Mustafa Kemal KASAPOĞLU*
Konu ile ilk defa arkeolog dostum Hasan Tekel’den aldığım bilgi doğrultusunda ilgilenmeye başladım. O kadar enteresan bilgiler aktarıyordu ki, sohbetlerimizin tadına varılamıyordu. Elbette ki burada onun mesleki bakış açısı ve düşüncesiydi beni cezbeden. Sonunda, mesleğimin de uygun olmasından faydalanarak bu konuyla ilgili olarak çalışmalara başladım.
Söz konusu Amerikan Konsolosu Luigi Palma de Cesnola’nın 10 yıl süreyle konsolos olarak çalıştığı Kıbrıs’ta yaptığı kaçak kazılar neticesinde yurt dışına kaçırdığı antikaların, tarihi eserlerin bugün özellikle ve çoğunlukla New York Metropolitan Müzesi yanısıra Amerika’daki tüm diğer müzelere de dağıtılmış olması konunun araştırılması için bana bir zemin hazırladı. Zaten tarih sayfalarını şöyle bir karıştıracak olursak görülücektir ki, Kıbrıs Adası gerek bulunduğu matematiksel konumu ve gerekse de stratejik önemi dolayısı ile hep bir üs görevi görmüştür. Ancak burada belgeleriyle ortaya koyacağımız çalışmada bunun bir farklı yönünün de incelenmesi gerektiğinin altını çizmeye çalışacağım. Bu da adanın zengin kültürel boyutunun ön plana çıkmasıdır. Zira, söz konusu zatın yaptığı antika hırsızlığı diğerlerinin ki gibi küçük çaplı değildi. Bunu daha da ilginç hale getiren ise, Palma De Cesnola’nın Kıbrıs’ta konsolos olarak görev yapmasıydı.
İsterseniz konuya bizzat kendisi tarafından yazılan ve Kıbrıs’ta kaldığı 1865 - 1875 yılları arasındaki 10 yıllık süre zarfındaki çalışmalarını değerlendirdiği kitabında1 kaleme aldığı şekliyle başlayalım; “Benim de yer aldığım Birleşik Devletlerdeki sivil savaşın sonuna değin ve trajik ölümünden birkaç gün önce Başkan Lincoln tarafından Kıbrıs’a konsolos atandım. Onbeş günlük fırtınalı bir yolculuktan sonra - o zamanlarda her onbeş günde bir Kıbrıs’a giden tek düzenli gemi olan Avusturya bandıralı Lloyd buharlı gemisiyle - Ancona’dan 1865 Noel günü adaya ulaştım.2” diye anlattığı birinci bölümde Cesnola ayak bastığı Larnaka kasabası ile ilgili olarak da ilk izlenimlerini kitabında şöyle anlatmaktadır; “Müstakbel resmi ikametgahım olacak Larnaka kasabasıyla ilgili teknem demirleyeceği yere yavaşça yol alırken, edindiğim ilk izlenimi hiçbir zaman unutmayacağım. Gün bulutlu ve deniz de çok dalgalıydı. Acık bir körfez dışında liman olmadığı için, kıyıdan 1 mil kadar içeriye demir atıldı. Uzaktan kasaba terkedilmişliğin mükemmel bir resmi gibi görünüyordu; yaşam izi, birkaç tane yasta imişcesine dalları sarkan hurma ağacı dışında görünen bir bitki örtüsü yoktu. İlk düşündüğüm şeyin gemide kalıp da terkedilmiş görünen adaya inmemek olduğunu itiraf ediyorum.”3
İkametgahına yerleşmesinin ardından Palma De Cesnola, Larnaka’nın tarihçesi ile ilgili olarak da kitabında şöyle bilgiler vermektedir; “İsmini, kısmen üzerlerinde eski mezarlardan alan Larnaka, modern bir kasabadır.
İkametgahına yerleşmesinin ardından Palma De Cesnola, Larnaka’nın tarihçesi ile ilgili olarak da kitabında şöyle bilgiler vermektedir; “İsmini, kısmen üzerlerinde eski mezarlardan alan Larnaka, modern bir kasabadır.
Türklerin Kıbrıs’i fethinden beri var olmuş ve Kıbrıs’ın bazı eski şehirleri gibi birbirinden yirmi dakika yürüyüş uzaklığında iki ayrı bölgeye bölünmüştür. Kıyıda bulunan bölümüne “Marina” denir ve bu arada esas Larnaka ise üç çeyrek mil kadar içeridedir. Kırk veya elli yıl önce konsolosluklar Larnaka’da idi. Ayni dönemde “Marina” öteye beriye dağılmış, birkaç ev ile cephanelikten oluşuyordu. Ancak özellikle İngiltere sayesinde Yunan takımadalarındaki korsanların - ki burayı talan ediyorlardı - tükenmesiyle bütün “Marina” adanın ticaret merkezi haline geldi. Yarım mil boyunca sahil şimdi özel meskenlerle bezenmiştir. Geniş bir pazarı, muhtelif kilise ve camileri ile her sene genişlerken bütün yabancı konsoloslar, “marina”‘da denizden birkaç ayak geride alçak gönüllü ve gösterişsiz yerde ikametgahlarını yapmışlardı. ”4
Yavaş yavaş adaya ısınan Cesnola’nın zengin arkeolojik bulguların keşfine çıkarak kaçak kazılara başladığını görmekteyiz. Kitabında da bu konuda detaylı bilgiler vermekle beraber, özellikle arkeologlar tarafından yaptığı kazıların çok da bilimsel olmadığı görüşü yaygındır. Bunu Kıbrıs Arkeolojisinde önemli yer tutan Max-Ohne Falsch-Richer ve Hans - Günter Buchholz adlı iki arkeolog da belirtmektedir.5 Max -Ohne Falsch - Richer’in kendi yaptığı kazı ve araştırmalarını topladığı albümünden anlaşıldığına göre, Kıbrıs’taki çalışmalarını anlatmak ve konu ile ilgili olarak bir dizi konferanslar vermek üzere gittiği Amerika’nın müzelerinde Cesnola’yı eleştirmiş ve yaptığı kazıların bilimsel olmadığını açık ve net olarak ifade etmiştir.6 Yine ayni kitabında yazar, kendisi gibi arkeolog olan Hans - Günter Buchholz’un Cesnola ile ilgili olarak düşüncesini şöyle aktarmaktadır; “Cesnola yaptığı kazılarını ne iyice değerlendirebilmiş ne de iyi bir kayıt tutmuştur. Cesnola kendisini ünlü Truva’yı kazan arkeolog olan Cshliemenn’e (İşliman) benzetmektedir.”
Buradan da açıkca görülmektedir ki Kıbrıs Arkeolojisi’nde önemli bir yere sahip olan her iki arkeoloğun da belirttiği üzere Cesnola’nın Kıbrıs’ta yaptığı gelişi - güzel kazılarının bilimsel değeri tartışma götürmektedir. Ancak yine de bugün başta Metropolitan Müzesi olmak üzere tüm Amerikan müzelerinde sergilenen Kıbrıs’ın tarihi eserlerine bir göz atıldığında yabana atılmayacak değerdeki bu eserlerin kaçırılması tüm insanlık tarihi adına bir talihsizlikti diye düşünmekteyim.Bu kısa girişten sonra konumuza vesile olan ve Başbakanlık Devlet Arşivleri Genel Müdürlüğü’nün İstanbul’daki Osmanlı Arşivlerinde yaptığım ve konu ile ilgili olarak tespit edebildiğim 36 adet Osmanlı Türkçesi ile yazılmış belgeleri incelemek suretiyle konuyu daha da aydınlatmaya çalışacağım.
Konsolos Cesnola’nın kaçak kazıları adaya geldiği günden itibaren devam etmiş, ancak çok aşırı miktarda kazılarının devam etmesi nedeniyle yerel yöneticilerin dikkatini çekmiş ve ilgili yerel yöneticiler tarafından şahsına değilse bile, çalıştırdığı adamlarına kısıtlamalar hatta tutuklamalar ile tepkiler gelmeye başlamıştı. Söz konusu konsolosun kaçak kazılarına nasıl ve ne zaman başladığına dair ipuçlarını da kendi ifadesiyle kitabında bulmak mümkündür. Buna göre; “önce amatör şekilde, sonradan ciddi projeler olarak araştırmalarıma bu tümsekte, 1866 yılında başladım ve adanın her yanına yaydım. Larnaka’da kalışım esnasında 3000’den fazla mezar tetkiki yaptım ki bunlar ‘marina’’nın batı kıyısında olup, hepsi de M.Ö 400 ile M.S 200 yılları arası Yunan dönemine aitti.7”
Özellikle aşırı miktardaki yapmış olduğu kaçak kazıların Müslüman halk tarafından nasıl göründüğüne dair yine kendi kitabında vermiş olduğu örnek de dikkat çekicidir. Buna göre; “Kadı, Mutasarrıfı’na bir mektup göndererek, bu kazıların hemen durdurulmaması halinde köydeki bütün tarlaların delik deşik edilip verimsiz yapılacağını ve Osmanlı Hükümeti’nin onlardan gelir sağlayamayacağını yazdı.” diye bildirmektedir. Cesnola kitabında ayrıca Müslümanlarca kutsal sayılan Hala Sultan Tekkesi yakınlarındaki kazılar yaptığı sırada kendisine karşı gelişen ve büyüyen bu tepkinin arkasında Vali’nin gönderdiği mektubun büyük etkisi olduğunu belirtmektedir.
