11 Ekim 2020 Pazar

Mehmet Şimşek'i Dinlerken Ben


EKONOMİDEN Sorumlu Başbakan Yardımcısı Mehmet Şimşek, baştan beri sözlerine değer verdiğim, saygı duyduğum bir iktisatçı ve politikacıdır.

Evet önce iktisatçı, sonra politikacı.

Keşke iktidarın hukukçuları da hukuku siyasetin önünde tutsalardı.

Dün Sayın Şimşek’i NTV’de dikkatle dinledim. Hem iktisadi gerçeklere bağlı kalarak ekonomimizdeki sorunları dürüstlükle dile getirdi, hem Türk ekonomisinin güçlü yönlerini mesela bankacılık sektörümüzün sağlamlığını teknik dille anlattı.

Ben Sayın Şimşek’in bahsettiği konulardan ikisi üzerinde duracağım: Biri Merkez Bankası’nın bağımsızlığı, öbürü ülkenin yargı sorunu.

MERKEZ BANKASI’NA SAYGI

Şimşek “Merkez Bankası geç de olsa güçlü bir adım attı ve etkili oldu” dedi.

Sorun işte bu “gecikme” kavramında.

Dövizi frenlemek için faiz arttırmak gerektiğinde MB’nin her defasında “gecikerek” adım atması, onun bağımsızlığı konusunda kuşkular yaratıyor.

Şimşek, “Merkez Bankamızın eli kolu bağlı değildir, hükümetimizin tam desteğine sahiptir” diyerek kuşkuları gidermeye çalıştı.

6 Haziran’da Para Kurulu önemli bir toplantı yapacak, orada faiz için nasıl bir karar çıkabileceği sorulduğunda Şimşek şu cevabı verdi:

“Ona tabii ki Merkez Bankamız karar verecek. Ben 11 yılı aşkın süredir bakanlık yapıyorum. Hiçbir zaman Merkez Bankası’nın ne zaman, ne yapması gerektiği hususunda fikir beyan etmedim. MB’nin bağımsızlığı, kredibilitesi ekonomimiz açısından, bizim açımızdan son derece önemlidir.”

Dün yazmıştım, Ali Babacan da üç buçuk yıl önce şöyle demişti:

“Benim 12 yıldır Merkez Bankası ile ilgili ‘şöyle yapsın, böyle yapsın’ gibi bir ifadem olmadı.” (AA, 17 Ocak 2015)

YARGI KONUSU

Evet, siyasetin Merkez Bankası hakkındaki tavrı böyle olmalıdır. Zira ekonomik rasyonalizm, para politikalarının seçim ve oy endişelerinden etkilenmemesini gerektirir. Merkez Bankası Kanunu’na göre de faiz gibi “para politikası” alanına giren konularda “tek yetkili ve sorumlu” Merkez Bankası’dır.(Madde 4/II-b)

Böylece hukuk konularına gelmiş bulunuyoruz.

Sayın Şimşek, TÜSİAD’ı “yaptığımız reformları görmüyor” diye eleştirdi, yaptıkları reformları saydı.

Yargı sahasında reform olarak “istinaf ve ihtisas mahkemeleri”nin kurulduğunu hatırlattı. Elbette doğrudur ve iyi olmuştur.

Fakat yargı konusundaki güvensizliğin sebebi, bu iki mahkemenin kurulup kurulmamasıyla ilgili değildir, yargının siyasallaşmasıyla ilgilidir.

Bu konuda örneklerini vererek birçok yazı yazdım, burada ayrıntılara girmiyorum.

BU GEMİ HEPİMİZİN

Türkiye’deki yargının nasıl siyasi olarak yapılandırıldığını tahlil eden Venedik Komisyonu’nun 13 Mart 2017 tarihli ayrıntılı raporu ihmal edilmemelidir.

Fransa 2008 yılında anayasasının 65. maddesini değiştirerek hâkim ve savcılar yüksek kurulundan cumhurbaşkanı ve adalet bakanını çıkarmıştı. Bizde ise “yüksek” sıfatını kaldırdığımız HSK’nın bütün üyelerini siyasi irade atamaktadır.

Bundan başka BM ve AB komisyonlarının raporlarından bahsetmiyorum.

Sayın Şimşek uluslararası uzmanlık raporlarının önemini benden iyi bilir; yabancı sermaye kuruluşlarının hukukçuları da böyle raporlara bakarlar.

Bu ülke hepimizin, Türkiye gemisinin iyi yüzmesi, iyi sahillere gitmesi hepimizin arzusu. Gemide kavga edip hasar vermek yerine, bu ciddi konuları uzmanlık düzeyinde tartışarak ortak akılla çözümler getirmeliyiz.

Rasyonellik ve sağduyu her zaman ve her konuda doğru rehberlerdir

Lorem ipsum is simply dummy text of the printing and typesetting industry.

Comments


EmoticonEmoticon