Lale Devri’nin sonlarında İran seferlerinde yaşanan başarısızlık üzerine İstanbul’daki hava bozulmuştu.
|
Üçüncü Ahmed, Sadrazam İbrahim Paşa’yı serdar olarak İran üzerine gönderirken kendisi İstanbul’da kalmaya karar verdi. Ancak günler geçmesine rağmen ordunun bir türlü Üsküdar’dan ayrılmaması Sadrazam İbrahim Paşa muhaliflerine bekledikleri fırsatı verdi.
DARBE ŞARTLARININ OLGUNLAŞMASINI BEKLEDİLER
Aslında 1730’dan birkaç sene önce de devlet adamları arasında bir isyanın patlak vereceği tahmin ediliyordu. Hatta 1722’de İran ve Rusya tarafındaki olumsuz gelişmeler yüzünden İstanbul’da bir isyan çıkabileceği ihtimalinin olduğunu Venedik elçi raporları kaydeder. Ancak Sadrazam İbrahim Paşa çoğu zaman aleyhine olan durumları lehine çevirecek bir yol bulmuştu. Sadrazamın olayları lehine çevirebilme yeteneğinde İstanbul’da halk ve asker arasındaki gelişmeleri casusları vasıtasıyla yakından takip etmesi de etkiliydi.
Sadrazam İbrahim Paşa’nın sıkı takibatı ve aldığı önlemler yüzünden isyan 1730’a kadar hayata geçirilememişti. Asiler, 1730 isyanı için sekiz ay öncesinden hazırlıklara başladılar. Güçlerini ölçmek için belirlenen tarihten daha önce Sadâbâd’da bostancılarla bir kavga bile başlattılar ama henüz isyan için şartların olgunlaşmadığını gördüler. Şartlar ancak Eylül 1730’da uygun hale geldi.
İsyan için seçilen kişilerin kimlikleri, seçilen gün ve slogan zaten isyanın çok daha önceden planlandığının göstergesiydi. İsyan için 28 Eylül 1730 Perşembe’nin seçilmesi önemliydi. Çünkü devlet adamlarının büyük bir kısmı İstanbul dışındaydı. Ordu da İran seferi için Üsküdar’a geçirildiğinden şehirde kendilerine direnecek fazla bir güç yoktu. Olanlar da daha önce gizli toplantılarda kazanılmıştı.
HAMAMDA YAPILAN TOPLANTI
Patrona Halil ve arkadaşları dikkat çekmemek için 25 Eylül 1730’da hamamda yaptıkları toplantıda 28 Eylül Perşembe günü isyan etmeyi kararlaştırdılar. 28 Eylül Perşembe sabahı Bayezid Camii önünde toplandılar. Bunlar, “Şerle davamız vardır. Ümmet-i Muhammed’den olan dükkânlarını kapayıp, bayrak altına gelsin” diyerek önce Kapalıçarşı’ya yöneldiler. Üç bayrak altında üç gruba ayrılan asiler Kapalıçarşı’ya üç koldan girerek propagandaya başladılar.
Şeriatı tatbik etmek için çarşı halkını kendilerine katılmaya davet edip, zorla dükkânları kapattırdılar. Bitpazarı’na geldiklerinde buradaki silah satan dükkânların camlarını kırarak içerdeki silahları aldılar. Çarşıdan çıkan asiler kendilerine katılanlarla birlikte Divanyolu’ndan Etmeydanı’na yürüdüler. Zorla kapıları açtırıp, oradaki yeniçerileri de kendilerine katılmaya ikna ettiler. Ayrıca buradaki birinci bölüğün çorba kazanını alarak meydana getirdiler.
Bu, isyan ettiklerinin sembolik bir ifadesiydi. İsyanın ilk saatlerinde padişah ve devlet ileri gelenleri İran seferi için Üsküdar’daydılar. İstanbul oldukça tenhaydı ve şehirde isyanı bastırabilecek durumda ancak birkaç görevli bulunuyordu. Onlar da tereddütleri yüzünden isyana müdahale etmediler ve isyanın büyümesine sebep oldular. Padişah ve sadrazam Topkapı Sarayı’na geçerek halkı asilere karşı mücadeleye çağırdı ancak gelen olmadı. Çağrıya şehir halkının rağbet göstermemesi bundan sonrası için iyi şeylerin olmayacağının da işaretiydi. Bostancılar da asiler üzerine yürümeye “Biz Müslümanlar ile savaşmayız” diyerek itiraz ettiler.
