Dilara Kahyaoğlu
Hıristiyanların en iyi bildikleri efsanelerden biri Üç Müneccim[1] Kral efsanesi olup, sayısız başyapıta ve aynı zamanda sonsuz çocuksu hayale esin kaynağı olmuştur. Öyle ki, artık hiç kimse kendine Üç Müneccim'in gerçekten var olup olmadığını sormaz: Bu, tarihçilerin, Kutsal Kitap uzmanlarının ya da mit araştırmacılarının konusudur. Her durumda, Üç Müneccim'in tarihte belli belirsiz ortaya çıkışları, iki efsanevi yer arasında yer alır: Geldikleri yer ile mezarlarının bulunduğu yer.
Tarihsel belgelere gelince, Matta'ya[2] Göre İncil Üç Müneccim Kral sahnesini betimleyen, Kilisenin resmen kabul ettiği yegane Hıristiyan kaynağıdır. Ve Matta bize Müneccimlerin üç kişi olduğunu söylemediği gibi, kral olduklarını bile söylemez ve yalnızca bir yıldızı[3] izleyerek Doğu'dan yapılan bir yolculuğa, İsa'ya altın, günlük ve mür[4] sunuşa ve Üç Müneccim'in Çocuk İsa'nın nerede olduğunu Kral Hirodes'e söylemeyi reddedişlerine değinir. Matta İncili'nden olsa olsa, Çocuk İsa'ya üç armağan getirdikleri için Müneccimlerin sayısının üç olduğu çıkarsanabilir.
Yalnızca sonraki gelenek, Müneccimleri kral olarak görecek ve geldikleri yer olarak doğuda kesin
bir ülke belirlemeye çalışacaktır. Kilisenin resmen kabul etmediği İncillerde, Müneccim Krallardan söz edilir. Üç Müneccim Kral'a bir gönderme, Arap kaynaklarında da geçer (örneğin, ansiklopedist Taberi,[5] 9. yüzyılda, Müneccimlerin getirdiği armağanlardan söz ediyor, kaynak olarak 7. yüzyıl yazarı Vehb bin Münebbih'i[6] gösteriyordu).
Öte yandan, Matta İncili'nin yazarı kim olursa olsun, metin; I. yüzyılın sonuna doğru yazılmıştır. Demek ki, İsa'nın doğduğu dönemde, Matta ya da Matta İncili'nin yazarı olan kişi henüz dünyaya gelmemişti, dolayısıyla doğrudan deneyim yoluyla konuşması olanaksızdı. Bu yüzden, İncil metninden önce de, Müneccimler üzerine bilgiler, Hıristiyanlık öncesi ortamda da bir biçimde dolaşıyordu. Çok sonraları, 14. yüzyılda Üç Kralın biyografisini yazan Johannes de Hildesheim, Müneccimlerin yolculuğunun başlangıcına Vittoriale olarak da bilinen Vaus Dağı'ndaki astronomi araştırmalarını
koyuyordu: Vaus'un, Eski Ermeni İmparatorluğu'nda, Azerbaycan'ın en yüksek doruğu Sabalan olduğu söylenebilir. Geleneğe göre, Zerdüşt rahipleri ve astrologları kutsal dağa çıkıyor, kehanetlerin bir ilhın yeryüzüne gelişiyle bağlantılı olduğunu söyledikleri bir yıldızın görünmesini bekliyorlarmış. Gerçekten de, magi (müneccimler)[7], büyük bir olasılıkla İranlı Zerdüşt rahiplerine gönderme yapan Yunanca magosmagoi sözünden gelir ve örneğin, Herodotos'ta bu anlam da kullanılır, keza İncil'in yıldız gözlemine değinmesi de gene bu anlamı düşündürür. Aynı söz ''bilge kişiler" anlamına gelebilmekle birlikte, Yeni Ahit'in Elçilerin İşleri gibi öteki metinlerinde, büyücüyü de gösterebilir (bkz. Büyücü Simon).
Müneccimler, büyük bir olasılıkla İran'dan geliyorlardı, ama Kaldea'dan[8] da geliyor olabilirlerdi ve Johannes de Hildesheim, Doğu-Batı Hint bölgesinden geldiklerini belirtir, ama Doğu Hint ile Batı Hint arasında Nubiya da vardır, dolayısıyla Müneccimlerin geldikleri alan şaşırtıcı şekilde genişler. Bunun bir nedeni de Johannes'in, Üç Müneccim Kral'ın yolculuğunun öyküsü ile Rahip Johannes'in devleti[9][arasında bağlantı kurmuş olmasıydı. Bu da bizi, gene ermişler tarihi yazarı Johannes de Hildesheim'ın yazdığı dönemdeki bir geleneğe göre, Uzak Doğu'daki bir bölgeye götürür. Gelenekte, neredeyse hiç değişmeyen yön, Hıristiyanlıktaki Kurtuluş kavramının evrenselliğini göstermek üzere Üç Müneccim'den birinin beyaz, birinin Arap, birinin de zenci olmasıdır.
