BİLİM tarihçiliğinin en saygın isimlerinden Fuat Sezgin hocamız vefat etti. İslam bilim tarihinde dünyada bir numaraydı.
Çalışmaları bütün dünyada büyük saygı görmekle birlikte, tabii ki en çok Müslümanların ilgisini çekti.
Allah’tan rahmet diliyorum; bize bıraktığı muazzam bilim mirası karşısında derin bir saygıyla eğiliyorum.
RASATHANE ÖRNEĞİ
Merhum Sezgin “şanlı ecdadımız neler yapmış” hamasetinden uzaktır, Müslüman nesillerde bilim şuuru yaratmaya çalışmıştır.
Dilimizde yayımlanan temel eseri, “İslam’da Bilim ve Teknik” adlı 5 ciltlik kitabıdır.
Bilimsel gelişmeleri Batı ile mukayeseli olarak ele alır.
İstanbul’da 1570’lerin sonunda astronomi bilgini Takiyeddin’in kurduğu İstanbul rasathanesini anlatırken, aynı yıllarda Danimarka’da gökbilimci Tycho Brahe’nin çalışmalarını anlatır. “Yıldızlar arasındaki mesafeyi ölçmeye yarayan alet”i iki bilgin birbirinden habersiz ve birbirine çok benzer şekilde icat etmişlerdi.Demek ki, eşit düzeydeydiler. (Cilt 2, s. 34, 64, 66)
2008 yılında İstanbul Gülhane Parkı’nda açılan “İslam Bilim ve Teknoloji Tarihi Müzesi”nde, Fuat Hoca’nın çizimleriyle bu tür aletlerin maketlerini görebilirsiniz.
Müzeyi mutlaka gezmenizi tavsiye ederim.
AK Parti iktidarının Hoca’ya gösterdiği ilgi son derece isabetlidir.
BATI ÖNE GEÇİYOR
Genelde tarihçiler İslam’da bilim ve felsefenin 12. yüzyıldan sonra durakladığını yazarlar. Fuat Hoca ise Takiyyeddin rasathanesinin “muhaliflerinin kıskançlıkları ve cahillikleri sebebiyle” yıktırıldığını esefle belirtir.
Piri Reis, Cezeri gibi birçok ismi zikrederek bilimdeki duraklamanın Müslümanlarda 16. yüzyıldan sonra başladığını savunur.
Başlangıcı ne olursa olsun, Takiyyeddin’den sonra bizde ta Tanzimat’a kadar böyle bir bilim adamı çıkmadı. Avrupa’da ise Brahe ile aynı zaman diliminde Galieo vardır, sonra Kepler ve Newton’la “bilimi devrimi”kesin zaferini ilan edecektir.
Fuat Hoca, Müslümanlarda bilimin neden gerilediği konusu üzerinde, bildiğim kadarıyla, müstakil bir kitap yazmadı ama çeşitli yayınlarında İslam’ın bilime engel olmadığını, sonraki gerilemenin ekonomik ve siyasi faktörlerden kaynaklandığını yazdı.
TEOLOJİ-BİLİM FARKI
İslam’da bilim ve felsefenin gelişme çağlarında özgürlük ve hoşgörü bulunduğunu belirten Sezgin şu tespiti yapıyor:
“Doğa bilimleri ve felsefe, filoloji ve edebiyat başlangıçtan beri teolojik değil, dünyevi bir anlayışla yapıldı ve sürdürüldü.” (Cilt I, s. 169)
Bilimsel düşüncenin “bilimsel terminolojiler yaratma ve olanı genişletme çabası” ile gelişeceğini vurguluyor.
“Müslümanlar bilgi susamışlığıyla doluydular” diyor, “Tanınmayan Büyük Çağ”adlı kitabının önsözünde, o çağlarda Müslüman bilgin ve filozofları antik Yunan filozoflarını “büyük saygı ve şükranla anmayı âdet haline getirmişlerdi” diye yazıyor.
Böyle zihin açıklığı ve bilgiye susamışlık olmadan ve çağına göre fikir ve ifade hürriyeti olmadan bilim ve felsefe gelişir mi?
Müslüman nesillere işte bunu anlatmalıyız.
Halbuki 20. yüzyılda siyasal İslamcı merhum Seyyid Kutup, “Yoldaki İşaretler”adlı kitabında “Müslümanlar antik Yunan felsefesini okuyarak bozulmaya başladılar”diye yazdı!
21. yüzyılda dünyada her sene 3 milyon akademik makale yayımlanıyor. Dünya nüfusunun yüzde 23’ü Müslüman’dır ve bilimsel yayınlardaki payları yüzde 6.7’den ibarettir