5 Aralık 2019 Perşembe

Tüm Haçlı Seferleri? Nedenleri? Kuruluş Amaçları? Sonuçları?


Anasayfa > Site Haritası > Tarihi Olaylar > Tüm Haçlı Seferleri? Nedenleri? Kuruluş Amaçları? Sonuçları?
Tüm Haçlı Seferleri? Nedenleri? Kuruluş Amaçları? Sonuçları?
Tüm Haçlı Seferleri?
Nedenleri?
Kuruluş Amaçları?
 Sonuçları?

Tarih boyunca önemli bir yere sahip olan haçlı seferlerinin ne olduğu temelinin nereye dayandığı asıl amaçlarının ne olduğu, kuruluş amaçları ve sonuçlarını kısa ve özet bir şekilde bu yazımızda sizlerle paylaştık.

Haçlı Seferleri

Haçlı Seferleri 1095 ve 1272 yılları arasında yapılan, Avrupalı Katolik Hristiyanların ve Papanın talebi, çeşitli vaatleri üzerine Müslümanların elindeki kutsal topraklar üzerinde askeri ve siyasi kontrol kurmak için düzenlemiş oldukları seferlerdir.


Kilisenin Çıkarları, Diğer Adıyla “HAÇLI RUHU”

1071 Malazgirt zaferinden sonra Selçuklu Türkleri Anadolu’ya girmiş ve 1075 yılında İznik’i ele geçirerek burayı devletin merkezi yapmaya çalışmışlardır. Türklerin Anadolu’ya girişi başta Bizans olmak üzere bütün Avrupa devletlerini rahatsız etmiştir. Bunun nedeni ise, Bizans’ın işgal tehlikesininde olması demek Türklerin önünün açılması dolayısyla Avrupa’ya akınlar düzenlemeleri demek olmuştur. Haçlı seferleriyle birlikte Avrupalı devletlerin akıllarında bir yandan Fatımilerin elinde bulunan Kudüs’ü ele geçirmek diğer yandan da Müslüman’ları Ortadoğu’dan kovmak fikri hakim olmuştur.

11.yüzyıl’ın Avrupa’sına baktığımızda şiddetli kuraklığın getirdiği açlık,sefalet, salgın hastalıklar ve artan nüfus oranı gibi problemler baş göstermiştir. Öte yandan şehirlerinin yağmalanmasından bıkan insanlarda, can ve mal güvenliği endişesi oluşmuştur. Bu da insanların doğunun zenginliklerine kavuşma hayalleriyle Haçlı seferlerine büyük ilgi göstermelerinde büyük etken olmuştur. Aynı zamanda Avrupa’da feodal ailelerin birbirleriyle savaştığı, şövalyelerin adeta terör estirdiği büyük bir kaos dönemi yaşanmıştır. Bu da o dönemde Haçlı seferlerine katılacak kontlar ve dükler için öncelikli hedefin maddi çıkar ve yeni topraklara sahip olabilme düşüncesini doğurmuştur. Bu şartlar Doğu’yu, Batı’nın gözünde bir cennet haline getirmesi ve Doğu’yu hazine olarak görmesi için yeterli sebep olmuştur.

Haçlı Seferlerinin Doğuşu

 Haçlı seferleri, aslında İspanya’dan ve Portekiz den Müslümanların atılması için başlatılan ‘Reconqista (Yeniden Fetih)’ hareketinin başlamasıyla doğmuştur. Bu dönemdeki Müslümanlar İspanya ve Sicilya da hakimiyet kurmuşlardır. Bu hareket, İber yarım adasında bulunan Hristiyanların ve  Krallıkların ortak düşmanları haline gelen Müslümanların, elindeki şehirleri almak için başlatılmış ve 9. yüzyıldan 15. yüzyılın sonlarına kadar sürmüştür. Türklerin Bizans İmparatorluğu’na yapmıl olduğu saldırılar nedeniyle, politik başarıları ile bilinen Bizans imparatoru I. Aleksios Kommones Türklere karşı Papadan yardım istemiştir. Papa’da Bizans imparatoru’nın bu talebini yardım isteğinin geri çevirmemiştir. Fakat Papa’nın amacı Bizans’a yardımdan çok Doğu topraklarını ve Kudüs’ü ele geçirmek olmuştur. Papa, kendi görüşlerini benimsemeyen “heretik (dinden sapmış)’  Doğu Hristiyanlarını kontrol altında tutmak ve Avrupa’nın içinde bulunduğu krizden kurtulmasını istemiştir.

