1 Aralık 2018 Cumartesi

Haçlı Seferleri

Dilara Kahyaoğlu
1998-2018
1135 yılını gösteren  Ortadoğu Haritası
Birinci ve İkinci Haçlı Seferleri arasındaki siyasi durum...


Haçlı Seferleri; Batılı Hıristiyanların Kudüs’ü ve öteki kutsal yerleri Müslümanların elinden almak için düzenledikleri askeri seferlerdir. Tarihsel olarak ifade etmek istersek 1095 ile 1270 arasına denk düşer. Bu süre zarfında batıdan doğuya sekiz ana sefer ve 1291’den sonra da bir dizi küçük sefer düzenlenmiştir.

Haçlı seferlerine neden olan tarihsel koşullar
1. Biliyorsunuz 11. yüzyılın sonlarında Batı Avrupa bir dizi feodal krallıktan oluşuyordu. 9. yüzyıldan itibaren Avrupalılar tarım alanlarını genişletmeye başladılar - ki bunu daha çok ormanları yakarak yapmışlardır- Bu durumda artan tarım ürünlerinin etkisi ile Avrupa’da 10. yüzyılda büyük bir nüfus patlaması yaşandı. Bu durumda Avrupalıların önünde çözmeleri gereken iki ana sorun var. Biri artan tarım ürünlerini satacak başka pazarlar bulmak, ikincisi artan nüfusun yarattığı istihdam ve geçim sorunu.   O sıralarda Akdeniz ticareti İtalyanların elindeydi ama diğer Avrupa krallıkları bu durumdan göreceli bir şekilde daha az yararlanıyorlardı. Aslında gerek kıta Avrupa'sı için gerekse İtalyanlar için ana sorun Akdeniz ticaretinin daha ileri noktalara yani Doğu'ya taşınamamasıydı, çünkü Doğu ticareti Müslümanların elindeydi. Demek ki kavramamız gereken halka mallarını satmak istiyorlar, Doğu ticaretine ulaşmaya çalışıyorlar ama bu noktada önlerinde bir engel var: Müslümanlar…


2. Bu arada önemli bir siyasal gelişme olur, Anadolu Selçuklu Devleti İzmit merkez olmak üzere, yeni bir siyasal güç olarak ortaya çıkar ve Bizans’ı tehdit etmeye başlar. Aslında Bizans epey zamandan beri zor durumdadır, önce Emevi/Abbasi güçleri, arkasından Anadolu’ya giren Selçukluların (1071) baskısı ve yayılarak genişlemesi sonucu doğudaki tüm topraklarını kaybetmiştir. Şimdi de Bizans’ın Batı Anadolu'daki toprakları tehdit altındadır. Bu durumda “denize düşen yılana sarılır” mantığıyla Batıdan yardım ister ama çok kısa bir süre sonra bundan ciddi olarak pişman olacak ve zarar görecektir.

3. Üçüncü sorun dini bir mesele olarak görülmektedir. Hristiyanlar için önemli bir kutsal kent olan Kudüs Müslümanların elindedir bu durum Hristiyan dünyası için ciddi bir rahatsızlık kaynağı olduğu gibi ayrıca tüm Hristiyanları harekete geçirebilecek, ordular seferber edebilecek kadar teşvik ve kışkırtma unsurudur. Zaten Batılı devletler görünürde bunu kullanmış, diğer meseleler Haçlı Seferleri sırasında çoğunluk kitlenin farkına bile varamadığı gerçekler olmuştur.

4. İlk anda görülmeyen bir başka etken Batı Kilisesi’nin gücünü, egemenlik alanını doğuya taşıma, oradaki Hıristiyanları Batı Kilisesi’ne bağlama, hatta Doğu Kilisesi’ni ortadan kaldırıp tek bir kilise birliği etrafında birleştirme fikriydi.

5. Diğer bir neden de bir çok küçük soylunun Avrupa’da Fief bulamayıp şanslarını doğuda aramak arzusuydu ki işte bu neden bir çok küçük soylunun ve şövalyenin Haçlı Seferlerine büyük bir arzuyla katılmalarını sağlayacaktır.

Görüldüğü gibi Haçlı Seferlerini tek bir nedene bağlamak mümkün değildir. Burada belki de, bir çok konuda olduğu gibi hangisinin veya hangilerinin ana neden olabileceği tartışılabilir.

Haçlı seferleri sırasında Avrupa
12. yüzyıl

Seferler 
Burada önemli görülen bazı seferlere değinmekle yetineceğiz.

