franco etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
franco etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

12 Ekim 2017 Perşembe

İspanya İç Savaşı Özet

İspanya İç Savaşı Özet

Kaynak: Gökçen Alpkaya, Faruk Alpkaya, 20. Yüzyıl Dünya ve Türkiye Tarihi, Tarih Vakfı Yayınları, s. 116

19 Ağustos 2017 Cumartesi

"İçsavaş Tanrı’nın armağanıdır!"

"İçsavaş Tanrı’nın armağanıdır!"

"Hiçbir şey ummuyorum, (Δεν ελπίζω τίποτε,)
  hiçbir şeyden korkmuyorum, (Δεν φοβούμαι τίποτε,)
  özgürüm. (Είμαι λεύτερος.)"

Madrid, uçaklar tarafından bombalanırken. 1936
http://www.3djuegos.com/foros/tema/42176781/0/el-asedio-de-madrid-1936-39/
….
Otomobile atladım. Heyecanımı zor tutuyordum. Biliyordum ki kurtuluş yoktu. Bugün, güneş yine
parlak, gökyüzü tertemizdi.. Uçaklar çalışacaktı ve ben dünyanın en güzel süslerinden birinin kül olduğunu görecektim. Faşist hatları dün yer değiştirmiş. Madrid’e daha çok yaklaşmış, Caravanchel mahallesine girmişlerdi. Çember gitgide daralıyor, Franco’nun sıcak soluğu Madrid’in boğazında buğulanıyordu.


Geçende kırmızı krallık takkesi giymiş bir papaz bana:
— Tanrı Burgos hükûmetini tanıdı! demişti. Bakın, ne güneş, nasıl bir gökyüzü var... Uçaklar işleyebiliyor, ordumuz çamurlar içinde batıp çıkmıyor, Faslılar soğuktan titremiyor. Tanrı bizimle beraberdir!
Alaycı bir tavırla:
—Ah cinayet! dedim.
Papaz kızgın bir halde karşılık verdi:
— Tanrı, Vatan, Kral!



Tekrar ve hızla ölüm yolunu geçiyoruz. İlliescas, Torrejon, Parla, Getafe, Alcorcon, Leganes ve Caravanchel’e varıyoruz. Sabah sabah toprak top atışlarıyla sarsılıyor, bölük bölük askerler cepheye koşuyor, Faslılar çakal gibi uluyor, uçaklar nerede ise görünecek...  Dünyanın her tarafından gelmiş gazeteciler var burada. Büyük bir zengin evinin dördüncü katına çıkıyoruz. Mobilyalar, elbiseler, aynalar, fotoğraflar, kitaplar hepsi parçalanmış, yırtılmış ve pislik içinde...  Dördüncü kattaki masa kurulu halde... Büyük, porselen supiyerin içindeki çorbanın üzeri örtülmüş. Duvarda büyük, siyahımtırak kırmızı bir leke... Yaklaştım: Kan ve kıllar!

 Cumhuriyetçilerin Siperi, 1936, Madrid
http://www.3djuegos.com/foros/tema/42176781/0/
el-asedio-de-madrid-1936-39/
En yüksek taraçaya tırmandık. Rahleleri, sandıkları, çamaşır bohçalarını ve yatakları toplayıp üzerlerine oturduk. Aşağıda, sanki elimizi uzatsak tutacakmışız gibi, gerçekten elle tutulur ve aynı zamanda hayatın öbür kıyısında bir hayatmış gibi duran Madrid var...
Bugün sokaklar boş, pencereler kapalı, alanlar ıssız... Gülleler aralıksız, merhametsiz ve ahenkli bir şekilde düşüyor üstüne. Dürbünlerle biraz duman, fışkıran bir alev, kırılan bir pencere yıkılan bir duvar görüyoruz. Tanrısal gövde parça parça kopup yıkılıyor. Kül dalgaları boğucu..