1095 de toplanan Clermont Konsilin’de Papa, Hristiyanların Kudüs’ü ve Doğu topraklarını ele geçirilmesi , özellikle de “Kutsal Topraklar”ın Müslümanların elinden kurtarılması için yapılacak Kutsal savaşa (Haçlı Ruhu) davet etmiştir. Papa, savaşa katılacaklara dünyevi ve uhrevi pek çok vaatte bulunmuştur. O zamanlar kilisenin halkı Haçlı Seferlerine katılmaya ikna etme çabasıyla sadece dini bir kurum olmadığının aynı zamanda geniş toprakların yöneticisi ve siyasi bir otorite olmak isteği dikkat edilmesi gereken bir nokta olmuştur.

Birinci Haçlı Seferi (1095-1099)


Kudüs’ün kurtarılması yani Kutsal toprakların Müslümanların hakimiyetinden alınması amacıyla başlatılan Haçlı Seferi’nin ilkidir. Birinci Haçlı Seferi, katılan askeri birliklerin 600.000 kişilik asker sayısı sebebiyle en önemli haçlı seferi olarak kabul edilir. Birinci Haçlı seferinin, 1095 yılında Clermont’da toplanan Kilise Konsilin de Papa 2. Urban (Urbanus) ve fanatik bir Papaz olan Pierre L’Ermite tarafından başlatıldığı kabul edilmektedir. Fakat bu sefere katılmak için Hristiyanlar tarafından Avrupa genelinde propaganda yapılması ve Haçlı birliklerinin toplanması yaklaşık 1 yıldan fazla sürmüştür. İki safhadan oluşan bu haçlı seferinde sefere katılan birinci grup birlikler genellikle sırf din aşkı için savaşmayı göze almış farklı sınıflardan oluşan halktan kişiler olmuştur. İkinci grup ise birinci grubun tam aksine çok düzenli soylu kişiler tarafından seçilmiş profesyonel birliklerden kurulmuştur. Birinci Haçlı seferinin genel olarak başlangıcının iki safhadan oluştuğu kabul edilmiştir.

1)- Birinci haçlı seferlerine “Köylü haçlı” veya “Halkın haçlı seferleri” denmiştir. Bu haçlı seferine katılanların çoğu din için savaşmayı göze almış kiliseye bağlı olan insanların toplanmasıyla olmuştur. Soylular ve profesyonel birlikler bu ilk haçlı seferlerine katılmayı pek tercih etmemişlerdir. Başında fanatik Papaz ‘Pierre L’Eermite’ bulunduğu ilk askeri haçlı ordusu, 1 ağustos 1096 yılında sefere çıkmıştır. Genellikle savaş tecrübesi olmayan erkekler, çocuk ve genç yaştaki kadınlardan oluşturulmuş birlik, Yalova civarında Selçuklu ordusu tarafından imha edilmişlerdir.

