ANKARA Trump’la sorunlar yaşarken hem iktisadi hem siyasi bakımdan Avrupa liderlerinden destek açıklamaları geliyor.
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Merkel ve Macron’la, sonra da İngiltere Başbakanı May’le yaptığı telefon görüşmelerini Hazine ve Maliye Bakanı Berat Albayrak’ın Alman ve Fransız mevkidaşlarıyla görüşmeleri izledi.
İngiliz mevkidaşıyla da görüşecek.
Peşpeşe olumlu açıklamalar yapılıyor, Trump’ın politikaları birlikte eleştiriliyor.
Fakat Macron’un açıklamaları esef vericidir.
MACRON’UN SORUMSUZ LAFLARI
Avrupa ile iyileşmeye başlayan ilişkiler Türkiye’nin iktisadi kaynak, Avrupa’nın da göçmen ve güvenlik ihtiyaçlarını karşılamakla sınırlı mı kalacak?
Yoksa AK Parti’nin ilk hükümet programlarında ifade edildiği gibi “Cumhuriyet’ten sonra Türkiye’nin en büyük medeniyet projesi” olarak kararlılıkla ele alınacak mı?
Fransa Cumhurbaşkanı Macron iki gün önceki açıklamasında “Bugün Türkiye‘nin Atatürk Türkiye’si olmadığını... Avrupa karşıtı gözüken pan-İslamcı gündemini her gün yeniden teyit ettiğini” ve bu sebeple AB üyesi olamayacağını söyledi; “Rusya ve Türkiye Avrupa’nın stratejik ortağıdır” diye bir tanım geliştirdi!
Macron gecen sene de Sorbonne Üniversitesi’ndeki konuşmasında Rusya ve Türkiye’yi “otoriter ülkeler” diye nitelemiş; Avrupa’nın bu iki ülkeye “stratejik ortak” olarak ihtiyacının olduğunu söylemişti. (26 Eylül 2017)
ÜYELİK SÜRECİ
Macron’un bu sözleri Türkiye’yi Batı’dan Doğu’ya itecek nitelikte sözlerdir.
Bu açıdan Macron, Trump’ın yanlışını taklit ediyor.
Fransa, Türkiye’nin Avrupa’da aydınlar ve medya tarafından “Avrupalı Türkiye” diye alkışlandığı dönemlerde de Türkiye’nin AB üyeliğine karşıydı.
Sarkozy gibi düşük kaliteli bir başkanın seçim sloganı Türkiye karşıtlığıydı.
Türkiye’nin üyeliğine karşı çıkabilirler tabii... Zaten tam üyelik uzak bir hedef olduğu gibi ancak bütün üye devletlerin oybirliğiyle kabulüne bağlıdır; Fransa “Hayır” dediğinde Türkiye üye olamaz.
Ama “üyelik müzakereleri”nin sürmesi ve şartlarının yerine getirilmesi 2010’lara kadar Türkiye’ye iktisaden olduğu gibi hukuk ve demokrasi açısından da çok fayda sağlamış; Avrupa da bundan çok yararlanmıştı.
‘RUSYA VE TÜRKİYE’
Merkel de Türkiye’nin üyeliğine karşı ama Macron gibi itici ve ‘şoven’ konuşmuyor, Türkiye’ye özel “imtiyazlı ortaklık”tan bahsediyor.
Macron ise “Rusya ve Türkiye ile stratejik ortaklık”tan dem vuruyor.
Avrupa hiçbir tarihi ve demokratik değere ve ortak hukuka saygı göstermeden “Türkiye ve Rusya”yı aynı kefeye koyacaksa Türkiye niye “Avrupa’nın siyasi değerleri”ne özen göstersin? Türkiye niye bu risklerle dolu coğrafyada “Avrupa siyasi değerleri”nden bahsetsin?
Macron bunu samimiyetle düşünmeli; tabii Türkiye’ye bakışı Marine Le Pen gibi değilse, demokratik değerlere içtenlikle bağlıysa...
‘EN BÜYÜK MODERNLEŞME HAMLESİ’
Tabii Ankara da yaşanan 16 yıllık tecrübeyi gözden geçirerek en başarılı yılların AB süreci yılları olduğunu hatırlamalıdır.
Ankara’da Dışişleri Bakanlığı bünyesindeki “Reform Eylem Grubu”nun üç yıl fasıladan sonra Avrupa Birliği sürecini canlandırmak için şimdi harekete geçmesi bu açıdan son derece olumludur.
Başbakan Erdoğan hükümet programında “Cumhuriyet’in kuruluşundan sonra en büyük modernleşme hamlesi olan Avrupa Birliği’ne katılım sürecini kararlılıkla yürüttük” diyordu. (6 Temmuz 2011)
Aynı kararlılığa dönülmesi Türkiye’ye de Avrupa’ya da çok şey kazandırır; ekonomide, hukukta, güvenlikte...