Cesnola bu olayı kitabında şöyle anlatmaktadır; “Tuz Gölü’nün güney batısında Muhammed’in kızkardeşi Fatma’nın gömülü olduğu söylenen ve bu nedenle Müslümanlarca çok derin bir hürmet gören bir Türk camisi veya tekkesi civarında küçük bir yükseltide bir başka tapınak vardı. 19 inç derinde beyaz mermerden kase ve patarae parçaları buldum. Çevrelerinde Finike yazıları vardı. Bu Finike tapınağının temelleri 3 ½ ayak derinde bulundu; ayrıca bulunan, Kıbrıslıların bugün kullandıkları kireçli plakalara benzer ama onlardan büyük plakalardan oluşmuş kaldırım yutları, uzunluğu 3 ayak 9 inç, genişliği 3 ayak 4 inç ve kalınlığı da 4 inç kadardı. Temeller kırık bir durumda bulunmuştu ve daha önceden taşçılar tarafından tahrip edilmişti. Konik bir tümseğin üzerinde duran bu tapınakla, pişmiş balçıkların bulunduğu tepe arasında -ama ikinciye daha yakın bir yerde 1870’de kazıcılarımdan birisiyle onun arkadaşları üzeri kurşun bir kalıpla kapanmış- bronz bir vazo buldular. Bu vazonun çatlağından birkaç altın sikke düşünce kazıcılar kavgaya başladı ve avanakca vazoyu tamir edilemez bir duruma soktular. Sonuçta Philip ile oğlu İskender’in 990 tane sikkesini buldular.8”
Yine konsolosun kendi kitabında keşfine vardığı muhteşem zenginliği yeterince elde edemediğine ve bundan şikayet ettiğine de tanıklık etmekteyiz. Bu sitemini şu ifadelerle belirtmektedir; “Larnaka civarında birkaç denemeden sonra Kıbrıs’ın güney sahili boyunca seyahat ettim. Amathus’la Baf’ı ve bunlara komşu yerleri gezdikten sonra o kanıya vardım ki; emrimde yeterince para olsaydı, bu kalıntıların bazılarını başarıyla araştırabilirdim. Hem Avrupa’da hem de Amerika’da tanıdığım kişilere taşıdığım planlarınımı açıkladım. Ama bunlardan hiç birisi böylesine şüpheli ve pahalı bir girişime atılmak ister görünmedi. Araştırmalarıma devam edebilme ümidini kaydeber gibi olduğum bir zamanda, bütün bu ümitlerime ebediyen son veren bir olay oldu; yine de sonuç tam tersi oldu.9”
Konsolos Cesnola lehine bu gelişmeler olurken, Osmanlı İdaresi altındaki Kıbrıs’ta da bazı gelişmelerin olduğunu görmekteyiz. Zaten bildirimizin de ana konusunu oluşturan söz konusu Osmanlı belgeleri açıklamadan önce, konsolos aleyhine yerel yöneticilerin aldıkları önlemleri ve onlar hakkındaki kişisel görüşlerini de isterseniz yine kendi kitabında yazar nasıl aktarmış bir bakalım; “Larnaka Kaymakamı, mutad olduğu üzere, bana niyetini beyan etmeden kazıcılarımdan ikisini tutukladı. Hemen ondan izahat istedim. Bana bir ferman olmadan kazı yapmanın kesinlikle yasak olduğunu bildirdi. Kıbrıs’ta kazı yapmak için fermana gerek olduğu fikrinin yeni olması lazım geldiğini, çünkü bunu daha önce duymadığımı söyledim. ‘O benim işim değil’ dedi, ve hiçbir ricam adamlarımı serbest bırakması için ikna etmedi ve keyfi olarak yargısız bir şekilde onları birkaç gün gözaltında tuttu. Kıbrıs’ta adi suçlardan yatanların kendi yiyeceğini temin edebilmesinin engellenmesi ya da aç kalması zorunluluğu olduğu düşünülür ise, buna ailelerinin de günlük olarak onların desteğine ihtiyaç duyduğu eklenilirse, bu cezanın zorluğu ve adaletsizliği kolaylıkla anlaşılabilir. O günden sonra Larnaka Kaymakamı Cenab Efendi’ye karşı bir kinim oluştu ve ilk fırsatta ondan öç almak için kendi kendime söz verdim. Fazla da beklemedim. Bir sabah ‘marina’’nın tanınmış Türklerinden birisi gelip onu Amerikan Konsolosluk muhafızı olarak atamamı istedi ve devamla kaymakamın ona karşı kişisel bir kini olduğunu, onu askere aldıracağını anlattı. Cenab Efendi ile hesabımı düzeltme şansını bu kadar erken bulduğuma memnun oldum ve Mustafa Fevzi’yi muvazzaf ayrıcalıklı bir Amerikan memuru olarak tayin ettim.
Kaymakam bu haberi alınca küplere bindi ve Türkvari bir biçimde bana gelip en tatlı tavırlarıyla başka bir seçim yapmam için beni iknaya çalıştı. Mustafa’dan başkasını seçmem halinde kazı işlerime müdahale etmeyeceğini vaad etti. Ama ona güldüm ve kesinlikle başka birini almayı reddettim.10”
Yavaş yavaş yerel yetkililerle çatışmaya başlayan Palma de Cesnola’nın bunun çözümü için ise geliştirdiği metot hakkında da kitabında ayrıntılı olarak verdiği bilgileri gözden geçirmek yerinde olacaktır sanırım. Zira bunun cevabını XIX. yy. son yarısında ve XX. yy. başlarında Osmanlı Hükümeti’nin içinde bulunduğu sosyal, ekonomik ve siyasal yapısında kolaylıkla görülebilir.
Yavaş yavaş yerel yetkililerle çatışmaya başlayan Palma de Cesnola’nın bunun çözümü için ise geliştirdiği metot hakkında da kitabında ayrıntılı olarak verdiği bilgileri gözden geçirmek yerinde olacaktır sanırım. Zira bunun cevabını XIX. yy. son yarısında ve XX. yy. başlarında Osmanlı Hükümeti’nin içinde bulunduğu sosyal, ekonomik ve siyasal yapısında kolaylıkla görülebilir.
Bunu yine kendi kitabından takip edersek; “Meslektaşlarımla kavazım Mustafa’yı geri almak için nasıl bir önlem alacağımı ve nasıl başarılı olacağımı merak etmeye başlamıştım. Gerekli formalite işlemleri olarak kaymakamdan adamımın geri verilmesini istedim ve tahmin edileceği gibi başarısız oldum. Ondan sonra onu bir protesto ile Kıbrıs’ın Mutasarrıfı’ndan (Genel Vali) istedim. Ve sonuç yine ayniydi. Kaybedilecek bir zaman yoktu. Bab-ı Ali’deki Amerikan Bakanı’mız sayın Edward Joy Morris’e şikayet etmek için ilk vapurla İstanbul’a gitim ve ona bütün olayı anlattım. Takip etmiş olduğum yolu tamamen onayladığını söyledi ve en sert bir şekilde taleplerimi ileteceğine söz verdi ve akabinde de sözünü tuttu. İstanbul’daki Türkler için taleplerim çok ağırdı ve Vezir-i Azam Ali Paşa taleplerimi örtbas edebilmek için karma bir komisyonun Kıbrıs’a gönderilmesini ve durumun yerinde tetkikini önerdi. Mr. Morris’de bunu hemen kabul etti. Türk yetkililer astlarının savlarını ispat etmek amacıyla baştan savma cevaplar vereceğine güveniyordu. Ama Amerikan Komiseri sayın Augustus J. Jhonsonun bilinçli hareketi -ki o zaman Beyrut’ta Başkonsolostu- davada tamamen benim lehime karar çıkarttı. Larnaka körfezine iki Amerikan savaş gemisi “Ticonderaga” ve “Canadaiqua” adlı gemilerin eşzamanlı gelişi Mr. Morris’in Bab-ı Ali’ye vermiş olduğu ve taleplerimizin kabul edilmeyişi halinde Amerikan bayrağının indirileceği ile ilgili iltimatomu, Osmanlı Hükümetini bütün taleplerimize boyun eymeye zorladı. Kıbrıs’taki Vali ve yerel diğer yetkililerin keyfi tutum ve hareketlerini kısıtladı ve istemeden de olsa onlar, bize verilen aşağıdaki belgeyle isteklerimizi kabul ettiler.”
Söz konusu Osmanlı Hükümeti tarafından verilen belge aşağıdaki gibidir:
Cenab Efendi’nin Larnaka Valiliği’nden azledilmesi ve Osmanlı Hükümeti çerçevesinde memuriyetinin ebediyen yasaklanması,
Mustafa Fevzi’nin geri verilmesi ve resmen Amerikan Konsolosluk Muhafızı olarak tanınması,
Larnaka Kalesi’ndeki Amerikan bayrağına 21 pare topla selam verilmesi,
Amerikan Konsolosu’nun izni olmadan Türk polisinin hukukdışı bir tutum ve hareketle evine girdiği Amerikan Dragomanına 10. 000 kuruşluk tazminat verilmesi,
Kıbrıs Mutasarrıfı’nın ‘yaptığı hata’ için Amerikan Konsolosu’ndan özür dileyen bir resmi mektup yazması.11
Cesnola yukarıda Osmanlı Hükümeti tarafından verilen bu belgeye rağmen bununla da kalınmadığını ve bir ek antlaşmanın daha yapıldığını hatta Kıbrıs Mutasarrıfı’nın yerine bir başkasının atandığını da kitabında şu ifadelerle belirtmektedir; “Ayrıca Sadrazam ile Amerikan Bakanı arasında varılan bir diğer antlaşmada da Kıbrıs Mutasarrıfı’nın mesele kapandıktan sonra, Kıbrıs’tan alınarak başka bir yere gönderilmesi vurgulanmıştı; gerçekten de 1 ay sonra İstanbul’dan yeni bir Paşa gelip onun yerini aldı.12”
Cesnola yukarıda Osmanlı Hükümeti tarafından verilen bu belgeye rağmen bununla da kalınmadığını ve bir ek antlaşmanın daha yapıldığını hatta Kıbrıs Mutasarrıfı’nın yerine bir başkasının atandığını da kitabında şu ifadelerle belirtmektedir; “Ayrıca Sadrazam ile Amerikan Bakanı arasında varılan bir diğer antlaşmada da Kıbrıs Mutasarrıfı’nın mesele kapandıktan sonra, Kıbrıs’tan alınarak başka bir yere gönderilmesi vurgulanmıştı; gerçekten de 1 ay sonra İstanbul’dan yeni bir Paşa gelip onun yerini aldı.12”
Görülmektedir ki XIX. yy. sonları ve XX. yy. başları itibariyle Osmanlı Devleti’nin içinde bulunduğu durumu en iyi yansıtan ve bu durumdan olabildiğince faydalanan devletlerin - sadece Amerika değil - yaptıkları ya da yaptırdıklarını en iyi ifade eden cümlenin Cesnola’nın kendi kitabında da söylediği gibi, şu cümlesinde net bir şekilde bulmak mümkündür; “Öylesine kaba ve selamlanacak bir dersten sonra bu adanın Türk yetkilileri Amerikan Konsolosuna karşı olan tutumlarında son derece nazik oldular ve bu bana onların milli bir atasözlerini hatırlattı: ‘Bükemediğin eli öp’”13 idi.