2)- İkinci gruba “Baronların haçlı seferi” denmektedir. İkinci olan grup soylular tarafından komuta edilen ağır zırhlı şövalyelerden ve profesyonel askerelerden oluşmuş birliktir. Şövalye ve soylulardan oluşan bu grup Haçlı ordusu ile ilgili rivayete göre 30.000 ile 70.000 arasında asker ve 30.000 civarında asker olmayan bir güçten oluşmuştur. Haçlı ordusuna katılacak olan birliklerden güney İtalya normlarından, Lorraineliler ve Fransız şövalyelerinden oluşan bu ihtişamlı büyük bir ordu yaratılmıştır. Avrupa’nın kararlaştırılan alanlarında bu ordular toplanmaktayken özellikle Almanya da Yahudiler için büyük bir infaz propagandası başlatılmıştır.

1097 de İstanbul önlerine gelen bu ikinci haçlı grubu, kendi ihtiyaçları ve hayvanların yemini karşılamak için güzergahları üzerinde bulunan yerleşkelere büyük zararlar vermeye başlamışlardır. Sırf bu sebepten Macaristan’da vermiş oldukları zararlardan dolayı oradaki idari güçler bu Haçlı ordularına direnmeye başlamışlardır. Daha sonra Haçlı ordusunun ihtiyaçlarını karşılamak için çoğu paralı asker Peçenek Türklerinden oluşan Bizans ordusu, bu birliklere refakat etmeye başlamıştır. Konstantinopolis’e erişen büyük Haçlı grubu komutanları Bizans imparatoru 1. Aleksios Komnenos’a bağlılık yemini etmişlerdir. Bu ordu aynı zamanda eskiden Bizans toprağı olan yerlerin tekrar Bizans’a verileceğine dair ant içmişler ve Anadolu topraklarına giriş yapmışlardır Haziran ayının son haftalarında harekete geçen Haçlı ordusu, beş haftada Kudüs’e varmayı planlamış fakat bu sefer tam 2 yıl boyunca sürmüştür.                                                                                               

Bu haçlı ordusu öncelikle Anadolu Selçukluları’nın merkezi olan İznik’i kuşatmıştır. Anadolu Selçuklu hükümdarı olan 1. Kılıç Arslan Haçlı ordusunun kuşatmasına daha fazla dayanamayarak geri çekilmiştir. Merkez İznik, kuşatmaya beş hafta direnmiş olsa da 17 Haziran 1097 de Bizans imparatorluğuna teslim edilmiştir. Anadolu içlerine çekilmiş olan Kılıç Arslan, Danişment Gazi ve Kayseri Emir’i Hasan ile ittifak yapmış ve müttefikler Eskişehir ovasında haçlı ordusuna saldırmışlardır. Bu savaş Haçlılar tarafından “1. Dorileon Muharebesi” olarak adlandırılmıştır. Ön safhalarda Normanlar’dan oluşturulduğu askeri grubu karşılayan 1. Kılıç Arslan, zırhlı şövalyelerden oluşan bu birliğe karşı ok, kılıç ve hafif zırhlı silahlarla dayanamayacağını anlayarak ordularıyla geri çekilmiştir. Ve bu geri çekilmeden dolayı Hristiyan tarihçiler bu Haçlı askeri grubundan iftiharla bahsetmektedir.   Haçlı ordularının ilerleyişinin engellenemez ve meydan muharebeleriyle durdurulamaz olduğunu anlayan 1. Kılıç Arslan, birçok taktik düşünmüştür. Haçlu Ordusunun Anadolu topraklarından geçiş güzergâhında strateji geliştirmiş, soğuk savaş taktikleri uygular gibi ani baskınlarla çoğu askerleri etkisiz hale getirmiştir. Geçiş güzergâhlarındaki su kuyularını tahrip etmiş, köyleri boşalttırmış, yolları üzerindeki meraları büyük koyun sürüleri ile otlatıp Haçlı ordusunu susuz ve hayvan yeminden yoksun bırakmış onları yıpratmak için birtakım taktikler uygulamıştır.

