İbn Batuta
[14. yüzyıl gezginlerinden İbn Battuta (1304-1368) Fas'ın Tanca şehrinde dünyaya geldi. Bu şehirden çıktığı günden itibaren 28 yıl süren gezileri boyunca Mısır, Arap Yarımadası, Irak, İran, Anadolu (başta Osmanlı Beyliği olmak üzere o dönemin belli başlı beylikleri), Deşt-i Kıpçak, Bizans (İstanbul), Orta Asya, Hindistan, Maldivler, Çin ve Endülüs'ü gezen İbn Batttuta devlet ve toplum yapıları, inanç ve adetleri, doğal özellik ve ürünleriyle tanıttığı bu ülke ve şehirlerin 700 yıl önceki durumlarını başarıyla yansıtır. Yazarı tarafından Tuhfetü'n-Nuzzar fi Garaibi'l-Emsar ve Acaibi'l-Esfar diye adlandırılan, yaygın olarak Rıhle diye bilinen eseri Türkçe'de İbn Battuta Seyahatnamesi olarak bilinir. Gezdiği yerleri; siyasi, coğrafi ve kültürel açıdan gözlemleyerek yazmış olan Battuta çok sayıda yerel karaktere ve onların hayat hikayelerine de yer vermiştir. Bunların bir kısmı o devrin insanının inandıkları tuhaf, fantastik öykülerdir ki bir yönüyle de Binbir Gece Masallarına benzerler. İşte aşağıda bu yargıya denk düşecek bir öykü var.]
***
Mekke'de bulunduğum sıralarda Mağripli Hasan adlı bir mecnun vardı. Hikâyesi garip, hâli acayiptir. Önceleri akıllı olup Allah dostu İsfahanlı Necmeddîn'in hizmetkârı imiş. Mecnun Hasan geceleri çok tavaf eder, bu esnada gündüz görmediği bir dervişe eşlik ederdi. O da kendisi gibi tavaf âşığıydı. Derviş bir gece Hasan'a şöyle dedi: "Hasan! Annen senin için ağlıyor, seni görmeyi arzuluyor. Cenab-ı Hakk'ın ermiş kullarından olan anneni görmek istemez misin?"
[14. yüzyıl gezginlerinden İbn Battuta (1304-1368) Fas'ın Tanca şehrinde dünyaya geldi. Bu şehirden çıktığı günden itibaren 28 yıl süren gezileri boyunca Mısır, Arap Yarımadası, Irak, İran, Anadolu (başta Osmanlı Beyliği olmak üzere o dönemin belli başlı beylikleri), Deşt-i Kıpçak, Bizans (İstanbul), Orta Asya, Hindistan, Maldivler, Çin ve Endülüs'ü gezen İbn Batttuta devlet ve toplum yapıları, inanç ve adetleri, doğal özellik ve ürünleriyle tanıttığı bu ülke ve şehirlerin 700 yıl önceki durumlarını başarıyla yansıtır. Yazarı tarafından Tuhfetü'n-Nuzzar fi Garaibi'l-Emsar ve Acaibi'l-Esfar diye adlandırılan, yaygın olarak Rıhle diye bilinen eseri Türkçe'de İbn Battuta Seyahatnamesi olarak bilinir. Gezdiği yerleri; siyasi, coğrafi ve kültürel açıdan gözlemleyerek yazmış olan Battuta çok sayıda yerel karaktere ve onların hayat hikayelerine de yer vermiştir. Bunların bir kısmı o devrin insanının inandıkları tuhaf, fantastik öykülerdir ki bir yönüyle de Binbir Gece Masallarına benzerler. İşte aşağıda bu yargıya denk düşecek bir öykü var.]
İbn Batuta'nın Yolculuklarının Rotaları |
Mekke'de bulunduğum sıralarda Mağripli Hasan adlı bir mecnun vardı. Hikâyesi garip, hâli acayiptir. Önceleri akıllı olup Allah dostu İsfahanlı Necmeddîn'in hizmetkârı imiş. Mecnun Hasan geceleri çok tavaf eder, bu esnada gündüz görmediği bir dervişe eşlik ederdi. O da kendisi gibi tavaf âşığıydı. Derviş bir gece Hasan'a şöyle dedi: "Hasan! Annen senin için ağlıyor, seni görmeyi arzuluyor. Cenab-ı Hakk'ın ermiş kullarından olan anneni görmek istemez misin?"
Hasan: "İsterim ama bu işe gücüm yetmez!" cevabını verdi.