Öncü Haçlılar
Bizans İmparatoru I. Aleksios Kommenos Selçuklu tehdidine tek başına karşı koyamayacağını görünce Papa II. Urbanus’dan yardım istedi. Urbanus, Hristiyan dünyasına çağrıda bulununca beklediğinden de olumlu bir tepki ile karşılaştı. Sefere katılanların haç taşımaları kararlaştırıldı. Bir çok kişi düzenli ordu toplanmasını beklemeden başıbozuk birlikler oluşturarak yola çıktı. Başıbozuk bu birliklerin kendilerine uygun önderleri de vardı. Bunların en ünlüsü ateşli vaazlar vererek halkı sefere çağıran Keşiş Piere I’Hermite idi. Bu öncü grup 1096’da İstanbul'a (Konstantinopolis) ulaştı, Bizans imparatorunun esas orduyu beklemeleri yolundaki önerisini geri çevirerek yola çıktılar ama İzmit yakınlarında I. Kılıç Arslan’ın birliklerince kılıçtan geçirildiler.
Ortaçağ'da Avrupa ve civarında kullanılan, yayılan diller
Kaynak: Ortaçağ Tarih Atlası


I. Haçlı seferi
Asıl Haçlı birlikleri 1096’da harekete geçti. Hiç bir Avrupa kralının katılmadığı bu ilk Haçlı birliklerinin çoğunluğunu Franklar oluşturuyordu. Bir yıl içinde İstanbul'a gelen Haçlıların 4 bin’i atlı, 25 bin’i yayaydı. Türklerden geri alınacak eski Bizans topraklarının tekrar Bizans'a devredilmesi konusunda, Haçlı komutanından söz alan İmparator onlara silah ve yiyecek sağladı. Haçlılar Anadolu’da ilerleyerek önce İzmit’i (Nikaia’yı)aldılar, arkasından da Dorylaion savaşında I. Kılıç Arslan tarafından durduruldular. Burada ciddi bir savaş oldu, iki tarafta önemli kayıplar verdiler ama bu Haçlıları durdurmaya yetmedi. I. Kılıç Arslan Anadolu içlerine çekildi, Batı Anadolu topraklarını terk etti, Konya'yı başkent olarak kullanmaya başladı. Bundan böyle Selçuklular, Haçlılara karşı düzenli birliklerle savaş yapılamayacağını anlayınca daha çok Anadolu’dan geçip giden Haçlı ordularını yıpratma taktiklerine başvuracaklardır. Bu arada Antakya (Antiokheia) önlerine gelen Haçlılar sekiz aylık bir kuşatmanın ardından burayı aldılar. Antakya şehrini antlaşma gereği geri vermeleri gerekirken, Bizans imparatorunun kuşatma sırasında geri dönmesini bahane olarak kullanıp Antakya’yı Bizans’a geri vermediler ve antlaşmayı bozdular. Bu arada başlayan veba salgını da yüzlerce kişinin ölmesine yol açtı.

Daha sonra Kudüs’e ulaşan Haçlılar şehri bir ay kuşattıktan sonra Fatimilerin elinden alıp, şehrin Müslüman ve Yahudi halkını kılıçtan geçirdiler. Kenti kurtarmaya gelen Mısır ordusu yenildi. Haçlılar 1100 tarihinde burada Kudüs Krallığı’nı kurdular. Ardından Filistin kıyılarını ele geçiren Haçlılar buralarda Kudüs’ten başka üç devlet daha kurdular. Trablus Kontluğu, Antakya Prensliği ve Urfa kontluğu. Başlangıçta sınırlarını genişletmek için uğraştılarsa da ileri ki yıllarda sadece topraklarını Müslümanlardan korumaya çalışmışlardır.
Bu duvar halısında Haçlıların Kudüs önlerine gelişi resmedilmiş.