Müneccimlerin sayısı üzerine gelenek özgür davranmış, kimi zaman iki kişiden, kimi zaman on iki kişiden -saymak gerekirse, Hormidz, Yazdegard, Peroz, Hor, Basander, Karundas, Melko, Kaspar, Fadizzarda, Bithisarea, Melikior ve Gataspha- söz edilmiştir. Batı geleneğinde, sonunda üç kişi -Gaspar, Melkior ve Baltazar- oldukları fikri kabul görmüştür. Ama Etiyopya Katolik Kilisesi'ne[10] göre adları Hor, Basanater ve Karsudan, Suriye'deki Hıristiyanlar için Larvan dad, Hormisdas ve Gushnasaph'dı. Zaccaria Crisopolitano'nun Con cordia Evangelistarum'unda (1150), Müneccimler Appelius, Amerus, Damascus'a ya da İbranice biçimiyle Magalat, Galgalat ve Sarazin'e dönüşmüşlerdi.
Müneccimlerin krallığı (bu kitapta daha ileride, Melkisedek[11] konusu işlenirken, krallık ile rahiplik arasındaki sıkı bağ ele alınacaktır U.E.), daha sonra ayin geleneğinde, Epifani yortusu[12] ile 72.Mezmur'un[13] kehaneti arasında bağlantı kurulduğunda yerleşmiştir: "Tarşiş'in ve kıyı ülkelerinin kralları ona haraç getirsin, Saba ve Seva kralları armağanlar sunsun! Bütün krallar, önünde yere kapansın, bütün uluslar ona kulluk etsin!"
Ama belki de daha ilginci, Müneccimlerin mezarlarının tarihidir. Marco Polo,[14] Saba [15] şehrinde Müneccimlerin mezarlarını ziyaret ettiğini söyler. Ama Marco Polo'dan bir yüzyıl öncesinden tanıklıklar da var elimizde. Friedrich Barbarossa[16] 1162'de Milano'yu fethedip yerle bir ettikten sonra, Aziz Eustorgius Bazilikası'nda güya Üç Kral'ın naaşlarını içeren bir lahit bulunmuştur (lahit bugün de mevcuttur, ama içi boştur). Geleneğe göre, piskopos Eustorgius 4. yüzyıl da, bir gün Müneccimlerin yanına gömülmek istediği için, naaşlarının kalıntılarını İstanbul'daki Ayasofya Kilisesi'nden getirtmişti (kalıntılar Ayasofya'ya, Kutsal Topraklar'daki hac yolculuğu sırasında onları bulan Azize Helena tarafından getirilmişti).[17] Ondan da önce Üç Müneccim, tam da Marco Polo'nun onları bulduğuna inandığı İran'da gömülü idiler.
Friedrich'in bakanı Rainald von Dassel, bir şehri sürekli hac ziyaretlerinin merkezi haline getiren kutsal kalıntıların ekonomik açıdan ne kadar değerli olduğunu bildiği için, Milano'da Müneccimlerin naaşlarını bulunca, bunları Köln Katedrali'ne taşıttı; bugün de katedralde Üç Kralın Mezarı görülebilir. Milanolular, bu hırsızlıktan uzun uzadıya yakınacak (bkz. Bonvesin de la Riva'nın yakınmaları), değerli kalıntıları geri almaya çalışacak, ama bunu başaramayacaklardı. Ancak 1904'te Milano başpiskoposu, Köln başpiskoposunun sunduğu o kutsal naaşların birkaç kemik parçasını (iki fıbula kemiği, bir kaval kemiği ve bir omurga), törenle yeniden Aziz Eustorgius Kilisesi'ne koydurmuştu. Ama birçok yer, kutsal kalıntılar İtalya'dan Almanya'ya taşınırken parçalar elde etmekle övünür; böylece Müneccimlerin mezarları (her birinde bir kemik ya da bir kıkırdak) çoğalmıştır. Yaşarken hac yolcuları olan üç kral, öldükten sonra başıboş gezginler haline gelmiş, geride pek çok mezar bırakmışlardır.
