Şahsiyetler etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Şahsiyetler etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
2 Aralık 2019 Pazartesi
4 Kasım 2019 Pazartesi
E-Kitap Türk Kızılayı’nın Kurucularından Kırımlı Aziz İdris Bey
Kırımlı Dr. Aziz îdris Bey 1840 yılında İstanbul’da doğdu. Askeri tıbbiyeyi 1865’de bitirdi. Aynı okulda içhastalıkları üzerine çalışmaya başladı. O yıl açılan sivil tıbbiyeye müdür olarak atandı. Burada umumi emraz (genel hastalıklar), tıbbi kimya, hikmeti tabiye (fizik) ve dahili emraz ( içhastalıkları) derslerini okuttu. Cemiyeti Tıbbiyei Osmaniye’nin kuruculuğunu ve başkanlığını yaptı. Tıp öğreniminin Türkçeleşmesinde öncülük yaptı, büyük rol oynadı. Arkadaşlarıyla birlikte çevirdiği P. H. Nysten’in sözlüğünü, Lûgat-ı Tıbbiye adıyla yayınlayarak ün kazandı (1873). Mecmuai Fünun’da tıp kimyası ve genel hastalıklar üzerine halkı bilgilendirici yazılar yazdı.
Aziz Bey Türk Kızılayı’nın da kurucularından ve ilk başkanlarındandır. Uluslararası haç ambleminin ülkemize uymadığını, çünkü Hıristiyanlığı çağrıştırdığından Müslümanlar arasında itici rol oynadığını ifade ederek bu konuda mücadele etti. Şimdiki Türk Kızılayı’nın hilal amblemini beynelmilel çevrelere benimseten Aziz Bey olmuştur.
Kırımlı Aziz Bey yazdığı iki ciltlik Kimya-yı Tıbbi kitabı Türkçe’de bir ilktir, ayrıntılıdır ve giriş bölümü oldukça aydınlatıcıdır. Kitabın hiçbir yerinde Fransızca terim kullanılmamış olup Türkçe bir adlandırma sistemi kurulmuştur. Üstelik kimya sembollerini Osmanlıca harflerden oluşan semboller türeterek yazmıştır. Kırımlı Aziz Bey’in İlm-i Emraz-ı Umumiyye adlı kitabı da ilginçtir. Genel hastalıklar hakkında tafsilatlı bilgiler verilmiştir. Bu kitaplar uzun yıllar tıp okullarında ders kitabı olarak okutulmuştur. Bu kadar olağanüstü ve müthiş çalışmaları Dr. Kırımlı Aziz Bey kısa yaşamına sığdırmıştır. Çünkü onu çok genç ve verimli çağında, daha 38 yaşındayken 1878 yılında akciğer vereminden kaybettik. Gerek bilim hayatımızda gerekse sosyal yardımlaşma alanlarında öncülük yapmış, Türk Kızılayı’nın kuruluşunda büyük rol oynamış, bu çok yönlü kişinin mezarı Edirnekapı’da yeni yollar yapılırken kaybolmuştur. Şimdi Türk Kızılayı Dr. Aziz Bey’in kabrinin bulunduğu yere bir anıt mezar yaptırarak ona olan vefa borcunu ödeyecektir. Bu karar merkez yönetim kurulundan çıkmış olup çalışmalar devam etmektedir. Böyle harika faaliyetlerde bulunan ülkemizin yüzakı, Kızılayı’mızm minnet borçlu olduğu Aziz Bey hakkında maalesef hiç kitap yoktu. Böyle gayretli bir insanı unutulmaya terk edemeyiz. İşte merkez yönetim kurulu üyemiz Prof. Dr. Sefa Saygılı elinizdeki eseri hazırlayarak bu mümtaz ve örnek şahsiyeti özellikle gençlere tanıtmak istemektedir.
Aziz Bey’in ruhu şad olsun..
