sipahiler etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
sipahiler etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

25 Nisan 2017 Salı

Osmanlı'da Kapıkulu Askerleri

Osmanlı'da Kapıkulu Askerleri

Yeniçeri Ocağına Acemi Oğlan Toplarken
Osmanlı Devleti, Balkanlarda ilerledikçe asker ihtiyacı da arttı. Bunun üzerine I. Murat Dönemi’nde Kapıkulu Ocağı adıyla yeni bir askerî birlik kuruldu. Kapıkulu Ocağı ilk zamanlarda Pençik Kanunu’na göre oluşturuluyordu. 1363 tarihinde çıkarılan bu Kanun’a göre savaş esirlerinin beşte biri devlete ayrılıyordu. Bu esirlerin içinden yaşları on ile on yedi arasında değişen erkek çocuklar askerlik eğitiminden sonra orduya alınıyorlardı. Ancak Fetret Devri’yle birlikte fetihler durup savaş esirleri azalınca Kapıkulu Ocağında da devşirme sistemine geçildi.

Devşirme sistemi gereği, Osmanlı Devleti’nin Balkan topraklarında yaşayan Hristiyan ailelerin erkek çocukları ihtiyaca göre üç veya beş yılda bir devşirilirdi. Bu işlem öncelikle gönüllü aileler arasından, yeterli sayıda gönüllünün çıkmaması durumunda ise devletin görevlendirdiği kişiler tarafından yapılırdı. Bu kişiler Hristiyan tebaasının yaşadığı köyleri ve kasabaları dolaşarak 12-18 yaşları arasındaki güçlü kuvvetli, güler yüzlü, iyi huylu ve zeki görünüşlü çocukları padişah adına toplarlardı. Toplama işi belli kurallara göre yapılırdı. Bir aileden birden fazla, bir köy yada kasabadan ise kırkta birden fazla sayıda çocuk alınmazdı. Tek erkek çocuğu olan aileler devşirme sisteminin dışında tutulur, ailesinin geçimini sağlamakta olan çocuklara dokunulmazdı. Ayrıca Müslüman ve Yahudi ailelerin çocukları ile kimsesiz çocukların alınması da yasaktı.

Devşirilen çocuklar, devşirme memurları ve muhafızlar eşliğinde başkente getirilir ve burada törenle Müslümanlığı kabul ederlerdi. Bu çocukların en akıllı, seçkin ve yetenekli olanları sarayda yetiştirilerek padişahın hizmetinde görevlendirilmek üzere ayrılırdı. Kalanları ise geçici bir zaman için Anadolu’daki köylerde yaşayan ve çiftçilikle uğraşan Müslüman Türk ailelerine verilirdi. Çocuklar bu ailelerin yanında en az üç, en fazla sekiz sene kalır ve bu süre içinde Türkçeyi, İslamiyet’i, Türk gelenek ve göreneklerini öğrenirlerdi. Belli bir yaşa ulaştığında ise askerî eğitim almak üzere önce Acemi Ocağına gönderilirlerdi.

Osmanlı Devleti’nde devşirme işlemi yalnızca padişaha ait bir hak olarak kabul edilirdi. Paşaların ve beylerin kendi adına devşirme yapma gibi bir hakları yoktu. Böylece doğrudan doğruya padişahın şahsına bağlı, iyi yetişmiş askerlerden oluşan devamlı bir ordu kurarak merkezî otoritenin güçlendirilmesi amaçlanmıştı.

Devşirme yöntemiyle elde edilen ve “kul”adı verilen askerlerin atları, silahları, zırhları ve giyim kuşamları devlet tarafından karşılanırdı. Kapıkulları askerlikten başka bir işle uğraşamaz ve emekli olmadan evlenemezlerdi. Bu askerler üç ayda bir “ulufe” adı verilen maaş alırlar ve kışlalarda ikame ederek sürekli biçimde savaşa hazır bulunurlardı. Padişah sefere çıktığında kapıkulu askerlerinin tamamı onunla birlikte sefere katılırdı. Barış zamanlarında ise kapıkullarının görevi sarayın ve İstanbul’un güvenliğini sağlamaktı.

Kapıkulu askerleri “kapıkulu piyadeleri” ve “kapıkulu süvarileri” olmak üzere iki bölüme ayrılırdı.

Kapıkulu Piyadeleri: Kapıkulu piyadeleri kendi içinde Acemi Ocağı, Yeniçeri Ocağı, Cebeci Ocağı, Topçu Ocağı ve Top Arabacıları Ocağı adlarıyla çeşitli gruplara ayrılırlardı.

Acemi Ocağı: I. Murat Dönemi’nde Gelibolu’da kurulan Acemi Ocağının amacı, devşirilen ve Anadolu’daki Türk ailelerin yanında yetişen gençleri birer asker hâline getirmekti. Acemiler sekiz yıl boyunca bu ocakta askerlik eğitimi aldıktan sonra yeniçeri ağasının onayıyla Yeniçeri Ocağına kabul edilirlerdi. Acemilerin Yeniçeri Ocağına geçmesine “kapıya çıkma” denirdi.