Kısaca olarak ifade edebilirim ki, söz konusu XIX. yy. ile XX. yy.’da Osmanlı’nın içinde bulunduğu durum itibariyle14 yaşadığı çok yönlü sorunlara rağmen, hiyarerşik yazışma düzeni köklü devlet yapısından dolayı çalışmakta ve biz araştırmacılara halen daha araştırmalarımızda yol gösterici olabilmektedir. İşte buradan hareketle dünyada eski eser kaçaklığı alanında adı bilinen ve sıkça telafuz edinen Palma de Cesnola’nın Kıbrıs’ta görev yaptığı 10 yıllık süre zarfında Kıbrıs Mutasarrıfı ve yerel yöneticiler tarafından merkeze gönderdikleri yani; İstanbul ile yaptıkları yazışmaların özetlerini vermek suretiyle bildiriyi tamamlamak istiyorum.
Türkiye Cumhuriyeti Başbakanlık Devlet Arşivleri’ne bağlı İstanbul’daki Osmanlı Arşivlerinde yaptığım araştırma yaklaşık 36 adet belge iki farklı ana gruptan oluşmaktadır. Belgeleri kendi içerisinde tasnif ederek ve başta da ifade edildiği üzere Cesnola’nın Kıbrıs’ta yaptığı eski eser kaçakcılığına ilişkin Kıbrıs Mutasarrıfı’nın, yerel yöneticilerin ve Osmanlı Hükümetin nasıl bir bakış açısıyla baktığını açıklamaya çalışacağım. Buna göre ilk grup belgeler aşağıdaki gibidir.
1. A, L, M, N ve O no’lu belgeler15;
Bu belgeler, Şura-yı Devlet (bugünkü Danıştay)’ten çıkan kararların özetlerini içeren dökümanlardır. Buna göre;
1. A, L, M, N ve O no’lu belgeler15;
Bu belgeler, Şura-yı Devlet (bugünkü Danıştay)’ten çıkan kararların özetlerini içeren dökümanlardır. Buna göre;
A no’lu belgede;
4 Şubat 1290 (15 Şubat 1875) tarihli ve 139 no’lu defter numarasıyla İçişleri Dairesi’nin kararıyla “Tuzla Kasabası’nda bulunan Amerikan Konsolu tarafından yaptırılan duvar hakkında” özet bilgi vermektedir.
Ayrıca bu belgede gönderilen belgeye bir telgraf cevabı geldiği de kaydedilmiştir. Belgenin dipnotunda da söz konusu durum için yine Dahiliye Dairesi’nin kararıyla
7 Muharrem 92 (13 Şubat 1875) tarihli bir Sadrazam Emirnamesi’nin yazıldığı ilave edilmiştir16.
Ayrıca bu belgede gönderilen belgeye bir telgraf cevabı geldiği de kaydedilmiştir. Belgenin dipnotunda da söz konusu durum için yine Dahiliye Dairesi’nin kararıyla
7 Muharrem 92 (13 Şubat 1875) tarihli bir Sadrazam Emirnamesi’nin yazıldığı ilave edilmiştir16.
L no’lu belge;
“Kıbrıs’ta bulunan Amerikan Konsolosu’nun eski eser arama, araştırma ve kazı yapma izninin sorulmasına ve danışılmasına dair” bir bilgi özetini içermektedir. Belgede 12 Kanun-ı Evvel 90 (24 Aralık 1874) tarihinde ve 136 no’lu deftere kaydedildiği açıklanmaktadır. Ayrıca belgede Kıbrıs Mutasarrıflığı’ndan konu ile ilgili bir telgraf geldiği de yazmaktadır.
Yine belgenin dipnotunda Padişahın emri ve Dahiliye Dairesinin kararıyla 133 adet konuyla ilgili belgenin Maarif Nezaret Dairesine gönderildiği yazmaktadır17.
Yine belgenin dipnotunda Padişahın emri ve Dahiliye Dairesinin kararıyla 133 adet konuyla ilgili belgenin Maarif Nezaret Dairesine gönderildiği yazmaktadır17.
M no’lu belge;
Yine “Tuzla Kasabası’nda bulunan Amerikan Konsolosu’nun Tuzla’daki ikametgahı yanında yaptırdığı duvara, çeşmeye, parmaklığa ve bunlara harcadığı paralara” ilişkin özet bilgiler içermektedir. Ayrıca belgenin 21 Kanun-ı Evvel 90 (2 Ocak 1875) tarihli ve 137 no’lu defter numarasıyla kaydedildiği de ilave edilmektedir.
Özet bilgi içeren belgede ayrıca Kıbrıs Mutasarrıflığı’ndan da bir telgrafın geldiği ve Sadrazam emirnamesinin suretinin kaydı da bulunmaktadır. Belgenin dipnotunda ise bu durum için evrağın Dahiliye Dairesine 9 Şevval 91 (19 Kasım 1874) tarihinde verildiği yazılmaktadır18.
Özet bilgi içeren belgede ayrıca Kıbrıs Mutasarrıflığı’ndan da bir telgrafın geldiği ve Sadrazam emirnamesinin suretinin kaydı da bulunmaktadır. Belgenin dipnotunda ise bu durum için evrağın Dahiliye Dairesine 9 Şevval 91 (19 Kasım 1874) tarihinde verildiği yazılmaktadır18.
N no’lu belge;
“Kıbrıs’ta Amerikan Konsolosu’nun dışarıya kaçırdığı eski eserler” ile ilgili bilgi özeti ile “Kıbrıs Mutasarrıflığı’nın konu ile ilgili olarak yazışmalarını” içermektedir.
Ayrıca belgenin üst tarafındaki der - kenardan (dipnot) da yine Dahiliye Dairesinin kararı, 260 no’lu ve 9 Receb 91 (1 Eylül 1874) tarihli yazısında Sadrazam emirinin Sarazamlık makamına yazıldığını bildirmektedir19.
Ayrıca belgenin üst tarafındaki der - kenardan (dipnot) da yine Dahiliye Dairesinin kararı, 260 no’lu ve 9 Receb 91 (1 Eylül 1874) tarihli yazısında Sadrazam emirinin Sarazamlık makamına yazıldığını bildirmektedir19.
O no’lu belge;
“Kıbrıs’ta Amerikan Konsolosu’na yeni çıkan kanuna göre araştırma yapması gerektiğinin sefareti tarafından kendisine kesinlikle bildirilmesine dair” bilgi özetini çermektedir.
Ayrıca bu konu ile ilgili olarak Kıbrıs Mutasarrıflığı’ndan 23 Eylül 90 (18 Nisan 1873) tarihli gelen evrakların dökümünü de vermektedir.
Belgede ilaveten üst der - kenarında (dipnot) ise söz konusu konu ile ilgili olarak Dahiliye Dairesi kararıyla kararnamenin saklanması gerektiğini açıklamaktadır20.
Ayrıca bu konu ile ilgili olarak Kıbrıs Mutasarrıflığı’ndan 23 Eylül 90 (18 Nisan 1873) tarihli gelen evrakların dökümünü de vermektedir.
Belgede ilaveten üst der - kenarında (dipnot) ise söz konusu konu ile ilgili olarak Dahiliye Dairesi kararıyla kararnamenin saklanması gerektiğini açıklamaktadır20.
2. G, H, I, Ö ve P no’lu belgeler;
Bu belgeler, Kıbrıs Mutasarrflığı makamından Sadrazamlık makamına gönderilen telgrafların özetlerini içeren dökümanlardır. Buna göre;
G no’lu telgraf;
Kıbrıs Mutasarrıf’ı Mehmet Nazif tarafından Sadrazamlık makamına 14 Eylül 90 (26 Eylül 1874) tarihinde gönderilen bu telgrafta; “Kıbrıus’ta ikamet eden Amerika Konsolosu’nun eski eser araştırmasına ve kazı yapmasına izin verilmemesine ilişkin 27 Receb 91 (9 Eylül 1874) tarihinde Sadzaman’ın emrini içeren bir emirname gelmesi sebebiyle, söz konusu kişiye 1 yıl süreyle padişah tarafından verilen 11 Rebiü’l-Evvel 90 (9 Mayıs 1873) tarihli ferman uyarınca 5 aydan bu yana bütün adada yaklaşık yüz işçi ile yaptığı araştırma ve kazıların yerel yetkililere haber verilmeden yapılması dolayısıyla bazı zorlukların çıktığı” ifade edilmektedir.
Telgrafın devamında da “Adı geçen fermanın bundan sonra geçersiz olup olmayacağının danışılmasına ve eğer yine yıl sonuna kadar izin verilecekse araştırma ve kazıların yeni kanuna göre uygulanacağının kendisine sefareti tarafından bildirilmesine dair21” bilgiyi içermektedir.
Telgrafın devamında da “Adı geçen fermanın bundan sonra geçersiz olup olmayacağının danışılmasına ve eğer yine yıl sonuna kadar izin verilecekse araştırma ve kazıların yeni kanuna göre uygulanacağının kendisine sefareti tarafından bildirilmesine dair21” bilgiyi içermektedir.
H no’lu telgraf;
Yine Kıbrıs Mutasarrıf’ı Mehmet Nazif tarafından Sadrazamlık makamına 19 Kanun-ı Evvel 90 (22 Aralık 1874) tarihinde gönderilen telgrafta; “Tuzla Kasabası’nda bulunan Amerikan Konsoloshanesi önünde Amerikan Konsolosu tarafından inşa olunan duvar ile içine yapılan çeşme ve etrafının da ahşap çevrilen parmaklığa söz konusu kişi tarafından 6.000 kuşurluk bir meblağ harcandığını ” bildirmektedir.
