İngiltere, Rusya’nın Doğu sorunu’nu tek başına ve kendi menfaatlerine göre çözmesini kabul etmeyeceğini göstermişti. Ancak İngiltere, Berlin’den sonra Osmanlı İmparatorluğu’nun toprak bütünlüğünü destekleme siyasetini bir yana bırakacaktı. Bu tür bir siyaset değişikliği, İngiltere’nin Osmanlı topraklarına yerleşme siyasetini de beraberinde getirmişti. İngiltere Akdeniz’de, Rusya’ya karşı dengeyi sağlayabilecek sürekli bir üs arıyordu. Osmanlı topraklarındaki çeşitli yerleri öngören tekliflerden sonra, İngiliz Hükümeti, Hindistan yolunun güvenliğini sağlamak için Kıbrıs Adası’nın iyi bir üs olabileceği kararına vardı.
İngiltere, Akdeniz’de statükonun değiştirilemeyeceğini Rusya’ya her fırsatta göstermeye çalışıyordu. Nitekim İngiltere, 17 Nisan 1878’de 7 bin kişilik bir askeri kuvvetini Hindistan’dan Malta’ya kaydırmaya karar verdi. Lord Salisbury de, 3 Mayıs’ta, Rusya’nın Londra elçisine bir nota vererek, Ayastefanos Antlaşması’yla ortaya çıkarılan büyük Bulgaristan Prensliği’nin küçültülmesi ve ayrıca Doğu Anadolu’da belirlenen sınırların da yeniden düzenlenmesi gerektiğini bildirerek, İngiltere’nin Rus saldırısına karşı Osmanlı’yı koruyacağını, ancak buna karşılık olmak üzere Osmanlı Devleti’nin Anadolu topraklarında ıslahat yapmasını ve Kıbrıs Adası’nın idaresini İngiltere’ye bırakmasını istemişti. Bu arada Rusya, Bulgaristan’ın küçültülmesi isteğine onay verirken, Doğu Anadolu’da sadece Beyazıt’ı geri verebileceğini bildirdi. Bunun üzerine Salisbury, 24 Mayıs’ta Layard’dan, savunma antlaşması yapma teklifini Osmanlı hükümetine bildirmesini istedi. Layard da bu emri yerine getirerek, iki gün içinde söz konusu antlaşmanın yapılmaması halinde, Ayastefanos Antlaşması’nın düzeltilmesi görüşmelerinin sonlandırılacağını bildirdi. Layard, II. Abdülhamit ile 25 Mayıs’ta görüşerek, iki devlet arasında Osmanlı’nın Asya kıtasındaki topraklarını kapsamak üzere bir savunma antlaşması imzalanmasını önerdi. II. Abdülhamit böyle bir antlaşmayı devletin geleceği açısından mahzurlu görmekle birlikte, mevcut şartları düşünerek bu teklife razı oldu. Bunun üzerine Layard ile Sadrazam ve Hariciye Nazırı Saffet Paşa arasında görüşmeler yapıldı. Layard bu görüşmelerde, muhtemel bir Rus saldırısına karşı Osmanlı Devleti’ne askeri yardım yapılabilmesi için Kıbrıs’ın yönetiminin İngiltere’ye bırakılmasının gerekli olduğunu ifade etti. Padişah özellikle Anadolu’da ıslahat yapılması konusunu mahzurlu görüyordu, ancak yapılacak başka bir şey de kalmamıştı. İngiltere, bu görüşmeler boyunca, tehditkâr ve baskıcı bir tavır takınmıştı. İki maddeden oluşan savunma antlaşması, Layard ile Saffet Paşa arasında, 4 Haziran 1878’de imzalandı. Buna göre, Rus saldırısına karşı İngiltere, Osmanlı’yı askeri açıdan savunacaktı. Buna karşılık Osmanlı Devleti de Anadolu topraklarındaki Hıristiyanlarla ilgili olmak üzere, Avrupalı devletler tarafından belirlenecek reformları yapmayı ve ayrıca bütün bunların gerçekleşebilmesi için de Kıbrıs’ın İngiltere’ye devrini kabul edecekti. Böylece Kıbrıs İngiliz hâkimiyetine geçmiş oluyordu.
Antlaşmayla, Osmanlı Devleti’nin egemenlik ve mülkiyet haklarından kayıtsız şartsız vazgeçilmiyor, bu haklar vekâleten ve geçici olarak İngiltere’ye bırakılıyordu. Yani ada, hukuki olarak yine Osmanlı Devleti’nin bir toprağı olmaya devam edecekti. Nitekim, adada Padişahın ve tebaanın hukukunun korunması ve arazi, vakıflar ve devlete ödenmesi gereken gelirler gibi konularda ek protokol ve antlaşmalar imzalandı. 1 Temmuz 1878 tarihli ek antlaşma ile Rusya’nın Doğu Anadolu’da işgal ettiği yerleri terk etmesi hâlinde antlaşmanın da sona ereceği ve Kıbrıs’ın boşaltılacağı belirtiliyordu. 7 Temmuz’da antlaşmaya dair bir ferman çıkarıldı. Berlin Kongresi oturumlarının sona ermesinden hemen sonra İngilizler, Kıbrıs’a asker çıkardı. Padişah, antlaşmadan doğabilecek mahzurları önlemek için, Berlin Antlaşması’nın imzalanmasından iki gün sonra, 15 Temmuz’da “hukuk-ı şahanesine asla halel gelmemek şartıyla” antlaşmayı tasdik etti.
Sultan Abdülhamit, saltanatı boyunca takip edeceği denge siyasetinin ilk örneklerinden birini burada uygulamaya çalıştı. Ancak, İngiltere’nin esas amacı Kıbrıs’a tamamen yerleşmek ve burayı kendi egemenliğine almak olduğundan, kısa bir süre sonra adadaki gelirlere el koydu ve Kıbrıs’ı Osmanlı Devleti’ne karşı bir baskı unsuru olarak kullanmaya başladı.
PROF. DR. Ali FUAT ÖRENÇ