22 Mayıs 2019 Çarşamba
Bir Yedek Subayın Ağzından 1914 Yılında Turancılık
Eğitime gidip gelirken Beyoğlu'nda, eğitimden döndükten sonra, boş zamanlarımızda özellikle akşamları vatan, millet şarkıları, marşları söyleyerek adeta kendimizden geçiyorduk. Meşrutiyetin ilanıyla beraber okullarda temeli atılan Türk Ocağı Cemiyeti ve Türk Yurdu gibi gazete ve dergilerin tesiri altında kalan binlerce genç Turan aşkıyla yanıyordu. Türklük ve Turancılık hemen bütün memleket gençliğini sarmıştı. Acaba neydi bu Turancılık? Nerede başlayıp, nerede bitiyordu? Bunu pek açık olarak biz de anlayamıyorduk. Yalnız şöyle hayalimizde büyük Türk ırkının yaşadığı ülkeler gözüküyordu. Memleketin her tarafından gelmiş gençler arasında kimler yoktu ki: Hukukçular, hariciyeciler, mülkiyeliler, medreseliler, yüksekokul öğrencileri, yani İstanbul'un nazeninleri, taşranın nazlıları öğrenim ve terbiye düzeyleri ne olursa olsun bir tek emel ve idealde birleşmişlerdi. Turan marşları söylemek, bir ibadet haline gelmişti. Akşam sabah koro halinde tekrar etti ğimiz Turan duası ile Albayrak marşını bir fikir verir umuduyla aşağıya alıyorum:
TURAN DUASI
Ulu Tanrı ... Sen sağlık ver Türke,
Hakan buyruğunu hep kardeşlere ilet.
Yüce uluğ yükselsin bir Bozkurt ihsan et.
Yeni Turan, ey sevgili ülke,
Söyle sana yol nerede yalvarıyoruz.
Çağırıyor bizi büyük atamız Oğuz.
Yüce uluğ sen sağlık ver Türk'e,
Turan yolu aydınlansın, tütsün ocaklar,
Parıldasın gün gibi köşe bucaklar.
.... Türk Ocağı Merkezi Divanyolu'ndaki Türk Yurdu dergisi yönetim yerine taşınarak çalışma alanını genişletti. Yusuf Akçora, Ahmet Ağaoğlu, Ferit Bey gibi Türkçülük önderleri tarafından her hafta konferanslar vermek, yayın yapmak suretiyle gençler aydınlatılırdı. Kısa bir süre sonra Türkçülük aşkı iman haline gelmiş, bu uğurda binlerce genç savaş meydanlarında canlarını feda etmişlerdir. O zamanlar Osmanlılık prensiplerine dayanarak bu fikre karşı gelenlere böylece karşılık veriliyordu. Milliyet duygularının gelişmesine çalışan Türk Ocağı öğrenci cemiyeti Osmanlı halkını oluşturan öteki halkların öğrencilerinin kurdukları cemiyetlerden sonra kurulmuştur.
Arapların, Arnavutların, hatta Kürtlerin milliyete dayanan öğrenci cemiyetleri çok önceden kurulmuş ve faaliyete geçmişti. Oldukça kalabalık bir dershane içinde kendi aralarında gruplar halinde toplantılar yaparak bize karşı düşmanca tavır alırlar ve bu yüzden sınıfta kavga, gürültü eksik olmazdı. Bir gün şiddetli bir tartışma sonucunda Halep mebusunun bıyıklı oğlunu kırık çekmece kapakları ile hırpalamış, bu soysuz yaratıkları pıstırmıştık.Evimizin büyükleriyle tartışmalar yapardık. Yaşlılar bizim ham hayaller peşinde koştu ğumuzu söylerlerdi. Biz de onlara, yakında mektuplarımızı Gence'den, Bakü'den alacaksınız cevabını verirdik. O anda marşlarımız dudaklarımızdan dökülürdü:
Yüz sene var ki, Moskof'un derdi,
Yurdumuzun bağrını deldi.