Telgrafın devamında ise “9 Kanun-ı Evvel 90 (21 Aralık 1874) tarihli mazbata (kararname) ile bu tamirat masraflarının bildirildiğini ve 22 Teşrin-i Sani 90 (4 Aralık 1874) tarihinde de Sadrazamlık makamından gelen yazıya cevap yazıldığını22” içermektedir.
Telgrafın devamında ise “9 Kanun-ı Evvel 90 (21 Aralık 1874) tarihli mazbata (kararname) ile bu tamirat masraflarının bildirildiğini ve 22 Teşrin-i Sani 90 (4 Aralık 1874) tarihinde de Sadrazamlık makamından gelen yazıya cevap yazıldığını22” içermektedir.
I no’lu telgraf;
Yine Kıbrıs Mutasarrıf’ı Mehmet Nazif tarafından Sadrazamlık makamına H no’lu telgrafın gönderildiği günde gönderilen telgrafta: “Kıbrıs’ta ikamet eden Amerikan Konsolosu’nun bundan sonra eski eser araştırması yapmasına ve kazı yaptırılması izin verilmemesi için 12 Receb 91 (25 Ağustos 1874) tarihli ve 86 no’lu Sadrazamlık makamından gelen emrin bulunmasına karşın, söz konusu kişinin elinde bulunan ve 1 yıl süre zarfından geçerli olan padişah fermanının tekrardan danışılmasına ilişkin 14 Eylül 91 (26 Eylül 1874) tarhinde gönderilen telgraf cevabının yeniden sorulmasına dair23” özet bilgiyi içermektedir.
Ö no’lu telgraf;
Bu belge Sadrazamlık makamından Kıbrıs Mutasarrıflığı’na gönderilen bir telgraftır. Buna göre; “Tuzla kasabası’nda bulunan Amerikan konsoloshanesi önünde bulunan boş araziye inşa olunan duvar için kaç kuruşluk bir masraf yapıldığının araştırılması ve yerinin Şura-yı devlete bildirilmesine” dair 26 Eylül 1291 (8 Ekim 1875) tarihinde gönderilen resmi telgraftır24.
P no’lu telgraf;
Kıbrıs Mutasarrıf’ı Mehmed Nazif tarafından Sadrazamlık makamına 2 Şubat 90 (14 Ocak 1874) tarihinde gönderilen telgrafta; “Tuzla kasabası’nda Amerikan Konsolosu’nun yapmış olduğu duvarın, Tuzla’da bunun düzgün bir şekilde yapabilecek bir mühendisin olmaması sebebiyle mühendis gönderilmesine dair 1 Kanun-ı Sani 90 (13 Ocak 1874) tarihli ve 120 no’lu Sadrazamlık emirnamesine cevaben yazıldığını25” içeren özet bilgidir.
3. S ve Ş no’lu belgeler;
Bu belgeler, Maarif Nezareti Dairesine gönderilen belgelerin özetlerini içeren dökümanlardır. Buna göre;
S no’lu belgede;
28 Teşrin-i Sani 1290 (6 Ocak 1874) tarihli belgede; “Tuzla İskelesi’nde ikamet eden Amerikan Konsolosu Mösyö Cesnola’nın dışarıya göndermek istediği eski eserlerin Kıbrıs’a gönderilen müze müdürü Mösyö Dite tarafından kontrol ettirilerek yarısının Osmanlı Devleti müzesine diğer yarısının da izin verilmesine” dair bilgi verirken, belgenin devamında ise; “Bundan sonra elinde bulunan ferman suretinin geçersiz olduğunun kendisine bildirilmesi ve araştırma ile kazı yapmaması için azami bir dikkatin gösterilmesi” hakkında bilgileri içermektedir.
Belgede ayrıca “Konsolosun bundan sonra yeni kanun gereğince işleme tabi tutulacağının kendisine bildirilmesi26” hakkında bilgileri de aktarmaktadır.
S no’lu belgede;
28 Teşrin-i Sani 1290 (6 Ocak 1874) tarihli belgede; “Tuzla İskelesi’nde ikamet eden Amerikan Konsolosu Mösyö Cesnola’nın dışarıya göndermek istediği eski eserlerin Kıbrıs’a gönderilen müze müdürü Mösyö Dite tarafından kontrol ettirilerek yarısının Osmanlı Devleti müzesine diğer yarısının da izin verilmesine” dair bilgi verirken, belgenin devamında ise; “Bundan sonra elinde bulunan ferman suretinin geçersiz olduğunun kendisine bildirilmesi ve araştırma ile kazı yapmaması için azami bir dikkatin gösterilmesi” hakkında bilgileri içermektedir.
Belgede ayrıca “Konsolosun bundan sonra yeni kanun gereğince işleme tabi tutulacağının kendisine bildirilmesi26” hakkında bilgileri de aktarmaktadır.
Ş no’lu belgede;
Yine ayni tarihte Kamil adında birisi tarafından Eğitim Dairesine gönderilen bir başka belgede ise; “S no’lu belgede içeren hükümlerin aynen tekrarından ibaret olduğunu” anlamaktayız.
Ancak ayni belgenin alt tarafındaki 26 Kanun-ı Evvel 1290 (8 Şubat 1874) tarihli yazıda ise; “Konsolosa 11 Rebiü’l-Evvel 1291 (9 Mayıs 1873) tarihinde eline verilen ferman suretinin 1 yıllık olması sebebiyle halen daha geçerli olduğu süreyi geçirmemiş olmasından dolayı feshinin mümkün olamayacağı ve eski kanun gereğince işleme tabi tutulması gerekliliğinin27” ortaya çıktığından bahsetmektedir.
Ancak ayni belgenin alt tarafındaki 26 Kanun-ı Evvel 1290 (8 Şubat 1874) tarihli yazıda ise; “Konsolosa 11 Rebiü’l-Evvel 1291 (9 Mayıs 1873) tarihinde eline verilen ferman suretinin 1 yıllık olması sebebiyle halen daha geçerli olduğu süreyi geçirmemiş olmasından dolayı feshinin mümkün olamayacağı ve eski kanun gereğince işleme tabi tutulması gerekliliğinin27” ortaya çıktığından bahsetmektedir.
4. C, D, E, J ve R no’lu belgeler;
Bu belgeler, Tuzla’da bulunan tartışmalı boş arazi hakkındaki bilgileri içeren dökümanlardır. Buna göre;
C no’lu belge;
7 B 1231 (12 Haziran 1813) tarihinde Tuzla Kalesi Mutasarrıfı olan El-Hac Hacı Mehmed Dizdar tarafından İstanbul’a gönderilen bu belgede; “Hacı Hüseyin kendisinin padişah beratı ile 1230 senesinde Tuzla’ya mutasarrıf olduğunu bildirmekte ve Tuzla’nın Avrupalılar mahallesi olarak bilinen yerde bulunan boş arazinin sınırlarını ve dönümü hakkında” bilgiler vermektedir.
Belgenin devamında ise; “Söz konusu boş arazinin önceden Efrenc Karlu’nun tasarrufunda olduğu ve 1.000 kuruş karşılığında İskele Ağası Garinur Hüseyin, Aci Binaci Laci, Dizdar Vekili Kara Mustafa, İmam Hacı Osman Efendi ve Mutasarrıf El-Haç Mehmed Dizdar huzurunda feragat eyleyerek Bakus Bozuviç’e verildiğine28” dair bilgileri içermektedir.
Belgenin devamında ise; “Söz konusu boş arazinin önceden Efrenc Karlu’nun tasarrufunda olduğu ve 1.000 kuruş karşılığında İskele Ağası Garinur Hüseyin, Aci Binaci Laci, Dizdar Vekili Kara Mustafa, İmam Hacı Osman Efendi ve Mutasarrıf El-Haç Mehmed Dizdar huzurunda feragat eyleyerek Bakus Bozuviç’e verildiğine28” dair bilgileri içermektedir.
D no’lu belge;
24 Kanun-ı Evvel 89 (5 Ocak 1874) tarihinde Tuzla Kaymakamı Mehmed Arif tarafından gayet kibar bir dille yazılan ve Tuzla’daki Amerikan Konsoloshanesine gönderilen resmi belgede; “Tuzla’da bulunan Amerikan Konsoloshanesi önündeki tartışmalı boş arazinin halen Avusturya tebaasından olan Mösyö Bakus Bozuviç’e feragat edilmesinden sonra söz konusu arsa üzerinde bulunan maunalar ve kayıkların Sadrazamlık ve Kıbrıs Mutasarrıfı’nın emri gereğince Amerikan konsolosuna bildirilerek bir başka özel yere nakledilmesine29” dair bilgileri içermektedir.
E no’lu belge;
Söz konusu bu belgede; “Tartışmalı olan boş arazinin bağımsız ve temyiz mahkemelerinde yapılan oturumlardan sonra halka ait olduğu, Amerika Konsolosu’nun kendiliğinden söz konusu boş arazi etrafına duvar çekdirmek ve önüne de çeşme yaptırmasının ardından harcamış olduğu 6.000 kuruşluk meblağın
boşa gitmemesinin şeriat kanunları gereğince olduğunun bildirilmesine” dair bilgileri içermektedir.
Belgenin devamında ise; “Amerikan Konsolosu’nun söz konusu boş arazide yaptığı masrafların kendisine geri ödenmesine dair şikayetlerinin geçersiz olduğu, kamu sağlığı açısından boş araziye kayık veya sandal çekilmemesine azami dikkat gösterilmesi ve gerektiğinde boş arazinin söz konusu konsolosa satılabileceğine30” dair bilgileri içermektedir.
boşa gitmemesinin şeriat kanunları gereğince olduğunun bildirilmesine” dair bilgileri içermektedir.
