10 Ekim 2020 Cumartesi

Üç Türkiye Kavga Ediyor


SEÇİMLERDE sürekli ortaya çıkan bir gerçek var: Coğrafi ve toplumsal gelişmişlik göstergeleri; mesela eğitim, kentlileşme, girişimcilik gibi veriler yükseldikçe AK Parti’nin oy oranı azalıyor, bu göstergeler azaldıkça AK Parti’nin oyları artıyor.

Avrupa’ya işçi olarak giden Türklerin çok yüksek oranda AK Parti’ye, buna karşılık Amerika’ya öğrenci, işadamı, ve profesyonel olarak giden Türklerin çok yüksek oranda CHP’ye oy vermesi de benzer bir tabloyu yansıtıyor.

 

AŞAĞILAYICI BAKIŞLAR

Eğitimsiz kesimler AKP Parti’ye; okumuş, aydınlanmış kesimler muhalefete oy veriyor veya “milli ve yerli” kesimler AK parti’ye, kozmopolit, tuzu kuru kesimler muhalefete oy veriyor denilebilir mi?

Diyenler çok ama bu ikisi de “sosyolojik”değil, “ötekileştirici” söylemlerdir.

Kürt meselesi ayrı bir konu, “Üç Türkiye”den ikisi bu söylemlerle kavga ediyor.

Hayat tarzları, tarihteki sembol ve kahramanları, seçtikleri marşları bile çok farklı, hatta zıt...

Siyasi hayatımızdaki derin ve hastalıklı kutuplaşmanın temelinde bu bütünleşmemiş sosyokültürel yapı var.

 

NE DEĞİŞTİ?

Merhum Hocam Prof. Ali Fuat Başgil, 27 Mayıs darbesi döneminde sıkıyönetime götürülüp ileri yaşında aşağılayıcı muamelelere maruz kalmasını şöyle yazmıştı:

“Ya Rabbi! Biz niçin birbirimize bu kadar hor bakıyor ve vatandaş sevgisiyle muamele edemiyoruz? Niçin karşımızdakinin de hürmete layık insan olduğunu kabul etmiyoruz? Kendimizden başkasına niçin yabancı bir devlet casusu gözü ve şüphesiyle bakıyoruz?..” (Hatıra kırıntıları sf: 36)

Yarım asırda kaç arpa boyu yol aldık?!

Sadece güç dengesi değişti!

Ortak insani davranışlar ve hukukun üstünlüğünde mutabakat gibi yüksek değerlerde henüz buluşamadığımız için “siyasi güç” ölçüsüz derecede belirleyici oluyor, bu yüzden de siyasi kavgalar öteden beri çok öfkeli.

 

DUVARLARI AŞMAK

Geri kalmış bir toplumda elbette nüfusun büyük kısmı okula gidememiş ve yoksul olacaktı ve bu onların suçu değildi.

Cumhuriyet’in ilk yıllarında Anadolu’da şehirler dışında “sabun” kullanılmıyordu; yoksulluktan.

Elbette ki bu insanlar kendilerine tepeden bakanlara değil, el uzatan, yol, okul, köprü, traktör, hastane ve iş getirmeye çalışanlara oy verecekti.

Daha önemlisi, bu kesimlerin okul, hastane, yol ve iş talepleri kalkınmayı toplumsal dinamizme dönüştürdü.

“İrticaya ödün” sanılan siyasi gelişmeler toplumsal modernleşmenin dinamizm kazanmasıydı; yani “merkez”le “kenar”arasındaki duvarların aşılması...

Bu konuda Şerif Mardin, Kemal Karpat ve CHP’li Turan Güneş’le SHP’li Tevfik Çavdar’ı okumayı tavsiye ederim.

 

‘TUZU KURU’ OLANLAR

TÜSİAD camiası kamu dışı milli gelirin yüzde 50’sini üretiyor, enerji hariç dış ticaretimizin yüzde 85’ini gerçekleştiriyor, kurumlar vergisinin yüzde 80’ini ödüyor.

Abdülhamid’in, İttihatçıların ve Atatürk’ün amacı “girişimci sınıf” yetiştirmekti.

İşte Anadolu’da da “...SİAD”lar oluşuyor.

Daha da çoğalmaları ve güçlenmeleri lazım. Onların sağladığı sanayi ve ödediği vergi olmasaydı devlet Anadolu’ya nasıl kamu hizmeti götürebilirdi?

“İki Türkiye”nin birbirine “öteki” diye bakması, hele de baktırılması ne kadar yanlış, değil mi? Artık tarihin uzun asırlarından gelen “merkez-kenar”kavgasının zamanı geçmedi mi?

Birbirimize anlayışla bakarak demokrasi, hukuk devleti, yüksek katma değerli üretim gibi hedeflere odaklanmamızın zamanı geldi de geçiyor bile.

Lorem ipsum is simply dummy text of the printing and typesetting industry.

Comments


EmoticonEmoticon