Modern Klasikler etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Modern Klasikler etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

16 Haziran 2016 Perşembe

Haftanın Kitapları XI

Haftanın Kitapları XI



Bu hafta elimde üç kitap vardı, her ne kadar ilgim daha çok eski çağ tarihine yönelik olsa da, her alanda işinin ehli ve subjektiflikten uzak tarihçilerin çalışmalarını da okumaya itina ediyorum. Bu sebeple bu haftaki okumalarımın ana ekseni Osmanlı Tarihi idi. 

İlk eser, 1999 yaz Cogito dergisinin Osmanlılar Özel Sayısı, Cogito YKY'nin üç aylık periyotla çıkardığı kitap niteliğinde olan düşünce dergilerini gerçekten sevdiğimi bu okumamda bir kez daha anladım,çok donanımlı ve okuyucusuna yeni pencereler açıp, mutlaka bişeyler öğreten birer eser konumundalar, o yüzden ilginizi çeken bir konu hakkında basılmış Cogito görürseniz almakta hiç tereddüt etmeyin derim. 

Dergi Osmanlı'nın 1999'da 700. Yılı dolayısıyla hazırlanmış ve Halil İnalcık, İlber Ortaylı, Cemal Kafadar gibi isimler başta olmak üzere yerli ve yabancı Osmanlı Tarihi konusunda önde gelen isimlerin görmüş olduğunuz makalelerini ve söyleşilerini barındırıyor. İlgili olanların okumasını gönül rahatlığı ile tavsiye ederim. 

Dergiden sonra bilinçli olarak araya bir roman alıp okumayı tercih ettim, İş bankası Modern Klasikler serisi, 73. Kitabı. Anthony Burgess imzalı "Doktor Hastalandı" Nisan 2016 basımlı ve 256 sayfadan oluşuyor. Kitapta İngiliz Dil bilimci Dr. bir adamın Burma'da ders verirken bayılması sonucu İngiltere'ye geri dönmesi ve burada hastanede yatarken yaşadıkları konu edilmiş. Eşi hastanede kocasını ziyaret etmektense civardaki barlarda geziyor ve bir süre sonra baş karekterimiz Edwin onu aramaya çıkıyor, başlarından geçen bir takım olaylar biraz da komedi ile harmanlanıp anlatılmış, bana biraz soft geldi ama yinede sıkılmadım okurken, okunmasa da olabilir sanırım.

Üçüncü olarak tekrar Osmanlı Tarihine geri döndüm ve Halil İnalcık'ın daha bu hafta raflarda yerini alan kitabını okudum "Osmanlı Tarihinde İslamiyet ve Devlet" Halil İnalcık bu kitabında, daha önceden ele aldığı devlet içindeki dini oluşumların hem sosyo-kültürel hem de siyasi bağlamdaki rolü hakkında yaptığı çalışmaları derlemiş bu yüzden bana yeni bişey katmadı sadece bilgilerimi pekiştirdi diyebilirim ama sonrasında da Papa'nın Fatih'e yazdığı mektup, Kanuni Sultan Süleyman ve Martin Luther gibi bölümlerle kısa da olsa genelden özele indiği bölümlerden fayda sağladım. 247 sayfalık bu kitapta okunup diğer iki kitap gibi kitaplığımda yerini aldı. Herkese iyi okumalar.

Sevgiler

Historian

25 Mart 2016 Cuma

HAFTANIN KİTAPLARI VI

HAFTANIN KİTAPLARI VI


Bu hafta  üç kitap okudum, ilki; saygıdeğer bir dostumun haftasonu bana yollamış olduğu bir kaç güzel kitabın arasında olan Mustafa Kemal'in Anıları. Mustafa Kemal'in yazmış olduğu Nutuk, Kurtuluş Savaşı ve Cumhuriyet tarihi hakkında kaynak niteliği oluşturan bir eser olmakla birlikte, kendi anılarının kitaplaştırıldığı bu eser de gerçek anılarından meydana gelen tek kitap olma özelliğinde. 

