Samuel Henry Hooke
a. Ritüel Mitosları
Bu kitapta anlatılan mitoslar hakkındaki bilgilerimizin kaynağı olan metinlerin çoğunun, tapınak arşivlerinden geldiği iyi bilinen bir olgudur. Bu metinlerden, Nil ve Dicle-Fırat vadilerinde, tarımsal temellere dayanan oldukça gelişmiş kent uygarlıklarının yaşandığı anlaşılmaktadır. Söz konusu metinler, Mısır'da ve Mezopotamya'da yaşayan insanların, ritüel (tören) adını verdiğimiz incelikli bir etkinlik biçimi yarattıklarını göstermektedir. Bu etkinlikler, tapınaklardaki geniş bir rahipler takımı tarafından yürütüldü. Ritüeller, söz konusu eylemlerin yürütülmesinde izlenmesi gereken yolların doğru biçimlerinin neler olduğu hakkındaki uzmanlık bilgisine sahip yetkili kimselerce, belirli zamanlarda, değişmez bir biçimde yerine getirilen bir eylemler sistemi oluşturdular. Bu inceden inceye işlenmiş etkinlikler sisteminin tümü, insanın kendini kuşatmış bulduğu, nasıl görünecekleri önceden hesaplanamayan güçlerin denetlenerek, topluluğun esenliğini sağlama amacıyla geliştirildi. Ama bugün biliyoruz ki ritüel, yalnızca eylemlerden oluşmuyordu; eylemlere, sihirsel etkileri ritüelin asal bir parçasını oluşturan sözler, şarkılar, afsunlar eşlik ediyordu. Başka bir deyişle, ritüel, Yunanlıların drômenon [dram] olarak adlandırdıkları "yapılan" eylemler bölümüyle, muthos [öykü][1]olarak adlandırdıkları "söylenen" sözler bölümünden, yani mitos (mit) bölümünden oluştu. Ritüelde mitos, oynanmakta olunan oyunun öyküsünü anlattı; belli bir durumu betimledi; ne var ki bu öykü, izleyici kitlesini eğlendirmek için söylenen sözler değildi; öykü, sözlerle bir güç, bir erk yaratılması için söylendi. Sihirli sözlerin ard arda yinelenmesi, anlatılan durumun oluşmasını ya da yeniden oluşmasını sağlayacak güce sahipti.
İleride göreceğimiz gibi, Babilonya Yeni Yıl Şenliğinin odağında, rahiplerin şakıdıkları yaradılış mitosu olan Enuma Eliş[2]bulunuyordu ve bu mitosun şarkı biçiminde okunması birşeyler "yaratıyordu", ritüelin canlandırdığı duruma bir değişiklik getiriyordu.
Dolayısıyla, bu tür ritüellerin topluluk yaşamının asal bir öğesini oluşturduğu bir toplumda,
mitosda sözü edilen öykünün gerçekten yaşanıp yaşanmadığının önemli olmadığı sonucuna
varılabilir. Tarihin işlevi, geçmiş toplulukların davranışlarını olabildiğince doğrulukla ortaya
çıkarıp, kaydetmektir; yani belli bir tür bilgiyi bulup, onu öteki bilgilerden ayırmaktır. Mitosun
işlevi ise, bilgi değil eylem, topluluğun doğrudan doğruya varlığını sürdürmesi için asal önem
taşıyan bir eylemdi. İnsanlık geçmişte, tarih bilgisine hiç bir gereksinim duymadan uzun dönemler
yaşadı; ama tarihsel kayıtların ilk biçimlerinin görülmesinden çok önceleri, mitosun topluluğun
yaşamında yaşamsal bir işlevi vardı; ritüelin asal bir öğesi olarak mitos, topluluğun
varlığının bağımlı olduğu koşulların yaratılmasına yardımcı oldu.