Metin: Umberto Eco, Efsanevi Yerlerin Tarihi, Doğan Kitap, s. 51-54
Dip Notlar DK
[1] Müneccim: Yıldızlara bakarak geleceği gören kişi. Yıldız falcısı. Yıldızların durum ve hareketlerinden anlam çıkaran kimse. (Osmanlı Dönemi) yıldızların hareket ve hallerini tetkikle uğraşan, mevki ve hareketlerinden mânâ ve hüküm çıkaran, falcı, astrolog
[2] Matta ve İncili: İsa'nın on iki havarisinden biri olan, Roma vergi memuru Celileli Matta tarafından yazıldığı kabul edilen incildir. Yeni Ahit'in ilk bölümünü meydana getirir. Kelime anlamı olarak Matta, İbranice "efendimizin (tanrımızın) hediyesi" anlamına gelmektedir. M.S. 52 - 68 yılları arasında, Kudüs düşmeden önce yazıldığı tahmin edilmektedir.
[3] Beytlehem Yıldızı kastediliyor. Hesaplamalara göre MÖ 12 yılında da görünen Halley kuyruklu yıldızının Hıristiyanlığın kutsal kitabı İncil'in Yeni Ahit'inde sözü edilen Beytlehem yıldızı olduğu düşünülüyor. Bu durumda Milat'ın gerçek tarihi MÖ 12 olmaktadır.
[4] Mür: Çeşitli ağaçlardan elde edilen, özellikle Yakın Doğu'da ilaç yapımında ve parfümeride kullanılan; kokulu, yapışkan bir reçine türü.
[5] Taberi: Muhammed bin Cerîr Taberî (839 - 923), 9. yüzyılda yaşamış din ve tarih bilgini. İran'da tarihî bir bölge olan Taberistan'da (günümüzde Mazenderan) doğduğu için 'Taberî' olarak ünlenmiştir. En önemli eserlerinden ikisi, İslâm dünyasında çok rağbet görmüş bir tefsir kitabı olan 'Tefsir'ul Taberî' (Türkiye'de 'Taberî Tefsiri' ismiyle bilinmekte ve yayınlanmaktadır) ve Taberî Tarihi'dir.
[6] Vehb bin Münebbih: "Vehb’in şöhret kazanmasında zengin ilmî ve kültürel birikiminin büyük rolü vardır. ... Özellikle peygamberler tarihi ve İsrâilî haberler onun uzmanlık alanıdır. Kur’an’a ve diğer ilâhî kitaplara vukufu, Kur’an ve hadislerde geçmiş ümmetler hakkında verilen sınırlı bilgilerin ayrıntılarına dair rivayetleri elde etmesi, Yunan, Süryânî ve Himyerî dillerini iyi bilmesi .. kendisini öne çıkarmıştır." "Yahudi kaynaklı rivayetleri çok iyi bilmesi onun yahudi asıllı olduğunu hatıra getirse de Gazzâlî dışında hiçbir müellif bundan söz etmemiştir." bkz.
[7] Magi
[8] Kaldea: Keldani ismi ilk kez, Babil'in yönetimine geçen Kaldî Hanedanı'yla (MÖ 6. yüzyıl) ortaya çıkmış ve Kaldilerin ülkesine Helen (Antik Yunan) kültüründe Kaldi ülkesi (Antik Yunanca Χαλδαία, Kaldaya; Akadca māt Kaldu, İbranice כשדים, Kaśdim, Arapça كلدان, Keldan) denilmiştir. Keldan veya Kaldea, Mezopotamya'nın en güney kısmını, civarındaki günümüz Kuveyt'i, ve Basra Körfezi'nin civardaki kıyılarını kapsardı. Kitab-ı Mukaddes'te, "Keldani" ismi yıldızbilimci veya kâhin anlamlarında geçer.
"Aslında aynı kavmin monofizit inancı benimseyenlerine Süryânî; Nestorius’un görüşlerini kabul edenlere Nestûrî veya Asurî, Nestûrî iken Katolik olup Roma’ya bağlananlara da Keldânî denilmektedir. ... Keldânîler astroloji ve gökyüzüyle ilgili araştırmalarda diğer kavimlere göre çok ileri idiler. Bâbil bilimlerini, özellikle kâhinliği tekellerinde tutan ve bunları milâttan önce II. yüzyıldan başlayarak bütün Akdeniz havzasına yayan Aşağı Mezopotamyalı rahip, yazıcı ve kâhinlere Yunanlılar ve Latinler Kaldeliler diyorlardı. Batı’nın bütün gizli bilim geleneği Keldânîler’i ata olarak kabul eder. Greko-Romen dünyası için Keldânîler her şeyden önce müneccim idiler. Onlar astronomik gözlemler yapmak için çok katlı kuleler yapıyor, gök ve atmosferi incelemek suretiyle geleceğe yönelik kehanetlerde bulunuyorlardı. Doğu menşeli sihirbaz, büyücü ve müneccimler arasında Keldânîler’in ayrı bir yeri vardı. Sumer-Akkad ilminin mirasçısı olan Keldânîler, Mezopotamya dinlerinin menşeine kadar giden birtakım formül ve uygulamaları bütün dünyaya yayıyorlardı (İslam Ansk.)"