Okuma Parçası 1
Fatimiler
909-1171 arasında önce Kuzey Afrika’da ardından da Ortadoğu’da hüküm sürmüş olan Müslüman bir hanedanlık ve devlettir. İslam dünyasının önderliğini ele geçirmek için Abbasi hanedanını devirmeye çalışmışlarsa da başarılı olamamışlardır. Hz Muhammed’in kızı Fatma’nın soyundan geldiklerini ileri sürdürdükleri için isimleri Fatimiler olarak anılmıştır. Şiiliğin, İsmailiye mezhebine önderlik eden Fatimilerin amacı tüm İslam dünyasındaki yerleşik dinsel ve siyasal düzeni yıkmaktı. Fatimiler öteki hanedanların tersine hilafeti gasp etmekle suçladıkları Abbasi halifelerini kağıt üzerinde tanımayı bile reddediyorlardı. Amaçları bölgesel nitelikte bir devlet kurmak değil, Abbasilerin yerine geçmek ve yeni bir halifelik oluşturmaktı. Akdeniz'deki sorunlar Fatimileri, Sünnilerle anlaşmaya zorladıysa da, bu tür antlaşmalar hep geçici olmuştur. Halife yalnızca bir hükümdar değil aynı zamanda bir imamdı. Tanrının yanılmaz kılavuzluğunun cisimleşmesi sayılıyordu. Abbasi etkisindeki topraklarda geniş bir “dai” ağını yönetiyordu. Dailerin görevi İsmailiye inancını yaymak ve olanak bulursa Sünni düzenine ve bu düzeni destekleyen rejimlere karşı yıkıcı etkinliklerde bulunmaktı. Dailer büyük bir gizlilik içinde örgütlenmişti. Böylece Ortaçağ'daki İslam dünyasının başka hiç bir yerinde görülmeyen, bir devlet dini ortaya çıkmış oldu. Yine de Fatimiler başarılı olamamışlardır. Bunun nedeni her şeyden önce Sünni çoğunluğun kesinlikle benimseyemeyeceği görüşler savunuyor olmalarıdır. Haçlı seferleri de Fatimilerin yıkılmasında dolaylı da olsa etkili olmuştur. Çünkü 12. yüzyılda İslam ile Hıristiyanlık arasında patlak veren büyük mücadelenin koşullarında İslamın kendi içinde bölünmeye tahammülü kalmamıştı. Fatimilerin kendi içlerinde başlayan tartışma, bölünmelerle sonuçlanmış ve bu karışıklıklar sonucu en büyük bölünmeyi de bir “dai önderi” olan Hasan Sabbah yaratmış, kendi tarikatını kurmuştur (Sabbahiye). Fatimiler, Salaheddin Eyyubi’nin 1171’ de hükümdarlığını ilan etmesiyle son bulmuştur. Ana Britanica’dan derlenmiştir.

II. Haçlı Seferi
Haçlılara karşı cihad çağrısı başlatan Musul Atabeyi İmameddin Zengi diğer Müslüman devletlerin desteğini de kazanınca harekete geçerek 1144’te Urfa Kontluğu'nu ele geçirdi. Bu durum Kudüs Krallığı’nın tehlikeye girmesi anlamını taşıdığından Papa, yeni bir Haçlı Seferi için çağrıda bulundu. İkinci seferin birincisinden farkı Avrupa'nım iki büyük hükümdarı olan Fransa Kralı 8. Louis ile Alman İmpapartoru III. Konrad’ın da sefere bizzat katılıp öncülük etmeleridir. 1147’de İstanbul'a gelen Alman İmparatorunu,  Bizans İmparatoru Manuel Kommenos karşıladı. Bizans, öteki seferde olduğu gibi teçhizat ve yiyecek yardımı yapacağını ama asker vermeyeceğini söyledi. Anadolu’ya geçen III. Konrad, Eskişehir yakınlarında, Selçuklu hükümdarı Mesud’un askerlerine yenilince İzmit’e geri çekildi, orada Fransa kralının gelmesini bekleyen III. Konrad onunla buluştu. İki kral birlikleri ile beraber Efes’e (Ephesos) doğru yola çıktılar ama Alman İmparatoru, Efes’te hastalanınca İstanbul'a geri döndü. 8. Louis tek başına yoluna devam etti, Konrad daha sonradan Kudüs’e gelebildi ve iki kral burada buluşarak aldıkları karar gereği Şam’ı kuşattılar ama Musul Atabeyi İmameddin Zengi yardıma gelince kuşatmayı kaldırarak geri çekildiler. II. Haçlı Seferinin bu başarısızlığı Avrupa’da derin üzüntü yarattı.

III. Haçlı seferi 
Mısırdaki Fatimiler arasında karışıklık çıkması üzerine Musul Atabeyi Nurettin Zengi; komutanlarından Şirkuh ile Şirkuh’un yeğeni Salaheddin Eyyubi’yi, Mısır’a gönderdi. Mısır’a hakim olan Şirkuh ölünce, yerine yeğeni Salaheddin geçti (1169). Böylelikle Müslümanlık dünyasındaki Sünni ve Batıni ikiliği sona ermiş oldu çünkü o zamana kadar Mısır’ı ellerinde tutan Fatimiler, Sünni mezhebine muhalif olan Batıni görüşlerin temsilcisiydiler. Bu durum Müslüman dünyasında önemli bir ikilik yarattığı için Haçlılara karşı olan mücadeleyi de etkiliyordu. Bu arada 1176 tarihinde Anadolu Selçuklu Devleti hükümdarı II. Kılıç Arslan, Bizans İmparatoru Manuel Kommenos’u, “Miryakefalon Savaşı”nda yendi, işte bu savaştan sonra Bizans, Marmara bölgesine çekilecek ve Batı Anadolu Türklerin eline geçtiği gibi bir daha da Bizans ile hiç bir ciddi meydan savaşı yapılmayacaktır.