Mitosun bu türüne "ritüel mitosları" dememizin nedeni budur. Bu mitos türü adını işlevinden,
ritüelin istenen sonucu sağlamasına yardımcı olmasından almaktadır. Mitosun en eski türü budur.
b. Orijin (Etiolojik) Mitosları
Bu mitos türü daha çok "etiolojik mitos" (neden bilimsel mitos) olarak adlandırılır. Bu mitos da
oldukça eski bir türdür; bazı bilginlerin onu en eski mitos türü saymalarına neden olacak kadar
eski bir türdür. İşlevi, bir göreneğin, bir adın, ya da hatta bir nesnenin nasıl doğduğunun imgesel bir açıklamasını sunmaktır. Örneğin, Sümer'in "Enlil ile Kazma"mitosu, bu en değerli tarım aracının bir tanrının etkinliğiyle nasıl doğduğunu açıklamaya çalışan bir öyküdür. Etiolojik mitosun bir başka örneği, Yakub'un bir doğaüstü varlıkla çatışmasını anlatan İbrani mitosudur.[3]Bu öykü, İsrail oğullarının eski bir yiyecek tabusunun konuş nedeninin bir açıklamasını sunmaktadır.
c. Kült Mitosları
İsrail dininin gelişmesi sırasında, mitosun yeni bir kullanım biçiminin doğduğu görülür.
"Ahit Kitabı"nda[4]betimlenen üç mevsim şenliği, İsrail oğullarının Kenan ülkesine yerleşmelerinin erken evrelerinde, Beyt-el, Şekem ve Şilo[5] gibi çeşitli yerel sunaklarda kutlandı. Fısıh bayramı, Pentikost ya da haftalar bayramı denen bayram ile haymeler bayramı (çadır bayramı, Tabernak) olarak üç şenliğin herbirinde adaklar getirildi ve herbirinin yerel sunaklarının rahiplerince yürütülüp sürdürülen özel ritüelleri vardı. Bu şenlikler sırasında, ritüelin önemli bir bölümünü, rahiplerin kamu önünde, İsrail oğulları tarihinin odak noktaları sayılabilecek bazı olayları şarkı biçiminde okuyarak anlatmaları oluşturuyordu; bu okuyuşlara, halkın rahiplerin söylediklerine yanıt niteliğindeki birlikte okuyuşları eşlik ediyordu. İsrail toplumunun içine en derin biçimde sinmiş tarih geleneklerinden biri, halkın Mısır tutsaklığından kurtuluşunun anılmasıydı. Fısıh bayramında bu olay, kökeni, böylece kutlanan tarihsel olaydan çok daha eskilere dayanan bir ritüel ile kutlanıyordu.
Söz konusu ritüele eşlik eden kült mitosu, olayı, tarih terimleriyle değil, bir dereceye dek Babilonya ve Kenan ülkesi mitoslarından alınan öğelerce göre anlatmaktaydı. Söz konusu kült mitosunun
Söz konusu ritüele eşlik eden kült mitosu, olayı, tarih terimleriyle değil, bir dereceye dek Babilonya ve Kenan ülkesi mitoslarından alınan öğelerce göre anlatmaktaydı. Söz konusu kült mitosunun
işlevi, Yehova ile İsrail oğulları arasındaki ahit ilişkisinin onaylanması ve Yehova'nın gücünün
ve görkeminin övülüp yüceltilmesi idi. Mitos, bu yeni kullanım biçiminde, ritüel mitosu iken sahip olduğu sihirsel güçten soyutlanmış durumdaydı. Kült mitosunun "kurtuluşun tarihi" kavramını İsrail halkına sunuş eğiliminin, ileride olacaklara ilişkin bir kahinlik niteliği kazandırılmış biçimiyle kullanılışında, daha da geliştirildiğini görebiliriz. Mitos, bu biçiminde de bir durumu betimlemekle, bu biçiminde de söz konusu durumun sürmesini sağlama işlevine sahip olmakla birlikte, artık bu işlevleri sihirsel bir güçle değil, fakat moral güç kanalıyla yerine getirmeye çalışmaktadır. İsrail peygamberlerince kullanılışında gördüğümüz gibi, mitosun işlevi, kült mitosları türünde, daha yüksek bir düzeye çıkarılmış bulunmaktadır.