Haçlıların Antakya Kuşatması

Yollarına devam eden haçlı ordusu, Toros’u geçip Ermeni hakimiyetinde bulunan Çukurova bölgesine girmiş ordan da Antakya önlerine kadar ilerlemişlerdir. Ağır zırhlı bu ordunun komutanı Taranto prensi olan Boemonda bulunmaktadır. Antakya’nın başında bulunan Türk Yağsıyan ve adamları, şehrin etrafına hendekler kazdırarak şehri 9 ay boyunca savunmuşlardır. Fakat haçlı güçleri, bölgedeki Hristiyan ahalinin Yağsıyan’a yapmış oldukları ihanet sayesinde kalenin bir burcunu ele geçirmişlerdir. Şehrin düştüğünü sanan Yağsıyan, 30 muhafızıyla birlikte kaleyi terketmiştir. Bununla birlikte Antakya kalesini ele geçiren Haçlı Ordusu buradaki Müslüman halkı canice katletmişlerdir.

Antakya Kalesinde Sıkışan Haçlı Ordusu

Haçlı Ordusu’nın Antakya Kalesini ele geçirdiğini öğrenen Musul Emir’i Kürboğa, topladığı birliklerle birlikte Antakya kalesini kuşatmıştır. Bu birlik Haçlı askerlerinin bir kısmından oluşmuş ve Kürboğa’nın korkak tavrından dolayı en başta saldırıya geçilmemiştir. Antakya Kalesi’nde 12 gün kuşatma altında kalan Haçlı Ordusu açlık çekmiş, soylular ve şövalyeler kendi atlarını kesip yemişlerdir. Diğer askerler ise yaşayan hangi canlıyı bulurlarsa yiyerek karınlarını doyurmuşlar hatta ot ve ağaç kabuklarını dahi yemeye başlamışlardır. Bu açlık ve sefalet içindeyken Marsilyalı keşiş Pierre Barthelemy’nin Antakya Katedralinin dini etkisiyle de bir rüya gördüğünü iddia etmştir. Barthelemy rüyasında  Hz.İsa’nın çarmıha gerildikten sonra öldürüldüğü kutsal mızrağın Antakya Katedralinin altında gömülü olduğunu söylemiştir. Bunun akabinde kazılar düzenlenmiş ve yapılan kazı sonucunda “Kutsal mızrak” bulunmuştur. Bulunan mızrak ile dini heyecan ve ruh haline bürünen Haçlı Ordusu’nun başpiskoposu Le Puy’un taşıdığı Kutsal mızrakla Antakya kalesinden çıkmış ve Musul Emir’inin ittifakları olan ordular bu olaydan dolayı çekinmiş ve ittifaktan ayrılmışlardır. Birikilten ayrılanların geri dönüşü sonucunda Kürboğa’nın ordusu çok ağır bir yenilgi almış ve kuşatmadan mağlup olarak ayrılmıştır.

Haçlılar Antakya’yı aldıktan bir süre sonra at, yiyecek, iaşe teminatı için şehirde kalmışlardır. Hatta bu teminatlar sağlama sırasında bir Arap yerleşkesi olan Maarrattun Numan Kalesi kuşatılmıştır. Bu kuşatmada haçlılar tarafından 20.000 kişinin kılıçtan geçirilip korkunç bir katliam yapılmıştır. Hristiyan kaynaklarında belirtildiğine göre gözü dönmüş Haçlı ordusunun bu kaledeki ölen insanların bedenlerini dahi yedikleri söylenmektedir.         

