Osmanlı Devleti’ni Türkler’in devleti miydi? Araplar ve diğer unsular Osmanlı'ya isyan etmişmiydi? Bunun cevabı Şerif Hüseyin’in oğlu Şerif Abdullah'ın hatıratında saklı...
Geçen yazımızda “Arap Uyanışı” ile ilgili bilgi vermiştik. Arap Uyanışının, Arap ulemasının ve aydınlarının İslam’a yeniden dönüşü, yeniden dirilişi, İslami köklere yeniden dönüşü için kullandıkları bir ifade biçimi olduğunu anlatmıştım. Arap aydınlarının, ümmetin başına gelen felaketlerin, İslam’dan uzaklaşmanın, müslümanca yaşamamanın sonucu olarak gördüklerini belirtmiştim. Bu yeniden diriliş de diyebileceğimiz Arap aydın ve ulemanın Arap bölgelerinde halkı şuurlandırmak, eğitim düzeyini yükseltmek, bilgi ve görgülerini arttırmak için gösterdikleri çabaların adıdır. Devletin siyasi idaresi bunu hem istemiş, hem de ne gerekiyorsa yapmış olduğunu görmekteyiz. Devletin başında olan Sultan II. Abdulhamid, İmparatorluk sınırları içinde ve dışında bulunan Müslümanlar’ın iyi bir eğitimden geçmeleri gerektiğine inanıyordu. Ümmetin iyi bir eğitimden geçmesi halinde düşmanını daha iyi tanıyacağını, birbirlerine daha fazla kenetleneceğini, düşmana karşı güçbirliği edeceklerini ve düşmanlarının oyuncağı haline gelmeyeceklerini düşünüyordu
. İşte bu “ Uyanış” yani yeniden dirilişin başında bizzat halife sıfatıyla kendisinin bulunma nedeni buydu. Sultanın Anadolu’dan Arap yarımadasına, Balkanlar ve Arnavutluk’tan Rusya’ya; Habeşistan’dan Güney Afrika, Sudan ve daha bir çok yere, hatta Malay Adaları’na, Filipinler’e kadar olan çok uzak bölgelerde okullaşma, sanayileşme ve dernekleşme faaliyetlerine önem vermesinin başlıca nedeni bu düşünceden kaynaklanıyordu.
Hayırlı Ümmet
Buna iyi bir örnek olarak verebileceğim “ Nahda-i Hayriyye “ cemiyetidir. İleride Uzakdoğu’da Sultan II. Abdulhamid’in teşviki ve öncülüğünde kurulan cemiyetlerden bahsederken, bu cemiyet üzerinde duracağım. Nahda-i Hayriyye “ Hayırlı Uyanış ” anlamına gelmektedir. Bu derneğin gayesine baktığımzda, Sultan II. Abdulhamid’in İmparatorluğun içinde ve dışında yaptığı ve yapmak istediği hayırlı faaliyetlerinin özetini vermektedir.
Derneğin gayesi şöyle özetlenmektedir: Bu cemiyetin maksud-u tesisi ulum ve fünunun tamim ve neşrine, ziraat ve ticaretin terakkisine ve esbab-ı inhitat ve tedenniyenin izalesine çalışmaktır ( Bu derneğin kuruluş amacı; İlmin ve sanatın yaygınlaştırılmasına, ziraat ve ticaretin geliştirilmesine, çöküş ve gerilemenin ortadan kaldırılmasına çalışmaktır. ). Nahda-i Hayriyye’ye ismen yakın olan Sultan II. Abdulhamid’in eserlerinden “ Şirket-i Hayriyye “ buna iyi bir örnektir. Bu hayırlı teşebbüslerin hepsi “ Kuntum Hayra Ümmetin “ yani “ Sizler Hayırlı Ümmetsiniz “ ayetine uygun düşüyor.