Dönüp meslektaşlara bakıyorum. Hepsi dürbünleri gözlerine dayamış, bu en acıklı manzarayı seyrediyorlar. Ürperdim. Yüzlerde en küçük bir insanca acıma yok. Bazılarının dudakları alaylı alaylı gülümsüyor, bazılarının dişleri ısırmaya hazır bir köpeğinkiler gibi fırlamış, bazıları da umursamaz, soğuk ve üzüntüsüz. Bu insanlık dışı teknik uygarlık beynimizi vahşileştirmiş, yürekleri kurutmuş, insanları bilim barbarları haline sokmuş. Artık insan bu kadar insanlık dışına çıktıktan sonra, yok olması mukadderdir (ve haklı). Ve belki de bütün bu kan, tutarsızlık ve sertlikle dolu İspanyol dramı, büyük (ve daha korkuncu haklı) bir felaketin önsözüdür. “İmdat!” diye bağıracak oldum ama vakit bulamadım. Arkamızda, ufukların derinliğinden bulutsuz gökyüzünde uçakların uğultusu duyuldu. Taraçadakilerin hepsi sevinç içinde saymaya başladılar: “13-15-19-21!”
Yine üçer üçer, ortadaki önde, ötekiler biraz arkada olmak üzere geliyorlar. Ahenkli şeytanca bir düzen içinde, atmacalar gibi kıvrılan büyük bir hat. Ama bu atmacalar, kanatlarının üstünde kırlangıç değil, bombalar taşıyor; ölüm dolu fıçılar kadar büyük bombalar.

Domuz dişli, sarışın bir gazeteci bağırdı:
Madrid bir vagon dolusu kül olacak!
Bir an için gözlüklerini çıkardı, soğuk mavi gözleri madeni ışıklarla parıldadı.

Artık uluyarak yaklaşmış olan uçakları, mağrur binaları, kiliseleri, müzeleri, insan dolu fakir mahalleleriyle hala çok güzel olan Madrid’e baktım içimden dedim ki: “Güle güle! Güle güle!” Madrid’in güneşte yıkanan manzarasını içimde, ruhumun derinliğinde korumaya o derece geçici olan çerçevesini kaybetmemeye, birkaç saniye geçip de kül olmadan önce, hayatım boyunca aklımda tutmaya çalıştım.

Uçaklar artık bir sıra halinde Madrid’in üstündeydi. Bir an için ürkmüş gibi kanatları hareketsiz kaldı. Bu şahane hareketsizlikle, her uçaktan dürbünlerle küçük siyahlığın düşüşünü görünceye kadar gecen saniye yüz yıldan da uzundu. Tepemizde yoğunlaşmış dayanılmaz bir yüzyıl, hareketsiz kalmıştı.
Ruhum Madrid’in ruhu ile birleşmiş, çağdaş Mahşer ’in, bu yirmi bir baş meleğinin altında korku ile himayesiz bir halde toprağa gömülmüştü. O anda hiç bir şey düşünemiyor, insanca bir söz dahi söyleyemiyordum. Çığlık bile (yani insanı en derin ve en noktasız şekilde belirleyebilecek şey) beni kavrayamıyordu. Bu olumsuzluk bir şimşekti ama hayatın kendi hayatımın Madrid’inkinin her şeyin bütün acısını yaşayacak zamanı buldum ve birden, Manzanares’in sol kıyısında yerden korkunç çığlıkların yükseldiği duyuldu: “Kro! Kro!” Yirmi bir defa!.. Ve birden yirmi bir tane duman sütunu gökyüzüne doğru yükseldi. Madrid’in yirmi bir parçası, belki de yirmi bir mahallesi (taşlar, ağaçlar ve insanlar) toz olmuş, havaya dağılmıştı. Madrid dumanların arasında kayboldu. Titriyordum. Diyordum ki: “Şimdi dumanlar dağılınca ortaya ne çıkacak?”  Çok hafif bir rüzgâr esti, dumanlar dağıldı; evler derlenip toparlanmış, ürkmüş gibi yeniden göründü. Ama Madrid’in Kuzey kesiminden duman tütüyordu.  Damları yalayan alevden diller yükseldi. Vücudunda yirmi bir delik açılmıştı.. Madrid’in tüyleri yolunuyor, kömür parçaları halinde dökülüyor, kül oluyordu. Etrafımdaki gazeteciler sevinçle zıplıyorlardı. Alkışlamaya başladılar.
(...)
Hepimiz dürbünlerle ön tarafa, ilk evlere, Palazio ve Plaza de Moros yakınındaki dolambaçlı sokaklara bakıyoruz. Korkunç kavga orada başlıyor. Evler kapatılmış, pencereler tıkanmış, sokaklarda kimse yok. Artık tüfek değil, el bombasıyla süngü işliyor. Boğaz boğaza kapışıyorlar.
Solgun benizli subay yanımdaki rahleye oturdu. Sordum:
— Bu katliam ne zaman son bulacak?
— Şu melun Madrid kül olduğu zaman...
— Peki, külü ne yapacaksınız?
Hırstan titreyen bir sesle;
— Onu havaya savuracağız! dedi.
— Ona acımıyor musunuz?
Omuzlarını kaldırdı ve kısa bir sessizlikten sonra mırıldandı:
— iç savaş Tanrı’nın armağanıdır!