Kudüs'ün Kuşatılması ve Katliam

                                           
Haçlı ordusu, Antakya civarındaki ihtiyaçlarını tamamladıktan sonra Lübnan, Batı Suriye ve Filistin topraklarından geçerek 5 Temmuz 1099’da Kudüs şehri surlarının önüne ulaşmıştır. Kudüs şehri, Fatımilerin askeri komutanı İftikar El-Devle ve onun askeri güçleri tarafından üst düzeyde korunmuştur. Haçlı Ordusunun 5 Temmuz’dan itibaren kalelerin surlarına yaptıkları saldırılarda başarısız olmuşlar ve hep geri püskürtülmüşlerdir. Fakat Haçlı Ordusu’na denizden gelen yardım durumu haçlıların lehine çevirmiştir. Filistin sahillerine demir atan Cenevizliler gemilerini karaya oturtmuşlardır. Cenevizliler, temin ettikleri tahtalarla surlara yanaşarak büyük kuleler yapmışlardır. Yapmış oldukları bu iki kule 14 Temmuz gecesi kalenin önüne getirilerek surlara gerilmiştir.Ve 15 Temmuz günü kalenin kuzeydoğu kapısı önünden Flandralı şövalye ilk defa şehre girmeyi başarmıştır. Daha sonra diğer komutan ve askerler şehre girmeye başlamışlardır. Fakat yapılan diğer kulede aynı taktikle davranılmasına rağmen ilerleyememiştir. Bunun üzerine Haçlı Ordusu, komutanlarından Raymond Saint Gillies’in, Fatımi kale komutanı olan İftikar El-Devle’ye teslim olması halinde kendisinşn ve ordusunun şehirden çıkarılacağı sözünü vermiştir. Bunun sonucunda Haçlı Ordusu,  kaleyi teslim almış ve sözlerinde durarak Fatımi kale komutanını ve ordusunun şehirden ayrılmasına izin vermiştir. Fatımi komutanı ve ordusu Aşkalon Kalesine sığınmış, böylece Kudüs resmen Haçlıların eline geçmiştir. Fatımi komutanı ve askerleri serbest bırakılmasına rağmen haçlı ordusu kaledeki Müslüman ve Yahudilere büyük kıyım ve katliamlarda bulunmuşlardır. Mabetlere sığınan kadın ve çocukları dahi kılıçtan geçirmişler, şehrin sokaklarını kan ve cesette bulamışlardır.

Kudüs alındıktan sonra işgal edilen diğer toprakların da yönetilebilmesi için haçlı ordusunun soylu komutanları Kutsal Kabir Kilisesi’nde  birleşerek bir “Kudüs Krallığı” kurmuşlardır. Bu krallığın ilk Kralı ise Godfrei De Bouillon olmuştur. Haçlılar daha sonra serbest bıraktıkları Fatımi ordusuna savaş açmıştır. Aşkalon Muharebesi adı verilen bu savaşta Haçlı Ordusu Fatımi ordusunu kötü bir yenilgiye uğratmış, Kudüs’ü artık tamamen kontrol altına almışlardır.

Haçlı Seferlerinin Sonuçları


Soyluların, baronların ve yüksek zümrenin yürüttüğü bu haçlı seferleri modern tarihçiler tarafından gayet başarılı bulunmuştur. Çoğu Frank asıllı olan Haçlı Ordusu’nun Kudüs’ü alması Birinci Haçlı Seferi’nin amacına ulaşması demektir.

1100 Haçlı Seferleri

1099 da yapılan Haçlı seferlerinin başarıyla sonuçlanmasıyla  ülkelerine geri dönen soyluların doğunun zenginliklerinden büyük bir abartıyla bahsetmişlerdir. Bunun üzerine  Papa 2. Paschalis’in tekrar Haçlı seferi çağrısı yapması üzerine kısa sürede üç büyük ordu oluşturulmuştur. Papa 2. Paschalis’in Avrupa Krallıkları, Kutsal Roma ve Cermen İmparatorluklarıyla yaşadığı anlaşmazlıklar nedeniyle bunlardan hiç destek alamamıştır. Tekrar kurulan bu Haçlı Ordusu zengin olma hayalleriyle tutuşan baronlar ve soylulardan oluşmuştur. Birinci Haçlı seferlerinin üçüncü kolu olan bu sefer aslında Kudüs’e yerleşen haçlı ordusuna yardım etmek amacıyla  oluşturulmuştur. Bu sefer, birbiri ardına Konstantinopolis’e ulaşan üç ordunun Anadolu’ya aralıklı olarak girmesiylebaşlamıştır Orduların toplam mevcudunun yaklaşık 300.000 kişilik bir askeri birlikten oluştuğu yönünde tahmin yürütülmüştür.