İlmin yaygınlaştırılması için Anadolu ve Balkanlar’da olduğu gibi, Arap bölgelerinde de çok sayıda ilim merkezleri kurulmuştur. İlk, orta ve liseler kurulduğu gibi, Sanayi Mektepleri, Ziraat Mektepleri gibi meslek liseleri de kurulmuştur. Bu dönemde Arap yarımadasında okullaşma ve okula gitme oranının çok yükseldiği açıktır. Özellikle yeni yolların, yeni limanların yapılması, ulaşımın daha emniyetli hale getirilmesi, büyük posta merkezleri kurularak posta işlerinin muntazam hale getirilmesi, her yere devlet dairelerinin yapılması, telgraf hatlarının Arap bölgelerinin en ücra köşelerine kadar götürülmesi ve tren hattının Arap yarımadasında yaygınlaştırılması o dönemin şartlarına göre gerçek bir devrim olarak görülmelidir. Hicaz Demir yollarının merkezinin Şam-ı Şerif’te olması, Şam’a Arap yarımadasında tartışılmaz bir üstünlük kazandırmıştır. Daha önce kurulan Bağdat Demir Yolu hattı ile Arap şehirleri arasındaki karşılıklı ticaret ve ziyaretler birkaç katına çıktığı görülüyor. Demir yolları ve telgraf hatları emniyet tedbirlerinin hızlı bir şekilde alınmasına yaramış, ticaretin aksamadan yapılmasına büyük katkı sağlamıştır. Hayfa ve Yafa gibi bazı kasabalar bu büyük hamleler sayesinde büyük ticaret merkezlerine dönüşmüştür. Arap yarımadasında halkın zenginleşmesini sağlayan bu olumlu gelişmeler, hiç şüphesiz Sultan II. Abdulhamid’in aldığı tedbirler sayesinde olmuştur. Bu gerçeği görmek istemeyen bazı tarihçiler, sultanın şahsi servetinin arttığı halde halkın fakir kaldığını ileri sürecek kadar gerçekle ilgisi olmayan düzmece laflar ürettiklerini görüyoruz. Bugün yapılan araştırmalar ve yarın bu araştırmalara eklenecekler bu yalanın büyüklüğünü her geçen gün daha açık gösterecektir.
Elbirliğiyle Ümmeti yeniden inşa etmek
Sultan II. Abdulhamid, düşmanlarının gücünü görürken ümmetin kenetlenmesi ve güç birliği etmeleri halinde neler yapabileceklerini göstermek için Hicaz Demir Yolları’na çok önem vermiş, bu projenin katkı sağlayan herkesin projesi olduğunu her defasında dile getirmiştir. Özellikle Arap yarımadasında faaliyete geçip faydası görülünce Müslümanlar'a bir moral kaynağı olmuş, düşmanların da gözünü korkutmuştur. Güneşin altında bin bir sıkıntıyla, can ve mal kaybına yol açan, büyük paralar harcanan yolculuklar gölge altında az para harcanarak çok kısa sürelere indirilmesi, o zamanın Arap yarımadası için önemi ortadadır.
Osmanlı Devleti Türklerin, Araplar’ın ve diğer Müslüman unsurların devletiydi. Çok yakın zamana kadar Osmanlı Devleti Türkiye’de bile gerçekten kötü gösterilirdi. Özellikle son padişahların hain, müsrif veya katil olarak öğretilmesi bizim hafızalarımızda hala yer edinmektedir. Bugün bile Sultan Vahdettin için okullarda bu anlayış hakimdir. Osmanlı’nın ilk ve orta dönemlerinde yapılan büyük savaşlardaki üstün başarılar bir milliyetçilik anlayışı ile okutulur, bu başarılı asırlar birer istisna gibi gösterilirdi. Oysa bahsedilen dönemler oldukça uzun ve gerçekten hayranlık uyandıran dönemlerdir. Bu başarı ve iftihar edilecek zaferler de ümmetin o dönemdeki ortak zaferleriydi. Bugünkü Arap ülkelerindeki tarih kitaplarında Osmanlı Devleti’nin son dönemi ile ilgili elbette doğru bilgiler beklemiyoruz. Daha Türkiye’de bazı bilgiler yanlış veya yanlı okutulurken, bunu Araplar’dan bekleyemeyebiliriz. Sevinerek belirtmek gerekir ki, Türkiye’de bu yanlış bilgilerin yerine doğru bilgiler kitaplara geçmeye başladı. İleride bu yanlışlıklar düzeltilecektir. Arap dünyası da yavaş da olsa Osmanlı ile ilgili kanaatleri değişiyor. Arap halkı da Türk halkı gibi Osmanlı hakkındaki resmi bakışaçıyı bırakmış durumda. Arap dünyasının tarih kitaplarında henüz ciddi bir değişiklik olmasa da o alanda da gayret sarf edildiğine dair bilgiler almamız bizi ziyadesiyle memnun ediyor.
Osmanlı Devleti’ni Türkler’in devleti olarak gösterirsek, Türkler’in dışındaki bütün unsurları dışlamış oluruz. Hem onları dışlamak hem de suçlamak yanlışını biz de bırakmamız gerekir. Bizim içimizdeki tarihi şahsiyetlerin hatalarını nasıl ki biz bu şahısların yanlış tutum ve kararları olarak görüyorsak, Araplar’ın içindeki bazı tarihi şahsiyetlerin birtakım yanlış çıkışları ve hataları da Araplar’a mal edilemez, edilmemelidir. Şayet iyi araştırırsak ve yansız olaylara bakarsak, Arap İsyanı’nın çok dar bir sahada gerçekleştiğini Araplar’ın kahir ekserisinin buna karşı çıktığını, bu uğurda bu isyana karşı yapılan savaşlarda Osmanlı ordusunda çok sayıda Arap askerin şehit olduğunu, birçok Arap kabilesinin bu isyana katılmadığını, savaştan sonra bir kısmının cezalandırıldığını, Hicaz’da ve Suriye’de isyana katılmayan bir çok Arap önde geleninin isyandan sonra veya o esnada ya Mısır’a veya Anadolu’ya sığınmak zorunda kaldığını, bir kısmının ise asıldığını görürüz. Bizzat bu isyanın baş aktörlerinden ve perde arkasındaki birinci kişisi konumundaki Şerif Hüseyin’in oğlu Şerif Abdullah hatıratında ( Kral Abdullah ) bu isyanın sonucunun böyle olacağını bilmesi halinde buna teşebbüs etmeyeceğini dile getirmektedir.