Marş, marş, haydi arkadaş,
Göğsünü ger, Kafkaslar'ı aş, ...
20 HAZİRAN 1914 Faik Tonguç
31 Ağustos 2017 Perşembe
“Enzâr-ı Millete” Filibeli Ahmed Hilmi
“Bütün âlem-i İslâm’ın yalnız bir derdi var: Kaht-ı Ricâl!
“Âlem-i İslâm’ın herhangi noktasına bakılsa, hep nazar-ı teessüfe çarpan, rehbersizlik, muktedir adamların fıkdânıdır. Lâkin emin olmalı ki, beşeriyet için bundan daha şedîd felaket olamaz. Bir hey’et-i içtimâiyeyi teşkil eden efrâd, ne derece müstaid ve hamiyyetli olursa olsun, şu güzel evsâfı hayır ve terakki yoluna imâle edecek rehberler olmazsa, o içtimâiyet de sefalet ve mihnetten kurtulamaz”.
“Tarihin en büyük hadiseleri, hep birer ikişer adamın isti´dat ve sevkine göre zuhura gelmiştir. Vâkıan bu hususda muhitinde büyük dahli varsa da, muhit, şahıs olmayınca, bir fikr-i mücerredden ibaret kalır. Muhitin istihzarâtına da bir mecrâ bulan, bir can veren yine eşhasdır.” (...)
“İşte bugünkü âlem-i İslâm’ı zebûn ve mahkum eden şey de büyük adamlar yetiştirmemesi, rehbersiz kalmasıdır. Nazarımızı umumiyetten hususiyete çevirecek olursak, zavallı memleketimizin de en elîm derdi, rehbersizlik ve kaht-ı ricâl olduğunu görürüz”.
“Evvelce derdimiz bu idi. Şimdi de derdimiz bundan ibarettir. Şu son bir sene zarfında duçâr olduğumuz büyük hasarlar, bi-hasebi’t-tahlîl, kaht-ı ricâl belasıdır.”
“İdaresi Eflatun’ları şaşırtacak kadar zor olan bu memleketi sekiz on tecrübesiz ve iktidarsız gençlerin cebren idareye kalkışması, ânâsır-ı müslimeyi gücendirmesi, gayr-ı müslimleri hoşnut edememesi nihayet memlekette ihtilaller meydana getirdi. Arnavutluk ayaklandı. Ordu yine inkisama yüz tutmuş olan vatanı kurtarmak için müdahele etti. İnhisarcılar bir kabine teşkilinden aciz kalmaları üzerine sükut ettiler. Hiçbir fırkaya mensup olmayan bir hey’et-i vükelâ teşkil edildi. Gayr-i meşru bir surette dağılan meclis tatil olundu. Lâkin bütün bu fecâyi´ efkâr-ı şahsiyye ile meşbu olanların insaf ve mürüvvetini celb edecek yerde nifak ve şikâkı hod-gayeye götürdü.”
“Bu bâbta kimseye henüz söz anlatmak mümkün değil. Herkes hakkın kendi elinde olması iddiasında, bu münazaalar, bu ihtiraslar, bu rezaletler ne vakit bitecek? Burasını kestirmek mümkün değildir. Hâtır-ı pürmelâle Nasreddin Hoca’nın yorganı hikayesi geliyor. Yorganların, vatan izmihlaliyle bitmesi endişesi var.” Memleketin içinde bulunduğu karışık ortamın temelinde çıkar çatışmasının yattığı, hatta dış kaynaklı güçlerin parmaklarının olduğu açık şekilde dile getirilir. Ancak tüm bu gerçeklerden milletin habersiz olduğu ve söylenenlere inandıklarına işaretle, “Ve hâlâ zavallılar inanıyor! Artık şu hâle karşı ne denilebilir? Yapacak şey, bir duâdan başka ne olabilir? Bin türlü musîbetlerin açamadığı gözleri, acaba birkaç kuru nasihat açabilir mi? Doğrusu, her mütefekkir bilâ irâde şu hasbihali söylüyor”:
“Ya dehre gelmeseydim, ya aklım olmasaydı!”