Derviş: "Sizi yarın gece inşaallah burada buluştururum!" dedi.
Hasan ertesi gün, Perşembeyi Cumaya bağlayan gece dervişi buldu. Beraberce Allah Evi'ni tavaf ettikten sonra derviş önde Hasan arkada, Muallâ Kapısı'na kadar gittiler. Tam bu sırada derviş, Hasan'a gözlerini kapamasını ve kendi elbisesinden tutmasını emretti.
Bir müddet sonra; "Sen yurdunu biliyor musun?" diye sordu.
"Evet!" cevabını alınca;
"İşte burası!" deyip sözün sonunu getirdi derviş. Hasan gözlerini açınca kendini ana evinin kapısında buldu. İçeri girdi. Başından geçenlere dair annesine hiçbir şey söylemedi. 15 gün kadar evinde kaldı. Zannediyorum Hasan'ın yurdu Mağrip'te Esefî şehriydi. Daha sonra Hasan şehirdeki mezarlığa gidip arkadaşı olan dervişi buldu.
İbn Batuta Seyahatnamesi, Yapı Kredi Yayınları, 2004/2, s. 223
"Evet!" cevabını alınca;
"İşte burası!" deyip sözün sonunu getirdi derviş. Hasan gözlerini açınca kendini ana evinin kapısında buldu. İçeri girdi. Başından geçenlere dair annesine hiçbir şey söylemedi. 15 gün kadar evinde kaldı. Zannediyorum Hasan'ın yurdu Mağrip'te Esefî şehriydi. Daha sonra Hasan şehirdeki mezarlığa gidip arkadaşı olan dervişi buldu.
Derviş hâl hatır sorunca; "Efendim! Şeyh Necmeddîn'i görmeye susadım. Âdetim gereği çıkıp onu görürdüm. Bugünlerde onunla hiç buluşmadım" dedi.
Mezarlıkta tıpkı Mekke'de olduğu gibi gözlerini kapayıp elbisesine yapışmasını emredince Hasan emre uydu; bir anda kendini dervişle beraber Mekke'de buldu! Bu arada derviş, olup bitenlerden kesinlikle Necmeddîn'e ve diğerlerine bahsetmemesini Hasan'a tembih etmişti.
Hasan, Necmeddîn'in huzuruna vardığında: "Bu kadar zamandır neredeydin, hiç görünmedin?" diye soran Şeyh Necmeddîn'e önce vaziyeti bildirmedi. Ancak şeyhin ısrarı üzerine durumu olduğu gibi anlattı.
Necmeddîn: "O adamı mutlaka bana göstermelisin!" deyince beraberce dervişi görmeye gittiler. Derviş her zamanki gibi oraya geldi. Onu önlerinden geçerken gördüler.
Hasan: "Efendim Necmeddîn! İşte bahsettiğim budur!" dedi.
Derviş bu kelimeleri duyunca eliyle Hasan'ın ağzına vurarak; "Sus! Konuşma, Allah seni konuşturmasın!" deyince zavallının dili tutulup aklı gitti.
Bu mecnun Hasan, Kutlu Mabet'in etrafında divâne divâne dolaşır, Abdestsiz, namazsız, gece gündüz tavaf ederdi. Halk onu çok sever, ondan bereketlenmek ister, ona elbise giydirirler, ihtiyaçlarını giderirler. Mecnun Hasan acıkınca Safâ ile Merve arasında bulunan çarşıya çıkar, dükkânlardan birine girerek istediğini yerdi. Hiç kimse ona mâni olmazdı. O, bir dükkâna uğradığında oranın kârında bir artış olur, sevinirdi oranın sahibi. Ne zaman çarşıya inse alım-satım işlerinde hakikaten bolluk meydana geldiği tecrübe edilmişti. Bu yüzden bütün dükkân sahipleri boyunlarını uzatır; "Gel bizim dükkânımızdan bir şeyler al!" der gibi Hasan'a bakarlardı. Canı bir şey içmek isteyince çarşı sakaları çevresinde dolanıp kuş gibi üşüşürdü. Herkes taşıdığı içecekten sunmak isterdi.
Nihayet Emir Seyfeddîn Yelmelek Yediyüzyirmisekiz senesinde Mekke'ye hacca gelince Hasan'ı yanına alıp Mısır'a götürdükten sonra ona dair bir haber alınamadı.
İbn Batuta Seyahatnamesi, Yapı Kredi Yayınları, 2004/2, s. 223