10 Ekim 2020 Cumartesi

İktidarın Seçim Bildirisi Ne?


ADALET ve Kalkınma Partisi’nin 2011 ve 2018 seçim bildirilerini karşılaştırmak bu partide devam eden ve değişen politikaları görmek bakımından önemlidir.

Devamlılık gösteren husus, kalkınma, güçlü millet olma hırsıdır; rasyonel programlara dayalı olmak kaydıyla ben bu enerjiyi olumlu bulurum.

Fakat 2011’den 2018’e kadar iktidar partisinde felsefe değişmesi de var, bunu olumsuz buluyorum.

Söylem bakımından da 2011’e kadar daha az hamasi, son zamanlarda daha çok hamasi bir üslup görüyoruz.

YENİ ANAYASA

AK Parti’nin 2011’de en önemli vaadi “yeni anayasa” idi. 2011 bildirisinde “kuvvetler ayrılığı” vurgulanıyor, “çoğulcu ve özgürlükçü yeni bir anayasa”deniliyordu. En önemlisi de şuydu:

“Çağdaş demokrasi anlayışını yansıtan, mümkün olan en geniş mutabakatla ve demokratik yöntemle hazırlanan, toplumun bütün kesimlerinin sahipleneceği bir anayasa hedefliyoruz.” (sf. 125)

Fakat 2018 bildirisinde “yeni anayasa”kelimesi bile yok, sadece Cumhurbaşkanlığı hükümet sistemine övgüler var.

Peki, Bakanlar Kurulu’nu kaldırıp cumhurbaşkanına geniş yetkiler vermekle “çoğulcu ve özgürlükçü yeni bir anayasa”mı yapmış olduk?

Üstelik bu, “en geniş mutabakatla ve demokratik yöntemle” ve “toplumun bütün kesimlerinin sahipleneceği bir anayasa”olarak yapılmadı. İki liderin görevlendirdiği iki hukukçu tarafından hazırlandı, parti gruplarında bile müzakere edilmedi, referandumda da ancak yüzde 51.4 oyla kabul edildi.

İki bildirinin “felsefe” farkı çok açıktır.

2023 HEDEFLERİ

AK Parti 2011 seçim bildirisinde “2023 hedefleri”ni açıklamıştı. Dünyadaki döviz bolluğu ve AB sürecinde Türkiye’ye yılda 20 milyar dolar yabancı sermaye girişinin verdiği iyimserlikle bu hedefler yüksek tutulmuştu.

2023 yılında ihracatımızın 500 milyar dolara çıkması öngörülmüştü.

2018 bildirisinde ise bu hedef 420 milyar dolara indirilmiş; bu bile çok fazla...

Bugün ihracatımız 160 milyar dolar, beş yıl sonra 420 milyar dolar olur mu?!

Bu hedef küçültme bir bakıma normaldir; dünyada “dolar bolluğu” sona eriyor.

Fakat son beş altı yılda, ekonomik politikanın çok döviz getirecek teknolojiden ziyade, çok oy getirecek inşaat ve tüketime yönelmesinin de bunda payı önemlidir.

Bu benim iddiam değil, Ali Babacan ve Mehmet Şimşek’in daha o zamanlar beyan ettikleri bir gerçektir.

Kişi başına gelir de böyle... 2011 bildirisine göre kişi başına milli gelirimiz 2023’te 25 bin dolara, 2019’da yani bir yıl sonra 18 bin dolara çıkacaktı.

Halbuki hâlâ 10 bin dolardayız.

DÜNYA EKONOMİSİ DEĞİŞİRKEN

Zamanımızda bütün dünyada dolar değer kazanıyor fakat en çok değer kaybeden paralardan biri Türk Lirası...

Sebebi teknoloji yetersizliği yüzünden büyüdükçe dolar ihtiyacımızın artmasıdır.

Yüksek hedefler belirlemek iyidir, fakat arada 7 yıl gibi uzunca bir “laboratuvar dönemi” yaşadıktan sonra neden o hedeflerin çok gerisinde kaldığımızı, nerede hata yaptığımızı, bundan sonra ne yapacağımızı müzakere etmek, tartışmak gerekirdi.

Halbuki bu yapılmıyor.

Seçimler ‘açık arttırma’ usulüyle gidiyor!

Bu durum, siyasi kültürümüzdeki “rasyonelleşme yetersizliği”nin bir örneğidir. En önemli zihniyet sorunumuzdur.

Aynı zihniyet sorununu muhalefetin de bildiri ve konuşmalarında hatta daha hesapsız vaatler halinde görüyoruz.

Muhalefetteki olumlu husus, kuvvetler ayrılığı ve hukuk devleti gibi “felsefi”değerleri her zamandan daha fazla vurgulamalarıdır.

Yarın muhalefeti yazacağım

Lorem ipsum is simply dummy text of the printing and typesetting industry.

Comments


EmoticonEmoticon