(Hikmet, nr. 76, s.1-2)
Motif Akademi Halkbilimi Dergisi / 2012-2 (Temmuz-Aralık) (Balkan Özel Sayısı-II) 263
10 Nisan 2017 Pazartesi
Tarihte Bugün ; Milli Şehidimiz Boğazlıyan Kaymakamı Kemal Bey'in Şehadeti 10 Nisan 1919
Ecnebi devletlere yaranmak için beni asıyorlar. Eğer adalet buna diyorlarsa, kahrolsun adalet! Benim sevgili kardeşlerim, asil Türk Milletine çocuklarımı emanet ediyorum. Bu kahraman millet elbette onlara bakacaktır. Allah, vatan ve milletimize zeval vermesin.Borcum var, servetim yok üç çocuğumu, millet uğruna yetim bırakıyorum. Yaşasın Millet…”
Cennet Mekan - Boğazlıyan Kaymakamı Kemal Bey..10 Nisan 1919
4 Nisan 2017 Salı
Sultan V. Murad'ın Masonluğu Hakkında,Mason Dergisinde Yayınlanan Bazı Belgeler
''MİMAR SİNAN DERGİSİ'' Türkiye Hür ve Kabul Edilmiş Masonları Büyük Locasının
tarihî çağdaş ve gerçekçi açıdan araştırma ve yayın organıdır.
Osmanlı Padişahlarından V. Murad'ın şehzadeliği sırasında Mason olduğu öteden beri bilinmekte idi. Şehzade Murad’ın tekrisi «Proodos » Locası tarafından yapılmıştır. Tekris merasimi 20 Ekim 1872 tarihinde, Kadıköyünde Louis Amiable'in evinde yapılmış olup,zaptın altında, Murat dahil celsede bulunanların hepsinin imzaları vardır
Not;Tarih resmi bloğu, hukuka, yasalara, telif haklarına ve kişilik haklarına saygılı olmayı amaç edinmiştir. Sitemiz, 5651 sayılı yasada tanımlanan şekliyle “yer sağlayıcı” olarak hizmet vermektedir. İlgili yasaya göre, Site yönetiminin hukuka aykırı içerikleri kontrol etme yükümlülüğü yoktur. Bu sebeple,Tarih resmi bloğu ‘uyar ve kaldır’ prensibini benimsemiştir.Telif hakkı için veya kaldırılmasını istediğiniz bağlantı için alikaya37@gmail.com adresine mail atınız.
5846 Sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu Ek Madde 4
5846 Sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu Ek Madde 4 – (Ek: 21/2/2001 - 4630/37 md.)
(Değişik üçüncü fıkra: 3/3/2004-5101/25 md.
"Dijital iletim de dâhil olmak üzere işaret, ses ve/veya görüntü nakline yarayan araçlarla servis ve bilgi içerik sağlayıcılar tarafından eser sahipleri ile bağlantılı hak sahiplerinin bu Kanunda tanınmış haklarının ihlâli halinde, hak sahiplerinin başvuruları üzerine ihlâle konu eserler içerikten çıkarılır. Bunun için hakları haleldar olan gerçek veya tüzel kişi öncelikle bilgi içerik sağlayıcısına başvurarak üç gün içinde ihlâlin durdurulmasını ister. İhlâlin devamı halinde bu defa, Cumhuriyet savcısına yapılan başvuru üzerine, üç gün içinde servis sağlayıcıdan ihlâle devam eden bilgi içerik sağlayıcısına verilen hizmetin durdurulması istenir. İhlâlin durdurulması halinde bilgi içerik sağlayıcısına yeniden servis sağlanır. Servis sağlayıcılar, bilgi içerik sağlayıcılarının isimlerini gösterir listeyi her ayın ilk iş günü Bakanlığa bildirir. Servis sağlayıcılar ile bilgi içerik sağlayıcıları, Bakanlıkça istendiği takdirde her türlü bilgi ve belgeyi vermekle yükümlüdür. Bu maddede belirtilen hususların uygulanmasına ilişkin usul ve esaslar Bakanlık tarafından çıkarılacak bir yönetmelikle belirlenir."
