıktan sonra, bir yolunu bulup krala gönderilen ulakların arasına karışarak, kraliçeyle görüşme fırsatı bulmuş; kraliçenin kanına girip onun da yardımını alarak, kralı kendi istekleri yönünde hareket eden bir adam haline getirmiş ve sonunda da onun tahtını ele geçirmiş.

Şimdi, bu yüzükten elimizde iki tane olduğunu ve birini adil, haksever insanın, diğerini de adaletsiz kişinin taktığını düşün. Bunu takan hiç kimse, adalete, hakkaniyete bağlı kalacak ve başkasının malına mülküne el sürmeyip bunlardan uzak duracak kadar çelik iradeli değildir; çünkü görünmez olmanın getirdiği gücü kullanarak pazara gidip istediğini yürütmek, evlere gidip canının çektiğiyle sevişmek, dilediği insanı öldürmek, dilediğini de hapisten kurtarmak, kısacası insanlar arasında bir tanrı gibi dolaşmak imkânına sahiptir. Böyle bir durumda her ikisi de aynı şeyleri yapmak eğilimi içine girerler. Bu da, denebilir ki, bir insanın isteyerek ya da adil davranmanın kendisi için bir zenginlik (erdem) olduğunu düşünerek değil de, mecburen adil davrandığının kanıtı olarak sunulabilir. İnsanlar, kendilerine (tepki olarak) hiçbir zararın gelmeyeceğini bildikleri durumlarda haksızlık etmekten geri durmazlar, çünkü hepsi de haksızlığın adillikten daha fazla yarar getirdiğini düşünürler ve bu konuda konuşan herkesin söyleyebileceği gibi, doğrudur da bu. Örneğin, böyle bir görünmez olma gücüne sahip olup da bunu kendi lehine, başkalarının malını çalmak veya onlara zarar vermek için kullanmaya yanaşmayan bir insanın, gördükleri en zavallı, en aptal insan olduğunu düşünürler içten içe. Her ne kadar kendi aralarında bu insanı övüp kendilerine yalan söyleseler de, sırf haksızlığa uğramaktan korktukları için yaparlar bunu. Bu konuda bu kadar açıklama yeter herhalde.

 “Şimdi, bu ikisinin yaşayışı hakkında tam bir yargıya varmak istiyorsak, en yalın haliyle adil insanla, en yalın haliyle adil olmayan insanı alıp karşılaştırmamız gerekiyor.
....

[Platon, "Devlet" adlı eserinde; adaleti, adil olan ve olmayan insanı yukarıdaki meseli vererek tartışmaya başlar. Devamı için ilgili kaynağa bkz.]

Platon, Devlet, Bordo-Siyah Yayınları
Herodotos Anlatıyor: Gyges Nasıl Lidya Kralı oldu?

Herodotos Anlatıyor: Gyges Nasıl Lidya Kralı oldu?



Lidya kralı Kandaules, karısının çıplak görünümünü gizlice  Gyges'e gösteriyor.
Tabloyu yapan (1830) sanatçı: 
William Etty (1787–1849)
Yunanlıların Myrsilos dedikleri Kandaules adında bir kral vardı. Sardes kralıydı ve Heraklesoğlu Alkaios soyundan geliyordu. ...
İşte bu Kandaules karısına sevdalıydı ve sevdası çıldırasıya olduğundan, dünyanın en güzel yaratığının kendi karısı olduğunu sanıyordu. Bu sanı ile –bu arada şunu da söylemek gerekiyor ki, askerleri arasında en çok hoşlandığı bir Daskylos oğlu Gyges vardı– önemli işlerini yaptırdığı bu Gyges’e, karısının ölçüsüz güzelliği ile övünmekten de geri kalmazdı.


Sonunda bir gün Gyges’e şunları söyledi –zira başına bir bela gelmesi gerekiyordu–
“Gyges, karımın ne kadar güzel olduğunu söylediğim zaman pek inanır gibi görünmüyorsun (çünkü kulak göz kadar öğretemez doğruyu insana). O halde onu bir de çırılçıplak gör.”