[9] Rahip Johannes'in devleti: Hristiyan mitolojinde yer alan kurgusal karakter, kurgusal devlet... Ortaçağ'daki İnanışa göre efsanevi devlet Müslümanların ötesinde (doğuda) bir yerde bulunuyordu.
Umberto Eco'nun Baudolino isimli romanı bu konuyu işler. Başta yalancı Baudolino olmak üzere bazı kurgusal karakterler roman boyunca rahibin bu efsanevi devletini arar. Romanda Müneccim Kralların da bahsi geçmektedir. Kurgusal karakterler yanında Barbarossa gibi tarihi kişiler de yar alır. Olay. III. Haçlı seferleri sırasında Yakındoğu'da geçer. Eco'nun bütün romanları gibi; tarihsel, mitolojik veya komplo teorisi veya gizemsel bilgilere sahip olmadan bu romanları okumak zordur. Çünkü her satırında bunlara gönderme vardır. Bu açıdan da bir hazinedir bir zenginliktir. Çünkü anlamak için araştırma yapma ihtiyacını hissederiz eğer bunu yaparsak hem metni anlarız hem zevk alırız hem de bilgi açısından zenginleşiriz. Metni aldığım kaynak da tam da bu açıdan yazılmış. Kitaplarını anlayarak okumak, zekice göndermeleri çözmek isteyenler için rehber kitap gibi okunabilir veya tek başına da okunabilir elbette.
[10] "Etiyopya topraklarının tek tanrılı dinlerle tanışması çok eski devirlere kadar geriye gider. Geleneğe göre M.Ö. X. yüzyılda Sebe Melikesi Belkıs’ın Kral Süleyman’ın sarayına seyahati, orada evlenmeleri ve bu evlilikten Etiyopya İmparatoru Menelik’in doğumundan bahsedilir. Menelik’in Kudüs’e gelerek babasını ziyareti ve buradan içerisinde On Emir’in yazılı olduğu taş tabletlerin muhafaza edildiği sandıkla ülkeye dönmesi Etiyopya’nın dinlerle irtibatlı bir coğrafya oluşunun delillerindendir." "Etiyopya’da nüfus oranına göre dinsel dağılım şu şekildedir: %43.5 Hıristiyan Ortodoks (Etiyopya Ortodoks Twehedo Kilisesi), %33.9 Müslüman, %18.6 Hıristiyan Protestan, %2.6 Yerel Animist Gelenek, %0.7 Hıristiyan Katolik, %0.6 Diğer İnançlar." bkz
[11] Melkisedek; Eski Ahit' göre; " Bu Melkisedek, Şalem Kralı ve yüce Tanrı'nın kâhiniydi. Kralları bozguna uğratmaktan dönen İbrahim'i karşılamış ve onu kutsamıştı. İbrahim de ona her şeyin ondalığını verdi. Melkisedek, adının anlamına göre, önce “Doğruluk Kralı”dır; sonra da “Şalem Kralı”, yani “Esenlik Kralı”dır. Babasız, annesizdir; soyağacı yoktur. Ne günlerinin başlangıcı, ne yaşamının sonu vardır. Tanrı'nın Oğlu gibi sonsuza dek kâhin kalacaktır." bkz.
[12] Epifani Yortusu: Mecusilerin (Üç Müneccim Kral) bebek İsa'yı görmek için Betlehem'e gelmelerini kutlayan ve ocak ayının 6'sında gerçekleşen, bayram, yortu.
[13] 72. Mezmur: https://incil.info/kitap/Mezmurlar/72 Tevrat'ın, Mezmurlar (Zebur) bölümü bir ilahi ve dua kitabıdır.
[14] Marko Polo: Hayatı ve seyahatleri hakkındaki bilgiler kesinlik kazanmamış olmakla birlikte 1254’te Venedik’te doğduğu ve tüccar bir aileye mensup bulunduğu belirtilir. Babası Nicolò ve amcası Matteo İstanbul, Kırım, Volga bölgesi, Bulgar ve Saray şehirleriyle İran’dan Çin’e uzanan kesimde ticarî faaliyette bulunmuşlar, 1260-1269 yıllarındaki seyahatleriyle Pekin’e ulaşıp Kubilay ile görüşmüşlerdi. bkz.
Metni aldığım kaynakta (Eco: Efsanevi Yerlerin Tarihi) müneccimlerin mezarlarıyla ilgili Polo'dan alınmış bir bölüm var. Kitaba bkz.
[15] Saba; İran'ın Vehdetiye Kırsal İlçesi'nde bir köydür.