Artık Madrid’in can çekişmesine bakamıyordum. Aşağı, sokağa indim. Bir otomobil üç yaralıyı taşıyordu. Elinden yaralanmış genç bir falanjiste sordum:
— Ne oluyor?
Genç asker kızgın cevap verdi:
— Katliam! Kudurdu namussuzlar! Kapılarla pencerelerin arkasında mevzilenmiş, bize ateş ediyorlar. Kapıdan kapıya el bombalan atarak ilerliyoruz. Duvar deliniyor, avluya gidiyoruz. Odadan odaya, merdivenden merdivene, kattan kata kovalıyoruz onları.. Onlar: “Geçmeyeceksiniz! Geçmeyeceksiniz!” diye bağırıyor. Biz de “Geçeceğiz!” diye bağırıyoruz. Nitekim geçtim de..
Hırs kana bulanmış delikanlıyı canlandırıyor. 
Alçak sesle başlamıştı şimdi yavaş yavaş alevlenip hırçınlaşıyor:
— Bin yıl yaşasam, dedi, bin yıl savaşırım!

Ağzına kadar yaralılarla dolu kamyon ve otomobiller. Hepsi de, kurşun kendilerini en esaslı bir zevk sırasında isabet etmiş gibi kızgındı. Yüzleri hiddetten parlıyordu; dans eden bir adamın yüzü gibi... Savaşın bütün sırrı kendini sarhoş olmaktan alıkoymamaktır. O zaman korku ortadan kalkar, ölüm ile hayatın tadı aynı olur. İnsanı çok tatlı yayılma, genişleme ve yok olma özlemi sarar... Bu kekre gelişme, tehlikeyi zevk haline sokabilir. Kırılma ile ölüm, alışılmış hayattan tamamen farklı bir düzey üzerindedir. Burada bu manzaralar acıyı davet eder. Ama sarhoş olmayan savaşçının vay haline! O zaman her şey kâbus, korku ve panik halini alır.

Yakalanan antifaşist direnişçiler idam edilirken
http://www.3djuegos.com/foros/tema/42176781/0/
el-asedio-de-madrid-1936-39/
Yaralılarla dolup taşan yeni kamyon ve otomobiller geldi. Toledo’dan Faslılar, lejyonerler ve subaylar da geliyordu. Sessizdiler. Havada keskin bir huzursuzluk vardı. Toledo’dan tanıdığım ve şimdi o da huzursuz bir halde buraya gelen dost bir subaya. Binbaşı Rubio’ya sordum:
— Ne olup bitiyor?
— Ne mi oluyor? Anlamıyor musunuz? diye karşılık verdi. Savaşın romantik olan, ilk safhası başlıyor. Birincisi sabırsızlık, keyif ve cesaret istiyordu. İkincisi sabır, ciddiyet ve metanet istiyor. Kızıllar şimdi Madrid’e çekildi. Her biri evinde mevzilenmiş birer çeteci gibi... Yolları, komşularını, girdiyi çıktıyı biliyorlar. Pencerelerin arkasına yatakları yığıyor, onların ardına saklanarak ateş ediyorlar. Karıları onlara yardım ediyor, yemek, su ve mermi taşıyor. Geceleyin uyuyabilir, üşümez, yağmur yemez, güçlük çekmez. Artık sokaktan sokağa, evden eve korkunç kovalamaca başladı. Evet kudurmuşçasına dayanıyorlar ama geçeceğiz!...


Zafer, nihayet kendisine yakışan yüksek ve tehlikeli, yere yerleşmişti. Şair Lorca’nın uzaktaki Cordoba’sı toplayıcılar erişemediği için, elma ağacının tepesinde çok yüksekte parlayan Safo’nun kırmızı elması oldu. Ulaşılmaz elma, güneş ve yağmur altında yıkanmış, kan kırmızısı rengiyle parlıyor...