 Öbürü karşı koydu:
 “Efendim,” dedi, “ne yakışıksız bir şey yapmamı istiyorsun. Efendimin karısını çırılçıplak seyretmek olur mu? Bir kadın üstünü çıkardı mı, utancından da soyunmuş olur. İnsanoğlunun namus kurallarını bulmasından bu yana çok zaman geçmiştir, bunlardan öğrenilmesi gereken bir tanesi de şu: Yalnız senin olana bak. Bütün kadınlar arasında en güzel olanının seninki olduğuna inanıyorum ve yalvarırım benden bu kadar ağır bir suç işlememi isteme.”

Bu sözlerle işi atlatmak istiyordu, sonradan başına bir iş açılmasından çekiniyordu çünkü.

Ama Kandaules şöyle cevap verdi:
“Korkma Gyges ve bunları seni denemek için söylediğimi sanma, karımın sana fenalığı dokunsun diye de değil; öyle yaparız ki, o senin kendisini gördüğünün farkına bile varmaz. Yattığımız odanın kapısının arkasına gizlerim seni, benden sonra o da gelir yatmak için. Kapının yanında bir koltuk vardır, üstündekileri birer birer çıkarıp oraya koyar, sen de onu kolayca görürsün. O, koltuktan yatağa doğru yürürken arkasını sana dönmüş olacaktır, ötesi sana kalmış bir şey. Yalnız dikkat et, kapıdan çıkarken seni görmesin.”

Öbürü baktı ki, kurtuluş yok.
“Olur” dedi.

Kandaules yatma zamanı geldiğine hükmedince Gyges’i odaya götürdü, hemen arkadan kadın da geldi, içeri girdi, soyundu. Gyges hayran seyrediyordu. Yatağa yatmak için sırtını döndüğü zaman, gizlendiği yerden çıktı ve usulcacık kaçtı. Ama kadın gördü onu çıkarken. Bu işin kocasının başının altından çıktığını sezinlediği için hiç ses etmedi, utancında açılan yaranın farkına varmamış göründü, ama bunu Kandaules’e ödetmeyi koydu aklına. Zira Lydialılarda, hemen bütün barbarlarda olduğu gibi, çıplak görünmek büyük ayıp sayılır, hatta erkekler için bile.

Bir şey belli etmiyor, sesini çıkarmıyordu. Ama sabah olunca en güvendiği adamlarını ayırdı, onlara görevler verdi ve birisini gönderip Gyges’i çağırttı. O da bir şey bildiğini pek sanmadığı için, emre uyup gitti, ilk defa olan bir şey değildi, kraliçe her zaman yanına çağırırdı onu. Karşısına çıkınca kadın ona şunları söyledi:
“Senin için iki yol var Gyges, birinden birini seçebilirsin, hangisini istersen onu yap. Ya Kandaules’i öldür, beni de Lydia krallığını da al ya da Kandaules’e hoş görüneyim diye görmemen gereken şeylere bir daha gözlerini kaldırmaman için, hemen şimdi ölmeye hazır ol. Evet, ikinizden biriniz geberecek, ya seni bu suçu işlemeye zorlamış olan o ya da beni çıplak görmekle edep dışına çıkmış olan sen.”

Gyges, önce kulaklarına inanamadı, sonra böyle bir seçime zorlanmaması için yalvardı, ama razı edemedi ve baktı ki durum kötü, ya efendisini öldürecek ya da kendisi başkalarının eliyle ölecek, kendi canını kurtarmayı yeğ buldu. O zaman şöyle dedi:
“Mademki istemediğim halde beni efendimi öldürmeye zorluyorsun, öyle olsun. Ama izin ver de bu işi nasıl yapacağım onu da bileyim.”

Kadın cevap verdi:
“Beni sana çıplak gösterdiği yerden saldırırsın, uyku onu senin elinin altında tutar.”