[16] Friedrich Barbarossa: I. Friedrich. (d. 1122 – ö. 10 Haziran 1190), 12. yüzyılda yaşamış Alman kralı ve Kutsal Roma Cermen İmparatoru. Üçüncü Haçlı Seferi sırasında Göksu ırmağında boğularak ölmüştür.
[17] Rölik: Burada röliklerden bahsediliyor. Din büyüklerinden, şehitlerinden, azizlerinden kalan herhangi bir eşya veya bedenlerinden herhangi bir parça... Kutsal eşyalar. Kutsal emanetler. En büyük rölik toplayıcısı (ki çoğu elbette sahteydi) Bizans imparatorunun annesi Helena'ydı.
Büyücü kralların bebek İsa'yı ziyareti Sanatçı: Hans Memling Eser 1470 yılına ait. |
Tarihsel belgelere gelince, Matta'ya[2] Göre İncil Üç Müneccim Kral sahnesini betimleyen, Kilisenin resmen kabul ettiği yegane Hıristiyan kaynağıdır. Ve Matta bize Müneccimlerin üç kişi olduğunu söylemediği gibi, kral olduklarını bile söylemez ve yalnızca bir yıldızı[3] izleyerek Doğu'dan yapılan bir yolculuğa, İsa'ya altın, günlük ve mür[4] sunuşa ve Üç Müneccim'in Çocuk İsa'nın nerede olduğunu Kral Hirodes'e söylemeyi reddedişlerine değinir. Matta İncili'nden olsa olsa, Çocuk İsa'ya üç armağan getirdikleri için Müneccimlerin sayısının üç olduğu çıkarsanabilir.
Yalnızca sonraki gelenek, Müneccimleri kral olarak görecek ve geldikleri yer olarak doğuda kesin
bir ülke belirlemeye çalışacaktır. Kilisenin resmen kabul etmediği İncillerde, Müneccim Krallardan söz edilir. Üç Müneccim Kral'a bir gönderme, Arap kaynaklarında da geçer (örneğin, ansiklopedist Taberi,[5] 9. yüzyılda, Müneccimlerin getirdiği armağanlardan söz ediyor, kaynak olarak 7. yüzyıl yazarı Vehb bin Münebbih'i[6] gösteriyordu).
Öte yandan, Matta İncili'nin yazarı kim olursa olsun, metin; I. yüzyılın sonuna doğru yazılmıştır. Demek ki, İsa'nın doğduğu dönemde, Matta ya da Matta İncili'nin yazarı olan kişi henüz dünyaya gelmemişti, dolayısıyla doğrudan deneyim yoluyla konuşması olanaksızdı. Bu yüzden, İncil metninden önce de, Müneccimler üzerine bilgiler, Hıristiyanlık öncesi ortamda da bir biçimde dolaşıyordu. Çok sonraları, 14. yüzyılda Üç Kralın biyografisini yazan Johannes de Hildesheim, Müneccimlerin yolculuğunun başlangıcına Vittoriale olarak da bilinen Vaus Dağı'ndaki astronomi araştırmalarını
koyuyordu: Vaus'un, Eski Ermeni İmparatorluğu'nda, Azerbaycan'ın en yüksek doruğu Sabalan olduğu söylenebilir. Geleneğe göre, Zerdüşt rahipleri ve astrologları kutsal dağa çıkıyor, kehanetlerin bir ilhın yeryüzüne gelişiyle bağlantılı olduğunu söyledikleri bir yıldızın görünmesini bekliyorlarmış. Gerçekten de, magi (müneccimler)[7], büyük bir olasılıkla İranlı Zerdüşt rahiplerine gönderme yapan Yunanca magosmagoi sözünden gelir ve örneğin, Herodotos'ta bu anlam da kullanılır, keza İncil'in yıldız gözlemine değinmesi de gene bu anlamı düşündürür. Aynı söz ''bilge kişiler" anlamına gelebilmekle birlikte, Yeni Ahit'in Elçilerin İşleri gibi öteki metinlerinde, büyücüyü de gösterebilir (bkz. Büyücü Simon).
Sant'Apollinare Nuovo Bazilikası, Ravenna, İtalya Üç Müneccim Kral hediyelerini götürürken nakşedilmiş. |
Popüler kültürde Müneccim krallar sıklıkla kullanılır. |
Müneccimlerin sayısı üzerine gelenek özgür davranmış, kimi zaman iki kişiden, kimi zaman on iki kişiden -saymak gerekirse, Hormidz, Yazdegard, Peroz, Hor, Basander, Karundas, Melko, Kaspar, Fadizzarda, Bithisarea, Melikior ve Gataspha- söz edilmiştir. Batı geleneğinde, sonunda üç kişi -Gaspar, Melkior ve Baltazar- oldukları fikri kabul görmüştür. Ama Etiyopya Katolik Kilisesi'ne[10] göre adları Hor, Basanater ve Karsudan, Suriye'deki Hıristiyanlar için Larvan dad, Hormisdas ve Gushnasaph'dı. Zaccaria Crisopolitano'nun Con cordia Evangelistarum'unda (1150), Müneccimler Appelius, Amerus, Damascus'a ya da İbranice biçimiyle Magalat, Galgalat ve Sarazin'e dönüşmüşlerdi.
