"
Türkiye`nin en önemli tuzcul sulakalanlarından biri olan Tuz Gölü ve barındırdığı yaşam, yok olma tehdidiyle karşı karşıya. Antik çağlardan günümüze sağlık ve ticaret merkezi olarak bilinen, ülke ekonomisine sayısız getiriler sağlayan göl; yanlış sulama yöntemleri, plansız tarımsal üretim ve kontrolsüz atıklar nedeniyle zor durumda. Bu gidişin durdurulması ve çözüm önerileri Geniş Açı`nın ana konusu."
Bir kıyamet kopacak burada. Kıyamet bizler için yeryüzünden yok olduğumuz gün anlamına gelir ya, buradaki bitki ve hayvanlar için de işte böyle bir şey söz konusu. Böyle giderse kısa bir süre sonra Tuz Gölü'yle beraber onlar da yok olacaklar. Hatta bir kısmı yok oldu bile..." Tuz Gölü?nün batı kıyısında yer alan Gölyazı beldesini çevreleyen çorak, çölleşmiş topraklara bakarken, Doğa Derneği Genel Müdürü Güven Eken'in söyledikleri geliyor aklıma.
Burada su, toprağı terk etmiş; beraberinde bereketi, yaşamı da alıp gitmiş. Bir zamanlar bölgeyi kaplayan sazlıkların, meraların yerinde kirli beyaz, toz gibi bir toprak kalmış. Gölyazılı Nuriye Pire'ye göre, "Kanser girmiş buraların toprağına; yemiş bitirmiş, geriye bir şey bırakmamış".
Bugün oldukça büyük ve ciddi boyutlarda bir yokoluşun eşiğinde olan Tuz Gölü ve çevresi, bilimsel raporlara göre dünyada var olan çok özel alanlardan biri. Yaklaşık 2 milyon yıl öncesinde oluşmuş jeolojik bir miras aynı zamanda.
Tuz Gölü, "Konya Kapalı Havzası" olarak tanımlanan bölgenin ortasında yer alıyor ve Türkiye'nin en önemli sulakalanlarından biri olarak kabul ediliyor. Göl çevresinde yetişen 20'den fazla yöreye endemik tuzcul bitki ile flamingolar, turnalar ve sakarca kazları gibi kuşlar için en önemli üreme ve konaklama alanlarından biri olması da bölgeyi dünya çapında önemli kılan özelliklerden sadece birkaçı.
Öte yandan doğal tuz kaynağı olduğu için yüzyıllar boyunca kıyısından uygarlık eksik olmamış Tuz Gölü'nün ya da antik çağlardaki adıyla "Tatta"nın. Deve kervanları ile gelen tüccarlar, burada yükledikleri tuz bloklarını doğuya, batıya taşımış; karşılığında baharat, ipek almışlar. Roma dönemine ait yol ve kiliselerin kalıntıları bu bölgenin yüzyıllar önce de tuz ticaretinin en önemli merkezlerinden biri olduğunu gösteriyor.
Tuz Gölü sadece ticaret değil, sağlık merkezi olarak da biliniyor. Halk arasındaki inanışa göre göl suları şifalı. Tuzlu çamurun romatizma ağrılarına iyi geldiği düşünülüyor. Bölge dışından da yüzlerce insanın sadece bu nedenle yılda en az bir kez göle geldiği anlatılıyor. Gölün tuzlu çamuru sadece şifa dağıtmakla kalmıyor, rengi siyaha kaçan bu yapışkan killi balçıktan, bölgeye özgü testiler de yapılıyor. Şereflikoçhisar'da pideci dükkânı işleten Gafur Atasoy, "Benim çocukluğumda buzdolabı yoktu, evde hep bu testilerden kullanırdık. Gölün çamurundan yapılan testiler, suyu buz gibi soğuk tutar" diyor.
Doğa Derneği Projeler Koordinatörü Esra Başak'ın 2001'de yaptığı
analizin sonuçları, Tuz Gölü?nün Türkiye için ekonomik önemini vurguluyor. Araştırma, başta hayvancılık olmak üzere tarım, tuz üretimi, turizm gibi alanlarda ülke bütçesi için elde edilen yıllık getirinin 425 milyon dolar olduğunu ortaya koyuyor.
Sahip olduğu değerlere rağmen, Tuz Gölü ve çevresi beş yıl önce koruma altına alınabildi. 2000 yılında Bakanlar Kurulu kararı ile "Özel Çevre Koruma Bölgesi" ilan edilen 7414 kilometre karelik bu alan, bugün Çevre ve Orman Bakanlığı Özel Çevre Koruma Kurumu Başkanlığı'nın (ÖÇKKB) kontrolünde. Ancak yıllar boyunca süren yanlış politikalar ve uygulamaların kurbanı olan göl artık ölüm kalım savaşı veriyor.
"Gölün Hazinesi": "Tuz Gölü'nün Kirliliği Hakkında Kamuoyunu Bilinçlendirme Projesi" kapsamında, Tuz Gölü ve komşuları Tersakan ve Bolluk Gölleri'nde gerçekleştirilen çalışmalar sonucu "Gölün Hazinesi" isimli kısa bir tanıtım filmi yapıldı. Aralık 2005 tarihinde biten film,2006'nın Ocak ayı sonundan itibaren ilgili etkinlikler, festivaller ve yerel TV’ler aracılığıyla kamu ile buluşturuluyor.
Kaynak:ADOKBEL,NATIONAL GEOGRAPIC