Nutuk, malumunuz üzere "19 Mayıs 1919 günü Samsun'a ayak bastım" cümlesi ile başlamakta ve sonrası gelişen hadiseleri aktarmaktadır.Anılar ise Samsun'a ayak basana kadar ki süreçte gerçekleşen bir kaç hadise ve onların etrafında gelişen fikri çatışmaları konu alan  bir çalışma,1926 yılında akşamları Mustafa Kemal ile bir araya gelen Falih Rıfkı Atay, Paşa'nın anlattıklarını "Hakimiyet-İ Milliyet"  ve "Milliyet" gazetelerinde yayınlamak için not alır ve düzenler. Bu anı dizisi aslında daha uzun olmayı amaçlamışken; Mustafa Kemal'in, harp politikası hakkındaki eleştirilerini, Alman ve Türk komutanlarla tartışmalarını, Vahdettin veliaht iken yaptıkları Almanya gezisini ve daha başka birkaç konuyu ele alır. Tabi bu sırada geçen isimlerin halen ülkelerin siyasi aktörleri olmasından dolayı anı dizisi oldukça ses getirmiş ve hükümetin ricası üstüne anılar dediğimiz kısma kadar yayımlanmış... 

Bir çok kitaba kaynaklık etmesinden dolayı anıların çoğunu farklı kitaplarda okumuş veyahut bir konuşmacıdan dinlemiş olabilme ihtimali yüksek o yüzden az çok daha evvel duyduğumuz olayların aslını okumak ve tekrar etmek niteliğinde olan bu eylem akıcı bir okuma oldu benim için... 


 İkinci kitap ince bir Halil Cibran kitabı "Gezgin"  içinde birer sayfalık 52 kısa hikayeden oluşuyor ve her hikaye kıssadan hisse tarzında, 3-5 tanesini diğerlerine nazaran daha etkileyici buldum. Herhangi bir ortamda açıp okumaya elverişli, odaklanma gerekmeyen türden bir kitap olduğu için ulaşım araçlarında zamanı değerlendirmek için faydalı olabilir bence, hikayelerden sevdiğim bir tanesini seçip defterime de yazdım buarada... 

Son kitap; Rabindranath Tagore imzalı. Hintli yazar Gandi ile yakın arkadaş olmakla birlikte uğruna fikir savaşı verdikleri dava da aynı, Hindistan'ın İngiliz emperyalizminden kurtulma gerekliliği fikri, Tagore da bu düşünceyi pasif direniş ile gerçekleştirir.Ermek isteyen Gandi gibi ılımlı bir yöntem izleyerek,  edebiyatı kullanarak gerçekleştirmek istiyor fakat daha sonra bu uğurda farklı yöntemleri oluyor, 1913'te Nobel ödülü alan Tagore bu kitabında ilahilere yer vermiş pasaj pasaj bölümlere ayrılan kitap biraz da mistisizm ile yoğrulmuş, bana göre her okuyucuya hitap etmeyecek türden bir eser. Son olarak kitap dilimize, Türk siyasi hayatının baş aktörlerinden olmasının yanısıra şair kimliği de olan Bülent Ecevit tarafından kazandırılmış...  


Bu haftanın okunanları böyle, aynı zamanda dün bu kitapları görünce zaten aklımda olan kitaplar olduğu için Alfa Yayınları böyle renkli renkli basmış madem birde çevirisi iyi olmuş, alayım dedim, Avrupa reform hareketinin hazırlayıcılarından Erasmus ve ünlü eseri Deliliğe Övgü ile sonrasında yine fikirleri ile çok kişiyi etkileyip düşünmenin önemini vurgulayan Descartes'ın 3 kitabı kitaplığımın okunacaklar bölümünde yerlerini aldılar. Herkese bol okumalı günler...