"Hepsi Lorca'ydı";  "Lorca Eran Todos"; "Hepimiz Lorca'yız"
Öldürüldüğü varsayılan yere dikilen hatıra taşı. Barranco de Viznar.
Barranco de Viznar, toplu mezarların olduğu yerdir.
Lorca'nın kalıntılarının da burada olduğu düşünüldü. Cesedi bulunamadı.
Akşam üzeri Toledo’ya vardığımda, serseri aşkı yine sokaklarda gördüm. Yeni Fas taburları gelmiş, sokaklar, meyhaneler, kahveler dolmuş. Radyolar bağıra bağıra gayret vermeye başladılar. Ama bu akşam yüzleri huzursuz ve karanlıktı.  Piskoposluk sarayının kapısında bir İspanyol dostum beni durdurdu:
— Biliyor musun, dedi, sevdiğin ozanı öldürdüler?
Tüylerim ürpererek bağırdım:
— Hangisini?
— Federica Garcia Lorca’yı!
— Lorca’yı!... Kimler öldürdü?
— Bazıları kızılların, bazıları bizim öldürdüğümüzü söylüyorlar. Kimsenin bildiği yok..
— Neden?
— Bilmem!
Sonra omuzlarını kaldırarak ekledi:
— Belki yanlışlıkladır...

Shakespeare’in trajedilerinde olduğu gibi insanlar öyle, nedensiz öldürülüyor. Hayat bir kılla bağlı. Bilinçsiz kader bu kılı elleriyle tartaklıyor.. İsimler birbirine benzediği, söylenmemiş bir sözü söylediğini sandıkları, başka biriyle aynı elbiseyi giymiş oldukları için...

Nikos Kazancakis, İspanya- Yaşasın Ölüm, Tel Yayınları, 1973/2,  s. 219-225

16 Ağustos 2017 Çarşamba

"No Pasaran"

"No Pasaran"

https://upload.wikimedia.org/wikipedia/commons/8/8f/%C2%A1No_pasar%C3%A1n%21_Madrid.jpg
Dolores İbarruri 
"La Pasionaria" (tutku çiçeği) takma adıyla da anılır.
http://www.mve2gm.es/paises/bando-aliado/u-r-s-s-/personalidades/
Ülkenin geri kalan birçok bölümünde Franco'cu faşist ayaklanma başarıya ulaşmış da olsa Madrid'in son adama kadar savunulması Halk Cephesi'nin başlıca moral hedeflerinden biriydi. Francocuların kentte bir ayaklanma başlatma girişimleri aksayınca kent kapılarına kadar dayanmış olan faşist saldırısı UGT* ve **CNT'nin örgütlediği kitleler tarafından 19 Haziran 1936 akşamı geri püskürtüldü. Aynı gece radyoda birbirini izleyen ateşli konuşmalarının birincisini yapan Dolores İbarruri, "işçilere, köylülere, antifaşist ve yurtsever İspanyolara" "Asturias cellatları"nın*** zaferine izin vermemeleri için çağrıda bulundu: "No pasaran!"
Verdun'de Almanlara karşı I. Dünya Savaşının direniş çağrısı olan "Geçemeyecekler!" sözünün İspanyolcası, İbarruri'nin bu konuşmasından sonra bütün ülkelerin antifaşistlerinin direniş simgesi haline geldi.



