Bugün, okumuş olduğum bir kitap hakkında şuraya bir kaç kelime yazayım da dursun diye düşündüm. Zweig'ın kitabını ağustosun başında okumuşum aslında ama arada açıp içinden pasajlar okumaya devam edince değer verdiğim bir kitap olduğunu anladım. Zweig'ın üslub olarak süslü denilebilecek bir stille kadın-erkek ilişkilerini konu edindiği bir çok kitabı mevcut bunların arasında benim de severek okuduklarım var fakat bazılarındaki üslubun ağdalığı beni biraz sıkmaya başladı ve uzun süre sonra bir kitabı yarım bıraktım o kitap "Karmaşık Duygular" idi belki de "Bilinmeyen Bir Kadının Mektubu" , "Korku", "Bir Kadının Yaşamından 24 Saat" gibi kitaplarını ard arda okuduğum için yazara ara vermem gerekliliği doğmuştur o yüzden "Karmaşık Duygular"ı elime tekrar alıp bitirmeyi umuyorum.
Her ne kadar çoğu kitabında teşbihler, istiareler ve şuan aklıma gelmeyen bir sürü anlatım stili havada uçuşsa da biyografileri tam tersine araştırma niteliğinde ve sade bir dile sahip o yüzden olsa gerek Üç büyük usta'da Balzac , Dickens ve Dostoyevski hakkında yazılanları okurken daha çok yazarla oturmuşsunuz da o size arkadaşları hakkında sır veriyormuş gibi merak uyandırıcı ve şaşırtıcı bir hava doğuyor. Kitap İş Bankası Kültür Yayınları'ndan çıkma, 217 sayfa ve Almanca'dan çeviren Nafer Ermiş , Zweig'in kitaplarını yeniden basan İş Bankası Modern Klasikler Dizisi'nde dikkat ettiğim bir unsur da kitapların çevirmenlerinin her kitabında farklı olması fakat büyük yayınevleri bu konuya özen gösterdikleri için çevirilerin hiçbirinde sıkıntı yaşamadım ve kitaba adapte olabildim.
Zweig kitabında bu üç ismi ele alırken , yetiştikleri kültürel çevrenin onlar üzerinde ne kadar etkisi olduğunu ve romanlarına nasıl yansıdığını da anlatıyor okuyucuya. Balzac'ın kendi yoksulluğunu kitaplarında ultra zengin karakterlere nasıl yansıdığını , Napolyon'dan ne kadar çok etkilendiğini dile getiriyor. Balzac öyle bir hayal gücüne sahipmiş ki oturmuş olduğu çatı katında gençken kuru ekmeğini yerken , iradi telkin yoluyla en pahalı yemeklerin tadını hissedebilmek için tabeşirle masaya tabaklar çizer içlerine de yemeklerin adını yazar böylece yemeğin hazzını hissedermiş. Sanırım bunu yapabilen bi insana ve hayal gücüne herkes saygı duyar. Dickens'ın kendi ulusunun istencine ne kadar uyduğunu konusunda onu eleştiren Zweig ünlü olmasını doğru zamanda dünyaya gelmesi ve halkın istediği şekilde hikayeler yazmasına bağlar bu yüzden yaratıcılık ve coşkudan uzak duran Dickens için bir trajedi olarak değerlendirme yapar Zweig. Dickens'a ne kadar olumsuz eleştiri yaparsa aynısını Turgenyev için de dizer çünkü onun ününün Avrupa'da dilencilik yapacak hale gelen Dostoyevski'den çalınma olduğunu savunur. Dostoyevski 'nin hayatında yaşamış olduğu zorluklar içler acısı fakat buna rağmen yazmaktan hiç bir zaman vazgeçmemesi de insana güç verir cinsten.
Okumak isteyenler için daha da fazla bahsetmeyim, tavsiye edilesi güzel bir kitaptı benim için :)
Sevgiler
Historian