Orhun kitabelerinde, ilk defa, 717 yılındaki ayaklanmalar münasebeti ile zikredilen Uygurlar, Çin kaynaklarında çok eski zamanlardan beri adlarının çeşitli şekilleri ile anılmışlardı. Uygur adının manası, 974te tamamlanan Çince Kiu Wu Tai adlı eserde şahin sürati ile dalaşan ve hücum eden diye açıklanmakta, fakat, diğer taraftan kelime uy (takip etmek) + gur tarzında (Sal-gur gibi) meydana geldiği belirtilmektedir.
Çin kaynaklarına Asya Hunlarından indikleri belirtilen Uygurların bir menşe efsanesine göre ataları Hun hükümdarlarının kızı ile bir kurttan türemiştir. Tabgaçlar devrinde (386-534) Kao-kü (Kao-che) adı ile görülen ve 5. asrın 2. yarısında bir beylik kuran Uygurlar daha sonra bütün yukarı Orta Asya'yı kapladığı anlaşılan Tölesler'in bir kısmını teşkil etmiştir ki, I. Gök-Türk Hakanlığı çağında o durumunu muhafaza ediyor ve o zaman Selenga ırmağı etrafında oturuyorlardı.
7. asrın ilk çeyreğinde Sir-Tarduşlar'ın 6 kabileden kurulu birliğine katılmışlar, sonra Pu-ku, Tongra, Bayırku ve Fu-lo-pu kabileleri Uygur kabilesi etrafında toplanarak, Uygur adını almışlardır. Beyleri Erkin ünvanını taşıyordu. Bu sırada 50 bin savaşçı çıkardıkları bilinmektedir.
I. Gök-Türk Hakanlığı'nın çöküşe doğru gittiği yıllarda böylece ortaya çıkan Uygur Beyliği Erkin T'e-kien tarafından idare edildi. Kie-li'nin oğlu kumandasındaki Gök-Türk ordusunu mağlup eden (630larda) Pu-se zamanında Uygurlar kuvvetlenmiş, bilhassa Pu-se'nin annesi Vu-ho-hun'un ciddiliği ve töre hükümleri hususundaki titizliği sayesinde beylik tamamen nizama girmişti. O zaman Erkin yerine İl-teber (Çincede Hie-li-fa) ünvanı kullanılmağa başlandı. İl-Teberliğin merkezi Tola nehri havalisinde idi.
İl-Teber Tu-mi-tu, Tarduş başbuğunu mağlup ederek arazisini genişletti, sonra göneye Huang-hoya kadar varan bir akın yaptı ve neticede Çin imparatoru tarafından tanındı (646). Kendini Kagan ilan etti, ülkesini Gök-Türk tarzında teşkilatlandırdı. 647'de Çin tarafından baskı altına alınmak istenen ve neticede Çin'in tahriki ile öldürülen Tu-mi-tu (648)nun oğlu Po-çu, Çin'in On-Oklar başına kagan yaptığı Holuyu mağlup ederek Taşkent yakınlarına kadar ilerlerdi (656). Ondan sonra yerine geçen kız kardeşi zamanında gittikçe zayıflayan Uygur Beyliği nihayet Kapagan Kagan tarafından Gök-Türkler'e bağlandı.
745de Gök-Türk idaresini yıkarak, Ötükende bir hâkanlık kuran Uygurlar 9 uruğdan meydana gelen bir birlik olup Karluk ve Basmılları da kendilerine bağladıklarından birlikteki kabile sayısı 11e yükselmişti. Orhun kıyısındaki başkenti Ordubalık (sonraki Kara-balgasun yakınında)ı kuran ilk Uygur hâkanı Kutlug Kül Bilge 747'de öldü. Yerine oğlu Mo-yen-çur kağan oldu (Tanrıda bolmuş il etmiş Bilge kagan 747-759).
Bugünkü kuzey Moğolistanda Şine-usu gölü yakınındaki Uygur hâkanlığının ilk devri için çok mühim olan, kitâbeden anlaşıldığına göre, ihtimâl o sırada Basmıllar'ın birlikten ayrılmış olması dolayısıyla 10 kabileden kurulu Uygurlar'ın hâkanı Mo-yen-çur, kuzeyde Kırgızlarla, batıda Karluklar ve onlara yardım eden Türgişler ve Basmıllarla, ayrıca Sekiz-oğuz, Dokuz-Tatar ve Çiklerle savaşmış, hâkimiyetini Yenisey kaynakları, Çu-Talas havalisi, iç- Asya ve Kerulene kadar yaymış, oğullarını yabgu, şad tâyin etmişti. Fakat asıl Çin üzerinde tesirli oldu.
