OTORİTER popülist hareketlerin bütün dünyada güçlenmesi özgürlükçü demokrasinin geleceği hakkında kuşkular yaratıyor.
Ronald Inglehart, Foreign Affairs’taki makalesinde, Batı demokrasilerinde otoriter popülist partilerin aldığı oyların 2015’te ortalama yüzde 12’ye çıktığına, Macaristan, Polonya ve ABD’de iktidara geldiğine, Hollanda, Danimarka, İsviçre, Avusturya ve Fransa’da çok güçlendiğine dikkat çekiyor.
Bir de demokratik anayasal kurumları zayıf olan ülkeleri düşünün.
ÇİN MODELİ
Komünist Çin, iktisadi ve teknolojik başarılarıyla “otoriter kalkınma” için esin kaynağı olabilir mi?
Liberaller bundan endişeli.
Çin’de ihtiyar Mao karizmasıyla büyülediği gençleri kütüphanelere, laboratuvarlara, üniversitelere saldırtarak “kültür devrimi” adıyla potansiyel muhaliflerini tasfiye etmiş, ekonomiyi de batırmıştı.
Yerine gelen Deng Xiaoping 1978-1992 arasındaki iktidar döneminde “kolektif liderlik” ilkesini getirdi, üst düzey devlet ve parti görevlerini iki dönemle sınırladı, yönetimde kuralları ön plana çıkardı, ideolojiyi azalttı.
Ünlü “kedinin rengi değil, fareyi avlaması önemlidir” sözü onundur.
Çin, ekonomik başarısını ona borçludur.
ÇİN’DE TEK ADAM
Fakat Çin’in bugünkü lideri Xi Jimping, Ekim 2017’de “Çin usulü sosyalizm”dediği kendi siyasi görüşlerini “kutsal ideoloji” olarak kabul ettirdi. Şubat ve Mart 2018’de anayasayı değiştirdi, Deng’in koyduğu sınırlamaları kaldırttı, Time’ın deyişiyle “Çin usulü tek adam rejimini” kurdu. (Time, 26.2.2018)
Deng zamanında Çin’in uzun vadede demokrasiye dönüşebileceği düşünülüyordu. Prof. Tarık Oğuzlu’nun belirttiği gibi, Xi Jimping liderliğindeki Çin “liberal demokrasiye dönüşmek bir yana bunun tam tersi yönde evriliyor.” (Karar, 24.3.2018)
Hayati soru şu: Çin ekonomik başarılarını böyle sürdürebilir mi?
POPÜLİZM ÇÖZÜM MÜ?
Batı’da popülistler eleştirdikleri küreselleşme, eşitsizlik ve göç sorunlarına çözüm getirebilir mi?
Popülistlerin tek vaadi, otoriter metotlardır fakat ekonomik duvarlar öremezler. Trump Çin mallarına 50 milyar dolar vergi koydu, Çin misilleme yapıyor; iki ülkenin ve dünyanın ticareti daralacak!
Göçmenleri yasaklamak, denizlerde boğulmalarına seyirci kalmak çözüm mü? Uluslararası işbirliği gerekmiyor mu?
Fakat popülistler “uluslararası” kavramına alerji duyuyorlar, en etkili demagojileri AB’nin göçmen politikasını eleştirmek değil mi?
Foreign Affairs’ta Çinli yazar Yuen Yuen Ang Çin’in otoriter “yukarıdan aşağıya”kumanda sistemiyle başarılı olduğunu... Fakat ekonomik gelişmenin “aşağıdan yukarıya” dinamizm gerektiren aşamasında böyle devam edemeyeceğini yazıyor.
Güney Kore de otoriter rejimle yola çıkmış, “aşağıdan yukarıya” dinamizm gerektikçe liberal demokrasiye geçmiştir.
VE TÜRKİYE
Hele Türkiye ekonomisinin yarısı Batı kaynaklı olan, ekmek su gibi ihtiyaç duyduğu yatırım sermayesini Batı’dan alan... Daha önemlisi az çok demokrasi birikimi olan, siyasi fikirlerin tekçi olmaktan çıkıp çeşitlendiği, kentli, dünyaya açık bir ülkede otoriter yöneliş sadece gerilim ve güvensizlik yaratır.
Bakın, yabancı sermaye için Mehmet Şimşek’in gittiği yer Londra’ydı, verdiği garanti Merkez Bankası’nın bağımsızlığıydı; yani hukuk devleti.
Dünyada ise eşitsizlik ve göçmenler gibi büyük sorunları popülizm çözemeyecek, belki acı tecrübelerden sonra yeniden liberal demokrasiye yöneliş olacaktır.
Tabii liberal demokrasinin de kendini yenilemesiyle