Belgenin devamında ise; “Amerikan Konsolosu’nun söz konusu boş arazide yaptığı masrafların kendisine geri ödenmesine dair şikayetlerinin geçersiz olduğu, kamu sağlığı açısından boş araziye kayık veya sandal çekilmemesine azami dikkat gösterilmesi ve gerektiğinde boş arazinin söz konusu konsolosa satılabileceğine30” dair bilgileri içermektedir.
J no’lu belge;
Bu belgede ise; “18 Mart tarihinde Dışişleri Dairesi’nden Amerikan Sefareti’ne resmi bir yazının gönderildiğini ve söz konusu tartışmalı olan boş arazi için bir çözümün (mahkeme kararlarına göre) verilen karara göre hareket edilmesine” dair bilgiler içermektedir.
Belgenin devamında da; “Söz konusu boş arazi için Kıbrıs Mutasarrıflığı’ndan alınan mektubun Amerikan Konsolosu’na bir kopyasının verilmesini ve kendisinin
yapmış olduğu itirazın kabule değer olmadığının kendisine gelen talimata göre hareket edileceğinin bildirilmesine31” dair bilgileri içermektedir.
Belgenin devamında da; “Söz konusu boş arazi için Kıbrıs Mutasarrıflığı’ndan alınan mektubun Amerikan Konsolosu’na bir kopyasının verilmesini ve kendisinin
yapmış olduğu itirazın kabule değer olmadığının kendisine gelen talimata göre hareket edileceğinin bildirilmesine31” dair bilgileri içermektedir.
R no’lu belge;
1 Rebiü’l-Ahir 1230 (5 Temmuz 1813) tarihinde Tuzla Kaymakamı El-Haç Hüseyin Hasan tarafından İstanbul’a gönderilen satış belgesinde; “İskele Kasabası’nda bulunan Avrupalılar mahallesinde oturan Cani isimli bazerganın sınırları belirtilmiş olan boş arazi için 17.500 kuruşla İskele’de oturan Deprelü tüccarlarından Bozuviç adlı kişiye devredildiğine” dair bilgileri içermektedir.
Ayrıca bu belgede bu devir işleminin “Ali Hoca İskele, Bodamida Ahmed İskele Emir Ali Tuzla, Subaşı Ahmed Tuzla, Hoca Diyaye İskele, Ovancini Bezargan Tuzla, Lici Eci Benayi, Hacı Ömer Mehmed Ağa, El-Hac Osman Efendi ve diğerleri32” huzurunda yapıldığını da açıklamaktadır.
Ayrıca bu belgede bu devir işleminin “Ali Hoca İskele, Bodamida Ahmed İskele Emir Ali Tuzla, Subaşı Ahmed Tuzla, Hoca Diyaye İskele, Ovancini Bezargan Tuzla, Lici Eci Benayi, Hacı Ömer Mehmed Ağa, El-Hac Osman Efendi ve diğerleri32” huzurunda yapıldığını da açıklamaktadır.
5. K no’lu belge;
Bu belge, 9 Şaban 1291 (11 Eylül 1874) tarihinde ve 56 no’lu sayıyla Kıbrıs Mutasarrıfı Es-Seyyit Mehmed Nazif tarafından Osmanlı Hükümeti Sadrazamlık makamına gönderilen resmi bir belgedir.
Buna göre; “Sadrazamlık makamı kararıyla 27 Receb 91 (9 Eylül 1874) ve 27 Ağustos 90 (8 Eylül 1874) ve 86 no’lu sayıyla Sadrazamlık makamından gelen resmi yazıda Tuzla İskelesi’nde ikamet eden Amerikan Konsolosu Mösyö Cesnola’nın dışarıya nakletmek istediği eski eserlerin önceden muayenesiz olarak naklettiği ve sayısını çoğalttığı görülmektedir. Sonradan çıkan yeni Eski Eserler Kanunu’na göre söz konusu konsolosun elinde bulunan eserlerin 62 sandık, 48 sepet ve 34 adet açık taştan ibaret olduğu ve yarısının alınması sırasında değersizlerin alınmaması için Mösyö Dite tarafından muayene ettirilmesi, kalanların detaylı işlenmesi için defter tutulmasına”dair bilgileri içermektedir. Resmi belgenin devamında ise; “Tutulan defterin söz konusu konsolos tarafından da imzalanarak Eğitim Dairesine gönderilmesini, bundan sonra açık veya gizli
olarak araştırma ile kazı yaptırılmamasına azami dikkat gösterilmesini ve kendisine bildirilmesini, söz konusu konsolosun elinde kalan 34 adet sandık, 43 adet küfe ve 15 adet taştan oluşan toplam 88 parçalık eski eserin Kıbrıs tercümanı Hana Efendi vasıtasıyla kendisine bildirilerek nakledebileceği ve geriye kalan eserlerin Aziziye vapuru ile İstanbul’a nakledilmesine” dair bilgileri içermektedir.
Ayrıca söz konusu resmi belgenin sonunda Cesnola’nın elinde bulunan 1 yıl süreyle araştırmasına ve kazı yapmasına imkan veren ferman suretinin de Kıbrıs Mutasarrıfı Es-Seyyid Mehmed Nazif tarafından gönderilmiş olan 14 Eylül 90 (26 Eylül 1874) tarihli telgrafta sorulan bu durum hakkındaki İstanbul’un görüşlerinin beklendiğini de görmekteyiz33.
Buna göre; “Sadrazamlık makamı kararıyla 27 Receb 91 (9 Eylül 1874) ve 27 Ağustos 90 (8 Eylül 1874) ve 86 no’lu sayıyla Sadrazamlık makamından gelen resmi yazıda Tuzla İskelesi’nde ikamet eden Amerikan Konsolosu Mösyö Cesnola’nın dışarıya nakletmek istediği eski eserlerin önceden muayenesiz olarak naklettiği ve sayısını çoğalttığı görülmektedir. Sonradan çıkan yeni Eski Eserler Kanunu’na göre söz konusu konsolosun elinde bulunan eserlerin 62 sandık, 48 sepet ve 34 adet açık taştan ibaret olduğu ve yarısının alınması sırasında değersizlerin alınmaması için Mösyö Dite tarafından muayene ettirilmesi, kalanların detaylı işlenmesi için defter tutulmasına”dair bilgileri içermektedir. Resmi belgenin devamında ise; “Tutulan defterin söz konusu konsolos tarafından da imzalanarak Eğitim Dairesine gönderilmesini, bundan sonra açık veya gizli
olarak araştırma ile kazı yaptırılmamasına azami dikkat gösterilmesini ve kendisine bildirilmesini, söz konusu konsolosun elinde kalan 34 adet sandık, 43 adet küfe ve 15 adet taştan oluşan toplam 88 parçalık eski eserin Kıbrıs tercümanı Hana Efendi vasıtasıyla kendisine bildirilerek nakledebileceği ve geriye kalan eserlerin Aziziye vapuru ile İstanbul’a nakledilmesine” dair bilgileri içermektedir.
Ayrıca söz konusu resmi belgenin sonunda Cesnola’nın elinde bulunan 1 yıl süreyle araştırmasına ve kazı yapmasına imkan veren ferman suretinin de Kıbrıs Mutasarrıfı Es-Seyyid Mehmed Nazif tarafından gönderilmiş olan 14 Eylül 90 (26 Eylül 1874) tarihli telgrafta sorulan bu durum hakkındaki İstanbul’un görüşlerinin beklendiğini de görmekteyiz33.
6. B, F ve İ No’lu belgeler;
Bu belgeler, Osmanlı Hükümeti Sadrazamlık makamından Kıbrıs Mutasarrıflığı’na gönderilen resmi belgelerin özetlerini içeren dökümanlardır. Buna göre;
B no’lu belge;
7 Cemaziye’l-Evvel 291 (22 Temmuz 1874) Sadrazamlık makamı tarafından Kıbrıs Mutasarrıflığı’na gönderilen resmi belgede; “Kıbrıs’ta Tuzla Kasabası’nda ikamet eden Amerikan Konsoloshanesi önünde bulunan boş arazi üzerine duvar yapılmasına başlanmış olmasından dolayı Avusturya Konsolosu’nun duyduğu rahatsızlık ve akabinde de şikayetinin gerek duvarın çekilmemesi ve gerekse de alınan karar gereğince eskiden olduğu gibi yine halka terk edilmesinin her iki tarafa da Dışişleri Dairesi’nden bildirilmesine” dair bilgileri içermektedir.
Belgenin devamında ise; “Söz konusu tartışmalı boş arazi için tartışmanın bitirilmesi ve Amerikan konsoloshanesinin yapmış olduğu duvarın kamu menfaatleri göz önüne alındığında, kalmasında yararı olacağı veya olmayacağı düşüncesinin yerel yetkililerin uhdesinde olduğu ve gereğinin yapılarak bildirilmesine34” dair bilgileri içermektedir.
Belgenin devamında ise; “Söz konusu tartışmalı boş arazi için tartışmanın bitirilmesi ve Amerikan konsoloshanesinin yapmış olduğu duvarın kamu menfaatleri göz önüne alındığında, kalmasında yararı olacağı veya olmayacağı düşüncesinin yerel yetkililerin uhdesinde olduğu ve gereğinin yapılarak bildirilmesine34” dair bilgileri içermektedir.
F no’lu belge;
Bu belge Padişah tarafından Kıbrıs Mutasarrıf’ı Mehmed Nazif Paşa’ya gönderilen bir emir surettir. Buna göre belgede; “New York müzehanesi namına Kıbrıs’ta eski eser araştırmak üzere söz konusu adada bulunan Amerikan Konsolosu’na izin verilmesi konusunda padişahın yüksek izninin uygun bulunduğuna” dair bilgileri içermektedir.