Müneccimlerin krallığı (bu kitapta daha ileride, Melkisedek[11] konusu işlenirken, krallık ile rahiplik arasındaki sıkı bağ ele alınacaktır U.E.), daha sonra ayin geleneğinde, Epifani yortusu[12] ile 72.Mezmur'un[13] kehaneti arasında bağlantı kurulduğunda yerleşmiştir: "Tarşiş'in ve kıyı ülkelerinin kralları ona haraç getirsin, Saba ve Seva kralları armağanlar sunsun! Bütün krallar, önünde yere kapansın, bütün uluslar ona kulluk etsin!"
Ama belki de daha ilginci, Müneccimlerin mezarlarının tarihidir. Marco Polo,[14] Saba [15] şehrinde Müneccimlerin mezarlarını ziyaret ettiğini söyler. Ama Marco Polo'dan bir yüzyıl öncesinden tanıklıklar da var elimizde. Friedrich Barbarossa[16] 1162'de Milano'yu fethedip yerle bir ettikten sonra, Aziz Eustorgius Bazilikası'nda güya Üç Kral'ın naaşlarını içeren bir lahit bulunmuştur (lahit bugün de mevcuttur, ama içi boştur). Geleneğe göre, piskopos Eustorgius 4. yüzyıl da, bir gün Müneccimlerin yanına gömülmek istediği için, naaşlarının kalıntılarını İstanbul'daki Ayasofya Kilisesi'nden getirtmişti (kalıntılar Ayasofya'ya, Kutsal Topraklar'daki hac yolculuğu sırasında onları bulan Azize Helena tarafından getirilmişti).[17] Ondan da önce Üç Müneccim, tam da Marco Polo'nun onları bulduğuna inandığı İran'da gömülü idiler.
Friedrich'in bakanı Rainald von Dassel, bir şehri sürekli hac ziyaretlerinin merkezi haline getiren kutsal kalıntıların ekonomik açıdan ne kadar değerli olduğunu bildiği için, Milano'da Müneccimlerin naaşlarını bulunca, bunları Köln Katedrali'ne taşıttı; bugün de katedralde Üç Kralın Mezarı görülebilir. Milanolular, bu hırsızlıktan uzun uzadıya yakınacak (bkz. Bonvesin de la Riva'nın yakınmaları), değerli kalıntıları geri almaya çalışacak, ama bunu başaramayacaklardı. Ancak 1904'te Milano başpiskoposu, Köln başpiskoposunun sunduğu o kutsal naaşların birkaç kemik parçasını (iki fıbula kemiği, bir kaval kemiği ve bir omurga), törenle yeniden Aziz Eustorgius Kilisesi'ne koydurmuştu. Ama birçok yer, kutsal kalıntılar İtalya'dan Almanya'ya taşınırken parçalar elde etmekle övünür; böylece Müneccimlerin mezarları (her birinde bir kemik ya da bir kıkırdak) çoğalmıştır. Yaşarken hac yolcuları olan üç kral, öldükten sonra başıboş gezginler haline gelmiş, geride pek çok mezar bırakmışlardır.
Metin: Umberto Eco, Efsanevi Yerlerin Tarihi, Doğan Kitap, s. 51-54
Dip Notlar DK
[1] Müneccim: Yıldızlara bakarak geleceği gören kişi. Yıldız falcısı. Yıldızların durum ve hareketlerinden anlam çıkaran kimse. (Osmanlı Dönemi) yıldızların hareket ve hallerini tetkikle uğraşan, mevki ve hareketlerinden mânâ ve hüküm çıkaran, falcı, astrolog
[2] Matta ve İncili: İsa'nın on iki havarisinden biri olan, Roma vergi memuru Celileli Matta tarafından yazıldığı kabul edilen incildir. Yeni Ahit'in ilk bölümünü meydana getirir. Kelime anlamı olarak Matta, İbranice "efendimizin (tanrımızın) hediyesi" anlamına gelmektedir. M.S. 52 - 68 yılları arasında, Kudüs düşmeden önce yazıldığı tahmin edilmektedir.