Bu arada Salaheddin, Kudüs’ün Haçlı Kralının yaptığı antlaşması bozması üzerine 1187’de Haçlılara saldırdı ve “Hattin savaşı” denilen savaşta haçlıları büyük bir yenilgiye uğrattı. Savaş sonunda Kudüs Kralı’nın hayatını bağışlayan Salaheddin “Hospitalier ve Templier Haçlı tarikatına” mensup 200 şövalyenin idamını emretti. Sağ bırakılanlar fidye karşılığı serbest kalabildiler. Piyadelerin çoğu ise esir pazarlarında satıldı. Daha sonra Akka’yı alan Salaheddin, Kudüs'ü 1187 tarihinde teslim aldı. Salaheddin fidye karşılığında kent halkının şehri terk etmesine izin verdi. Suriyeli Hristiyanlar ile Rumlar kendi istekleri ile kentte kaldılar.

Kudüs’ün düştüğü haberi üzerine Papa yeni bir sefer çağrısında bulundu. Çağrıya olumlu cevap veren Kutsal Roma Germen İmparatoru I. Friedrich Barbarossa, o zamana kadar toplanmış en büyük Haçlı ordusuyla Anadolu’ya girdi ve Selçukluları yenilgiye uğratıp Selçuklu başkenti Konya’ya girdi (1190). Ama bir ay sonra Tarsus çayında yüzerken, boğularak öldü. Bu durum ve Türklerin yıpratma saldırıları Alman ordusunun dağılmasına neden oldu, ancak küçük bir bölümü yoluna devam ederek Tyros’a (Sur) ulaştı.

Bu arada İngiltere Kralı I. Richard (Arslan Yürekli ) ile Fransa kralı II. Philippe ortak hareket etme kararı alıp antlaşma yaptılar. Fransa kralı, Akka önlerine gelerek şehri kuşattı, İngiltere Kralının kızkardeşi bir deniz kazasının sonucu Bizansların eline düşmüş ve Kıbrıs’ta esir olarak tutuluyordu. Kıbrıs’ı ele geçiren (1191) Arslan Yürekli Richard daha sonra Akka’ya ulaştı. Haçlıların karşısında daha fazla direnemeyen Akka şehri, Eyyubi’nin emirlerini çiğneyerek teslim oldu. Bunun üzerine Fransa kralı görevini tamamladığını söyleyip geri döndü -tarihçiler bir çok konuda Richard ile anlaşamadıklarını da yazaralar-  Kral Richard ise Akka’da ele geçen esirlerin kadınlar ve çocuklarda dahil öldürülmesi emrini verdi. Seferlerine devam eden İngiltere kralı bazı başarılar kazandı ama Kudüs’e ulaşamadı. Eyyubi ile antlaşma imzalayarak geri döndü –İngiltere’den ayrı kaldığı yıllar içinde orada da işler karışmıştı- Bu seferin en önemli kazancı Kıbrıs’ın fethi olmuştur. Kıbrıs uzun yıllar Haçlıların elinde üs olarak kullanılan stratejik bir yer olarak kaldı. Osmanlılar 1570-1571 tarihlerinde adayı ele geçirdiler.
Salaeddin'in Kudüs Kuşatması
Okuma Parçası 2
Batınilik
Kur’an ve hadislerin dış anlamlarının altında bir de iç anlamlarının da bulunduğunu ve bunların ancak yorumlamayla anlaşılabileceğini ileri sürenlerin ortak adı. İsmailiye, İbahiye, Karmatilik, Babekilik ve Sabbahiye mezhepleri belli başlı Batıni akımlarıdır. Batınilere göre önemli olan Kur’anın gizli anlamını öğrenmek, anlamaktır. Bu şekilde Batıni bilgiye ulaşan kişinin Kur’anın görünen yüzüne, bilinen çok açık olan kurallarına uymasına gerek yoktur. Batıni akımlar İslam tarihinde önemli iç karışıklıklara ve ayaklanmalara neden olmuştur. Ehli sünnet inançlarına aykırılıkları ileri sürülerek Batıni kitapları yok edildiği için bir çok Batıni mezhebini ancak onları eleştiren yazılardan öğrenebiliyoruz. Bu yüzden çok ayrıntılı bilgilere sahip değiliz. Bu bilinemezcilik yüzünden batini inançların üstüne bir çok boş inanç ve/veya bir çok dedikodu eklenmiştir. Zaman zaman devlet kuracak kadar güçlenmiş olan Batınilerin kurduğu en ünlü ve büyük devlet “Fatimiler” olmuştur. Yaşamında Batınilerle mücadele eden hatta onlar tarafından öldürüldüğü ileri sürülen Selçuklu veziri Nizamülmülk ünlü eseri Siyasetnamede Batınileri anlatmıştır. Gizli dernekler halinde çalışan Batıniler, içlerine alacakları kimseleri uzun incelemelerden sonra, her biri kimi zaman yıllar süren dokuz aşamadan oluşan, eğitime tabi tutar ve ancak ondan sonra Batıni ederlerdi. Orhan Hançerlioğlu, İslam inançları sözlüğünden derlenmiştir.