Söz konusu emir suretinin devamında; “Daha önce verilmiş olan iznin yenilenmesinin ve tekrarlanmasının hukuken geçerli olmadığının, kazı yapılacak olan yerlerde ortaya çıkacak olan eski eserlerin yarısının Osmanlı Devletine bırakılmasını, yapılan kazılardan çıkan eserlerin en geç 3 gün zarfında yerel yetkililere bildirilmesi, kayıt tutulması ve kazılarda ortaya çıkarılan eserlerin yerel hükümetin nezaretinde yapılması, konsolosun bu kazılarda yapmış olduğu masraflarının kendisi adına ödenmek suretiyle eserlerin alınarak gönderilmesi ve eskiden olduğu gibi söz konusu konsolosun elinde bulunan iznin son bulmasının
ardından da padişahın işaret buyurduğu emirlere gerekli dikkat ve hassasiyyetin gösterilmesine35” dair bilgileri içermektedir.
ardından da padişahın işaret buyurduğu emirlere gerekli dikkat ve hassasiyyetin gösterilmesine35” dair bilgileri içermektedir.
İ no’lu belge;
24 Receb 1291 (6 Eylül 1874) tarihinde Bab-ı Ali Nezaret-i Celile-i Hariciye Mektubi Hariciye Odası’nın Sadrazam’a ait olan emir suretinin Kıbrıs Mutasarrıflığı’na gönderdiği bir belgedir.
Buna göre; “Tuzla’da bulunan Amerikan Konsoloshanesi önündeki boş arazide inşa olunan duvar, çeşme ve arazi üzerindeki kayık ve maunaların çekilmesi hakkında Amerika ve Avusturya Konsoloshaneleri arasında ortaya çıkan tartışmanın Avusturya Sefareti’nden 7 Cemaziye’l-Evvel 91 (22 Temmuz 1874) tarihinde gelen cevabının Amerikan Konsoloshanesine bildirilmesinin ardından, söz konusu tartışmanın bir neticeye bağlanması için Osmanlı mahkemelerine bırakılmasının taraflara bildirilmesine36” dair bilgileri içermektedir.
İkinci grup belgelerde bulunan bilgiler ilk gruptaki belgelerle benzerlik gösterse dahi İstanbul’daki ve Kıbrıs’taki yerel yetkililerin konuya karşı hassasiyetlerinin en düzeyde olduğunu ve sanıldığı gibi ilgisiz olmadıklarını göstermesi bakımından günümüz Türkçe harfleriyle aktarmayı uygun buldum. Buna göre;
Buna göre; “Tuzla’da bulunan Amerikan Konsoloshanesi önündeki boş arazide inşa olunan duvar, çeşme ve arazi üzerindeki kayık ve maunaların çekilmesi hakkında Amerika ve Avusturya Konsoloshaneleri arasında ortaya çıkan tartışmanın Avusturya Sefareti’nden 7 Cemaziye’l-Evvel 91 (22 Temmuz 1874) tarihinde gelen cevabının Amerikan Konsoloshanesine bildirilmesinin ardından, söz konusu tartışmanın bir neticeye bağlanması için Osmanlı mahkemelerine bırakılmasının taraflara bildirilmesine36” dair bilgileri içermektedir.
İkinci grup belgelerde bulunan bilgiler ilk gruptaki belgelerle benzerlik gösterse dahi İstanbul’daki ve Kıbrıs’taki yerel yetkililerin konuya karşı hassasiyetlerinin en düzeyde olduğunu ve sanıldığı gibi ilgisiz olmadıklarını göstermesi bakımından günümüz Türkçe harfleriyle aktarmayı uygun buldum. Buna göre;
1 no’lu belge;
Bu belge 6 Receb 91 (19 Ağustos 1874) tarihinde Şura-yı Devlet’e gönderilen bir ek belgenin özetini içermektedir. Belgede; “Amerikan Konsolosu’nun adadan yurt dışına eski eser göndermek için istediği izin için nasıl bir muamele yapılmasının sorulmasına37” dair bilgiyi açıklamaktadır.
2 no’lu belge;
2 no’lu belge;
Yine özet bilgiyi içeren bu belgede; “Söz konusu konsolosun adada eski eser araştırma ve kazı yapması ile ilgili38” bazı bilgilerin verildiğini görmekteyiz.
3 no’lu belge;
2 Ağustos 90 (14 Ağustos 1874) tarihinde Kıbrıs Mutasarrıfı Nazif Paşa tarafından Sadrazamlık makamına gönderilen bir telgraftır. Buna göre; “Kıbrıs’ta ikamet eden Amerikan Konsolosu’nun adada yaptığı araştırma ve kazılar neticesinde elde ettiği eski eserleri yurt dışına çıkarmak için izin istediği, bu amaçla özel bir geminin geleceği ile ilgili bir yazı (şukka) aldıklarına” dair bilgileri içermektedir.
Belgenin devamında ise; “Yerel yetkililerin bu durum karşısında nasıl bir işlem yapacaklarının İstanbul’dan sorulmasına ve gelecek fermana göre hareket edeceklerine39” dair bigliler vermektedir.
Belgenin devamında ise; “Yerel yetkililerin bu durum karşısında nasıl bir işlem yapacaklarının İstanbul’dan sorulmasına ve gelecek fermana göre hareket edeceklerine39” dair bigliler vermektedir.
4 no’lu belge;
Bu belge bir maztabadır. 3 no’lu belgede bahsedilen konulara açıklık getirilmesi için Osmanlı makamları tarafından çıkartılan bu kararnamede; “Tuzla İskelesi’nde ikamet eden Amerikan Konsolosu Mösyö Cesnola’nın yurt dışına kaçırmak istediği eski eserler hakkında Kıbrıs Mutasarrıflığı’nın değişik tarihlerde Şura-yı Devlete başvurarak Dahiliye Dairesi’nde okunan iki resmi yazısı ile bir telgrafının içeriği, konsolosa ait eski eserlerin yurt dışına çıkarılması ile ilgili yazısı ve elinde eski eserlerin muayenesiz olarak geçirilmesi amacıyla 24 Cemaziye’l-Evvel 90 (20 Temmuz 1873) tarihinde Sadrazamlık tarafından verilen iznin ve belgenin olduğunu” bildirmektedir.
Belgenin devamında ise; “Hükümet tarafından kendisinin elinde bulunan toplam 62 sandık, 48 sepet ve 34 adet açık taş olan eski eserlerin yeni çıkan Eski Eserler Nizamnamesi’ne göre yarısının devlete ve diğer yarısının da kendisinde kalacağının bildirilmesi ve devlette kalacak olanların değersiz olmaması için memur gönderilerek gerekli itina ve dikkatin gösterilmesine ve bundan sonra söz konusu konsolosun gizli ya da açık olarak araştırma ve kazı yaptırılmaması hususunda gerekli titizliğin gösterilmesi ve elinde eskiden kalma eser olsa dahi eski izin ile yurt dışına çıkarılmasının mümkün olamayacağının ve bundan sonra yeni yasaya göre işleme tabi tutulacağının elçilik tarafına bildirilmesine40” dair bilgileri içermektedir.
5 no’lu belge;
Bu iki adet belge, Amerikan Konsolosu Mösyö Cesnola tarafından Kıbrıs Mutasarrıflığı’na yazılan belgelerdir. Buna göre;
5.1. no’lu Fransızca belgede;
Bizzat konsolos tarafından 48 no’lu ve 3 Ağustos 1874 tarihinde Dışişleri Dairesine yazdığı belgede; “Yapmış olduğu kaçak kazılar ve araştırmalar neticesinde elde ettiği eski eserlerin dışarıya nakledebilmek için yetkililerden mevcut yasaların değiştirilmesini istediğine” dair bilgileri içermektedir. Ayrıca ayni belgede topladığı antikaları yüklemek için bir geminin geleceğinden de bahsetmektedir41.
5.2. no’lu Fransızca belgede ise;
Yine kendisi tarafından 22 Haziran 1872 tarihinde yazılan belge diğerine göre daha uzun ve detaylı yazılmıştır. Buna göre; “Larnaka’da yapılan duvar ve çeşmenin yapımı için görüşmelerin yapılmasını, liman için bir dalgakıranın inşa edilmesini ve bunların yapılırken halk sağlığını tehlikeye atabilecek her türlü önlemin ve tedbirin alınması gerektiğini” ifade etmektedir.
Ayrıca belgenin devamında “Avurturya vatandaşı olan Yacomi Bozuviç’in sahibi olduğu tartışmalı arsa üzerine yapılacak olanlar (çeşme, duvar ve parmaklık) hakkında da bilgiler42” vermektedir.
Kısaca olarak diyebiliriz ki Avrupalıların özellikle XVII. yy sonlarından itibaren Kıbrıs adası olan ilgilerini artırmışlardır. Görülmektedir ki Akdenizi’in merkezi bir konumunda bulunan adanın, gerek öncesinde gelişen coğrafi keşiflerin getirdiği siyasi ve ekonomik ilişkiler gerekse de sonrasında ortaya çıkan yeni sistemler dolayısıyla önemini her geçen gün daha da artırmıştır. Günümüzde de bu ilgileri farklı kulvarlarda da olsa artarak devam etmektedir. Birçok Avrupalı Osmanlıların adayı fethetmesinden günümüze dek adayı ziyaret etmişler ve adanın sosyo-kültürel ve sosyo-ekonomik yapısı ile ilgili bilgilerini ya da gözlemlerini yazdıkları kitaplarla aktarma yoluna gitmişlerdir. Dolayısıyla Kıbrıs’ta yaşanan bu süreç içerisinde bazı şehirler ön plana çıkmaya başladı. Bunlardan Mağusa adanın ithalat ve ihraçat merkezi olarak gelişmeye ve büyümeye başlarken, Larnaka ise yabancıların toplanma, buluşma ve ticari merkezleri haline geldi. Örneğin 1776 - 1792 yılları arasında Kıbrıs’ta Halep ve Kıbrıs Konsolosu olarak görev yapan Fransız asıllı İngiliz Konsolosu Michael de Vezin 1792 tarihinde öldüğünde Larnaka Ay Lazaros Kilisesi’nde gömülmüştür43.
Ayrıca belgenin devamında “Avurturya vatandaşı olan Yacomi Bozuviç’in sahibi olduğu tartışmalı arsa üzerine yapılacak olanlar (çeşme, duvar ve parmaklık) hakkında da bilgiler42” vermektedir.