II. Abdulhamid’in devrini özetleyen ibretlik cümleler
Kral Abdullah hatıratının bir yerinde Sultan II. Abdulhamid ile ilgili gerçekten hepimizin ibretle üzerinde düşünmemiz gereken şu bilgilileri veriyor: “ İnsanlar Abdulhamid’in zalim olduğuna inanıyorlar. Ama yanlış biliyorlar. Abdulhamid zalim değil, sadece çok dikkatli bir hükümdardı. Tahttan indirildikten sonra anlaşıldı ki, Abdulhamid görevi boyunca sadece bir defa idam cezası vermişti. Gerçekte Sultan Abdulhamid iyi niyetle çalışan biriydi. Eğer hata yaptıysa, bunları ictihad hatası olarak değerlendirmek lazımdır.”
Kral Abdullah’ın, Sultan Abdulhamid’in saltanatının büyük bir kısmında bizzat yaşamış biri olarak söyledikleri çok önemli. Hatıratının başka bir yerinde çok daha önemli olan şu cümleleri sarf ediyor: “ Bence Sultan Abdulhamid, İslam dünyasının son büyük sultanıydı. Onun tahttan indirilmesinden sonra meydana gelen olaylar, Kufe ve Mısırlılar’ın Hz. Osman’a yaptıklarından sonra meydana gelenlere benzer. Hz. Osman nasıl fitne ile Müslümanlar arasındaki sınır idiyse, Abdulhamid de bu çağda insanlarla fitne arasındaki perdeydi. Bu perde yırtılınca fitneler ortaya çıktı. Bütün işleri çekip çeviren ve baki kalan yalnız yüce Allah’tır.”
Sonraki yazımızda bu açıklamaları üzerinde duracağız.
Fotoğraf, no: 93
Bağdat Efrad-ı Cedide Mektebi’nin Yedinci Sene-i Tedrisiyesi Münasebetiyle ( yedinci eğitim yılı nedeniyle ) Bir İhtifal ( kutlama ).
1. Bağdat Jandarma mıntıka müfettişi Cemal Paşa, 2. Hindistan’da Ranpur Hakimi müsteşarı Muhammed Zülfikar Han, 3. Bağdat Jandarma Efrad-ı Cedide Mektebi’nin müdürü Yüzbaşı Tevfik Bey, 4. Posta Karakol Mektebi Müdürü Yüzbaşı Fazıl Efendi, 5. Efrad-ı Cedide Mektebi Üçüncü Bölük Kumandanı Yüzbaşı Muhyiddin Efendi, 6. Jandarma Mıntıka Kumandanı Mülhak Mülazım-ı Evvel Abdullatif Efendi, 7. Efrad-ı Cedide Mektebi İkinci Bölük Kumandanı Mülazım-ı Evvel Abdurrezzak Efendi, 8. Efrad-ı Cedide Mektebi Birinci Bölük Kumandanı Mülazım-ı Evvel Mehmed Rauf Efendi, 9. Efrad-ı Cedide Mektebi Üçüncü Bölük Mülazım-ı Evveli Mehmed Efendi, 10. Efrad-ı Cedide Mektebi Birinci Bölük Mülazımı Şakir Efendi, 11. Efrad-ı Cedide Mektebi İkinci Bölük Mülazım-ı Evveli Mehmed Rif’at Efendi, 12. Efrad-ı Cedide Mektebi İkinci Bölük Mülazımı Mahmud Celal Efendi, 13. Bağdat İngiltere Konsoloshanesi Tercümanı Abdurrab Efendi, 14. Karakol Mektebi Mülazım-ı Evvel Hamid Efendi, 15. Karakol Mektebi Mülazımı Ali Raif Efendi, 16. Bağdat Alayı’na mülhak Mülazım Abdurrahman Efendi, 17. Hindistan şehzadelerinden elyevm ( bugün ) Bağdat’ta mukim ( ikamet eden ) Nüvvab Secad Ali Han, 18. Biraderi Muhammed Hasan Han, 19. Nüvvab Secad Han’ın mahdumu, 20. Diğer mahdumu.
Sebahattin Arslan* / TIMETURK
*Araştırmacı-yazar
19 Eylül 2010 Pazar
Osmanlı kimlerin devletiydi?
Related Posts
Rohat Fatih
Lorem ipsum is simply dummy text of the printing and typesetting industry.
Comments