d. Prestij Mitosları
Mitosun daha önce sözünü ettiğimiz türlerinin hiç birisine benzemeyişiyle dikkati çeken bir türü daha vardır. Bu türün işlevi, bir halk kahramanının doğuşuna ve yaptıklarına bir gizem ve tansık havası vermektir. Musa'nın doğuşu ve sazlardan yapılmış hasır bir sandık (sepet) içinde Nil'e salıverilişi öyküsü bir tarih bilgisi geleneğine dayanmış olabilirse de, bu tarih geleneği ile Sargon, Kyros, Romulus ile Remus ve halkın imgeleminde yaşatılan öteki kahramanların benzeri öyküleri arasında koşutluklar görülebilir. Dan oğullarının kahramanı Samson'un[6]doğuşu ve yaptıkları, Dan sıptını (kabilesini) ve onun kahramanını övüp yüceltmeyi amaçlayan mitos terimleriyle anlatılır. Sözü açılmışken, Samson öyküsünde bir güneş mitosu arama girişiminin pek tutmadığını belirtiverelim. İlya ile Elişa'nın işleriyle ilgili öyküler de (bu son örnekte aynı zamanda Yehova'nın görkemini yüceltme motifi bulunsa da) prestij mitosları sınıfı içine sokulabilir. Prestij mitosları aynı zamanda ünlü kentlerin adları çevresinde oluşma eğilimi gösterirler. Troya tanrıların eliyle kurulur; hatta Sion bile, tanrıların yaşadıkları yerleri betimleyen mitoslarda kullanılan deyişle "kuzeyin kıyılarında" kurulmuş olduğu söylenerek, Babilonya ve Kenan ülkesi mitolojisinden alınmış sözlerle anlatılır.
e. Eskatalogya Mitosları
Eskatalogya[7]mitosları, Zoroasterciliğin eskatalogyasına[8]birşeyler borçlu olabilirlerse de, bu tür, özellikle Yahudi ve Hıristiyan düşünüşünün karakteristik bir öğesini oluşturur. Peygamberlerin yazılarında ve her şeyden çok vahiy yazınında[9] bu dünya düzeninin bir genel yıkım (katastrofi) ile sona ereceği düşüncesi önemli bir yere sahiptir. Peygamberler, "kurtuluşun tarihi"nin, tanrının dünyanın gidişine su götürmez bir biçimde karışmasıyla tamamlanacağına inanmışlardı. "Son günlerde [ahir zamanda] şunlar şunlar olacak" deyişi peygamberlik (kehanet) sözlüğünün[10] tipik bir sözüdür. Peygamberler sonul durumu betimlemeye kalktıklarında, mitos diline geri dönmek zorunda kalırlar. Babilonya Yaradılış Mitosunda Marduk'un kaos-ejderini yenişini anlatan sözler Yehova'nın kötülük güçlerine karşı kazanacağı sonul zaferi betimlemelerinde kullanacakları imgesel malzemeyi sunmaktadır. Tanrının [evreni] yaradış eyleminin, tarih ufkunun dışına düşmesinden dolayı, ancak mitos diliyle betimlenebilmesinde olduğu gibi, Tanrının tarihi sona erdiren eylemi de, ancak mitos terimleriyle anlatılabilir.
Mitosun eskatalogya alanında kullanılışı, Yahudilikten Hıristiyanlığa taşınmış olup, en eksiksiz görünümü Kitabı Mukaddes, Yeni Ahit (İncili Şerif) bölümü, "Yuhannanın Vahyi" kitabında alır.
Mitos kategorisinin incil öykülerini açıklamada kullanıldığını söylemenin, hiç bir biçimde bu öykülerin asal tarihsel gerçekliklerini sorgulamaya kalkmak amacını taşımadığını belirtmekte yarar var. Çünkü, İsrail peygamberlerinin ve İsa'nın ilk havarilerinin yaptığı gibi, Tanrı'nın insanlık tarihine (fiilen) girdiğine inananlar için, tarihte, olayların nedenlerinin ve doğalarının tarihsel nedensellik sınırının ötesine taştıkları belli bazı anlar vardır. Burada mitosun işlevi, insanlara başka yollarla dile getirilemeyecek, anlatılamayacak şeyleri, imgeleri kullanarak, simgesel terimlerle anlatmaktır. İşte. burada mitos, simgeciliğin bir uzantısı olarak görünür.