Birinci ordu Lombardlar, Fransızlar ve Almanlardan, ikinci ordu Fransızlardan ve üçüncü ordu ise Almanlardan oluşmuştur. Birinci grupta bulunan ordu 20.000 kişi ile Ankara dolaylarına saldırmış ve Merzifon’da Danişment Gazi ile 1. Kılıç Arslan birliklerinden oluşan orduyla meydan muharebesine girmiştir. Büyük bir hezimete uğrayan bu birinci Haçlı grubunun çocukları ve kadınları Türklere esir düşmüştür. Başka bir grup haçlı ordusu bir kont komutasında Anadolu’da Ankara, Konya ve Ereğli güzergahından gelmiş ve bunun bir hata olduğunu sonradan anlamışlardır. Fakat ilerleyen Haçlı ordusu kendilerinden bir önceki haçlı ordusunun gittiği güzergahı takip ettikleri için yiyecek, iaşe ve hayvan yemi bulmakta zorluk çekmiş ve bitkin halde sefil düşmüşlerdir. Bu sırada Merzifon dolaylarında Haçlı ordusunu bozguna uğratan sultan 1. Kılıç Arslan ve Danişment Gazi süvarileri Ankara ve Konya üzerinden gelen haçlı ordusunu takip etmiş ve Ereğli yakınlarında onları pusuya düşürerek ordunun tamamına yakınını hezimete uğratmışlardır. Muharebeden sağ çıkan çok az sayıdaki asker de Toros dağlarına sığınmışlardır.

İkinci grubun gelişinin ardından bir hafta geçmeden üçüncü Haçlı Ordusu Anadolu’ya hareket etmiştir. Diğer iki grubun adeta sömürdüğü, neredeyse hiçbir yiyecek ve su kaynağının bulunmadığı güzergahtan ilerleyen bu son grup da aynı şekilde susuz ve bitap halde Ereğli’ye ulaşmıştır. Oradaki çay kaynağı olan Akgöl’den kana kana su içmişlerdir. Fakat Haçlı Ordusunun hesaba katmadıkları bir şey vadır o da bu gölün sularının  1. Kılıç Arslan tarafından zehirlenmiş olduğudur. İçtikleri sudan ve açlıktan güçsüz kalan ordu zehirlenmenin de etkisiyle iyice teslim olmuş ve bir çoğu sudan zehirlenerek ölmesine rağmen sağ kalanların bir kısmı esir alınmıştır. Bu Haçlı Ordu’sunun komutanı Baverya dükü Wolf’un da kaçarak Antakya’ya sığınmayı başarmış olmasıda hala gizemini korumuştur.

1101 yılında yapılan Haçlı  Seferlerinin komutanlarının birleşerek sadece Kudüs’e varmıştır. Kurulan orduların ayrı gruplar halinde Anadolu Selçuklu Devleti ve Danişment Gazi müttefikine karşı alınan hezimetler aslında Avrupalı tarihçilerin 1101 Haçlı seferlerini neredeyse tamamen unutmalarına sebep olmuştur. Fakat 1. Kılıç Arslan ve Danişment Gazinin Haçlı orduları karşısında aldıkları bu büyük zaferleri unutmak mümkün olmamıştır. Anadolu Selçukluları ve Danişment Gazi’nin ordularının kazandıkları bu zaferlerden sonra Anadolu’nun bir Türk yurdu olarak kalacağı konusunda kesin yargılar oluşmasına sebep olmuştur.