15 Mart 2017 Çarşamba
Tarihte Bugün Talat Paşa'nın Terörist Bir Ermeni Tarafından Katli 15 Mart 1921
Talat Paşa’nın Cehli ve 20. Asrın İbşir Paşası...
Kabinede en ziyade nüfuz sahibi Enver, Talât ve Cemâl idi. Sadrazam Sait Halim Paşa zevahiri kurtarmak için sadarete getirilmişti. Yirminci asrın İbşir Paşası hiç bir nüfuza haiz değildi. Bütün sadaret bütün idare ve nüfuz Talât’ın elinde idi. Talât’ın siyaset ve idarede müsteşarı, mebusana tayin olunan, ifayı vazife halinde inzibat neferini katleden, İttihatçı zabitler tarafından hapisten kaçırılarak Dahiliye Nezaretine kadar yükselen ihtiyât zabitiydi. Bu zat, İttihatçılar arasında büyük bir diplomattı {İsmail Canbolat kastedilmekle].
Var kıyas et vüs'âtı, deryayı rahmet neydü gün Talât'ın cehli, etrafına toplananlarca da malumdu. Hakkındaki methiyeleri de katiyyen samimi değildi. Fakat menfaatlerini temin için Talât gibi bir sergerdenin, re’s-i kârda [başta, iktidarda] bulunması kendilerine kuvvet teşkil etmesi, onlar için lazımdı. Binaenaleyh kendilerinde bile mevcut olmayan hususları Talât'ın şahsında mevcut gösteımek, cahil zorbanın arkasında müreffehçe yaşamak, mebus olmak, ticaret etmek yüksek maaşlı arpalıklar elde etmek için halkı iğfalden geri durmamak menfaatleri icabıydı. Öyleleri vardı ki, hapisten mahkumları kaçırırlar, hiçbir cezaya düşmedikleri gibi, mükafaata bile nail olurlardı. İttihadın bütün cinayetleri cezasız kalırdı.
Bir yazar veya memleketin selameti, saadeti namına gerçekleri söyleyen, İttihadın şekavetlerini telin eyleyen namuslu ve muhterem bir zat, öldürüleceği zaman, içlerinden bir zabit bu gaddarane vazifeyi deruhte eder, cinayetin nerede ve nasıl ifa edileceği belirlenir, o mıntıkada polis de işten haberdar edilirdi. Bedbaht adam, kalbi vatan endişesiyle mü teessir, evine veya vazifesine giderken katil bir kurşunla yerlere serilirdi. Ertesi gün gazetelerde uzun uzadıya katilin izi aranır, tabiki birşey keşfetmek kabil olmazdı. Hükü metin ve zabitanın yardımıyla yapılan bu cinayetler hep cezasız kalır, hiçbir ceza görmeyeceğine emin olan zabit de, İttihat Fedaisi namıyla himaye olunurdu. Bu katillerin içinde paşalığa ve mebusluğa bile çıkanlar vardı. Bu şerait dahilinde, mahbusları bekleyen İttihaçı jandarmalara, inzibatı temine memur polislere, adaleti ifaya memur şahsiyetlere, orduya, İttihatçı hükkâma, hiç kimseye itimat olunmazdı. İttihat dışında yaşayan millet efradı için hak, adalet, refah, saadet hiçbir şey mümkün değildi.
Ahmet Refik Altınay1918’de yayınladığı İki Komite İki Kıtal kitabından
Talat Paşa'nın naaşının Berlin Matthäi Kilisesi Mezarlığına getirilmesi (19 Mart 1921)
Kaynakça: Gerhard Höpp: Bestattung von Muslimen in Berlin (1996, S. 36)