MAVİ gözlü melek Leyla, 4 yaşındaydı; kaçırdılar, açlıktan öldü, cansız bedenini dereye attılar.
Eylül 8 yaşındaydı, kaçırıldı, öldürüldü...
Bu yavruların nasıl korkular, acılar içinde kıvranarak can verdiğini düşündükçe içim yanıyor, boğazım düğümleniyor.
Suriyeli hamile kadın Emani Abrurrahman’ı 10 aylık oğlu ile kaçırdılar, tecavüz ettiler, başlarını taşla ezerek ikisini de öldürdüler.
Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu’na göre sadece haziran ayında 39 kadın cinayeti işlendi, 24 çocuk cinsel istismara, 22 kadın da cinsel saldırıya uğradı!
Özgecan’lar günden güne artıyor!
Ayakları ve kuyruğu kesilen minik köpek yavrusu... Yaygınlaşan hayvanlara işkence haberleri...
NE GELENEKSEL NE MODERN
Evvela toplumumuzun büyük çoğunluğu sosyal değerler bakımından sağlıklıdır. Fakat problem de büyük; bir yönüyle değerlerde katılaşma, kutuplaşma var; öbür yönüyle değerlerin içi boşalıyor.
Daha önce de yazmıştım, sosyolog Durkheim’ın 19. yüzyılda Avrupa’da gözlemlediği “anomi”, yani normların, değerlerin, kuralların aşınması...
Geleneksel değerlerin çözüldüğü, modern kentli değerlerin yerleşmediği geçiş dönemi.
Prof. Mehmet Merdan Hakimoğlu’nun deyişiyle, “kentlerin yeni sakinleri artık ‘edep duygusunu’ esas alan geleneksel, kapalı köylü toplumlarının binlerce yıla dayanan türdeş, hiyerarşik, kaderci ve itaatkâr kırsal değerleriyle kendilerini bağlı saymıyorlar.”
Aynı zamanda “kurum ve kurallar rejimi dahilinde başkasının hakkına ve hukukuna saygının egemen olduğu modern toplum düzeninin ortak yaşam değerlerini de henüz içselleştiremediler”. (Karar, 6 Temmuz)
KURALSIZLIK SORUNU
Prof. Ali Çarkoğlu ve Prof. Ersin Kalaycıoğlu, tespit etmişlerdi: Nüfusumuzun yüzde 85’i “kuralsızlık ortalaması”nı aşan tavırlar ve anlayışlar içinde! (The Rising Tide of Conservatism in Turkey, 2009, s. 43-46)
İşte aynı otoyollar ve araçlar, fakat bizde “sürücü hatası” (kuralsızlık) yüzünden trafik kazası daha fazla.
Kitabına uydurmanın, kaba gücün, hak yemenin kınanmayıp, hatta hukuka aykırılıkların marifet sayılması, nefret dilinin yaygınlaşması aynı kuralsızlığın kansız tezahürleri.
Kanlıları kadın ve çocuk cinayetlerine kadar gidiyor.
ASALIM BUNLARI!
İdam çözüm değildir; “idamsa idam” diye politika yapanlar bu yönde Anayasa değişikliği için girişimde bulunmuyorlar zaten.
Elbette cezalar arttırılmalı, hafifletici sebepler uygulanmamalı.
İdam cezası caydırıcı olmuyor, çünkü failler yakalanmayacaklarını düşünerek suç işliyorlar.
Evet, “yakalama” çok daha caydırıcıdır; polis ve savcılara düşüyor bu görev.
Ve hepimize görev düşüyor; toplumsal bilinç oluşturmak.
Geleneksel toplumda “sosyal kontrol”güçlüydü; herkes birbirini tanır, ayıptan, kınanmaktan sakınırdı. Modern toplumda benzer işlevi “sivil toplum” yapar.
Demokratik toplumun düzgün işlemesi iki şarta bağlıdır: Bir, hukukun üstünlüğü... İki, STK’ların güçlü ve özgür olması.
SİVİL TOPLUM
Değişik ideolojilere sahip ama toplumsal amaçlara yönelmiş, politikadan bağımsız canlı STK’lar...
Bakın, yeterince güçlü olmadığı halde, kadın hareketleri neleri başarıyor.
Yüzyıllık tarihimiz siyasi hareketlerle doludur; sivil toplum 1980’den sonra gelişiyor, çok geç...
Çocuk ve kadın cinayetlerini, kadın haklarını, hukukun üstünlüğünü, insan ve hayvan haklarını, çevreyi, yeşili, sağlığı, sosyal yardımı “dava” edinmiş güçlü sivil toplum kuruluşları...
Bunu sağlayacak toplumsal bilinç.