Okuma Parçası 3
Eyyubiler12. yüzyıl sonlarıyla 13. yüzyıl başlarında Irak’ın yukarı bölümlerinde, Suriye’nin büyük kesiminde, Mısır ve Yemen’de egemenlik kurmuş olan bir İslam devletidir. Hanedana adını veren Salaheddin’in babası Eyyub, erkekleri 12. yüzyılda Irak ve Suriye hükümdarlarının hizmetinde paralı asker olarak çalışmış bir Kürt ailesinden geliyordu. Önce Suriye’nin birliğini sağlayan Salaheddin, daha sonra Mısır’ı ele geçirerek Fatimileri buradan attı. İslam birliğini sağlayan Eyyubiler, 1187’de Kudüs’ü ele geçirdiler. Salaheddin’in ölümünden hemen önce, kurduğu devlet dağılmaya başlamıştı. Çünkü daha sağlığında topraklar özerk melikler arasında bölüştürülmüştü. Bu durum Eyyubilerin yarı feodal bir aile federasyonuna dönüşmesine yol açmıştır. 1250 yılında Memlukların, Mısır’ı ele geçirmesiyle de resmen ortadan kalktılar. Şiileri ve Hıristiyanları kendi inançlarına döndürmeye çalışan Sünni Eyyubiler, Mısır ve Kudüs’e medreseyi getirmişlerdi. Ana Britanica’dan derlenmiştir.

Okuma Parçası 4
Hospitalier/Hastabakıcılar Tarikatı
St Jean hastabakıcılar tarikatı, Kıbrıs şövalyeleri, Malta şövalyeleri, Rodos şövalyeleri ya da St Jean Şövalyeleri olarak da bilinirler. 11. yüzyılda kurulmuş bir şövalye tarikatıdır. Haçlı seferleri sırasında ele geçirilen Kudüs’te, St Jean Kilisesi yakınında bir dinsel dayanışma örgütünce hasta hacıların tedavisi amacıyla işletilen hastanenin gelişmesiyle ortaya çıkmıştır. 1099’da haçlıların Kudüs’ü fethetmesinden sonra, hastanenin başrahibi Gerard, Kudüs'teki çalışmalarını yoğunlaştırdı. Filistin yolu üzerindeki kentlere hanlar kurdu. Hastanede yaralarını tedavi ettiren bazı haçlı şövalyeler mallarının bir bölümünü buraya bağışladı. Bazıları ise Kudüs'te kalıp hastaneye hizmet ettiler. Böylece zenginleşen hastane, hasta ve yoksullara karşı hizmette olduğu kadar, Müslümanlara karşı savaşta da etkin olan zengin ve güçlü bir kurum durumuna geldi.

1191’de Akka’nın düşüşü ve Haçlı prensliklerinin ortadan kalkması üzerine mezhep üyeleri bir gün yeniden fethetmek amacıyla Filistin’e yakın olmak için, Kıbrıs’a çekilip hacılara ve hastalara yönelik çalışmalarını burada sürdürmeye karar verdiler. 1309 ise Rodos’u ele geçirdiler. Burada bir hastahane kurup, Rodos’u bir devlet gibi yönettiler. Doğu Akdeniz’de güçlü bir donanmaya sahip oldular. 1522’de Osmanlılar, Rodos’u fethedince Şarlken, Malta adasını şövalyelere bağışladı (1530). Şövalyeler Osmanlı saldırılarına direnerek donanmalarını güçlendirdiler ve en parlak dönemlerini burada yaşadılar. 17. ve 18. yüzyıllarda tarikat giderek zayıfladı. 1798’de ada Napolyon’un eline geçti. Günümüzde hala varlığını sürdüren tarikatın merkezi 1843’ten beri Roma’dır.
Ana Britanica’dan derlenmiştir.

Okuma Parçası 5
Templier Tarikatı veya Mesihin ve Süleyman Tapınağı’nın Yoksul Şövalyeleri
Templier Şövalyeleri (Tapınak Şövalyeleri) olarak da bilinirler. Kudüs Krallığı’nın ilk yıllarında, Haçlılar bölgede yalnızca birkaç kaleyi denetim altına alabilmişti. Hugues de Payens önderliğindeki sekiz ya da dokuz Fransız şövalye 1119 sonu ya da 1120 başlarında Hristiyan hacıları korumak amacıyla dinsel bir topluluk oluşturdu. Kudüs kralı II. Baudouin, sarayın eski Kudüs Tapınağı’na bakan bölümünde şövalyelere yer sağladı. Adını tapınaktan alan (temple) tarikat, Aziz Bernard’ın propaganda yazıları sayesinde hızla güçlenip yandaş topladı. Hacıları korumayı sürdürmekle birlikte zamanla Hristiyanlığı tehdit eden tüm güçlere karşı asker sağlamaya başladılar. Tarikatın iç etkinlikleri mutlak gizlilik kuralıyla yürütülüyordu. Tarikatın gücünden çekinen ve servetini ele geçirmek isteyen Fransa Kralı IV. Philippe şövalyeleri heretiklik ve ahlaksızlıkla suçladı. Kral, sonunda Papa V. Clemens’in tarikatı yasaklamasını sağladı. İki yıl sonra tarikatın büyük üstadı Jacques de Molay yakılarak idam edildi. Bazı araştırmacılar Templier tarikatını başta masonlar olmak üzere üyeliğe kabul törenlerinin önem taşıdığı grupların öncüsü sayarlar.  Ana Britanica’dan derlenmiştir.