Sevgiler

Historian

8 Kasım 2015 Pazar

Bir Kitap İncelemesi; ÜÇ BÜYÜK USTA Stefan ZWEIG

Bir Kitap İncelemesi; ÜÇ BÜYÜK USTA Stefan ZWEIG


Bugün, okumuş olduğum bir kitap hakkında şuraya bir kaç kelime yazayım da dursun diye düşündüm. Zweig'ın kitabını ağustosun başında okumuşum aslında ama arada açıp içinden pasajlar okumaya devam edince  değer verdiğim  bir kitap olduğunu anladım. Zweig'ın  üslub olarak süslü denilebilecek bir stille kadın-erkek ilişkilerini konu edindiği bir çok kitabı mevcut bunların arasında benim de severek okuduklarım var fakat bazılarındaki üslubun ağdalığı beni biraz sıkmaya başladı ve uzun süre sonra bir kitabı yarım bıraktım o kitap "Karmaşık Duygular" idi belki de "Bilinmeyen Bir Kadının Mektubu" , "Korku", "Bir Kadının Yaşamından 24 Saat" gibi kitaplarını ard arda okuduğum için yazara ara vermem gerekliliği doğmuştur o yüzden "Karmaşık Duygular"ı elime tekrar alıp bitirmeyi umuyorum. 

Her ne kadar çoğu kitabında teşbihler, istiareler ve şuan aklıma gelmeyen bir sürü anlatım stili  havada uçuşsa da biyografileri tam tersine araştırma niteliğinde ve sade bir dile sahip o yüzden olsa gerek Üç büyük usta'da Balzac , Dickens ve Dostoyevski hakkında yazılanları okurken daha çok yazarla oturmuşsunuz da o size arkadaşları hakkında sır veriyormuş gibi merak uyandırıcı ve şaşırtıcı bir hava doğuyor. Kitap İş Bankası Kültür Yayınları'ndan çıkma, 217 sayfa ve Almanca'dan çeviren Nafer Ermiş , Zweig'in kitaplarını yeniden basan İş Bankası Modern Klasikler Dizisi'nde dikkat ettiğim bir unsur da kitapların çevirmenlerinin her kitabında farklı olması fakat büyük yayınevleri bu konuya özen gösterdikleri için çevirilerin hiçbirinde sıkıntı yaşamadım ve kitaba adapte olabildim. 

Zweig kitabında bu üç ismi ele alırken , yetiştikleri kültürel çevrenin onlar üzerinde ne kadar etkisi olduğunu ve romanlarına nasıl yansıdığını da anlatıyor okuyucuya. Balzac'ın kendi yoksulluğunu kitaplarında ultra zengin karakterlere nasıl yansıdığını , Napolyon'dan ne kadar çok etkilendiğini dile getiriyor. Balzac öyle bir hayal gücüne sahipmiş ki oturmuş olduğu çatı katında gençken kuru ekmeğini yerken , iradi telkin yoluyla en pahalı yemeklerin tadını hissedebilmek için tabeşirle masaya tabaklar çizer içlerine de yemeklerin adını yazar böylece yemeğin hazzını hissedermiş. Sanırım bunu yapabilen bi insana ve hayal gücüne herkes saygı duyar. Dickens'ın kendi ulusunun istencine ne kadar uyduğunu konusunda onu eleştiren Zweig ünlü olmasını doğru zamanda dünyaya gelmesi ve halkın istediği şekilde hikayeler yazmasına bağlar bu yüzden yaratıcılık ve coşkudan uzak duran Dickens için bir trajedi olarak değerlendirme yapar Zweig. Dickens'a ne kadar olumsuz eleştiri yaparsa aynısını Turgenyev için de dizer çünkü onun ününün Avrupa'da dilencilik yapacak hale gelen Dostoyevski'den çalınma olduğunu savunur. Dostoyevski 'nin hayatında yaşamış olduğu zorluklar içler acısı fakat buna rağmen yazmaktan hiç bir zaman vazgeçmemesi de insana güç verir cinsten. 

Okumak isteyenler için daha da fazla bahsetmeyim, tavsiye edilesi güzel bir kitaptı benim için :)

Sevgiler

Historian