http://www.tercerainformacion.es/articulo/memoria-historica/2016/07/19/80-anos-guerra-civil-espanola-o-guerra-revolucionaria
*UGT (Union General de Trabajadores) esas olarak matbaa işçilerinden oluşan 3.300 üyesi ile kurulan sosyalist sendikalar konfederasyonu.
Francico Mora ve Garda Ouejido 'nun 1881'de Enternasyonal'in İspanyol Federasyonu'nun dağılmasından istifade edip dağılan kimi işçi gruplarını lglesias'ın matbaacılar sendikasına ekleyerek kurdukları bu yeni sosyalist sendikanın önünde en önemli engel anarşistlerdi.
İspanyol işçi sınıfı Avrupa'nın diğer ülkelerdeki sınıfdaşlarının tersine sosyalizme pek yüz vermiyor eski gözağrısı  anarşizmden kopmuyordu.
UGT'nin uzun süre böyle ağır gelişmesinde ülkenin kimi gerçeklerinin belirleyici olduğu açıktı. UGT klasik bir sendika olarak legal koşullardan yararlanan barışçıl bir ekonomik mücadeleyi hedefliyordu, ülkede legal imkan diye bir şey yoktu; Avrupa sendikaları gibi düzenli bir bürokrasisi olsun istiyor, cüzi bir üyelik ücreti alıyor, grev fonu tutuyordu; ama cüzi bir ücret bile yoksulluğun son sınırındaki İspanyol proletaryasına ağır geliyor, işçiler, giriş ücreti almayan, grev fonu ile ilgisi olmayan anarşist
sendikaları tercih ediyordu.
UGT 1899'da İspanyol-ABD savaşının sonucunda rejimin girdiği sarsıntı sayesinde siyasal baskıların zorunlu olarak gevşemesinden faydalanarak biraz gelişmeyi başardı. Üye sayısındaki nispi artışla cesaretlenen sendika, giriştiği grevlerle Bilbao ve Madrid'te daha da yaygınlaştı. Bilbao'da  dökümhanelerde ortaya çıkan nüve, kısa sürede komşu Asturias maden bölgesine de sıçradı. 1909'da Semana Tragica'ya yol açan grevlere UGT'nin de katılması sendikanın üstündeki reformizm gölgesini kırmalarına neden olunca gelişim biraz daha hızlandı. 1911'de UGT öyle hızlı gelişti ki bir an CNT silinecek sanıldı. Ancak 1917'den sonra gelen gerici baskı dönemi dengeyi tersine çevirdi.
... iç savaş başladığında Asturias ile Madrid çevresinde UGT, Katalonya'da ve Endülüs'te CNT
güçlüydü. Aynı şekilde Katalonya dışında anarşistler daha çok tarım ve inşaat işçilerini örgütlenmişken, UGT imalat sanayiinde  ve madenlerde kuvvetliydi.

**CNT (Confederacion Nacional de Trabajo) 1910'da kurulan Anarişt sendikalar konfedersyonu.
Yüzyılın başında [19.yüzyıl] geleneksel anarşizme Fransız devrimci sendikalizminden türeyen anarkosendikalist akım da rakip olarak doğdu. İspanyol anarşistleri geleneksel anarşizmin favori toplumsal sınıfı köylülüğe uygun mücadele araçlarından daha farklı yaklaşımları temsil bu gelişmeye beklenilenin tersine olumlu bir yaklaşım sergilediler.
Beklenilenin tersine, çünkü o zamana dek İspanyol anarşizmini simgeleyecek bir tip seçilmesi gerekse kızgın Endülüslü bir köylü anarşist en uygunu olurdu.
Buna rağmen yüzyılın başından itibaren İspanyol anarşizmi kişilik değiştirdi artık simge sanayi işçisi bir Katalon anarşistiydi.
Bu gelişmeyi Barselona'ya göçen çok sayıda Endülüs köylüsünün işçileşmesine bağlayanlar var ama bir şekilde anarkosendikalizm tüm Avrupa'da en iyi ispanya'da  tuttu..
Böylece 1902'de geniş bir sendikal örgütün ön biçimine dönüşmesi düşünülen Solidaridad Obrero kuruldu. Kısa sürede örgüt tüm Katalonya'ya yayıldı .
Ancak Mauro'nun muhafazakar hükümetinin baskı politikası diğer olumsuz koşullarla birleşince hareket kesintiye uğradi. Gelişme durdu denilirken yine Mauro'nun politikası ve cumhuriyetçi radikal Leroux'un sahtekar radikalizminin beraberce işçileri kışkırtması sonucu, Barselona'da 1909 grevi ve Trajik Hafta oldu. Ünlü anarşizan pedagog Ferrer'in haksız idamının doğurduğu hıncın verdiği güç harekete yeni bir hız verdi. Böylece Solidaridad Obrero başlayan atılım 1910'da Confederacion Nacional de Trabajo (CNT)'nun kuruluşuyla amacına erişti.
http://ondaexpansiva.net/la-semana-tragica-la-cultura-insureccional-hispana-hasta-1909/
Barselona'da Barikatlar. 1909
***1934 Asturias Ayaklanması ve Katliamı
İspanya'da Cumhuriyetçiler ile Sol için faşizmle eşdeğer olan CEDA'nın hükümette yer almasına karşı 5 Ekim 1934'te ülkenin bütün büyük kentlerinde grevler patlak verdi. Bunların ardından Katalonya'da bir federal cumhuriyet ilan edildi. Oviedo maden bölgesinde işçiler hükümete orduya ve kapitalist düzene karşı bir ayaklanma başlattılar. Grevlerin bastırılmasına ve Katolanya'daki cumhuriyete kısa zamanda son verilmesine karşın Asturias'daki ayaklanma, coğrafi koşulların da elverişliliği dolayısıyla yayıldı ve bir devrimci komünün kurulmasına kadar vardı. UGT, CNT ve Komünist Partisi ile Troçkistlerin işbirliği ile yürüyen ayaklanma hükümetin savaş hali ve sansür ilan etmesi dolayısıyla kamuoyundan gizli bir biçimde ye inanılmaz bir vahşetle bastırıldı. Binden fazla işçi vurularak ve işkence ile öldürüldü. Ayaklanmayı bastırmakla görevlendirilen Franco, ispanya sağının dikkatlerini bu ayaklanmada güvenilir bir devrim düşmanı olarak üzerinde topladı. Resimde ayaklanmadan sonra teslim alınan Asturiaslı madenciler kurşuna dizilmeye götürülürken.
http://www.manuelgago.org/blog/index.php/2010/04/05/unha-comida-de-fuxidos-en-casa-juanin/
Metinlerin Kaynağı: Sosyalizm ve Toplumsal Mücadeleler Ansiklopedisi, İletişim Yayınları, cilt 3, S. 838, 841, 849, 863