Karluklar tarafından desteklenen İslâm kuvvetleri ile Çinliler arasında cereyan eden büyük Talas muharebesi (751)inde Çinliler ağır mağlûbiyete uğramış, Tarım havzasının Uygurlar'a geçmesini sağlayan ve Çin'in Orta Asya'dan çekilmesi ile sonuçlanan bu savaş üzerine, Çin'de büyük hâdiseler olmuştur ki, bunların en mühimi, Türk anadan doğan An-lu-şan adlı bir kumandanın 200 bin kişilik bir kuvvetle Lo-yang (755) ve Çang-an (757)ı zapt ederek kendisini imparator ilan etmesi idi. Mo-yen-çur, Tang imparatoru Su-stung'u destekledi. Lo-yang'ı geri aldı (757). Çin yılda 200 bin top ipek vermeği taahhüt etti.
759'da yerine geçen Bögü Kağan (759-779) , (Tanrıda bolmuş il tutmuş Alp Külüg Bilge Kagan)'da dikkatini karışıklıkların devam ettiği Çin'e çevirmişti. Asıl niyeti Tang sülalesinin artık sözünün geçmediği Çin'e hakim olmaktı. Uygur ordusunun Çin'de görünmesi ile (762), hakanla akrabalık kurmuş olan Töles menşeli, Çin kumandanı Pu-ku (Buku, Türk ünvanı) Hua-ien tarafından isyancılar zararsız hale getirildi ve Uygur ileri harekatı önlendi ise de, Türk nüfuzu Çin'de çok artmıştı. Başkent ve şehirlerde pekçok Uygur serbestçe ticaret yapıyor, istedikleri kadar ipekli kumaş alıp, istedikleri fiyattan satıyorlardı.
Tibetlilerin hücumuna uğrayan Çin'i korumak üzere Pu-ku Huai-en 'in daveti ile Bögü'nün yaptığı Lo-yang seferi (763) Türk kültür tarihi bakımından büyük neticeler doğurdu. Hakan Ötükene dönerken, Uygurların hayat ve telakkilerinin değişmesi bakımından çok tesiri görülen Mani dinini Türkler arasında yaymak üzere, dört rahibi de beraberinde getirmişti. Böylece hayvani gıdalar yemeği yasaklayan, savaşçılık duygusunu zayıflatan, Hıristiyanlık- Mazdeizm-Budizm karışımı bir din olan Manihizm, haakan tarafından kabul edilerek Türk ülkesinde resmi bir mahiyet kazandı.
Kırgızlar üzerinde de bir zafer kazanan Bögü Kagan, akrabası nazır Baga Tarkan tarafından öldürüldü ve bu nazır hakan oldu (779-789. Alp Kutlug Bilge Kagan). Cesareti ve idaresi övülen, dünya nizamı için kanunlar hazırladığı bildirilen bu hakan Kırgızlar'ı tekrar mağlup etti ve bir Çinli prenses ile evlenmesi sonunda, Uygur tüccarlarının Çin'de tahakkümlerinden doğan bazı anlaşmazlıklar ortadan kalktı. Yerine ay Tangride Kut Bulmuş Kütlü Bilge Kagan (789-790) ve sonra bunun oğlu Kutlug Bilge (790-795) hakan oldular. Eskiden beri Çin'e karşı ilgi duyan Tibetliler o sırada Beş-balık havalisinde bulunan Şa-to (Çöl) Türkleri ile anlaşarak, baskınlara başlamışlardı.
Çin'i korumayı, iktisadî ve kültürel sebeplerle, gelenek haline getirmiş olan Uygurlar, kuvvet göndererek tecavüzleri önlemek istedilerse de başarıya ulaşamadılar. İtibarı sarsılan hakan öldürüldü. Ötüken'de karışıklık çıktı. Fakat 795'te hakan olan, sevilmiş kumandan ve idare adamı Kutluk (795-805), ay Tangride Ülüg Bulmuş Alp Kutlug Bilge Kagan ile, sonraki Ay Tangride Kut Bulmuş Külüg Bilge (805-808) zamanlarında bir huzur devri açıldı. İktisadî faaliyet gelişti. İç Asya'nın mühim ticaret şehirlerine nüfuz edildi.