Karar verildi ve gece olunca (Gyges’i bırakmamıştı, hiçbir çaresi yoktu savuşmanın, ya kendisi canından olacaktı ya da Kandaules), kadının peşine düştü odasına kadar. Kadın eline bir hançer tutuşturdu, gene o kapının arkasına gizlendi ve Kandaules uyuyunca, ses çıkarmadan yanaştı ve vurdu. –Kadın ve krallık Gyges’in oldu.– Aşağı yukarı o zamanlarda yaşamış olan Paroslu Arkhilokhos da onun adını bir üçlüsünde yazmıştır.

Krallık ona geçti ve Delphoi orakli de [kahin] bunu saptadı. Lydialılar arasında Kandaules’in öldürülmesini canavarca bir iş sayanlar oldu, bunlar silaha sarıldılar, sonunda Gyges’ten yana olanlarla bir anlaşma yaptılar, buna göre eğer orakl Lydia krallığını ona verirse, kral o olacak vermezse, krallık Heraklesoğullarına geri verilecekti. Orakl, krallığı ona verdi ve Gyges işte böylece başa geçmiş oldu. Aslında, Pythia’nın cevabı şöyleydi, Heraklesoğulları öçlerini alacaklar ve Gyges’in dördüncü kuşak torununu vuracaklardır. Lydialılar da, kralları da bu öngörüye, gerçekleşeceği güne kadar kulak asmadılar.

Devlet, böylece Heraklesoğullarının elinden çıkmış, Mermnadlara geçmiş oluyordu. Gyges başa geçince Delphoi’ye sunular yolladı, pek çok armağan: Delphoi’deki gümüşlerden başka, sayısız altın, mücevher ve bu arada adı anılmaya değer olarak altı tane iki kulplu som altın krateros vardır ki, bunları tapınağın içine koydurmuştu. Bugün bunlar Korinthos hazinesi içinde boy gösteriyorlar ve ağırlıkları otuz talantondur. Korinthos hazinesi diyorum, ama aslında bu hazine devletin malı değildir, Eetion oğlu Kypselos’undur. Phrygia kralı Gordias oğlu Midas’tan sonra Delphoi’ye sunular gönderen ilk barbar, bizim bildiğimiz, işte bu Gyges’tir. Midas da üzerinde oturup alenen adalet dağıttığı krallık tahtını ki, görülmeye değer bir şeydir, sunu olarak vermişti, bu da tam Gyges’in krateroslarının durduğu yerdedir. Gyges’in sunuları olan bütün bu altın ve gümüş parçalara Delphoi’de, sunanın adına uyularak “Gygeantlar” denilir.

Bu Gyges tahta çıktıktan sonra, Miletos ve İzmir üzerine bir ordu gönderdi, hatta Kolophon kentini de aldı. Ama otuz sekiz yıllık saltanatı süresince, hatıralarda yaşayacak başka hiçbir şey olmadı ve biz de artık onu bırakacak ve sözü yeni gelene getireceğiz.
----

Herodotos (?İÖ 484 - ?İÖ 430-420 arası): Dokuz kitaptan oluşan Tarihi ile Batı tarih yazımının atası ve ilk büyük yazarı olarak kabul edilir. Yazar, İÖ 550'den kitabına son düştüğü tarih olan İÖ 430'a, Antik Yunanlıların, Perslerin, Ön Asya'nın ve Mısır'ın ilk tarihçisi olmakla kalmamış, üslubu ve anlatım gücüyle günümüze dek ilgiyle okunmayı sürdürmüştür. 

Çeviren: Mümtekim Ökmen (1915-2003); Türkçenin önde gelen Fransızca çevirmenlerindendi. Yazarının izinde Bodrum'a (Halikarnassos) yerleştikten sonra yaptığı Herodotos / Tarih çevirisinin yanı sıra Descartes (Aklın Yönetimi için Kurallar) ve Marguerite Yourcenar (Zenon) da dilimize yetkinlikle aktardığı yazarlar arasında yer alır.

Herodotos, Tarih, çev: Müntekim Ökmen

ayrıca bilgi için bkz.
https://en.wikipedia.org/wiki/Gyges_of_Lydi