ayrıca bkz.
https://www.youtube.com/watch?v=TF031Inbjo4 (Trajik Hafta'yla ilgili video. Arşiv filmi ve fotoğraflarının yanı sıra kurgu filmlerden de sahneler kullanılmış.)

7 Ekim 2009 Çarşamba

The Spanish Civil War: 1936-1939

The Spanish Civil War: 1936-1939

Spanish Civil War(1936 – 39) Military revolt against the government of Spain. After the 1936 elections produced a Popular Front government supported mainly by left-wing parties, a military uprising began in garrison towns throughout Spain, led by the rebel Nationalists and supported by conservative elements in the clergy, military, and landowners as well as the fascist Falange.


Seeking aid from abroad, the Nationalists received troops, tanks, and planes from Nazi Germany and Italy, which used Spain as a testing ground for new methods of tank and air warfare.


The guy who finally won the Spanish Civil War: General Franco.

The ruling Republican government, led by the socialist premiers Francisco Largo Caballero and Juan Negrín (1894 – 1956) and the liberal president Manuel Azaña y Díaz, was supported by workers and many in the educated middle class as well as militant anarchists and communists. Government forces put down the uprising in most regions except parts of northwestern and southwestern Spain, where the Nationalists held control and named Francisco Franco head of state.

GERMANY TESTS ITS NEW PLANES

Hitler sent his new Luftwaffe planes to support Franco. As German air chief Hermann Goering testified at his trial after World War II: "The Spanish Civil War gave me an opportunity to put my young air force to the test, and a means for my men to gain experience." The so-called 'Condor Legion' airplanes bombarded the Spanish town of Guernica.

Noel Monks was a correspondent covering the civil war in Spain for the "London Daily Express." He was the first reporter to arrive on the scene after the bombing. We join his story as he and other reporters drive along a dusty Spanish road:

"We were about eighteen miles east of Guernica when Anton pulled to the side of the road jammed on the brakes and started shouting. He pointed wildly ahead, and my heart shot into my mouth, when I looked. Over the top of some small hills appeared a flock of planes. A dozen or so bombers were flying high. But down much lower, seeming just to skim the treetops were six Heinkel 52 fighters. The bombers flew on towards Guernica but the Heinkels, out for random plunder, spotted our car, and, wheeling like a flock of homing pigeons, they lined up the road - and our car.




Anton and I flung ourselves into a bomb hole, twenty yards to the side of the road. It was half filed with water, and we sprawled in the mud. We half knelt, half stood, with our heads buried in the muddy side of the carter.
After one good look at the Heinkels, I didn't look up again until they had gone. That seemed hours later, but it was probably less than twenty minutes. The planes made several runs along the road. Machine-gun bullets plopped into the mud ahead, behind, all around us. I began to shiver from sheer fright. Only the day before Steer, an old hand now, had 'briefed' me about being strafed. 'Lie still and as flat as you can. But don't get up and start running, or you'll be bowled over for certain.'
When the Heinkels departed, out of ammunition I presumed, Anton and I ran back to our car. Nearby a military car was burning fiercely. All we could do was drag two riddled bodies to the side of the road. I was trembling all over now, in the grip of the first real fear I'd ever experienced."
SOURCE: eyewitnesstohistory
The victory parade by the Nationalists.


