Afrika tarihinin Avrupalı güçlerle tanıştığı yeniçağdan 20. yüzyıla kadar geçen süre kıtasal bir trajedinin en iyi kanıtlarını taşır. Avrupalı ve Amerikalıların belgeleri Afrika kıtası nüfusunun 1650 ile 1900 yılları arasında yarı yarıya azaldığını gösteriyor. Bu dönemde sürülen ve kaybolan insan sayısının 100 milyon civarında olduğu tahmin ediliyor.
| |
| |
|
Kölecilikle ilgili bilgiler Sümerlere kadar uzanır. Eski Mezopotamya ve Mısır kültürlerinin hemen hemen hepsinde kölelerle karşılaşılıyor ve bunlar ev ve saray köleleri olarak ayrılıyordu. Bu trajedi önce savaş esirlerinin köle olarak tutulmasıyla başladı, daha sonra ise insan kaçırılması (korsanlık), ağır borçlanma gibi nedenlerle devam etmişti. Antikçağda kölelik oldukça doğal karşılanıyordu ve bu nedenle de Platon ve Aristoteles gibi filozoflar bile bu konuyu hiç sorgulamamışlardı. Hemen hemen dünyanın her yerinde görülen kölecilik kendi içinde bazı değişiklikler göstererek 16. yüzyıla kadar gelmişti.
"Siyah kölelerin" 1510 yılında Portekizliler tarafından ilk kez maden ocaklarında çalıştırılması için Yenidünya'ya getirilmeleriyle birlikte, köle ticareti sadece siyahi Afrikalıların alınıp satıldığı bir ticarete dönüşmüştü. 1847 yılında Karl Marx Felsefenin Sefaleti isimli eserinde köle ticaretinin kapitalizmin gelişimi konusundaki önemi üzerinde durarak şunları yazmıştı: "Doğrudan kölecilik burjuva endüstrisinin makinalar gibi en önemli noktalarındandır. Kölecilik olmadan pamuk, pamuk olmadan da modern endüstri olmaz. Koloniler önemini köle ticareti ile kazanmışlardır. Dünya ticaretini koloniler meydana getirmişlerdir. Ve büyük endüstrinin koşulu ise dünya ticaretidir. Böylece de kölecilik ekonomik kategorideki en yüksek değerine erişmiştir." Evet Avrupa ve Amerika'nın endüstriyel gelişmesinde köleler zorla önemli bir rol üstlenmişlerdir. Bunun bedeli ise Afrikalı halklar için çok büyük olmuştur.