1 Mart 1958’de İzmit – Gölcük arasında sefer yapan Üsküdar isimli vapurun, İzmit iskelesinden hareket ettikten sonra Derince yakınlarında şiddetli rüzgâr sebebiyle batması, Japonya sahillerinde batan Ertuğrul Gemisi’nden sonra Türkiye denizcilik tarihinin bilançosu en ağır deniz kazasıdır
Daha yolun başlangıcında dümen dolabının kilitlenmesi sonucu hiçbir manevra kabul etmeyen vapur, Soğucak mevkiinde birden şiddetlenen lodos’a karşı koymaya çalışır. Hava aniden gece gibi simsiyah kesilmiş; lodos fırtınası giderek hızını artırmıştr. Mehmet Kaptan vapurun burnunu bin bir güçlükle dalgalara doğru çevirmiş, vapuru aynı yönde tutabilmek için dalgalarla savaşmaktadır. Bunca yıl Körfez’de yolcu taşıyan tecrübeli kaptan bile rüzgârın şiddetinin daha da artmasının telaşa kapılmaktan kendisini alamamıştır. Emektar vapur bir anda yana yatar. Dev gibi dalgalar art arda geminin bordasına çullanmaktadır. Fırtınanın giderek artması nedeniyle kaptan köşkü Mehmet Kaptan ve Gv. Lostromosu Mustafa Deniz’le birlikte yerinden kopup denize uçar.
Yolcularının büyük bir çoğunluğu ortaokul, lise ile erkek ve kız sanat enstitüsü öğrencilerinin oluşturduğu vapurun son seferi facia ile sona ermiştir. Denizde saatler süren can pazarı sonrası yüzlerce insan ölür.
Faciada can yeleği olmadığı halde karaya ilk çıkan kazazede İzmit Lisesi 4. Sınıf öğrencisi Türkay Yangöl’dür. Deniz Albayı Muzaffer Yangöl’ün oğlu olan Türkay, Kocaeli 200 metre serbest yüzme şampiyonudur
Aynı gün gazeteler, Denizcilik Bankası Genel Müdürü Sami Senbenderler’in ölenlerin ailelerine tazminat vermeyeceği beyanatını yayımlamaktadır. Ceset arama çalışmaları resmen durdurulmuş yakınları bulunamayan aileler İzmit’te Canova Otel’in önünde toplanarak kararı protesto etmişlerdir
Kazanın 13. Gününde denizden bir ceset daha çıkarılır. Bu ceset, kazadan itibaren hakkında “denize atladı, kendini kurtardı” fakat “aleyhindeki iddialar yüzünden saklandı” biçiminde haberler yapılan Kaptan Mehmet Aşçı’ya aittir. Kazadan sonra kaptanın evi didik didik aranmış, ailesi, tarifsiz üzüntüler yaşamış hatta yalnız bırakılmıştır. Denizcilik Bankası’nın tecrübeli kaptanı Üsküdar Faciası’nın tek sorumlusu olmuştur. Kaptanın kaçtığı söylentileri üzerine büyük üzüntü yaşayan eşi Fatma Aşçı ve oğlu Çoşkun Aşçı’nın objektiflere takılan hüzünlü bakışları ( Vatan- 10 Mart 1958) Oysaki kaptanın cesedi olaydan bir buçuk hafta sonra Et ve Balık Kurumu’nun ağlarına takılacaktır. Mesleğine 30 yıl vermiş Mehmet Kaptan’ın cesedi Arar Gemisi’nin 5. defa deniz dibine attığı ağdan 13.21’de çıkarılmıştır. Ceset Arar Gemisi’ne çıkarıldığı sırada geminin bayrağı yarıya kadar indirilmiş; geminin kaptanı 3 acı düdükle meslektaşını selamlamıştır.
Cenazelere katılacağını bildiren ancak yetişemeyen ve bu nedenle de İzmit halkı tarafından protesto edilen Başbakan Adnan Menderes, aradan sekiz gün geçtikten sonra, Deniz Kuvvetleri’nin bahtsız Üsküdar’ın önce yerini saptamak, sonra da çıkartmak için çalışmalara başlamasını emreder. Çalışmalar başladı fakat dibin çok çamurlu olması, sarf edilen gayretleri boşa çıkarmaktadır.
31 yaşındaki Üsküdar Vapuru’nun batması, yakınlarını kaybedenler açısından kaza değil ihmalin ta kendisidir. Çünkü köhnemiş vapur, tüm uyarılara rağmen ısrarla işletilmiştir. Bu nedenle yakınlarını kaybeden 292 kişi, Üsküdar Vapuru’nun sahibi Denizcilik Bankası’nı 17 Şubat 1959’da Avukat Dr. Suat Tahsin Türk’ün İstanbul Asliye Ticaret Mahkemesi’ne verdiği dilekçe ile dava eder. Bu konudaki hukuki gelişmeler daha sonra Suat Tahsin Türk tarafından “Deniz Hukukunda Büyük davalar II, Üsküdar-İzmit Faciası’nın Hukuki ve Teknik Cepheleri” ile “Adliye Vekili’ne Haber Veriyoruz – İzmit-Üsküdar Faciası Tahkikatında Kanuna Muhalefet Var” adlı yapıtlarında ölümsüzleşecektir.
Mahkeme esnasında, olaya sebep olan ve 90 km hızla estiği öne sürülen fırtınanın, körfezde her zaman olanlar ölçüsünde bir lodos olduğu, açık deniz şartlarını taşıyan İzmit Körfezi’ne tahsis edilen bu yeterli özellik ve sağlamlığa sahip olmayan gemiye teknik eksiklikleri yanı sıra sonradan uygun olmayan ilaveler yapıldığı, yönetim hataları olduğu öne sürülür. Geminin kömür almakta olduğu iskeleden derhal hareketle yolcu iskelesine gelip, yolcuların tamamını almadan zamanından önce hareket etmesinin de gösterdiği üzere kaptanın fırtınadan önceden haberdar olduğu ve bu haberin Liman Reis Yardımcısı Kenan Özer vasıtası ile iletilmiş olduğu belirtilir. Ayrıca yardıma gelmeyen Suvak Gemisi Kaptanı Mustafa Aklan ile Sarıyer gemisi Kaptanı Mürsel Alarcı hakkında da şikâyette bulunuldu. Ancak tüm bu iddialar mahkeme tarafından reddedilir.
İzmit halkı, kazadan ve mahkemenin bu şekilde sonuçlanmasından uzun süre dönemin iktidarını sorumlu tutulur.