Baskın Oran
2001
Türkiye'de çoğu zaman (ve yanlış olarak) özdeş algılanan bu kavramlardan birincisi devlet'e, ikincisi ise toplum'a ilişkindir. Birincisi bir devlet politikasıdır, ikincisi toplumun bir niteliğidir.
Din, feodal (tarımcı) toplumların tutunum ideolojisidir (tutunum ideolojisi -cohesion ideology-: "bir toplumu bir arada tutan temel ideoloji" olarak kabaca özetlenebilir). Bu nedenle, feodal kalıntılar taşıyan toplumlardaki din-devlet ilişkileri, bu kalıntıları tasfiye etmiş toplumlardakinden epey farklıdır.
Birinci tip ülkelerin en net örneği Türkiye'dir. Bu ülkede devlet, Batıcı seçkinlerinin anayasadaki "laiklik" ilkesine yansıyan iradesi gereği, din'i sürekli ve güçlü biçimde denetim altında tutarak ülkenin iman'a dayanan dinsel ilkelere ("şeriat'a) değil, akl'a dayanan rasyonel ilkelere göre yönetilmesini sağlamaya çalışır. Bu, "yukarıdan devrim"in laiklik politikasıdır. (Türkiye örneğinin tersi tabii ki, S. Arabistan türü "şeriatçı" ülkelerdir. Ayrıca, arada Mısır gibi "gri" ülkelerde vardır, ama buralarda Türkiye tipi bir laiklik, daha doğrusu laikleştirme politikası uygulanmaz, uygulanamaz).
İkinci tip ülkelerde ise devletin laiklik politikası izlemesine gerek yoktur, çünkü devletin dinsel ilkelere göre yönetilmesini savunacak feodal kalıntılar uzun zaman önce burjuva ("altyapı") devrimleriyle ciddi biçimde tasfiye edilmişlerdir. Bu toplumlar artık "sekülerleşmişlerdir". İngiltere ve 1905'ten itibaren de Fransa bunlara örnek gösterilebilir (1789-1905 arası laiklik politikası uyguladı ve sonunda toplumu sekülerleştirdi).
ABD ise, seküler toplum açısından uç bir örnektir çünkü bu ülke feodal dönemi hiç yaşamamıştır; Avrupa'dan gelen göçler nedeniyle, kabile döneminden ticaret kapitalizmine doğrudan geçiş yapmıştır. Dolayısıyla kuruluşundan beri, dinler ve inançlar karşısında tamamen nötrdür. ABD'de devlet, anayasanın 1 numaralı değişikliği (first amendment) gereği ne herhangi bir dinsel inanca müdahale edebilir ne de herhangi bir dinsel inanca en ufak bir yardımda bulunabilir. Çünkü bizzat federal devlet, çok etnili ve çok dinli bir toplumda, bu tür bir "tarafsızlık" üzerine kurulmuş ve işlemektedir. Türkiye'de dinsel ideolojiye sahip kişi ve kuruluşlar, "ABD tipi laiklik" derken, sadece, ABD'de devletin hiçbir din ve inanca müdahale etmemesini anlamaktadırlar.
Bu konuda son olarak, laiklik-demokrasi ikilemine değinmekte de yarar vardır:
Yukarıda Fransa için söylenenlerden de anlaşılacağı gibi, laiklik politikasının amacı seküler bir toplum yaratmaktır. Bu süreç içinde demokrasi ilkesi doğal olarak zedelenebilir, çünkü toplumun büyük çoğunluğu feodal bir kafa yapısı gereği, din kavramını kullananlara oy verme eğilimindedir. "Demokrasinin zedelenmemesi" için toplumun kendi iç dinamiğiyle ağır ağır sekülerleşmesini beklemek gerekir ki, bu arada temel insan (en çok da, kadın) haklarının ağır ihlale uğrayacağı açıktır.
Bununla birlikte, gözü kara biçimde uygulanan bir laiklik politikasının, aydınların bir tahakküm aracı olarak kullanıldığı da bir gerçektir. Bu nedenle, laiklik politikasının, din'in devlete müdahalesini önlemek gibi temel bir görevinin olması, ama bireylerin dinsel tercih ve uygulamalarını engellemek gibi bir yetkisinin olmaması gerekir.
Özet olarak: Seküler toplum, demokrasi için bir ön koşuldur. Dolayısıyla, Türkiye gibi ülkelerde onu yaratmaya yönelik laiklik politikası da öyledir. Ama bu politika, hassas uygulanmadığı zaman, demokrasiyi ihlal edebilmektedir. Bunu önlemenin çaresi, din'in bir ülkede siyasal iktidara talip olmaktan vazgeçerek "sistem"e entegre olduğu oranda laiklik politikasını giderek yumuşatmak ve toplumsal oydaşma yoluna gitmek olarak saptanabilir.
Türkiye'de "Amerikan tipi laiklik" ancak ondan sonra mümkün olabilecektir.
Kaynak
Baskın Oran, "Türk Dış Politikasının Teori ve Pratiği", Baskın Oran (ed.), Türk Dış Politikası Kurtuluş Savaşından Bugüne Olgular, Belgeler, Yorumlar, cilt I, İstanbul, İletişim Yayınları, 2001, s: 22
2001
Türkiye'de çoğu zaman (ve yanlış olarak) özdeş algılanan bu kavramlardan birincisi devlet'e, ikincisi ise toplum'a ilişkindir. Birincisi bir devlet politikasıdır, ikincisi toplumun bir niteliğidir.