Dış siyaset yönünden zamanı oldukça sakin geçen hakan Ay Tangride Kut Bulmuş Alp Bilge (821-824) başkentte Kara-balgasun kitabesini diktiren hakandır ki hükümdarlığı başarılı geçmiş, Türkistan üzerine sarkmak isteyen Tibetlileri durdurmuş, hakanlığa bağlı Karlukların başına yeni bir yabgu tayin etmiş ve ta Sogd bölgesine kadar ticarî münasebetleri geliştirmiştir. Fakat sonra memlekette karışıklık baş gösterdi. Hakan Alp Bilge 832de öldürüldü, Alp Kütüg Bilge Kagan (832-839)da nazırının tahrik ettiği bir isyanda telef oldu.
Gittikçe yoğunlaşan Manihaizm tesirleri dolayısıyla Uygurlarda görülen gevşemeye karşılık, Yenisey bölgesinde yeni bir kudret halinde kendini gösteren ve 20 yıldan beri Orhun bölgesini baskı altında tutan Kırgızlar 840 yılında kalabalık kuvvetlerle Uygur topraklarına girdiler. Kara-Balasanu zapt ederek hakanı öldürdüler. Ahaliyi kılıçtan geçirdiler. Ötükende devletleri yıkılan Uygurlar kütleler halinde yurtlarını terk ederek Çin sınırlarına ve daha kesif olmak üzere, zengin ticaret merkezlerinin bulunduğu İç-Asyaya, Beş-balık, Turfan, Kuça vb. sahasına göçtüler.
Hakanın ailesinden iki kadreş tarafından idare edilen bu göçten sonra Uygur tarihinin ikinci safhası başladı. Göç sırasında, başlarında, kendileri tarafından kağan seçilen prens Vu-hi Tegin (841846)in bulunduğu Uygurlar bir müddet bazen Kırgızlar, bazen Çinliler tarafından hırpalandıktan sonra, bir kısmı Çin tabiiyetine girerken, diğerleri, 5. asırdaki eski yurtlarına, batıya doğru yollandılar ve her iki tarafta da devletler kurdular. Fakat bunlar artık Bozkır Türk Devletinden farklı idiler. Hakimiyeti genişletme düşüncesinde olmamış, büyük siyasî çatışmalara girmemiş, başta Çin hükümetleri olmak üzere, komşuları ile dostluk ve ticaret münasebetlerini devam ettirmeyi tercih etmişlerdir.
Kan-çou Uygur Devleti
Bir kısım soydaşlarının aşağı yukarı 150 yıldan beri sakin bulunduğu Kan-su bölgesine gelerek, buranın merkezi Kan-çouda yerleşen Uygurlar, Çin ile daha ziyade ticari faaliyetler üzerine kurulu iyi münasebetlerini, imparatorların kızları ile Uygur prenslerinin evlendirilmeleri gibi akrabalık bağları ile de sağlamlaştırmışlardır. Ancak Tang sülalesine karşı isyanların arttığı 10. asır başlarında Kan-su Uygurları, bağlı oldukları ve merkezi Tun-Huang (ünlü Bin-Buda mağaralarının bulunduğu yer) olan Çin askerî bölgesi ile ilgilerini kestiler. Burada 905 yılında, muhtar bir devlet kuran bir asi general Batı hanlarının Altın-dağ kırallığı adını verdiği bu devlete Uygurları tabi tutmak istemiş fakat Kan-çou Uygurları tarafından gönderilen Tegin adlı kumandanın idaresindeki ordu Tun-huangı kuşatarak halkı kıralı teslim etmeğe zorlamıştı (911) ki, bu hadise üzerine Uygurların batı kolu da istiklal kazanmıştır.
Kan-Çou ve Tun-huang Uygurları, büyük bir askeri kudret gösterememişler, bu sebeple de haklarında fazla bilgi mevcut olmamıştır. 10. asrın başından itibaren Mançurya ve Kore kabilelerini toplayarak kuzeyde bir baskı unsuru halinde beliren ve bilhassa 5. Sülale devrinde Çinin bazı kısımlarını ele geçiren Kitanlar nihayet bir hanedan (Liao Sülalesi, 907-1211) kurarak Kuzey Çinde hükümran oldukları zaman, Uygur Devleti de onları (940tan sonra) ve daha sonra 1028lerde Tangutların nüfuzu altına girdi. 1226da da Cengiz Han Mogollarının tahakkümü altına düştü. Kan-çou Uygurları daha o sıralardan beri Sarı Uygurlar diye bilinen Türk kavmidir ki, hala batı Çin sahasında yaşamaktadırlar.