[3] Beytlehem Yıldızı kastediliyor. Hesaplamalara göre MÖ 12 yılında da görünen Halley kuyruklu yıldızının Hıristiyanlığın kutsal kitabı İncil'in Yeni Ahit'inde sözü edilen Beytlehem yıldızı olduğu düşünülüyor. Bu durumda Milat'ın gerçek tarihi MÖ 12 olmaktadır.
[4] Mür: Çeşitli ağaçlardan elde edilen, özellikle Yakın Doğu'da ilaç yapımında ve parfümeride kullanılan; kokulu, yapışkan bir reçine türü.
[5] Taberi: Muhammed bin Cerîr Taberî (839 - 923), 9. yüzyılda yaşamış din ve tarih bilgini. İran'da tarihî bir bölge olan Taberistan'da (günümüzde Mazenderan) doğduğu için 'Taberî' olarak ünlenmiştir. En önemli eserlerinden ikisi, İslâm dünyasında çok rağbet görmüş bir tefsir kitabı olan 'Tefsir'ul Taberî' (Türkiye'de 'Taberî Tefsiri' ismiyle bilinmekte ve yayınlanmaktadır) ve Taberî Tarihi'dir.
[6] Vehb bin Münebbih: "Vehb’in şöhret kazanmasında zengin ilmî ve kültürel birikiminin büyük rolü vardır. ... Özellikle peygamberler tarihi ve İsrâilî haberler onun uzmanlık alanıdır. Kur’an’a ve diğer ilâhî kitaplara vukufu, Kur’an ve hadislerde geçmiş ümmetler hakkında verilen sınırlı bilgilerin ayrıntılarına dair rivayetleri elde etmesi, Yunan, Süryânî ve Himyerî dillerini iyi bilmesi .. kendisini öne çıkarmıştır." "Yahudi kaynaklı rivayetleri çok iyi bilmesi onun yahudi asıllı olduğunu hatıra getirse de Gazzâlî dışında hiçbir müellif bundan söz etmemiştir." bkz.
[7] Magi
[8] Kaldea: Keldani ismi ilk kez, Babil'in yönetimine geçen Kaldî Hanedanı'yla (MÖ 6. yüzyıl) ortaya çıkmış ve Kaldilerin ülkesine Helen (Antik Yunan) kültüründe Kaldi ülkesi (Antik Yunanca Χαλδαία, Kaldaya; Akadca māt Kaldu, İbranice כשדים, Kaśdim, Arapça كلدان, Keldan) denilmiştir. Keldan veya Kaldea, Mezopotamya'nın en güney kısmını, civarındaki günümüz Kuveyt'i, ve Basra Körfezi'nin civardaki kıyılarını kapsardı. Kitab-ı Mukaddes'te, "Keldani" ismi yıldızbilimci veya kâhin anlamlarında geçer.
"Aslında aynı kavmin monofizit inancı benimseyenlerine Süryânî; Nestorius’un görüşlerini kabul edenlere Nestûrî veya Asurî, Nestûrî iken Katolik olup Roma’ya bağlananlara da Keldânî denilmektedir. ... Keldânîler astroloji ve gökyüzüyle ilgili araştırmalarda diğer kavimlere göre çok ileri idiler. Bâbil bilimlerini, özellikle kâhinliği tekellerinde tutan ve bunları milâttan önce II. yüzyıldan başlayarak bütün Akdeniz havzasına yayan Aşağı Mezopotamyalı rahip, yazıcı ve kâhinlere Yunanlılar ve Latinler Kaldeliler diyorlardı. Batı’nın bütün gizli bilim geleneği Keldânîler’i ata olarak kabul eder. Greko-Romen dünyası için Keldânîler her şeyden önce müneccim idiler. Onlar astronomik gözlemler yapmak için çok katlı kuleler yapıyor, gök ve atmosferi incelemek suretiyle geleceğe yönelik kehanetlerde bulunuyorlardı. Doğu menşeli sihirbaz, büyücü ve müneccimler arasında Keldânîler’in ayrı bir yeri vardı. Sumer-Akkad ilminin mirasçısı olan Keldânîler, Mezopotamya dinlerinin menşeine kadar giden birtakım formül ve uygulamaları bütün dünyaya yayıyorlardı (İslam Ansk.)"
[9] Rahip Johannes'in devleti: Hristiyan mitolojinde yer alan kurgusal karakter, kurgusal devlet... Ortaçağ'daki İnanışa göre efsanevi devlet Müslümanların ötesinde (doğuda) bir yerde bulunuyordu.