IV. Haçlı Seferi
Kudüs hala Müslümanların elinde olduğu için 1198 yılında Papa bir ferman yayınlayarak yeni bir Haçlı seferi çağrısında bulundu. Bu sefere Avrupa kralları katılmadılar. Ama bir çok Fransız soylusu olumlu yanıt verdi. Planlarına göre Venedikliler onları gemilerle Kudüs’e taşıyacaktı ama katılım ve destek beklenenden azdı. Bu yüzden anlaşmaları gereği Venediklere ödemeleri gereken taşıma parasını ödeyemediler ve Venediklerin almaya çalıştıkları “Zara Kenti”nin (Macaristan) alınmasında yardım ederek borçlarını böylelikle ödemeyi önerdiler, Zara önlerine gidildi, burası kuşatıldı ve ele geçirildi. İşte bu durum Haçlıların yollarını değiştirmesine neden olmuştur. Bunun üzerine İstanbul’a girdiler (1204) şehri ele geçirip üç gün boyunca yağmaladılar, bir çok Bizans eseri o dönemdeki tahribattan dolayı günümüze kadar ulaşmamış ya da ancak tahrip olmuş bir şekilde ulaşabilmiştir. Bir çok eser de yağma edilmiş, ya yok olmuş ya da Avrupa'ya götürülmüştür. Daha sonra Bizans imparatorunu tahtan indirip, burada bir “Latin Krallığı" kurdular. İstanbul’dan kaçan Bizans hanedanı mensupları, biri Trabzon’da diğeri İznik’te olmak üzere iki Rum devleti kurdular “Trabzon Rum İmparatorluğu ve İznik Rum İmparatorluğu”. 1261 yılında Cenevizlerin yardımı ile İznik Rum İmparatorluğu İstanbul'u Haçlılardan geri almayı başardı, böylelikle Bizans İmparatorluğu, İstanbul merkez olmak üzere yeniden ortaya çıktı. Müslümanlara karşı başlatıldığı halde amacından sapan bu sefer Batı ve Doğu Hatırlayanlarının birleşme şansını ortadan kaldırdığı gibi Bizans İmparatorluğunun da zayıflamasına yol açmıştır.

Daha sonraki Haçlı seferlerindeki gelişmelerden bazı ayrıntılar;
Bundan sonra ki Haçlı seferleri Türk tarihini doğrudan ilgilendirmediği için bazı önemli ayrıntıları vermekle yetiniyoruz.

*1212 yazından başlayarak düzenlenen “Çocuk Haçlı seferinde” binlerce çocuk öldü ya da esir pazarlarında köle olarak satıldı.

*1229 yılında Eyyubiler, yapılan bir antlaşma ile Kudüs, Beytlehem ve Nasıra’yı Kutsal Roma Germen İmparatoru II. Friedrich’e bıraktı. Kudüs’e giren Friedrich, Kudüs kralı olarak taç giydi. Kudüs yeniden Haçlıların elindeydi ama bu dönem çok kısa sürecektir. 1244'de Moğolların önünden kaçan Harzemşahlar, Mısır'dan da destek alarak Kudüs'ü ele geçirdiler ve yağmaladılar.

*Eyyubileri yıkıp yerine kurulmuş olan Memluk Devleti’nin hükümdarı Baybars Han’ın politikası daha sertti. 1265-1271 arasında Haçlıların elinde bulunan bir çok yer Memlukler’in eline geçti.

*Haçlıların ana karadaki son kalesi olan Akka, 1291 de Memluklerin eline geçti.

*Haçlı seferleri ve Ortadoğu'daki uzun yıllar boyunca var olan Hristiyanların varlığı, bir çok dinsel Hristiyan tarikatı ortaya çıkmıştır. Bunlar uzun müddet varlıklarını ve çeşitli yerlerde hakimiyetlerini devam ettirdiler (Kıbrıs, Rodos, Malta vb.)

*Haçlı seferleri 15. yüzyıla kadar sürdü ama son Haçlı seferleri artık kutsal toprakları geri almak için değil, Osmanlıların,  Balkanlarda ilerlemesini önlemek amacıyla yapılmıştır.



