27 Haziran 2009 Cumartesi
Üstâdım Yahyâ Kemâl, Türk İstanbul’un oluşmasını şöyle anlatır. (Hâtırât, N.S. Banarlı neşri, s.51): “İstanbul sadece padişahlar ve İstanbullular tarafından bina edilmiş değildir. Vatanın dört bucağından, Konya’dan, Bursa’dan, Edirne’den, Sivas ve Tokat’tan, Erzurum’dan, Üsküb’den, Macaristan’dan, Hicaz’dan, Bağdad’dan, Tunus, Cezâyir, Trablus gibi Mağrib topraklarından; buralara gidip gelen, yahut buralardan gelip İstanbul’da kalan, burada yerleşen nice Müslüman Türkler; kadınları, çocukları, ihtiyarlarıyla; el sanatları, musikileri, halk ve divan şairleri ile; şehir, sokak, ev ve oda mimarileri ile; cami, hamam, kubbe anlayışları ile, hâsılı vatanın ve tarihin her bucağı ile, her asırdan getirdikleri hünerler ve hâtırlalarla bu şehri, hep birden bina etmişlerdir... O kadar ki, İstanbul, bütün Türk tarihinin, Türk coğrafyasının bir terkibi, hülasası, tecellisi olmuştur... Bu idrâk, beni gün geçtikçe sarmaya ve İstanbul’a bağlamaya başladı... Anladım ki, hakiki vatan ve insanı mes’ûd edecek tek yer bütün vatanın ruhunu teşkil eden bu şehirdir.
Petro ve Napolyon
18. asır başlarında Çar Büyük Petro, ünlü vasiyetnamesinin 9. bendine şöyle başlar: “İstanbul’a hükmeden, bütün cihâna hükümrân olur. Bu bir kazıyye-i müsellemedir (kanıtlanmış teorem). Onun için, mümkün olduğu kadar İstanbul’a yaklaşmak gerekir” (Cevdet Paşa, I, 37, 356).
18. asır sonlarında İmparator Napolyon şöyle der: “İstanbul’a sahip olan dünyaya hükmeder. Arz tek bir devlet olsa idi, taht şehrinin İstanbul olması gerekirdi. (René Pinon L’Europe et la Joune Turquie, Paris 1911, s.476-7).
Hammer tarihini Almanca’dan Fransızca’ya çeviren Joseph Heller, 19. asır başlarında şöyle yazar: “İstanbul dünyanın gerçek başkentidir (capitale du monde). Coğrafya konumu bakımından yeryüzünde rakibi yoktur. Herkes bu hususta aynı fikirdedir. (Atlas de L’empire Ottoman, 53b, 55b).
İkinci Filip ve Lamartin
Kaanûnî Sultan Süleyman döneminde İstanbul’da yıllarca kaldıktan sonra kralı İkinci Felipe’ye etraflı bir rapor sunan İspanyol gezgini Pedro (s.178, 182): “Yeryüzünde İstanbul kadar uygun bir yere kurulmuş şehir yoktur” diye yazar.
1785’te Baron de Tott (I, 3) aynı fikirdedir: “Dünyanın başkenti olarak tercih edilecek en müsait şehir İstanbul’dur, âdetâ kâinâtın merkezidir, çok önemli deniz ticaret limanıdır.”
Geçmişin politikacıları gibi san’atkârları da aynı şeyleri söyler. Büyük şair Alphonse de Lamartine, Voyage en Orient adlı gezi kitabında şunları yazar: “İstanbul biricik ve kıyas kabûl etmez şehirdir (la ville unique et incomperable). Manzarasının güzelliğini hiçbir fırça ve kalem lâyıkıyle tasvir edemez.”
1804’te büyük Ermeni coğrafyacısı İnciciyan, eserine şu hükümlerle girer (s.3): “Eski ve yeni bütün yazarlar, İstanbul’un dünyanın en seçkin yerinde bulunduğunu bildirmişlerdir.”
Kaanûnî devrinde şehrimizi gören P. Gyllius: “Dünyanın her şehri ortadan kalkabilir, coğrafya konumu bakımından İstanbul ise insanlar var oldukça devam edecektir” der. Ünlü İspanyol generali Miranda’nın 1786’da İstanbul’a gemiyle girerken dili tutulur (s.26, 45-6, 53, 60): “Manzarasının olağanüstülüğü hakkında bir fikir vermem bile mümkün değil” diye yazar. “Tabiatla iç içe girmiş çok uyumlu bir mimari, gözlerimi kamaştırdı”.
Moltke ve Layard
Alman feldmareşali von Moltke 1835’te “çevremizi saran büyüyü nasıl anlatsam” diyerek aczini belirtir, “göklere tırmanan minareler, sayısız kurşun kubbeler, hayran olunacak bir zevkle tabiatın içine yerleştirilmiş” diye devam eder.
Avusturya-Macaristan’ın İstanbul büyükelçisi Baron Anton von Prokesh-Osten’in hükmü kesindir: “İstanbul yeryüzünün en güzel şehridir” (Konstantinopel ist die sehönste stadt der Welt) (Aus dem Orient, Stuttgart 1836, II, 498).
İngiltere’nin İstanbul büyükelçisi Sir Henry Layard 13 Eylül 1839’da şehri ilk gördüğü zaman duygularını şöyle belirtir: “İnsan muhayyilesi, hayalinde ancak İstanbul kadar güzel bir şehir tahayyül edebilir” (Gordon Waterfield, Layard of Nineveh, Londra 1963, s.29).
Hanımefendiler ne diyor?
Fransız baronesi D. de Fontmagne 1856’da şöyle yazar (s.33-4, 50): “Dünyada hiçbir şehir İstanbul kadar güzel olamaz. Yalılar, köşkler, konaklar, bahçeler, minareler, kubbeler, saraylar şehri ki Asya ile Avrupa’nın uyumlu estetiğini, güzelliği karşısında insanın dili tutulacak derecede ahenkle yansıtıyor.”
1893’te milletvekili eşi ile İstanbul’a gelen İngiliz Mrs. Max Müller şöyle der: “Doğu ile Batı’yı çok iyi birleştirmiş insana hayat ve yaşama sevinci, neş’e ve canlı bir güzellik duygusu veren emsalsiz bir şehir...”.
26 yıl (1881-1907) İstanbul’da kalan diğer bir İngiliz hanımı, Lady Dorina Neave 1933’te Londra’da basılan hâtıralarında aynı duyguları terennüm eder: “Daha muhteşem bir manzara yeryüzünde mevcut değildir. Haşmetlü kubbeleri, birbirinden güzel sayfiyeleri ile İstanbul, dünya şehirlerinin kraliçesidir.”
Bu yazımı, Yüksek Ekselansları Fransa Cumhurbaşkanı Mösyö Nicolas Sarkozy’ye ithâf ediyorum.
Yılmaz Öztuna
20 Temmuz 2010 Salı
İmparatorların İSTANBUL tarifi: Kâinatın merkezi
Related Posts
Tarihçi
Lorem ipsum is simply dummy text of the printing and typesetting industry.
Comments