Çin kaynaklarına Asya Hunlarından indikleri belirtilen Uygurların bir menşe efsanesine göre ataları Hun hükümdarlarının kızı ile bir kurttan türemiştir. Tabgaçlar devrinde (386-534) Kao-kü (Kao-che) adı ile görülen ve 5. asrın 2. yarısında bir beylik kuran Uygurlar daha sonra bütün yukarı Orta Asya'yı kapladığı anlaşılan Tölesler'in bir kısmını teşkil etmiştir ki, I. Gök-Türk Hakanlığı çağında o durumunu muhafaza ediyor ve o zaman Selenga ırmağı etrafında oturuyorlardı.
7. asrın ilk çeyreğinde Sir-Tarduşlar'ın 6 kabileden kurulu birliğine katılmışlar, sonra Pu-ku, Tongra, Bayırku ve Fu-lo-pu kabileleri Uygur kabilesi etrafında toplanarak, Uygur adını almışlardır. Beyleri Erkin ünvanını taşıyordu. Bu sırada 50 bin savaşçı çıkardıkları bilinmektedir.
I. Gök-Türk Hakanlığı'nın çöküşe doğru gittiği yıllarda böylece ortaya çıkan Uygur Beyliği Erkin T'e-kien tarafından idare edildi. Kie-li'nin oğlu kumandasındaki Gök-Türk ordusunu mağlup eden (630larda) Pu-se zamanında Uygurlar kuvvetlenmiş, bilhassa Pu-se'nin annesi Vu-ho-hun'un ciddiliği ve töre hükümleri hususundaki titizliği sayesinde beylik tamamen nizama girmişti. O zaman Erkin yerine İl-teber (Çincede Hie-li-fa) ünvanı kullanılmağa başlandı. İl-Teberliğin merkezi Tola nehri havalisinde idi.
İl-Teber Tu-mi-tu, Tarduş başbuğunu mağlup ederek arazisini genişletti, sonra göneye Huang-hoya kadar varan bir akın yaptı ve neticede Çin imparatoru tarafından tanındı (646). Kendini Kagan ilan etti, ülkesini Gök-Türk tarzında teşkilatlandırdı. 647'de Çin tarafından baskı altına alınmak istenen ve neticede Çin'in tahriki ile öldürülen Tu-mi-tu (648)nun oğlu Po-çu, Çin'in On-Oklar başına kagan yaptığı Holuyu mağlup ederek Taşkent yakınlarına kadar ilerlerdi (656). Ondan sonra yerine geçen kız kardeşi zamanında gittikçe zayıflayan Uygur Beyliği nihayet Kapagan Kagan tarafından Gök-Türkler'e bağlandı.
745de Gök-Türk idaresini yıkarak, Ötükende bir hâkanlık kuran Uygurlar 9 uruğdan meydana gelen bir birlik olup Karluk ve Basmılları da kendilerine bağladıklarından birlikteki kabile sayısı 11e yükselmişti. Orhun kıyısındaki başkenti Ordubalık (sonraki Kara-balgasun yakınında)ı kuran ilk Uygur hâkanı Kutlug Kül Bilge 747'de öldü. Yerine oğlu Mo-yen-çur kağan oldu (Tanrıda bolmuş il etmiş Bilge kagan 747-759).
Bugünkü kuzey Moğolistanda Şine-usu gölü yakınındaki Uygur hâkanlığının ilk devri için çok mühim olan, kitâbeden anlaşıldığına göre, ihtimâl o sırada Basmıllar'ın birlikten ayrılmış olması dolayısıyla 10 kabileden kurulu Uygurlar'ın hâkanı Mo-yen-çur, kuzeyde Kırgızlarla, batıda Karluklar ve onlara yardım eden Türgişler ve Basmıllarla, ayrıca Sekiz-oğuz, Dokuz-Tatar ve Çiklerle savaşmış, hâkimiyetini Yenisey kaynakları, Çu-Talas havalisi, iç- Asya ve Kerulene kadar yaymış, oğullarını yabgu, şad tâyin etmişti. Fakat asıl Çin üzerinde tesirli oldu.
