27 MAYIS’a değil devrim, darbe denilmesi bile yeterli değildir. Meseleye analitik gözle, sebep sonuç ilişkilerini araştırarak bakmalıyız.
14 Mayıs 1950 yılında Türkiye’de ilk hür seçimler yapılmış, Demokrat Parti (DP) yüzde 54 oyla, Meclis’teki 487 sandalyeden 408’ini almıştır; adaletsiz seçim sistemi sayesinde!
Bizim siyasi kültürümüzde hâlâ tam aşamadığımız iki hastalık vardır: Tarihten gelen derin kültürel yarılma... Demokratik iktidar ve demokratik muhalefet kültürünün gelişmemiş olması.
Bu toplumsal hastalıklar hemen kendini gösterdi, İnönü ve Menderes’in sert kavgaları başladı.
Daha Ekim 1952’de CHP Lideri İsmet İnönü’nün Manisa gezisinde olaylar çıktı. Balıkesir valisinin ricası üzerine İnönü 8 Ekim’deki Balıkesir gezisini iptal etti.
Daha bu ilk dönemde İnönü’nün Menderes’i “diktatör, ruh hastası” diye, Menderes’in de İnönü’yü “profesyonel cani soğukkanlılığı” ile suçlaması, on yılı zehirleyen siyasi çarpışmaların özetidir.
KAYNAK ESERLER
Bu konuda Altan Öymen’in�‘Öfkeli Yıllar’, ‘Ve İhtilal’ adlı kitapları ile yeni çıkan ‘Umutlar ve İdamlar’ adlı kitabını mutlaka okumak lazım. Gazeteci ağabeyimiz Altan Öymen CHP’lidir, oradan bakarak fakat objektif olgulara dayanarak ve dürüst değerlendirmelerle yazmıştır kitaplarını.
Öbür yanda, Menderes’in bakanlarından Rıfkı Salim Burçak’ın ‘On Yıl’ adlı kitabını mutlaka okumak lazım. Merhum Burçak DP tarafından bakarak fakat objektif olgulara dayanarak ve dürüst değerlendirmelerle yazmıştır kitabını.
Merkez sağdan anayasa profesörü Ali Fuat Başgil’in ‘27 Mayıs İhtilali ve Sebepleri’ kitabı da son derece önemlidir.
Merhum Menderes, 27 Mayıs’tan bir ay önce Prof. Başgil’i davet ederek istişare ihtiyacını duydu. Başgil’in tavsiyesi tansiyonu derhal düşürmek, CHP ile uzlaşarak seçim hükümeti kurmak, anayasaya aykırı yetkiler verilen Tahkikat Komisyonu’nu derhal sona erdirmekti.
Menderes kabul etmiş, fakat sertlik yanlısı Celal Bayar engellemişti.
Menderes seçimlere gidileceğini, Tahkikat Komisyonu’nun görevinin bittiğini açıklayacaktır fakat gecikerek...
HATALAR ZİNCİRİ
DP’nin 1954’te çıkardığı iki kanun büyük hatadır. Hâkimlerin 25 hizmet yılını doldurduktan sonra yani 45-50 yaşlarında Bakanlık kararıyla emekli edilebileceği yolunda 1954’te kanun çıkarmıştı, hâkimlere baskı için...
1951’de liberalleştirdiği ‘basın kanunu’nu 1954 yılında tekrar Tek Parti dönemindeki gibi otoriter hale getirmiş, Hüseyin Cahit ve Metin Toker gibi gazetecileri hapsettirmişti.
Cumhurbaşkanı Celal Bayar’ın isteğiyle muhalefetteki küçük Millet Partisi’ni “mahkeme kararıyla” kapattırması, Osman Bölükbaşı’yı iki defa hapse attırması, Kırşehir’i ilçe yapması da büyük hatalardı.
CHP de ihtilali tahrik etti, "Şartları tamam olunca ihtilal meşru olur" diyerek ihtilali teşvik etti.
27 Mayıs Cuntası’na gelince... Yargıyı tahrip etti, “geriye yürüyen kanun” çıkararak, “ihtilal mahkemesi” kurarak hukukun en temel ilkelerini çiğneyerek idam sehpaları kurdu.
Yargıda tasfiyeler yaparak, açıkça ifade edilen “devrimcilerin elindeki yargı”yı oluşturdu.
O günden beri yargı siyasi güce göre el değiştirdi, tarafsız bir “erk” olamadı. Hâlâ en önemli bir sorunumuzdur.
Tarih gösteriyor ki darbeler baltayla ameliyat gibidir. İktidarlar seçimle gelip seçimle gitmelidir. Kutuplaşma çok zararlıdır, uzlaşma kültürüne ihtiyacımız vardır. Ülkemizde fikir ve ifade hürriyetini, yargının tarafsızlığını, iktidarları da denetleyecek güçte ve bağımsızlıkta olmasını sağlamalıyız