Bunun üzerine İbrahim Paşa, Üçüncü Ahmed’den içağalarını silahlandırmasını istedi fakat padişah bunu kabul etmeyince sadrazam zor durumda kaldı. Donanma askeri kazanılmak istendi fakat burada da kontrol Patrona Halil’deydi.
CESETLERİ ASTILAR
Bu arada asilerin sayısı cumartesi günü ilerleyen saatlerde halkın da katılımıyla giderek artmış, binlere ulaşmıştı. Asilerin istediği devlet adamlarını başlangıçta öldürtmeyen Üçüncü Ahmed, bu gelişmeler üzerine sadrazam başta olmak üzere bazı devlet adamlarını öldürttü. Odun arabalarına konan üç kişinin cesedi Bâb-ı Hümâyûn önüne bırakıldı. Asiler ve şehir halkı Kaptanıderya Mustafa Paşa, Sadaret Kethüdası Mehmed ve İbrahim Paşa’nın cesetlerini Et Meydanı’na getirdiler ve burada cansız bedenleri bir kez daha astılar.
Asilerin, sadrazamın ve diğer üç üst düzey devlet ricalinin azledilmelerini sağlamalarına ve şeyhülislâm hariç, bunların idam edilmelerine rağmen isteklerinin sonunun gelmemesi üzerine Üçüncü Ahmed de artık daha fazla direnemeyerek tahtı Birinci Mahmud’a bıraktı.
SAVAŞ İÇİN HAZIRLIK YAPTIM BOŞA GİTMESİN
Türk batılılaşmasının başlangıcı olarak görülen “Lâle Devri”ni kapatan Patrona isyanı 28 Eylül 1730 Perşembe günü sözde, şeriatın gereğini yerine getirmek için başlatılmıştı ama bu isyanı tetikleyen farklı sebepler vardı. Mali durumun bozulması, vergi yükünün artması, üst düzey devlet adamları arasındaki güç mücadeleleri, İran savaşlarındaki olumsuz gelişmeler bunların başlıcalarıydı.
Özellikle İran seferi için büyük hazırlıklar yapılmasına rağmen Üçüncü Ahmed ile sadrazamın sefere gitmek istememeleri ve halk arasında seferin iptal edildiği dedikodusunun yayılması isyanı tetikleyen gelişmelerdi. Çünkü sefer için esnaf ve asker ağır malî yüklerin altına girmişlerdi. Bunlardan biri de Patrona Halil’di. Patrona, İran seferi için bütün serveti olan 200 kuruşla silah ve elbise satın almıştı ve sefer iptal edilirse zarar edecekti. Bu yüzden hararetle sefere gidilmesini savunuyordu.
Sadrazam İbrahim Paşa’nın aşırı güçlenmesi ve rakiplerinin çoğunu baskı altında tutması da isyanın en önemli sebeplerindendi. 12 senedir sadrazam olması ve özellikle padişah nezdindeki itibarının fazlalığı yüzünden İbrahim Paşa bir hayli güçlenmişti. Paşa, üst düzey makamlara kendine yakın olanları getirtmiş ve muhaliflerini de bir yolunu bularak ya ortadan kaldırmış ya da etkisiz hale getirmişti. Üst makamlarda gözü olanlar, bu yüzden sadrazamı ortadan kaldırmadan kendilerinin yükselemeyeceğini düşünüyorlardı.
DARBE YAPACAĞINI RÜYASINDA GÖRDÜ
Bir kaynakta Patrona Halil ve arkadaşlarının isyanı nasıl planladıkları şu şekilde hikâye edilir: “En iyi şarapla bir ziyafet için icap eden şeyleri tedarik ettikten sonra itimat ettiği kimseleri ve dostlarından 12 kişiyi davet etmiş ve şarapla neşelendikten sonra rüyada vezirleri katl ve padişahı tahtından indirdiğini gördüğünü söylemiş. Bunların birçok zulüm yapmakta olduklarını ve İran’a karşı sahte bir seferberlik bahanesiyle pek çok kimseleri zarara soktuktan sonra şimdi kendilerinin zevk ve sefa ile vakit geçirmekte olduklarını açıklamıştır.
Buna binaen gayrimemnunların başına geçerek bayrak çekeceğini söyledikten sonra onlardan böyle şanlı ve şerefli bir iş için birleşmelerinden başka bir şey istemediğini, birleşmelerini teklif etmiştir. Orada bulunanlar Patrona’yı bu niyetinden dolayı takdir etmişler ve birbirlerine yardım edeceklerine dair söz vermiş ve yemin etmişler. 28 Eylül 1730 Perşembe gününü icraata başlamak üzere tayin ve tespit etmişlerdir.”
Erhan Afyoncu
Bugün