Karluklar tarafından desteklenen İslâm kuvvetleri ile Çinliler arasında cereyan eden büyük Talas muharebesi (751)inde Çinliler ağır mağlûbiyete uğramış, Tarım havzasının Uygurlar'a geçmesini sağlayan ve Çin'in Orta Asya'dan çekilmesi ile sonuçlanan bu savaş üzerine, Çin'de büyük hâdiseler olmuştur ki, bunların en mühimi, Türk anadan doğan An-lu-şan adlı bir kumandanın 200 bin kişilik bir kuvvetle Lo-yang (755) ve Çang-an (757)ı zapt ederek kendisini imparator ilan etmesi idi. Mo-yen-çur, Tang imparatoru Su-stung'u destekledi. Lo-yang'ı geri aldı (757). Çin yılda 200 bin top ipek vermeği taahhüt etti.
759'da yerine geçen Bögü Kağan (759-779) , (Tanrıda bolmuş il tutmuş Alp Külüg Bilge Kagan)'da dikkatini karışıklıkların devam ettiği Çin'e çevirmişti. Asıl niyeti Tang sülalesinin artık sözünün geçmediği Çin'e hakim olmaktı. Uygur ordusunun Çin'de görünmesi ile (762), hakanla akrabalık kurmuş olan Töles menşeli, Çin kumandanı Pu-ku (Buku, Türk ünvanı) Hua-ien tarafından isyancılar zararsız hale getirildi ve Uygur ileri harekatı önlendi ise de, Türk nüfuzu Çin'de çok artmıştı. Başkent ve şehirlerde pekçok Uygur serbestçe ticaret yapıyor, istedikleri kadar ipekli kumaş alıp, istedikleri fiyattan satıyorlardı.
Tibetlilerin hücumuna uğrayan Çin'i korumak üzere Pu-ku Huai-en 'in daveti ile Bögü'nün yaptığı Lo-yang seferi (763) Türk kültür tarihi bakımından büyük neticeler doğurdu. Hakan Ötükene dönerken, Uygurların hayat ve telakkilerinin değişmesi bakımından çok tesiri görülen Mani dinini Türkler arasında yaymak üzere, dört rahibi de beraberinde getirmişti. Böylece hayvani gıdalar yemeği yasaklayan, savaşçılık duygusunu zayıflatan, Hıristiyanlık- Mazdeizm-Budizm karışımı bir din olan Manihizm, haakan tarafından kabul edilerek Türk ülkesinde resmi bir mahiyet kazandı.
Kırgızlar üzerinde de bir zafer kazanan Bögü Kagan, akrabası nazır Baga Tarkan tarafından öldürüldü ve bu nazır hakan oldu (779-789. Alp Kutlug Bilge Kagan). Cesareti ve idaresi övülen, dünya nizamı için kanunlar hazırladığı bildirilen bu hakan Kırgızlar'ı tekrar mağlup etti ve bir Çinli prenses ile evlenmesi sonunda, Uygur tüccarlarının Çin'de tahakkümlerinden doğan bazı anlaşmazlıklar ortadan kalktı. Yerine ay Tangride Kut Bulmuş Kütlü Bilge Kagan (789-790) ve sonra bunun oğlu Kutlug Bilge (790-795) hakan oldular. Eskiden beri Çin'e karşı ilgi duyan Tibetliler o sırada Beş-balık havalisinde bulunan Şa-to (Çöl) Türkleri ile anlaşarak, baskınlara başlamışlardı.
Çin'i korumayı, iktisadî ve kültürel sebeplerle, gelenek haline getirmiş olan Uygurlar, kuvvet göndererek tecavüzleri önlemek istedilerse de başarıya ulaşamadılar. İtibarı sarsılan hakan öldürüldü. Ötüken'de karışıklık çıktı. Fakat 795'te hakan olan, sevilmiş kumandan ve idare adamı Kutluk (795-805), ay Tangride Ülüg Bulmuş Alp Kutlug Bilge Kagan ile, sonraki Ay Tangride Kut Bulmuş Külüg Bilge (805-808) zamanlarında bir huzur devri açıldı. İktisadî faaliyet gelişti. İç Asya'nın mühim ticaret şehirlerine nüfuz edildi.