Okuma Parçası 6
 Memlukler/Kölemenler
“Memluk” Arapça köle demektir. Daha geniş anlamıyla ise Ortaçağ'da bir çok İslam devletinde siyasal denetimi ele geçiren köle orduların askerleri anlamında kullanılmaktadır. Memlukler 9. yüzyılda Müslüman ordularında önemli bir yer tutuyordu. Abbasi Halifesi Mutasım’ın başlattığı bu uygulama kısa sürede diğer Müslüman devletlere de yayılmıştı. Uygulamanın siyasal sonucu hemen her yerde aynı oldu: Köleler askeri güçlerini kullanarak genellikle kısa ama bazen şaşılacak uzunluktaki sürelerle meşru siyasal otoriteyi denetimleri altına aldılar. Mutasım’dan hemen sonra Türk Memluk komutanları halifeleri ya azleder ya da öldürür hale gelmişlerdi. Halife resmi otoritenin simgesi halinde varlığını devam ettirdiyse de iktidar Memluk komutanlarında kaldı. 1250 yılında ise aynı durum Eyyubilerin de başına geldi. Eyyubileri yıkarak iktidarı ele geçiren köle askerler, 1517 tarihine kadar -ki bu tarih Osmanlı padişahı Yavuz’un Mısır’ı aldığı tarihtir- başta kaldılar.

Tarihçiler Memluk devleti’ni iki döneme ayırırlar; ilk dönem (1250- 1382) “Türk komutanların” başa geçtiği dönemdir. Diğer dönem ise 1382-1517 arasına denk gelir ki buda “Çerkez Memluk” komutanlarının başta olduğu dönemlerdi.

Türk memluklerin en önemli başarıları Haçlıları Ortadoğu’dan çıkarmaları ve Moğolları, Filistin ve Suriye’de bozguna uğratmalarıdır. Memlukler, İslam dünyasındaki konumlarını pekiştirmek için 1258 yılında Moğol istilası ile ortadan kalkan “halifelik kurumunu” yeniden canlandırdılar ve kendi vesayetleri altında Mısır’da yeni bir halife ilan etiler. Mekke, Medine yöneticilerini aynı amaçla korumaları altına aldılar. Mısır’ı yeniden Akdeniz ve doğu arasındaki en önemli ticaret yolu haline getirdiler. 1382 sonrası tarihlerde, başta ekonomi olamak üzere bir çok etken bu devletin gerilemesine neden oldu, bunlar; Kendi aralarında bölünmüş olmaları, Bedevilere karşı gerekli önlemleri alamadıkları için ticaretin güven içinde yapılamaması, salgın hastalıkların getirdiği önemli nüfus kaybı, Portekizlerin Doğu ticaret yolunu ele geçirmek için yaptıkları saldırılardır. Bütün bunların üzerine Yavuz Sultan Selim’in Mısır seferi ve Mısır’ın Osmanlılar’ın eline geçmesi sonucu Memluk devleti fiilen yıkılmış oldu. Bununla birlikte Memluk sorunu Osmanlı egemenliği altında da sürdü. Memlukler Mısır’da bir sınıf olarak kaldılar ve nüfuzlarını sürdürdüler ve zamanla Osmanlı yönetici sınıfı içine de sızmayı başardılar. Memlukler zamanında devlet görevleri babadan oğula devam ettirilmezken, Osmanlılar zamanında bu sınır kalkmış, böylece makamlar babadan oğula geçer hale gelmişti. Böylelikle güçlü Memluk aileleri ortaya çıktı. Osmanlılar, Mısır’da; Memluklerin bölünmüşlüğünden yararlanabildikleri ölçüde başarılı oldular. Gerçekte Memlukleri, büyük bir kitle katliamı ile ortadan kaldıran Kavalalı Mehmet Ali Paşa olmuştur (1811). Ana Britannica’dan derlenmiştir.

Haçlı Seferlerinin Sonuçları
*12. ve 13. Yüzyılda Avrupa’nın toplumsal yapısının büyük değişikliğe uğramasında bu seferlerin önemli bir rolü vardır. Büyük toprak sahipleri sefere katılmaları için gerekli parayı bulmak amacıyla mülklerini satmak zorunda kalmışlardır. Bu durum feodal yapıyı sarsmış ama kralların güçlenmesine de yol açmıştır.

*Başlangıçtaki galibiyetler Papanın saygınlığını arttırmışken, yenilgiler kilisinin gücünü zayıflatmıştır.

*Özellikle IV. Haçlı Seferi’nin sonuçları, Doğu ve Batı kiliselerinin birleştirilme umudunu ortadan kaldırmış oldu. Ama doğudaki bazı Hristiyan toplulukları Papanın otoritesini kabul ettiler.