Üçüncü Haçlı Seferleri (1189-1192)

Selahattin Eyyubi’in Kudüs’ü tekrar ele geçirmesi üzerine Alman İmparatoru Barbarossa 100.000 kişilik ordusuyla Anadolu’ya girmiştir. Fransa kralı II. Filip ve İngiltere kralı Aslan yürekli Richard ise bir donanmayla Akdeniz üzerinden ‘Akka’ ya gelmiş ve şehri kuşatmışlardır. Aslan yürekli İngiliz birçok kez Kudüs’ü ele geçirmek için uğraşmışsa da Selahattin Eyyubi’nin başarılı taktikleri ile bu taarruzları sonuçsuz kalmıştır, başta Kudüs’ün Müslümanlarda kalması Selahattin Eyyubi’nin ne kadar zeki bir komutan ve büyük bir lider olduğunu bütün dünyaya kanıtlamıştır.   

Üçüncü Haçlı seferinde Macar topraklarında Kral Bela’dan büyük yardımlar gören Alman ordusu, Tuna’yı geçip Bizans topraklarına girince sorunlar yaşamaya başlamıştır. Bizans’ın kendi iç karışıklıklarını yaşaması, yapılan entrikalarla uğraşması ve Anadolu’daki Türk direnişi Bizans’ın imparatorunun Almanlardan oluşan bu Haçlı birliğinden çekinmesine sebep olmuştur. Almanlardan oluşan Haçlı Ordusu, Bizanssız yolarına devam etmiştir Miryokefalon mevkiine kadar ilerlemişlerdir.

Haçlılar, II. Kılıç Arslan’dan destek görse de bu akıllı komutan Alman ordusunu biraz yıpratmak istemiş ve küçük çatışmalar yaşanmasına engel olmamıştır. Açlık, susuzluk ve Türklerin okları Almanları yavaş, yavaş tüketmeye başlamıştır. Sultanın oğlu Kutbeddin Almanların güzergâhında boşaltılan Konya şehrinde haçlılara yoğum bir direniş sergilese de de haçlılar Konya’yı ele geçirmeyi başarmışlardır. Meramda bölgesinde biraz dinlenen Barbarosso ve Alman ordu, Toroslardan Silifke’ye kadar yollarına devam etmişlerdir.  Haçlı ordusunun ilerlediğine dair haberi alan Selahattin Eyyubi’ye Çukurova civarında bulunan Ermenilerden haber ulaşmıştır. 10 Haziran 1190 da Silifke ovasına giren Haçlılar büyük felaketler yaşamışlar ve bazı rivayetlere göre Alman ordusunun komutanı Barbarosso serinlemek için girdiği nehirde boğulmuştur.

İngiltere ve Fransa'nın Haçlı Seferlerine Katılması

İngiltere ve Fransa yıllarca birbirleriyle savaş halinde oldukları için haçlı seferlerine katılmaya fırsat bulamamışlardır.1188’de Normandiya civarında Gisors da barış antlaşması yapılırken Sur Başpiskoposu Josias oraya ulaşmış ve yaptığı etkili konuşmalar sayesinde iki devlette Haçlı seferlerine katılma vaadinde bulunmuşlardır. Fakat iki devletlerin birbirlerine olan güvensizlikleri sebebiyle beraber sefere çıkmaları kararlaştırılmıştır. Bu ordu da devletleri ayırmak için Fransızlar kırmızı, İngilizler beyaz ve Flaman birlikleri de yeşil haç taşımaları istenmiştirç. Sefer kararı alındıktan sonra seferin mali yönünü karşılamak için askeri hizmette bulunmayan halktan “Selahattin öşrü” denilen vergi tahsis edilmiştir.

Dördüncü Haçlı Seferleri (1202-1204)

Bu haçlı seferinin Papa 3. Innocentius tarafından Kudüs’ü kurtarmak için yapmış olduğu çağrıyla başlamıştır. Avrupa’da toplanan ordular İtalyan Bonifacio tarafından komuta edilmiştir. Ordunun asıl amacı ilk olarak Mısır’a ulaşmak ordan Kudüs’ü ele geçirmek olmuştur. Haçlı Ordusunu Venedikliler ücretli olarak taşımayı kararlaştırmış; fakat haçlıların parası bu ücreti ödemeye yetmeyince ordunun bir kısmı taht kavgaları yaşayan Bizans’a yönelmiş Konstantinopolis yağmalamışlardır.