Dış siyaset yönünden zamanı oldukça sakin geçen hakan Ay Tangride Kut Bulmuş Alp Bilge (821-824) başkentte Kara-balgasun kitabesini diktiren hakandır ki hükümdarlığı başarılı geçmiş, Türkistan üzerine sarkmak isteyen Tibetlileri durdurmuş, hakanlığa bağlı Karlukların başına yeni bir yabgu tayin etmiş ve ta Sogd bölgesine kadar ticarî münasebetleri geliştirmiştir. Fakat sonra memlekette karışıklık baş gösterdi. Hakan Alp Bilge 832de öldürüldü, Alp Kütüg Bilge Kagan (832-839)da nazırının tahrik ettiği bir isyanda telef oldu.
Gittikçe yoğunlaşan Manihaizm tesirleri dolayısıyla Uygurlarda görülen gevşemeye karşılık, Yenisey bölgesinde yeni bir kudret halinde kendini gösteren ve 20 yıldan beri Orhun bölgesini baskı altında tutan Kırgızlar 840 yılında kalabalık kuvvetlerle Uygur topraklarına girdiler. Kara-Balasanu zapt ederek hakanı öldürdüler. Ahaliyi kılıçtan geçirdiler. Ötükende devletleri yıkılan Uygurlar kütleler halinde yurtlarını terk ederek Çin sınırlarına ve daha kesif olmak üzere, zengin ticaret merkezlerinin bulunduğu İç-Asyaya, Beş-balık, Turfan, Kuça vb. sahasına göçtüler.
Hakanın ailesinden iki kadreş tarafından idare edilen bu göçten sonra Uygur tarihinin ikinci safhası başladı. Göç sırasında, başlarında, kendileri tarafından kağan seçilen prens Vu-hi Tegin (841846)in bulunduğu Uygurlar bir müddet bazen Kırgızlar, bazen Çinliler tarafından hırpalandıktan sonra, bir kısmı Çin tabiiyetine girerken, diğerleri, 5. asırdaki eski yurtlarına, batıya doğru yollandılar ve her iki tarafta da devletler kurdular. Fakat bunlar artık Bozkır Türk Devletinden farklı idiler. Hakimiyeti genişletme düşüncesinde olmamış, büyük siyasî çatışmalara girmemiş, başta Çin hükümetleri olmak üzere, komşuları ile dostluk ve ticaret münasebetlerini devam ettirmeyi tercih etmişlerdir.
Kan-çou Uygur Devleti
Bir kısım soydaşlarının aşağı yukarı 150 yıldan beri sakin bulunduğu Kan-su bölgesine gelerek, buranın merkezi Kan-çouda yerleşen Uygurlar, Çin ile daha ziyade ticari faaliyetler üzerine kurulu iyi münasebetlerini, imparatorların kızları ile Uygur prenslerinin evlendirilmeleri gibi akrabalık bağları ile de sağlamlaştırmışlardır. Ancak Tang sülalesine karşı isyanların arttığı 10. asır başlarında Kan-su Uygurları, bağlı oldukları ve merkezi Tun-Huang (ünlü Bin-Buda mağaralarının bulunduğu yer) olan Çin askerî bölgesi ile ilgilerini kestiler. Burada 905 yılında, muhtar bir devlet kuran bir asi general Batı hanlarının Altın-dağ kırallığı adını verdiği bu devlete Uygurları tabi tutmak istemiş fakat Kan-çou Uygurları tarafından gönderilen Tegin adlı kumandanın idaresindeki ordu Tun-huangı kuşatarak halkı kıralı teslim etmeğe zorlamıştı (911) ki, bu hadise üzerine Uygurların batı kolu da istiklal kazanmıştır.
Kan-Çou ve Tun-huang Uygurları, büyük bir askeri kudret gösterememişler, bu sebeple de haklarında fazla bilgi mevcut olmamıştır. 10. asrın başından itibaren Mançurya ve Kore kabilelerini toplayarak kuzeyde bir baskı unsuru halinde beliren ve bilhassa 5. Sülale devrinde Çinin bazı kısımlarını ele geçiren Kitanlar nihayet bir hanedan (Liao Sülalesi, 907-1211) kurarak Kuzey Çinde hükümran oldukları zaman, Uygur Devleti de onları (940tan sonra) ve daha sonra 1028lerde Tangutların nüfuzu altına girdi. 1226da da Cengiz Han Mogollarının tahakkümü altına düştü. Kan-çou Uygurları daha o sıralardan beri Sarı Uygurlar diye bilinen Türk kavmidir ki, hala batı Çin sahasında yaşamaktadırlar.