10 Ekim 2020 Cumartesi

Amerika ile Yapıcı Olmak Lazım


DIŞİŞLERİ Bakanı Çavuşoğlu ile Amerikalı mevkidaşı Pompeo, Singapur’daki ASEAN toplantısında beklenen görüşmeyi yaptılar.

Çavuşoğlu “Son derece yapıcı bir görüşme olduğunu söyleyebilirim” dedi.

Pompeo “Yaptırımlar, rahip Brunson’ın ülkeye dönüşü konusunda ne kadar ciddi olduğumuzun bir göstergesi” diye konuştu.

ABD Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü Heather Nauert de “Çok sayıda konuyu ele aldılar ve yapıcı bir görüşme gerçekleştirdiler”diye açıklama yaptı.

Belli ki iki Dışişleri Bakanı da hamaset tuzağına düşmeden akılcı çözüm arayışı içinde. Bu iyi bir gelişme.

Zaten diplomasi tarihi gösteriyor ki, savaş gibi öfkelerin en kabarık olduğu dönemlerde bile dışişleri bakanları hamasetten sakınırlar, diplomasi yaparlar.

OLUMSUZ GÖRÜNTÜLER

Rahip Brunson konusunda nasıl bir yol izleneceğini zamanla göreceğiz; şimdiden bir şey diyemem. Hukuken akla gelen, Almanya’nın ısrarlı talepleri sonucunda gazeteci Deniz Yücel’in 16 Şubat’ta mahkeme kararıyla tahliye edilmesidir.

Başbakan Binali Yıldırım, Merkel’le görüşmek üzere Berlin’e giderken hem uçakta bunun işaretini vermiş, hem Merkel’le görüştükten sonra gazetecilerin sorularını şöyle yanıtlamıştı:

“Onun kararını ben vermiyorum, mahkemeler o kararı veriyor. Ümit ederim kısa sürede serbest kalmış olur. Kısa sürede bir gelişme olacağı kanaatindeyim.”

Ertesi gün o gelişme olmuş, gazeteci Deniz Yücel mahkeme kararıyla serbest bırakılmıştı.

OHAL dönemi soruşturmalarından “Büyükada davası”nı hatırlayın. 8’i tutuklu 11 kişi hakkında “terör örgütlerine üyelik”ten 10-15 yıl ağır hapis talebiyle soruşturma açılmıştı. Haklarında casusluk yayınları da yapılmıştı. İçlerinde Uluslararası Af Örgütü Türkiye Direktörü ve Almanya dahil yabancı ülke vatandaşları da vardı. Bu yüzden çok yankılanmıştı.

Fakat 25 Ekim 2017’de hepsi tahliye edildi, Almanya memnuniyetini açıkladı.

Bu görüntüler Türkiye siyasi tutuklamalar yapıyor algısına yol açtı; Amerikalı Evanjelikler de bunu kullanıyor.

HUKUKUN ÖNEMİ

Basında ve hukuk çevrelerinde çok eleştirilen tutuklamalar uzun bir liste oluşturur. Nasıl hatalı tutuklamalar yapıldığını AİHM ve AYM’nin emsal kararlarında görmek mümkündür.

Bundan başka Venedik Komisyonu, Freedom House, AB İlerleme Raporları gibi yayınlardaki ağır eleştiriler Türkiye’deki hukuk hakkında dışarıda yaygın şüpheler yaratıyor.

Moody’s, Fitch gibi kuruluşların mutlaka teknik hataları, yanılmaları olabilir. Siyasi kasıtları da olabilir. Ama “Bunlar bize karışamaz, bunlar kasıtlı” dememiz dış algıyı değiştirmiyor.

Halbuki biz dışarıdan döviz getirmeliyiz, değil mi?

Üstelik bu kuruluşlar ve Batılı hukuk kurumları Türkiye’yi 2010 dolaylarına kadar övüyorlardı.

AK Parti Avrupa’nın hukuk ve demokrasi kıstaslarını amaçladığını ilan ederek kuruldu; o yönde AB sürecini geliştirdi. Dünyadan övgüler aldığı gibi Türkiye’ye yılda 20 milyar dolar yatırım girdi.

Türkiye’nin ekonomide, yatırım ve istihdam politikalarında ne yapması gerektiği, ekonomistlerin işi.

Bir hukukçu olarak ve biraz iktisat tarihi karıştırmış bir gazeteci olarak, diyorum ki; dünyaya yeniden hukuk ve kurumsal sağlamlık güvenini vermemiz gerekiyor. Sermaye hareketlerinin gelişmiş ülkelere yöneldiği zamanımızda, Türkiye’ye sermaye çekebilmek için “hukuk güveni”yaratmanın çok daha önemli hale geldiği açık değil mi?

Lorem ipsum is simply dummy text of the printing and typesetting industry.

Comments


EmoticonEmoticon