*Bu seferler ticareti önemli ölçüde etkiledi; bir yandan gemi yapımcılığı gelişirken bir yandan da ticaret canlandı. Kudüs'e giderken asker taşıyan gemiler dönüşlerinde Doğu’nun, Avrupa’da çok aranan mallarını (özellikle baharat ve ipek) Avrupa’ya taşıdılar. Bu ticaret ağını ellerinde bulunduranlar gemi sahibi olan İtalyanlardı. Dolayısıyla Haçlı Seferlerinden en karlı onlar çıkmış, İtalyan şehir devletleri zenginleşip, güçlenmiştir. Örneğin; Papanın, seferler için İtalyan bankerlere başvurması, bankacılığı geliştirmişti ki bütün bu gelişmeler ileride ortaya çıkacak kapitalist sistemin gelişmesinde epey pay sahibi olan gelişmelerdir.

*Avrupa’da bilim ve felsefenin gelişmesi açısından da bu seferlerin önemli rolü olmuş, Arap bilim ve felsefesinin bir çok ürünü Batı’ya aktarılmıştır. Bu arada söz konusu olan yalnız Arap bilgin ve filozofların bizzat kendi yazdıkları eserler değildir ve bir kısım Yunan ve Hellenistik döneme ait eserlerin de çevirileridir. Çünkü Araplar, özellikle Abbasi hanedanlığı zamanında, bir çok Yunan ve Hellenistik döneme ait eseri okumuş, Arapçaya çevirmiş, üzerilerinde tartışmış ve yazılar yazmışlardı, nitekim Arap –İslam uygarlığının oluşmasında, Hellenistik Uygarlığın önemli bir etkisi vardır. Böylece ilginç bir durum ortaya çıkmış, Ortaçağ boyunca Avrupa’da kaybolmuş bir çok Batı kaynaklı esere, Avrupalılar, Doğu aracılığıyla yeniden ulaşabilmişler, diğer bir söyleyişle bu eserlerle adeta yeniden tanışmışlardır. Ayrıca bu seferleri yazanlar, kayıtlarını tutanlar (Batılı ve Müslüman), tarihçiliğin/tarih yazıcılığının gelişmesine de katkıda bulunmuştur.

Okuma Parçası 7
Büyük İskender ve Hellenistik Dönem
Büyük İskender'in, Hindistan’a kadar ulaşan seferleri ile yayılan Yunan uygarlığının, Doğu uygarlıklarıyla karışması sonucu “Hellenizm” denilen yeni bir kültür ortaya çıktı. MÖ 330- 30 yılları arasındaki bu döneme “Hellenistik Dönem” denilmiştir. Hellenizmin oluşmasında Yunan, Anadolu, Mısır, Mezopotamya ve İran kültürlerinin etkisi olmuştur. Bu dönemde en çok pozitif bilimlerde ilerleme meydana gelmiş, tarih, felsefe, matematik, astronomi, coğrafya, tabiat bilimlerinde önemli gelişmeler yaşanmıştır. Mimari alanında ise büyük saraylar yapılmış, heykeltıraşlık sanatı gelişmiştir. 

Haritayla Çalışma
Haritayı inceleyerek aşağıdaki soruları yanıtlayınız.
1. Birinci Haçlı Seferi'nin rotasını yazın. Başladığı yer, uğranılan yerler ve en son varılan yer..
2. Birinci Haçlı Seferi sonunda nerelerini ele geçirmişler? Bunların yeni isimlerini (siyasi isimler) metinden de yararlanarak yazınız.
3. Birinci Haçlı Seferi'ne komuta eden iki kişinin ismini yazın.
4. İkinci Haçlı Seferi'nin rotasını yazın.
5. Üçüncü Haçlı Seferi'nin rotasını yazın.
5. Barbarossa'nın yolu belli bir yerde bitiyor. Neden?
6. Aslan Yürekli Rişar'ın en son uğradığı ada hangisidir, neden oraya uğramıştı, sonuç ne oldu?
7. Dördüncü Haçlı Seferi'nin rotasını yazın.
8. Haritada Fatimi Halifeliği görünüyor. Haritanın dört haçlı seferini de gösterdiğini düşünürsek, bu bilgi doğru değil. Buna göre neyi düzeltmeliyiz veya ilave etmeliyiz. Haritanın üzerine yazarak yanıtınızı belirtin.
9. Anadolu Selçukluları veya Rum Selçuklu Sultanlığı haritada yok. Olmalı mıydı?
10. Birinci Haçlı Seferi'nin 1099'da bittiğini ve Levant bölgesindeki bir çok yeri aldıklarını biliyoruz. Metni de inceleyin... Bu durumda Haçlılar ne kadar süre Doğu Akdeniz'e egemen olmuşlar? Hesaplayıp ve açıklayınız.

NOT: Umberto Eco'nun şu yazısına da bkz.  Ortaçağ Ne Değildir?

Kaynak gösterilmeden kullanılamaz. 

Lorem ipsum is simply dummy text of the printing and typesetting industry.

Comments


EmoticonEmoticon