Kısaca olarak diyebiliriz ki Avrupalıların özellikle XVII. yy sonlarından itibaren Kıbrıs adası olan ilgilerini artırmışlardır. Görülmektedir ki Akdenizi’in merkezi bir konumunda bulunan adanın, gerek öncesinde gelişen coğrafi keşiflerin getirdiği siyasi ve ekonomik ilişkiler gerekse de sonrasında ortaya çıkan yeni sistemler dolayısıyla önemini her geçen gün daha da artırmıştır. Günümüzde de bu ilgileri farklı kulvarlarda da olsa artarak devam etmektedir. Birçok Avrupalı Osmanlıların adayı fethetmesinden günümüze dek adayı ziyaret etmişler ve adanın sosyo-kültürel ve sosyo-ekonomik yapısı ile ilgili bilgilerini ya da gözlemlerini yazdıkları kitaplarla aktarma yoluna gitmişlerdir. Dolayısıyla Kıbrıs’ta yaşanan bu süreç içerisinde bazı şehirler ön plana çıkmaya başladı. Bunlardan Mağusa adanın ithalat ve ihraçat merkezi olarak gelişmeye ve büyümeye başlarken, Larnaka ise yabancıların toplanma, buluşma ve ticari merkezleri haline geldi. Örneğin 1776 - 1792 yılları arasında Kıbrıs’ta Halep ve Kıbrıs Konsolosu olarak görev yapan Fransız asıllı İngiliz Konsolosu Michael de Vezin 1792 tarihinde öldüğünde Larnaka Ay Lazaros Kilisesi’nde gömülmüştür43.
Bir diğer Avrupalı ise Larnaka’da yaşayan zengin toprak sahibi ve işadamı Richard Mattie’dir. 1868 yılında Kıbrıs’a yeni atanan Mutasarrfı Mehmet Sait Paşa’ya çekirge mücadelesinde yardım etmiş birisi idi44.
Bunun gibi değişik tarihlerde ve amaçlarda ziyaret edenler arasında tarihçi Kiprianos, minoloji Profesörü Edward Daniel Clarke (Haziran 1801, 15 gün süreyle), adada uzun yıllar yaşamış olan R. Hamilton Lang, 1844’de Kıbrıs ile ilgili önemli bir rapor hazırlayan Fransız Konsolos M. Fourcade, Antakya Patriği Makarios, Alexander Drummond, adada 1760-1767 yıllarında bulunan ve bir ara Toskana Konsolosluğu’nda çalışmış olan Abbe Giovanni Mariti, Sir Samuel Baker ve diğerlerini saymak mümkündür. Görülmektedir ki Larnaka Kıbrıs’ta yabancılar merkezi bir konuma tarihi süreç içerisinde gelmiştir.
Bunun gibi değişik tarihlerde ve amaçlarda ziyaret edenler arasında tarihçi Kiprianos, minoloji Profesörü Edward Daniel Clarke (Haziran 1801, 15 gün süreyle), adada uzun yıllar yaşamış olan R. Hamilton Lang, 1844’de Kıbrıs ile ilgili önemli bir rapor hazırlayan Fransız Konsolos M. Fourcade, Antakya Patriği Makarios, Alexander Drummond, adada 1760-1767 yıllarında bulunan ve bir ara Toskana Konsolosluğu’nda çalışmış olan Abbe Giovanni Mariti, Sir Samuel Baker ve diğerlerini saymak mümkündür. Görülmektedir ki Larnaka Kıbrıs’ta yabancılar merkezi bir konuma tarihi süreç içerisinde gelmiştir.
Osmanlıların Akdeniz’i bir iç gölü haline getirdikleri tarihlerden bu yana kendini her alanda yenilemiş olan batı, özellikle reform ve özellikle sanayi devriminin ardından kendi çıkarları doğrultusunda yeni kaynak arayışlarına girmiş ve bu amaçla da gerekeni yapmaktan çekinmemiştir. İşte bu noktadan hareketle yukarıda kısaca izah edilmeye çalışılan çerçevede batı, sadece ekonomik ve siyasi anlamda olmayan sömüsürüne kültür boyutunu da eklemiştir. Elbette ki buradaki sömürü buyutunun artmasında konsoloslara tanınan ayrıcalıkların olduğu konusunda tarihçiler hemfikirdir. Genel olarak tarihçiler Kıbrıs’ta yabancı konsolosların XVIII. yy’ın başlarında yoğun olarak görev yaptıkları ifade etmektedirler. Bizler bu konuda en detaylı bilgiyi Kıbrıs’ta Sömürge yönetiminde görevli olarak bulunduğu yıllarda tesadüfen ele geçirdiği binlerce belgeleri yayınlayan Sir Harry Luke’n kitabından öğrenmekteyiz45. Kıbrıslı Türk araştırmacı ve yazar Ahmet C. Gazioğlu’nun “Kıbrıs’ta Türkler (1571-1878) 308 Yıllık Türk Dönemine Yeni Bir Bakış” adlı kitabının XVII. bölümünde de konu hakkında geniş bilgi bulunmaktadır.
Gazioğlu kitabında konsoloslara ilişkin verdiği bilgilerde; “Konsolosların adayı yöneten Beylerbeyi rütbesine denk bir rütbede olduklarnı ve protokol sırasında Kadı ve Dizdeban’dan (Kaymakam) önce Mutasarrıflıktan (Vali) sonra geldiğini, konsolosların sadece kendi vatandaşlarını değil emirlerinde çalışan kişilerin
haklarını da koruduklarını, ellerinde bulunan binalara ilişkin dokunulmazlıklarının bulunduğunu, Yeniçeri Ağalarıyla anlaşma yapmak suretiyle konsoloshanelerinde çalışacak iki yeniçeriyi de kendilerinin seçtiğini, kapılarında nöbet tutan iki yeniçerinin olduğunu ve evlenme sertifikası gibi bazı yetkilerinin” olduğunu ifade etmektedir. Gazioğlu ayrıca kitabında konsoloslara Osmanlıların verdiği imtiyazlar yani; kapitülasyonlar çerçevesinde elde ettikleri ayrıcalıkların detaylarını içeren 3 adet fermandan bahsetmektedir. Bu fermanlar içerisinden dikkate değer olanı 1738 tarihli olup,Geroge Bartonadlı İngiliz Konsolosu’nun Larnaka’ya atandığını teyid eden bir fermandır. Fermanda; “Kendisinden hiçbir vergi alınmayacağı gibi suç işlemesi halinde de ancak padişah tarafından yargılanabilir” gibi ayrıntılar göze çarpmaktadır. Osmanlı’nın gerileme dönemine giriş tarihi olarak bütün tarihçilerin ortak bir görüşü olarak kabul gören Küçük Kaynarca Antlaşmasının ardından sürekli toprak kaybetmesi ve güçlü idari devlet yapısının bozulmasına müteakiben Kıbrıs’ta da bu süreç kaçınılmaz bir şekilde yaşanmış ve konsoloslar elde ettikleri ayrıcalıklarını kötüye kullanmışlardır.
haklarını da koruduklarını, ellerinde bulunan binalara ilişkin dokunulmazlıklarının bulunduğunu, Yeniçeri Ağalarıyla anlaşma yapmak suretiyle konsoloshanelerinde çalışacak iki yeniçeriyi de kendilerinin seçtiğini, kapılarında nöbet tutan iki yeniçerinin olduğunu ve evlenme sertifikası gibi bazı yetkilerinin” olduğunu ifade etmektedir. Gazioğlu ayrıca kitabında konsoloslara Osmanlıların verdiği imtiyazlar yani; kapitülasyonlar çerçevesinde elde ettikleri ayrıcalıkların detaylarını içeren 3 adet fermandan bahsetmektedir. Bu fermanlar içerisinden dikkate değer olanı 1738 tarihli olup,Geroge Bartonadlı İngiliz Konsolosu’nun Larnaka’ya atandığını teyid eden bir fermandır. Fermanda; “Kendisinden hiçbir vergi alınmayacağı gibi suç işlemesi halinde de ancak padişah tarafından yargılanabilir” gibi ayrıntılar göze çarpmaktadır. Osmanlı’nın gerileme dönemine giriş tarihi olarak bütün tarihçilerin ortak bir görüşü olarak kabul gören Küçük Kaynarca Antlaşmasının ardından sürekli toprak kaybetmesi ve güçlü idari devlet yapısının bozulmasına müteakiben Kıbrıs’ta da bu süreç kaçınılmaz bir şekilde yaşanmış ve konsoloslar elde ettikleri ayrıcalıklarını kötüye kullanmışlardır.
Bu konuda yine Gazioğlu’nun 296. sayfasında “Ayrıcalıkların Kötüye Kullanılışı” adlı başlık altında özetle şu bilgiler verilmektedir; “1821 Yunan ihtilali esnasında Fransız Konsolosu M. Mechain ve diğer bazı Avrupalı konsoloslar, adada isyan ve ayaklanma girişimlerine öncülük edenleri tutuklamak istediğinde, söz konusu konsolos ve diğer konsoloslar onları kendi dokunulmazlıkları altına aldıklarından dolayı Laranaka’ya gelen yabancı vapurlar vasıtasıyla adadan kaçırtmakta idiler.”
İlerleyen zaman zarfında güçlerini iyice artıran konsolosların adanın yönetimine ilişkin konularda gerginlikler çıkarttıklarını görmekteyiz. Özellikle Fransız Konsolos Mechain’in tutum ve tavırları buna örnek gösterilebilir.
İlerleyen zaman zarfında güçlerini iyice artıran konsolosların adanın yönetimine ilişkin konularda gerginlikler çıkarttıklarını görmekteyiz. Özellikle Fransız Konsolos Mechain’in tutum ve tavırları buna örnek gösterilebilir.
Sonuç olarak görmekteyiz ki Kıbrıs’ın bağlı olduğu merkezi otoritenin zayıflaması, yeni ticaret yollarının keşfi vb. gibi sebeplerden dolayı Larnaka kasabasını Kıbrıs’ın ikinci kasabası ve ticaretin merkezi haline gelmesine sebep olmuştur46. Avrupalıların XVII. yy’da Larnaka’ya yerleşmeleri ile birlikte mal ve mülk edinmeye başladıklarını görmekteyiz.
