Eğitime gidip gelirken Beyoğlu'nda, eğitimden döndükten sonra, boş zamanlarımızda özellikle akşamları vatan, millet şarkıları, marşları söyleyerek adeta kendimizden geçiyorduk. Meşrutiyetin ilanıyla beraber okullarda temeli atılan Türk Ocağı Cemiyeti ve Türk Yurdu gibi gazete ve dergilerin tesiri altında kalan binlerce genç Turan aşkıyla yanıyordu. Türklük ve Turancılık hemen bütün memleket gençliğini sarmıştı. Acaba neydi bu Turancılık? Nerede başlayıp, nerede bitiyordu? Bunu pek açık olarak biz de anlayamıyorduk. Yalnız şöyle hayalimizde büyük Türk ırkının yaşadığı ülkeler gözüküyordu. Memleketin her tarafından gelmiş gençler arasında kimler yoktu ki: Hukukçular, hariciyeciler, mülkiyeliler, medreseliler, yüksekokul öğrencileri, yani İstanbul'un nazeninleri, taşranın nazlıları öğrenim ve terbiye düzeyleri ne olursa olsun bir tek emel ve idealde birleşmişlerdi. Turan marşları söylemek, bir ibadet haline gelmişti. Akşam sabah koro halinde tekrar etti ğimiz Turan duası ile Albayrak marşını bir fikir verir umuduyla aşağıya alıyorum:
TURAN DUASI
Ulu Tanrı ... Sen sağlık ver Türke,
Hakan buyruğunu hep kardeşlere ilet.
Yüce uluğ yükselsin bir Bozkurt ihsan et.
Yeni Turan, ey sevgili ülke,
Söyle sana yol nerede yalvarıyoruz.
Çağırıyor bizi büyük atamız Oğuz.
Yüce uluğ sen sağlık ver Türk'e,
Turan yolu aydınlansın, tütsün ocaklar,
Parıldasın gün gibi köşe bucaklar.
.... Türk Ocağı Merkezi Divanyolu'ndaki Türk Yurdu dergisi yönetim yerine taşınarak çalışma alanını genişletti. Yusuf Akçora, Ahmet Ağaoğlu, Ferit Bey gibi Türkçülük önderleri tarafından her hafta konferanslar vermek, yayın yapmak suretiyle gençler aydınlatılırdı. Kısa bir süre sonra Türkçülük aşkı iman haline gelmiş, bu uğurda binlerce genç savaş meydanlarında canlarını feda etmişlerdir. O zamanlar Osmanlılık prensiplerine dayanarak bu fikre karşı gelenlere böylece karşılık veriliyordu. Milliyet duygularının gelişmesine çalışan Türk Ocağı öğrenci cemiyeti Osmanlı halkını oluşturan öteki halkların öğrencilerinin kurdukları cemiyetlerden sonra kurulmuştur.
Arapların, Arnavutların, hatta Kürtlerin milliyete dayanan öğrenci cemiyetleri çok önceden kurulmuş ve faaliyete geçmişti. Oldukça kalabalık bir dershane içinde kendi aralarında gruplar halinde toplantılar yaparak bize karşı düşmanca tavır alırlar ve bu yüzden sınıfta kavga, gürültü eksik olmazdı. Bir gün şiddetli bir tartışma sonucunda Halep mebusunun bıyıklı oğlunu kırık çekmece kapakları ile hırpalamış, bu soysuz yaratıkları pıstırmıştık.Evimizin büyükleriyle tartışmalar yapardık. Yaşlılar bizim ham hayaller peşinde koştu ğumuzu söylerlerdi. Biz de onlara, yakında mektuplarımızı Gence'den, Bakü'den alacaksınız cevabını verirdik. O anda marşlarımız dudaklarımızdan dökülürdü:
Yüz sene var ki, Moskof'un derdi,
Yurdumuzun bağrını deldi.
Marş, marş, haydi arkadaş,
Göğsünü ger, Kafkaslar'ı aş, ...
20 HAZİRAN 1914 Faik Tonguç