Samuel Henry Hooke, Ortadoğu Mitolojisi, Çev. Alaeddin Şenel, İmge Yayınları, s. 10-15, 1993, İstanbul
[1]Bunlar ve bundan sonraki ayraçlar, tersi belirtilmedikçe çevire ne aittir (ç.n.).
[2]Destanın "başlangıçta göklerde" ya da "bir zamanlar göklerde" anlamına gelen ilk iki sözcüğü, bilim adamlarınca destanın adı olarak alınıp benimsenmiştir (ç.n.).
[3]Kitabı Mukaddes, Eski Ahit ve Yeni Ahit ("Tevrat" ve "İncil") bir heyetçe çevrilip İbrani, Kildani ve Yunani dillerinden son tashih edilmiş tercümedir, İstanbul, 1981, Kitabı Mukaddes Şirketi yayını, Eski Ahit (Tevrat) bölümü, "Tekvin" kitabı, 32. bab'da, 22-32'de, Yakub'un, seher sökünceye kadar iri bir adamla güreştiği, güreşte uyluk başının incildiği, güreştiği yabancıyı "beni mübarek kılmadıkça seni bırakmam" deyişi, yabancının "Artık sana Yakub değil, ancak İsrail [Allah'la uğraşan] denilecek; çünkü Allah ile ve insanlarla uğraşıp yendin" dediği; Yakub'un "Allahı yüz yüze gördüm ve canım sağ kaldı" diye o yere " Penueli" (Allalı'ın yüzü) adını koyduğu yazılıdır. İbranilerin bir koluna daha sonra İsrail oğulları denmesi bu ad değiştirmeye dayandırıldığı gibi, Musevilerin elin uyluk başını yemeyişleri de bu kaynağa dayandırılır: "Tekvin", 32:32 "Bunun için bugüne kadar İsrail oğulları uyluk başı üzerindeki
kalça adalesini yemezler; çünkü [Allah] Yakub'un uyluk başına kalça adalesine dokundu"
denir (ç.n.).
Şekem için, "Yeşu" kitabı, 20:7; Şilo için, "Yeşu" 18:1 (ç .n.).
genel adıdır (ç.n.).
[8]MÖ 6. yüzyılda, İran’da yaşayan Pers peygamberi Zoroaster (Zaratustra) tarafından kurulan bir din olan Zoroasterciliğe (Zerdüştlüğe) göre, bu dünya yaşamı, iyilik ve kötülük tanrılarının (Ahura Mazda ile Ahriman'ın) çevrelerinde toplanmış iyilik ve kötülük güçlerinin sürekli savaşıdır; insanın görevi bu savaşta iyilik güçlerinin yanında yer almaktır; bu savaş, mahşerde Ahura Mazda'nın göndereceği ergimiş metal selinin dünyayı kötülük güçlerinden tümüyle arındıracağı güne dek sürecektir (ç.n.).
öteki kitaplarındaki vahiylerde ve Kitabı Mukaddes'e alınmayan öteki vahiy metinlerinde (ç.n.).
Version-Catholic Edition, London Catholic Truth Society yayını, 1966 baskısında, "Amos", 7: 1 -7 (Karş. Kitabı Mukaddes, 1981 Türkçe baskısı, "Amos", 7: 1-7) birkaç kez geçen "pro phesing" sözcüğünün hem "peygamberlik etmek" hem de ''kehanette bulunmak" anlamına gelmesinin de gösterdiği gibi, İbranilerde peygamberlik ile kahinlik içiçeydi; bununla birlikte, Musa'nın kardeşi Harun'un soyuna tapınak işlerine bakma hak ve görevi verilmiş olup, bu kimseler için, içlerinden peygamberler de çıkabilmekle birlikte, daha çok, rahip anlamında olarak "kahin" sıfatı kullanılır (ç.n.).