Din, feodal (tarımcı) toplumların tutunum ideolojisidir (tutunum ideolojisi -cohesion ideology-: "bir toplumu bir arada tutan temel ideoloji" olarak kabaca özetlenebilir). Bu nedenle, feodal kalıntılar taşıyan toplumlardaki din-devlet ilişkileri, bu kalıntıları tasfiye etmiş toplumlardakinden epey farklıdır.
Birinci tip ülkelerin en net örneği Türkiye'dir. Bu ülkede devlet, Batıcı seçkinlerinin anayasadaki "laiklik" ilkesine yansıyan iradesi gereği, din'i sürekli ve güçlü biçimde denetim altında tutarak ülkenin iman'a dayanan dinsel ilkelere ("şeriat'a) değil, akl'a dayanan rasyonel ilkelere göre yönetilmesini sağlamaya çalışır. Bu, "yukarıdan devrim"in laiklik politikasıdır. (Türkiye örneğinin tersi tabii ki, S. Arabistan türü "şeriatçı" ülkelerdir. Ayrıca, arada Mısır gibi "gri" ülkelerde vardır, ama buralarda Türkiye tipi bir laiklik, daha doğrusu laikleştirme politikası uygulanmaz, uygulanamaz).
İkinci tip ülkelerde ise devletin laiklik politikası izlemesine gerek yoktur, çünkü devletin dinsel ilkelere göre yönetilmesini savunacak feodal kalıntılar uzun zaman önce burjuva ("altyapı") devrimleriyle ciddi biçimde tasfiye edilmişlerdir. Bu toplumlar artık "sekülerleşmişlerdir". İngiltere ve 1905'ten itibaren de Fransa bunlara örnek gösterilebilir (1789-1905 arası laiklik politikası uyguladı ve sonunda toplumu sekülerleştirdi).
ABD ise, seküler toplum açısından uç bir örnektir çünkü bu ülke feodal dönemi hiç yaşamamıştır; Avrupa'dan gelen göçler nedeniyle, kabile döneminden ticaret kapitalizmine doğrudan geçiş yapmıştır. Dolayısıyla kuruluşundan beri, dinler ve inançlar karşısında tamamen nötrdür. ABD'de devlet, anayasanın 1 numaralı değişikliği (first amendment) gereği ne herhangi bir dinsel inanca müdahale edebilir ne de herhangi bir dinsel inanca en ufak bir yardımda bulunabilir. Çünkü bizzat federal devlet, çok etnili ve çok dinli bir toplumda, bu tür bir "tarafsızlık" üzerine kurulmuş ve işlemektedir. Türkiye'de dinsel ideolojiye sahip kişi ve kuruluşlar, "ABD tipi laiklik" derken, sadece, ABD'de devletin hiçbir din ve inanca müdahale etmemesini anlamaktadırlar.
Bu konuda son olarak, laiklik-demokrasi ikilemine değinmekte de yarar vardır:
Yukarıda Fransa için söylenenlerden de anlaşılacağı gibi, laiklik politikasının amacı seküler bir toplum yaratmaktır. Bu süreç içinde demokrasi ilkesi doğal olarak zedelenebilir, çünkü toplumun büyük çoğunluğu feodal bir kafa yapısı gereği, din kavramını kullananlara oy verme eğilimindedir. "Demokrasinin zedelenmemesi" için toplumun kendi iç dinamiğiyle ağır ağır sekülerleşmesini beklemek gerekir ki, bu arada temel insan (en çok da, kadın) haklarının ağır ihlale uğrayacağı açıktır.
Bununla birlikte, gözü kara biçimde uygulanan bir laiklik politikasının, aydınların bir tahakküm aracı olarak kullanıldığı da bir gerçektir. Bu nedenle, laiklik politikasının, din'in devlete müdahalesini önlemek gibi temel bir görevinin olması, ama bireylerin dinsel tercih ve uygulamalarını engellemek gibi bir yetkisinin olmaması gerekir.
Özet olarak: Seküler toplum, demokrasi için bir ön koşuldur. Dolayısıyla, Türkiye gibi ülkelerde onu yaratmaya yönelik laiklik politikası da öyledir. Ama bu politika, hassas uygulanmadığı zaman, demokrasiyi ihlal edebilmektedir. Bunu önlemenin çaresi, din'in bir ülkede siyasal iktidara talip olmaktan vazgeçerek "sistem"e entegre olduğu oranda laiklik politikasını giderek yumuşatmak ve toplumsal oydaşma yoluna gitmek olarak saptanabilir.
Türkiye'de "Amerikan tipi laiklik" ancak ondan sonra mümkün olabilecektir.
Kaynak
Baskın Oran, "Türk Dış Politikasının Teori ve Pratiği", Baskın Oran (ed.), Türk Dış Politikası Kurtuluş Savaşından Bugüne Olgular, Belgeler, Yorumlar, cilt I, İstanbul, İletişim Yayınları, 2001, s: 22