Yeniçeri Ocağı: I. Murat tarafından Selçuklular ve Memluklular örnek alınarak kurulan Yeniçeri Ocağı doğrudan doğruya padişahın hizmetinde bulunan yaya birliklerinden oluşuyordu. Yeniçeriler, seferde ordunun merkezinde bulunur ve padişahı korurlardı. Barış zamanlarında ise başkentte asayişi sağlama, saray muhafızlığı veya sınır boylarındaki kaleleri bekleme gibi görevleri yerine getirirlerdi. Yeniçeriler üç ayda bir devletten maaş alır ve oda denilen kışlalarında barınırlardı.

Cebeci Ocağı: Yeniçerilerin kullandıkları ok, yay, kılıç, kalkan, zırh, gürz, tüfek, kazma, kürek, barut, kurşun gibi savaş araç gereçlerini tedarik etmekle görevli bir ocaktı. Cebeciler, silahları savaş öncesinde yeniçerilere dağıtır, savaş sonrasında ise tekrar toplayarak bozulanları onarır, eksilenleri tamamlar ve koruma altına alırlardı.

Topçu Ocağı: Bu ocaktaki askerler top dökmek, top mermisi yapmak ve savaşlarda top atmakla görevliydi.

Kapıkulu Süvarileri: Kapıkulu süvarileri, rütbe ve maaş bakımından piyadelere göre daha yüksekte oldukları için genellikle Yeniçeri Ocağından terfi edenler arasından seçilirlerdi. I. Murat tarafından “sipahi” ve “silahtar” adlarıyla iki bölük hâlinde kurulan bu ocağın askerleri savaşta padişahın otağını korumakla görevliydi.

26 Mart 2017 Pazar

Türklerin Askeriye Sistemi ve Dünyaya Etkileri

Türklerin Askeriye Sistemi ve Dünyaya Etkileri

Türk Askerinin Dünyaya Etkileri

▬ Roma ordusunda askeri onlu sistem uygulandı. IV. Yüzyıl sonlarında bu orduda yay o zamana kadar kullanılan en önemli savaş silahı oldu.
Batı’da pantolon ve ceket giyilmeye başlandı.
Avrupada üzenginin kullanımı Avarlarla yaygınlaştı.
V. yüzyıl başlarında Türklere özgü ‘’Turan’’ taktiğinin uygulanmaya başlandığı Bizans ordusun da Türk giyim tarzı ve Türk saç biçimi de tercih edildi.
IX. yüzyılın ortalarında Ruslar, Azar, Peçenek ve Kumanlılar; Balkan Slavları ise Tuna Bulgarları aracılığı ile hem eğitim hem de teçhizat (silah, tuğ) yönlerinden de Türkleri örnek alan özenen askeri güçler oluştururdu.
Cengiz Han ordusunda da onlu sistem uygulandı.
Süvarilik tekniğini Türklerden öğrenmiş olan Çinliler Türk süvari kıyafetleri olan ceket, pantolon ve çizme kullanmaya başladı.
Çinliler ve Avrupalı kabileler et konservesi (pastırma) yapmayı Türklerden öğrendi.

Türklerde Askeriyenin Önemi

T
ürklerin büyük devletler kurmalarındaki en önemli nedenlerden biri de güçlü ordulara sahip olmalarıdır. Bu yüzden ordu Türk devlerinin hem temelini hem başlıca güç kaynaklarını oluşturmuştur. Bozkır hayatlarının zor şartları Türkleri mücadeleci ve disiplinli bir yapıya sahip olmaya sürüklemiştir. Günlük yaşantıları içinde var olan bu disiplin anlayışı, savaş anında da bütün milletin iç teşkilatını bozmadan güçlü bir ordu gibi harekete geçmesini kolaylaştırmıştır. Askerliğin farklı özel bir meslek sayılmadığı Türklerde ailesini, malını ve namusunu korumak isteyen herkes asker olarak yetişmek mecburiyetindedir. Bu yüzden Hazar Hakanlığındaki yabancı askerler haricinde Türklerde ücretli askeri bir sınıf yoktur. Halkın içinde kadın erkek ayrımı yapılmaksızın hemen hemen her Türk, iyi bir askerdir ve her an savaşa ve zor duruma hazır durumdadır. Bu sebeple Türk milleti için ‘’ordu-millet’’ değimi kullanılmıştır.

Devamlı bir ordunun bulunduğu Türk devletlerinde ordunun temelini süvarilere dayanmıştır. Bunula beraber Türk ordusunda az da olsa ‘’yaya birlikler’’ yer almıştır. Örneğin İlteriş Kağan, 680 senesinde istiklal mücadelesine başladığı zaman komuta ettiği ordunun üçte ikisi atlı, üçte biri ise yayadır.

Türklerde ilk düzenli ordu Büyük Hun Hükümdarı Mete Han (Oğuz Kağan) tarafından kurulmuştur (M.Ö 209). Türk ordusunun günümüze kadar gelen ve başka devlerinde ordularında örnek olan onlu sisteme göre teşkilatlandırılmıştır. Onlu sistemin esasına göre; en büyük birlik 10.000 kişiden oluşup bu birliğe de ‘’tümen’’ adı verilmiştir. Tümenlerde binli, yüzlü ve onlu olmak üzere kademeli olarak küçülen birliklerle ayrıştırılmıştır. Bu birliklerin başlarında derecelerine göre ‘’tümenbaşı’’, ‘’binbaşı’’, ‘’yüzbaşı’’ ve ‘’onbaşı’’ gibi unvanlar taşıyan birer kumandan bulunurken en küçükten en üst rütbesine kadar ordu belli bir kumanda zincirine bağlanmıştır.