MORE ON THE GUERNICA BOMBINGS


"... I saw the reflection of Guernica's flames in the sky."
Monk and his fellow reporters drive on, traveling near Guernica where they can hear what they think may be the sounds of bombs. They continue to the city of Balboa, where after filling his report to London, Monk joins his colleagues for dinner. His story continues as his dinner is interrupted by the news from Guernica:
"...a Government official, tears streaming down his face, burst into the dismal dining-room crying: 'Guernica is destroyed. The Germans bombed and bombed and bombed.' The time was about 9.30 p.m. Captain Roberts banged a huge fist on the table and said: 'Bloody swine.' Five minutes later I was in one of Mendiguren's limousines speeding towards Guernica. We were still a good ten miles away when I saw the reflection of Guernica's flames in the sky. As we drew nearer, on both sides of the road, men, women and children were sitting, dazed. I saw a priest in one group. I stopped the car and went up to him. 'What I happened, Father?' I asked. His face was blackened, his clothes in tatters. He couldn't talk. He just pointed to the flames, still about four miles away, then whispered: 'Aviones. . . bombas'. . . mucho, mucho.'
...I was the first correspondent to reach Guernica, and was immediately pressed into service by some Basque soldiers collecting charred bodies that the flames had passed over. Some of the soldiers were sobbing like children. There were flames and-smoke and grit, and the smell of burning human flesh was nauseating. Houses were collapsing into the inferno.
In the Plaza, surrounded almost by a wall of fire, were about a hundred refugees. They were wailing and weeping and rocking to and fro. One middle-aged man spoke English. He told me: 'At four, before the-market closed, many aeroplanes came. They dropped bombs. Some came low and shot bullets into the streets. Father Aroriategui was wonderful. He prayed with the people in the Plaza while the bombs fell.'..
...The only things left standing were a church, a sacred Tree, symbol of the Basque people, and, just outside the town, a small munitions factory. There hadn't been a single anti-aircraft gun in the town. It had been mainly a fire raid.
...A sight that haunted me for weeks was the charred bodies of several women and children huddled together in what had been the cellar of a house. It had been a refugio."
A Soviet adviser to the Republicans

The Republicans (also called loyalists) were sent material mainly by the Soviet Union, and the volunteer International Brigades also joined the Republicans. The two sides fought fierce and bloody skirmishes in a war of attrition. The Nationalist side gradually gained territory and by April 1938 succeeded in splitting Spain from east to west, causing 250,000 Republican forces to flee into France. In March 1939 the remaining Republican forces surrendered, and Madrid, beset by civil strife between communists and anticommunists, fell to the Nationalists on March 28. About 500,000 people died in the war. The war's end brought a period of dictatorship that lasted until the mid-1970s.

The Spanish people suffered the most during the civil war. The famous pic by famous American lens man, Robert Capa.


That is how the war went. The blue increases over the years. Nationalists winning over the Republicans.


The Italians feel the cold.

The Germans had a large presence.

From the first and throughout the war, Italy and Germany aided Franco with an abundance of planes, tanks, and other materiel. Germany sent some 10,000 aviators and technicians; Italy sent large numbers of "volunteers," probably about 70,000. Great Britain and France, anxious to prevent a general European conflagration, proposed a nonintervention pact, which was signed in Aug., 1936, by 27 nations. The signatories included Italy, Germany, and the USSR, all of whom failed to keep their promises. The Spanish republic became dependent for supplies on the Soviet Union, which used its military aid to achieve its own political goals.

There was much death and destruction.

Both sides repressed opposition; together, they executed or assassinated more than 50,000 suspected enemies to their respective causes.

Seeking aid from abroad, the Nationalists received troops, tanks, and planes from Nazi Germany and Italy, which used Spain as a testing ground for new methods of tank and air warfare.


The Spanish Civil War was a golden opportunity for all countries to try out their new weapons and war tactics.

Rough fighting on the streets.

The Anglo-American 'Lincoln Brigade'

For Germany and Italy the Spanish civil war served as a testing ground for the blitzkrieg and other techniques of warfare that would be used in World War II; for the European democracies it was another step down the road of appeasement; and for the politically conscious youth of the 1930s who joined the International Brigades, saving the Spanish republic was the idealistic cause of the era, a cause to which many gave their lives. For the Spanish people the civil war was an encounter whose huge toll of lives and material devastation were unparalleled in centuries of Spanish history.