Bu konu ile ilgili Avusturya ile Amerikan konsolosları arasında tartışmaya sebep olan boş araziye ilişkin belgeler (4. C, D, E, J ve R no’lu belge) Amerikan Konsolosu’nun yapmış olduğu eski eser kaçakçılığının gerek İstanbul’daki gerekse de yerel yetkililer tarafından tesbit edilmesi ve gerekli önlemlerin alınmasının ardından bir kaçış yeri olarak kullanılmak istenmiş olabileceğinin ipuçlarını vermektedir. Zira söz konusu arazi üzerine izinsiz olarak yapılan duvar ve parmaklıklar, sefaretinin yanında olması dışında ve arazinin denize sıfır olması sebebiyle işlerini gizli olarak yapma düşüncesini ortaya koymaktadır. Arazi içerisine yapılan çeşme ise tamamen ilginin dağıtılması amacıyla yapıldığı izlenimini vermektedir.
Görülmektedir ki izinsiz olarak yaptığı kazılarda elde ettiği eserlerin sayısını istemeden de olsa vermek durumunda kalan Cesnola elinde bulundurduğu eski eserlerin sayısını az bildirmek (5. K no’lu belge) suretiyle geçiştirmek istemiş ve bunda da başarılı olduğu gözükmektedir.
Cesnola’nın yapmış olduğu eski eser kaçakcılığın bütün boyutlarıyla ortaya çıkmasının ardından hepsinin nasıl ve ne şekilde yurt dışına kaçıracağının hesapları yapılırken en üst seviyedn en alt seviyeye kadar adanın idareci ve yetkililerine gerekli emirlerin ulaşmasının ardından, Cesnola elindeki değerlerin bir kısmını vermek suretiyle baskıyı azaltmayı hedeflemiş ve rüşvet vb gibi entrikalarla bir çoğunu kaçırmayı bilmiştir. Bu konudaki bulmuş olduğu yöntem çok dikkat çekicidir. İsterseniz bunu kendi kitabından okuyalım. “Yine de herşeyi paketleyerek, gerekirse bunları zorla gemiye yüklemeye karar verdim. Çünkü bu konuda bana karşı olan duygularını bildiğim halde adaletin tecellisi için, Ali Paşa’ya başvurmanın yararı olmayacağını biliyordum. Kendi Donanma Bakanımıza başvurarak kolleksiyonumun Amerika’ya götürülmesi için askeri personel göndermesini istedim. Bu isteğimi olumlu karşılayan Bakan Akdeniz’deki Amerikan Filosouan gerekli direktifi verdi. Kıbrıs’ta gemi kiralamak çok ender ratslanan bir olay olmakla birlikte tam o sırada böyle bir fırsatı kaçırmak istemedim. Derhal Mutasarrıf’a (Valiye) yazarak, kolleksiyonumun gemiye yükletilmesini ve adadan çıkarılmasını önlemek için zor kullanıp kullanmayacağını öğrenmek arzusunda olduğumu bildirdim.
Yanıt olarak Mutasarrıf bana Başvezirin birkaç önce kendisine gönderdiği ve Ayios Fotios kazılarında çıkardığım antikayla ilgili olarak alması gereken önlemleri öğrenmek istediğini bildiren yasının bir suretini yolladı. Bu yazıda çıkardığım ve ele geçiriği antika eşyanın, adadan ihraç edilmesinin Mutasarrıf (Vali) tarafından önlenmesi emrediliyordu. Mutasarrıf yanıtında, kendisini böyle bir kabul edilmez duruma sokmayacağımı ummuduğunu da ekliyordu. Bu esnada emin olduk ki, Mutasarrıf
(Vali) böyle bir girişim karşısında sadace yazılı bir protestoda bulunmakla yetinecekti. Varsın istediği kadar protestoda bulunsun şeklinde düşündüm.47”
(Vali) böyle bir girişim karşısında sadace yazılı bir protestoda bulunmakla yetinecekti. Varsın istediği kadar protestoda bulunsun şeklinde düşündüm.47”
Cesnola’nın bahsetmiş olduğu telgraflar ile ne gibi işlemin sorulmasına dair belge muhtemelen sizlere burada sunduğum (2. G, H, I ve P no’lu belgeler) belgelerden birisidir. Mutasarrıf Ali Paşa’nın gösterdiği belge ise de kendisinden önceki mutasarrıfın gönderdiği belge (5. K no’lu belge) olması muhtemeldir. Durumun ciddiyetine varan Cesnola’nın ise bulduğu çözüm gerçekten hayranlık uyandıracak düzeydedir. Konuyla ilgili olarak kitabında şöyle bahsetmektedir; “Hazırladığım 360 kasa, gemiye yüklenmek için hazırdı ve limanda bu yükü almak için bekleyen bir gemi vardı. Öte yanda, yüklemeyi yasaklayan iki telgraf bulunuyordu. Üstelik biraz ötede sakin, sessiz duran, fakat yüklemeyi zorlarsam ne yağacağı belli olmayan bir Türk savaş gemisi vardı.
Türk kaptanının elindeki emirlerin ne olduğunu kimbilir ki ? Ayrıca Mutasarrıfın (Valinin) yapacağı protesto vardı ama, bu beni en rahatsız edecek olandı. Bir karar vermek için üzgün ve dalgın düşünürken, hayatımda gördüğüm en çirkin, fakat en sadık, insan olan Beşbeş, büyük mavi gözlüklerinin ardından duygusuz ve uysal bir tavır içinde etrafında kırmızı halkalımsı izler bulunan gözleriyle beni seyretmekteydi. Bir ara bana şöyle dedi: ‘Bu antika eşya bugün limandaki gemiye yüklenecek.’ Aniden Beşbeş’in gözlerinde parıltılı bir tireşim gördüm. Bana; ‘Efendi o telgraflar Amerikan Konsolosunun dışarıya antika eşya göndermesini yasaklamaktadır.’ Derken dudaklarından tuhaf bir ifadenin blirtisi vardı. Ben biraz da kızgın bir tavırla; ‘Bildiğim birşeyi bana tekrarlamaktan zevk aldığın anlaşılıyor. Zannerdersem bu söylediğinin artık bilincindeyim’ diyerek onu yanıtladım. Beşbeş sükunetinden zerre kadar kaybeymeyerek uysal bir eda ile; ‘Bu emirler içinde Rus konsolosuyla ilgili hiçbir hüküm yoktur’ dedi. Ne demek istediğini o zaman anladım. Batı uygarlığı, güçlükle bu tür bir oryantal çözüm asla bulamaz. ‘Tamam’ diye haykırdım, ‘Derhal gümrüğe git ve müdüre o iki telgrafı görmek istediğimi söyle.’ Kısa bir süre sonra gümrük sorumlusu geldi ve Beşbeş’ten telgrafları okuyup bana tercüme etmesini kibarca rica etti. Bitirdikleri zaman; ‘Antik eşyaları Rus konsolosunun ihraç etmesini yasaklayan herhangi bir emir var mı ?’ diye sordum. Bir an için düşündü, telgrafları tekrar okudu ve yasağın sadece Amerikan Konsolosu için olduğunu bildirdi. Rus Konsolosu adına izin istediğim takdirde bunu veremezlik edemeyeceğini de kabul etti. 15 dakika sonra izin belgesi elimdeydi ve Larnaka’nın bütün faccini’leri süratle sandıkları taşımaya başlamışlardır. 5 saat sonra ise sandıkların hepsi de vapura yüklenmişti ve yük kapasitesinin azamisini almış olarak vapur İskenderiye’ye doğru yola çıktı. Bu yük oradan Londra’ya gidecek bir gemiye aktarılacaktı.”
Sonuç olarak görülmektedir ki 21. yy’a dek Batılı devletlerin kendi tarihlerine ait izlerini oluşturuken48, şimdi vatan belledikleri topraklardaki kültür izlerini acımasızca katletmiş ve sömürmüşlerdir. Değişen dünya kültür seviyesinin bir sonucu olarak Birleşmiş Milletlerde son dönemde tek olumlu karar olarak geçen eskiye ait kültür değerlerin kendi yerlerinde segilenmesi kararıdır. Burada tıpkı Türkiye Cumhuriyeti Kültür Bakanlığı’nın “Elmalı Hazinesi” projesindeki gibi ısrarlı olmak, bilinçli hareket etmek ve kültürel mirasımıza sahip çıkmayı hem bu nesle ve hem de gelecek nesile öğretmeyi ön plana çıkarak eğitim programlarına ağırlık vermeliyiz49.
Sonuç olarak görülmektedir ki 21. yy’a dek Batılı devletlerin kendi tarihlerine ait izlerini oluşturuken48, şimdi vatan belledikleri topraklardaki kültür izlerini acımasızca katletmiş ve sömürmüşlerdir. Değişen dünya kültür seviyesinin bir sonucu olarak Birleşmiş Milletlerde son dönemde tek olumlu karar olarak geçen eskiye ait kültür değerlerin kendi yerlerinde segilenmesi kararıdır. Burada tıpkı Türkiye Cumhuriyeti Kültür Bakanlığı’nın “Elmalı Hazinesi” projesindeki gibi ısrarlı olmak, bilinçli hareket etmek ve kültürel mirasımıza sahip çıkmayı hem bu nesle ve hem de gelecek nesile öğretmeyi ön plana çıkarak eğitim programlarına ağırlık vermeliyiz49.
* Doğu Akdeniz Üniversitesi Tarih Bölümü Öğretim Görevlisi
49. Bu bildiri DAÜ Kıbrıs Araştırmaları Merkezi’nin düzenlemiş olduğu IV. Uluslararası Kıbrıs Araştırmaları Kongresi’nde bildiri olarak sunulmuştur.
:: Joyoge Sosyoaktif Medya http://www.joyoge.com/ Kıbrıs hakkında özel arşiv araştırmasıdır. İzinsiz kısmen veya tamamen, açık ve aktif kaynak belirtmeden yayınlanamaz.