Dördüncü Haçlı grubunun diğer gruplardan ayıran farkı ordunun tek elden yönetilmiş olmasıdır. Fakat birliklerin bir bölümünü, Venedik dükü tarafından Konstantinopolis şehrini işgal etmeye yöneltilmiştir. Bu işgal sırasında da şehrin büyük bir kısmı yakılıp yıkılmış, değerli sanat eserleri ise Avrupa’ya götürülmüştür. Ortadoks Hristiyan olan Bizans’ın yerine, Katolik Hristiyan Latin imparatorluğu kurulmuşsa da kurulan bu Latin imparatorluğu da pek uzun ömürlü olmamıştır. Dördüncü Haçlı Seferlerinden en kazançlı çıkmış olan devlet Venedik olmuştur. Çünkü taşıma ücretini ödeyemeyen haçlı devletleri Ege denizindeki bazı Liman ve Adaları borcularını kapatmak Venedik’e için teslim etmişlerdir.

Çocuk Haçlı Seferleri

1212 yılında tamamı çocuklardan oluşan ve kurulma sebebi tam olarak bilinmeyen bir haçlı gücü oluşturulmuştur. Orta çağ Avrupa’sının tarihindeki lekelerden biri olan bu tarihi olay batılılar tarafından üstü kapatılmaya çalışıldığı için bu birliklerle ilgili pek belge bulunmamaktadır.

Avrupa’nın kışkırtması sonucu birleşen bu çocuk güçleri Fransa da Stephen, Almanya’da Nicholas adlı gençlerin önderliğinde kurulmuştur. Bu çocuk güçler yaklaşık olarak 37.000 çocuktan oluşmuş ve Kudüs’e varmayı planlamışlardır. İnanışa göre İtalya’nın Genova şehrinde yapılan ayinle deniz ortadan ikiye ayrılmış olacak ve çocuk güçler burdan Kudüs’e yürümüş olacakalrdır. Fakat beklenen olmamış ve büyük hayal kırıklıkları yaşanmıştır.

Kurulan bu çocuk ordusu geçtiği yerleşim yerlerinde yardım ve iaşe desteği dahi görmüş olmasına rağmen bu çocukların, akıbeti çoğu yolda açlıktan, hastalıklardan ve donarak ölerek sonuçlanmıştır. Bazıları ailelerine geri dönmüş, bazıları Anadolu’daki Hristiyan ailelerinin yanına yerleşmiş ve ne yazık ki bazıları da Venedikli tüccarlar tarafından Mısır’a köle olarak satılmışlardır.                                                       

Batı medeniyetlerinden Almanya’nın 20.000 ve Fransa’nın 30.000 çocuğu kendi elleriyle ölüme göndermeleri  kurlan bu birliğin ne yazıkki üzücü tarafı olmuştur. Yetişkinlerin bile giriştiği haçlı seferlerinde alınan başarısız sonuçlardan sonra Papanın böylesine acıklı bir olayı organize etmiş olması kendi elleriyle çocukları ölüme göndermesine neden olmuştur. Çocuk liderlerin vaazları ve çevrelerindeki yetişkinlerden tepki görmemeleri ellerinde bulunan Papanın izniyle olmuştur.


Kategoriler:
Tarihi Olaylar, İlgin Olaylar, Gizemli Olaylar, Haçlı Seferleri, Birinci Haçlı Seferi, İkinci Haçlı Seferi, Üçüncü Haçlı Seferi, Dördüncü Haçlı Seferi

Lorem ipsum is simply dummy text of the printing and typesetting industry.

Comments


EmoticonEmoticon