9 Ekim 2020 Cuma

Türkiye'de Hangi Sistem


İYİ Parti Lideri Meral Akşener, CHP Lideri Kemal Kılıçdaroğlu’nu ziyaret ederek parlamenter sisteme dönüş konusunu görüştü. Kurulacak bir teknik komisyon bu dönüşün içeriği ve yol haritası üzerine çalışacak.

Öncelikle şunu kaydetmek isterim: Bu seçimlerde beni gelecek için umutlandıran husus, eski keskin ideolojik çatışmanın bir ölçüde yumuşamış, onun yerine siyasi polemiklerin ön plana geçmiş olmasıdır.

Hatırlayın din ve laiklik kavgalarını. Reel sorunlarımızın üstünü örten böyle ideolojik söylemlerden yavaş da olsa sıyrılıyoruz.

Sistem meselesini daha rasyonel konuşabileceğiz diye umutlanıyorum.

KURUMLARIN ÖNEMİ

Hiçbir siyasi sistem sihirli değnek değildir. Türkiye şu son beş altı yılda iki sistemde de Merkez Bankası’nın hırpalanmasını yaşadı; iyi sonuç vermedi. Demek ki sistem meselesi değil “kurumlar hukuku” meselesi önemli.

Kuvvetler ayrılığı ve yargı bağımsızlığı zayıfsa sistemin adı ne olursa olsun, orada adalet ve özgürlükler alanında sorunlar yaşanır.

Türkiye yüz on yıllık parlamenter tarihinde de son iki yıllık bilfiil başkanlık sisteminde de yargı bağımsızlığına ulaşamadı. Sırasıyla vesayet, cemaat ve siyaset yargılarını yaşadık.

Dönüm dolaşıp geldiğimiz yer, Meral Akşener’in sözleriyle, şudur:

“En büyük sorunumuz, birincisi demokrasi, hukuk ve adalettir. Ona bağlı olarak ekonomi ve eğitimdir...”

Evet, sistemin adı ne olursa olsun içeriğine bu açıdan bakılmalıdır.

SİYASİ KÜLTÜR

Bizde genelde, hele de sağ partilerde, milletvekillerini parti lideri belirliyor. Böyle durumlarda yasama yürütmenin emrinde olur, yürütmeyi denetleyemez. Bizde yüz on yıllık parlamenter sistemde böyleydi; başkanlık sisteminin ilk seçimini yapacağız, bugün de böyle.

Prof. Burhan Kuzu da 2011’de yayınladığı “Başkanlık Sistemi” kitabında “disiplinli parti” kültürü ile başkanlık sisteminin dengeli ve denetimli çalışamayacağını Latin Amerika örneğiyle anlatmıştı. (s. 103-106)

Milletvekillerini aday yapan iradenin başbakan veya başkan olması fark etmiyor.

Sistem sorununu küçümsemek için değil, kuvvetler ayrılığının önemine dikkat çekmek için yazıyorum bunları.

Bizim siyasi kültürümüz “bireyci” değildir, “toplulukçu”dur, yani cemaatçi... İşte emir demiri keser, sürüden ayrılanı kurt kapar, davanın neferi olunur, serbest yarış fitnedir...

Bireyleşme gelişiyor ama henüz sınırlı.

Yeni bir anayasa bu kültürde demokrasi ve hukuku geliştirecek tanımlar ve kurumlar içermelidir.

YÖNETEBİLİR DEMOKRASİ

Evvela yargı bağımsızlığını sağlamak için HSK mutlaka siyasi etkiye karşı dayanıklı bir yapıya kavuşturulmalıdır.

Merkez Bankası’nın, düzenleme ve denetleme kurumlarının bağımsızlığı anayasal güvenceye alınmalıdır.

Bilimsel araştırmalar gösteriyor ki:

- Başkanlık sistemi iktidarın “kişisel” hale gelmesine daha müsaittir, Amerika’da kurumlar çok güçlü olduğu için bunu dengeliyor ve denetliyor.

- Parlamenter sistemde hükumetlerin istikrarlı olması, disiplinli partilerin varlığını gerektirir. Kuvvetler ayrılığı için vekillerin hiç olmazsa bir bölümünün tabandan seçilmesi zorunlu hale getirmelidir.

Tabii herhangi bir sistemin “yönetebilir”olması da şarttır. Bunun gerektirdiği yetkiler dengeli ve denetlenebilir şekilde yürütmeye, yasamaya ve yargıya verilmeli, popülizmden sakınılmalıdır.

Ben öteden beri parlamenter sistem yanlısıyım fakat “anayasal kurumlar”la ilgili düzenlemeler sistemlerden daha önemlidir

Lorem ipsum is simply dummy text of the printing and typesetting industry.

Comments


EmoticonEmoticon