Umberto Eco'nun Baudolino isimli romanı bu konuyu işler. Başta yalancı Baudolino olmak üzere bazı kurgusal karakterler roman boyunca rahibin bu efsanevi devletini arar. Romanda Müneccim Kralların da bahsi geçmektedir. Kurgusal karakterler yanında Barbarossa gibi tarihi kişiler de yar alır. Olay. III. Haçlı seferleri sırasında Yakındoğu'da geçer. Eco'nun bütün romanları gibi; tarihsel, mitolojik veya komplo teorisi veya gizemsel bilgilere sahip olmadan bu romanları okumak zordur. Çünkü her satırında bunlara gönderme vardır. Bu açıdan da bir hazinedir bir zenginliktir. Çünkü anlamak için araştırma yapma ihtiyacını hissederiz eğer bunu yaparsak hem metni anlarız hem zevk alırız hem de bilgi açısından zenginleşiriz. Metni aldığım kaynak da tam da bu açıdan yazılmış. Kitaplarını anlayarak okumak, zekice göndermeleri çözmek isteyenler için rehber kitap gibi okunabilir veya tek başına da okunabilir elbette.
[10] "Etiyopya topraklarının tek tanrılı dinlerle tanışması çok eski devirlere kadar geriye gider. Geleneğe göre M.Ö. X. yüzyılda Sebe Melikesi Belkıs’ın Kral Süleyman’ın sarayına seyahati, orada evlenmeleri ve bu evlilikten Etiyopya İmparatoru Menelik’in doğumundan bahsedilir. Menelik’in Kudüs’e gelerek babasını ziyareti ve buradan içerisinde On Emir’in yazılı olduğu taş tabletlerin muhafaza edildiği sandıkla ülkeye dönmesi Etiyopya’nın dinlerle irtibatlı bir coğrafya oluşunun delillerindendir." "Etiyopya’da nüfus oranına göre dinsel dağılım şu şekildedir: %43.5 Hıristiyan Ortodoks (Etiyopya Ortodoks Twehedo Kilisesi), %33.9 Müslüman, %18.6 Hıristiyan Protestan, %2.6 Yerel Animist Gelenek, %0.7 Hıristiyan Katolik, %0.6 Diğer İnançlar." bkz
[11] Melkisedek; Eski Ahit' göre; " Bu Melkisedek, Şalem Kralı ve yüce Tanrı'nın kâhiniydi. Kralları bozguna uğratmaktan dönen İbrahim'i karşılamış ve onu kutsamıştı. İbrahim de ona her şeyin ondalığını verdi. Melkisedek, adının anlamına göre, önce “Doğruluk Kralı”dır; sonra da “Şalem Kralı”, yani “Esenlik Kralı”dır. Babasız, annesizdir; soyağacı yoktur. Ne günlerinin başlangıcı, ne yaşamının sonu vardır. Tanrı'nın Oğlu gibi sonsuza dek kâhin kalacaktır." bkz.
[12] Epifani Yortusu: Mecusilerin (Üç Müneccim Kral) bebek İsa'yı görmek için Betlehem'e gelmelerini kutlayan ve ocak ayının 6'sında gerçekleşen, bayram, yortu.
[13] 72. Mezmur: https://incil.info/kitap/Mezmurlar/72 Tevrat'ın, Mezmurlar (Zebur) bölümü bir ilahi ve dua kitabıdır.
[14] Marko Polo: Hayatı ve seyahatleri hakkındaki bilgiler kesinlik kazanmamış olmakla birlikte 1254’te Venedik’te doğduğu ve tüccar bir aileye mensup bulunduğu belirtilir. Babası Nicolò ve amcası Matteo İstanbul, Kırım, Volga bölgesi, Bulgar ve Saray şehirleriyle İran’dan Çin’e uzanan kesimde ticarî faaliyette bulunmuşlar, 1260-1269 yıllarındaki seyahatleriyle Pekin’e ulaşıp Kubilay ile görüşmüşlerdi. bkz.
Metni aldığım kaynakta (Eco: Efsanevi Yerlerin Tarihi) müneccimlerin mezarlarıyla ilgili Polo'dan alınmış bir bölüm var. Kitaba bkz.
[15] Saba; İran'ın Vehdetiye Kırsal İlçesi'nde bir köydür.
[16] Friedrich Barbarossa: I. Friedrich. (d. 1122 – ö. 10 Haziran 1190), 12. yüzyılda yaşamış Alman kralı ve Kutsal Roma Cermen İmparatoru. Üçüncü Haçlı Seferi sırasında Göksu ırmağında boğularak ölmüştür.
[17] Rölik: Burada röliklerden bahsediliyor. Din büyüklerinden, şehitlerinden, azizlerinden kalan herhangi bir eşya veya bedenlerinden herhangi bir parça... Kutsal eşyalar. Kutsal emanetler. En büyük rölik toplayıcısı (ki çoğu elbette sahteydi) Bizans imparatorunun annesi Helena'ydı.